• ''otisagabey metinde hatalar tespit etti. aralaragirme3000™ tekniğiyle düzeltsin mi? evet / hayır / vazgeç (? bunu bir daha hatırlatma)''

    diye sordum. evet diyenler oldu. onların hatrına aralara giriyorum.

    özet için klavyenizin sağında konuşlu end tuşuna basın, yazının sonuna ışınlanın.

    ''taksim erdoğan’ı nasıl yener?''

    -

    taksim erdoğan'ı *yenmeye* mi çalışıyor?

    benim bildiğim 'erdoğan'ı yeneceğiz, istifa ettireceğiz' diye bir şey yok; 'erdoğan yenildi, ne zaman istifa edecek artık?' var.

    yani direniş sürecek, erdoğan mecburen istifa edecek.

    niye mecburen istifa edecek?

    özetlersek: çünkü bir noktadan sonra ya halk, ya erdoğan ayrımına gelinecek. halk gidemeyeceğinden erdoğan gidecek.

    ****************************************************************
    *ayrıntılarla ilgilenmiyorsanız bu yıldızlı kısmı geçebilirsiniz*

    çünkü halkın bir kesimi kendisinden şikayetçi. sadece siyasetinden şikayetçi değiller, yasadışı hareket etmesinden şikayetçiler. kendisinden davacılar. mağdur oldukları konuda adalet istiyorlar. erdoğan'ın sivil mahkemede yargılanmasına da gayet fitler. hatta bir çoğu ideali o diyorlar. gerçekten adil bir yargılamadan geçebilirse erdoğan'ın suçluluğunun hükme bağlanacağından da eminler.

    sanırım bundan erdoğan da emin, o yüzden bir türlü koltuğu bırakamıyor. ve yine sanırım şu an kendini dava, hapis ve itibarsızlaşmadan korumaya çalışırken ülkeyi parçalamasına şahit oluyoruz. kendisi iletişme girseydi, kendisine de sorabilirdik. şu noktada sadece sanabiliyoruz.

    erdoğan istifa etmedikçe, yani yaptığı şeylerin yasal sorumluluğundan uzak kaldıkça, yani halkın kendisinden şikayetçi olduğu suçlardan yargılanıp beraat etmedikçe kimse rahat edemeyecek.

    rahat edemedikçe huzursuzluk sabit kalacak, olaylar daha da büyüyebilecek.

    erdoğan istifa edebilecekken değecek mi? değmeyecek. ne olacak? herkes er geç aleyhine dönmeye başlıyacak ve erdoğan istifaya mecbur bırakılacak. istifa etmezse, hükümet düşecek. süreç de bu haliyle, temsili demokrasi çerçevesinde dahi, meşru ve hukuki olacak.

    'erdoğan'ın kaybetmesi', ne eksik, ne fazla, tastamam budur. ama zaten amaç erdoğan'ın kaybetmesi olamaz, bir insandan ya peygamber ya da günah keçisi yaratan çelişkinin, yani erdoğanlaşmanın bitirilmesi olur.

    ***********************************************************************

    sorunun cevabı kadar kendisi de bir tanıdık. adeta zaman makinesine bindirilmiş bir milli tarih sorusu gibi:

    ''taksim erdoğan'ı gezi muharebesinde nasıl yenmiştir? iç ve dış gerekçeleri örneklerle açıklayınız.'' (75 p)

    böyle bir soruyu yanıtlamak iddiasında olan bir metin de zamanın ötesinden, olayların üzerinden bildiren bir kozmik elden çıkmış olmalı. bakalım öyle mi?

    -----

    ''başbakan erdoğan’ın taksim gezi parkından başlayıp, ankara ve istanbul’a sıçrayan gençlik muhalefetinin kolaylıkla kabul edilebilecek taleplerini kabul etmeyerek olayları uluslar arası medyanın ana gündem maddesi haline getirecek ve birleşmiş milletler genel sekreterinin uyarısına uzanacak kadar geliştirmesi 2014 seçim stratejisinin belkemiğini oluşturmaktadır.''

    ---

    cümle bir çok farklı konuyu aynı anda içeriyor. sentaksı kaydırmadan araya giremediğimden özet geçeceğim, sen okuduğunda itiraz edersen bana geri dön:

    ''bütün bu üzücü olaylar aslında erdoğan'ın 2014 seçim stratejisi icabıymış. taktikmiş. oyunmuş.'' diyorsun.

    tamam sıradışı bir iddia ile karşılaştık. bakalım bu iddia sıradışı bir delil ile mi destekleniyor, salt akılla mı?

    --

    ''bu strateji akp tarafından daha önce anayasa referandumu sırasında uygulanmış ve akp % 42 civarında başladığı anayasaya destek oranını % 58’e kadar taşımıştır.''

    ---

    burada yüzdelerden bahsediliyor ama terennüm edilen somut rakamlar iddiayı desteklemiyor. belki seçim aritmetiğinde önemi olan bir büyüme aralığı hakkında bir fikir veriyor: %14. onu da kaynak vermediği için doğrulayamıyoruz.

    yazıda epey ilerledik müspet bir bilgi girişi sinyali hala alamadık.

    ne sinyali aldık? akıl yürütmenin, tahminin, benzerlik kurmanın devam edeceği sinyalini aldık.

    nitekim stratejiye tarihsel bir mesnet kurulurken de olgusal belirsizlik devam ediyor :

    1. böyle bir stratejiyi daha önce de yapmışlar.
    2. işe yaramış.

    oradan da kapsayıcı bir yargıya varılıyor:

    o da, 'bu sefer de aynı geçen seferki gibi yapıyorlar' olarak özetlenebilir.

    bakalım mukayese ettiği olaylar arasındaki ilişkiyi nasıl ispatlayacak:

    ---

    ''bu stratejinin özünde keskin toplumsal ayrışma üreterek, bloklaştırma ve saflaştırma vardır.''

    --

    hala akli/tahmini alanda ilerliyoruz. herhangi bir somut, maddi mesnetlendirme yok.

    --

    ''erdoğan’ın %50-%50 vurgusu, bu stratejinin sahaya yansımasıdır. kendi % 50’si olarak gördüğü grubu konsolide ederek, diğer % 50 ile arasına baraj örmektir.''

    --

    ikinci kez yüzdelerle konuştuğunda da yüzdeler rakamsal dolgu olmak dışında bir şey ifade etmiyor. tahmine dönük bir akıl yürütme kanalından çıkamıyoruz.

    --

    ''bazı çevreler, başbakan erdoğan’ın kibir ile hareket ettiğini, ne yaptığını bilmediğini ileri sürmektedirler.''

    --

    tahminin karşısına başka bir tahmine çıkarıyor

    --

    ''oysa erdoğan çok başarılı bir siyasi taktisyendir ve politikaya duygularını karıştırmaz. başbakan erdoğan başarı dışında hemen hemen hiçbir ölçü tanımadan sonuca odaklı bir siyaseti etkileyici bir şekilde sürdürmektedir.''

    --

    o tahmini ise şahsi kanaat ile kırıyor.

    dahası şahsi kanaat olarak bile bu kısımın doğruluğundan emin olamıyoruz çünkü bir insanın şahsiyetini, niyetini, bütünlüğünü sabitliyor, yargılıyor ve hükme bağlıyor. yani bu şahıs değişemiyor, bozulamıyor, kandıramıyor, oynayamıyor, cayamıyor, korkamıyor, bocalayamıyor, bunayamıyor. bu tip insani çerçevenin ötesinde bir büyük lider tasavvuru.

    ve maalesef * aynı dizi karakteri gibi bir tipi * güncel bir siyasi analiz metnin merkezine esas oğlan olarak koyup oynatmamız gerekiyor ki metin kendi içinde tutarlı kalabilsin.

    tamam. ona da tamam. belki doğrusundur. belki salladın ve denk geldi. belki cidden öyle, kalben biliyorsun. belki başka kaynakların var. aralaragirmeye devam edebilmek için inandık diyelim: erdoğan hakikaten inanamamızı istediği gibi birisidir.

    --

    ''türkiye 2014 seçimlerine ilerlerken, akp’nin önünde oyunu kemiren üç temel sorun bulunmaktadır.

    bunlar sırası ile;
    1)pkk ile yürüyen müzakere, mütareke ve kirli pazarlık süreci, ''

    --

    sürecin kendisi mi yürüme biçimi mi kemiriyor, belli değil.

    --

    ''2)iflas eden ve reyhanlı gibi cumhuriyet tarihinin en büyük katliamına neden olan bir saldırı ile ülkemizin karşı karşıya kalmasına neden olan suriye politikasının başarısızlığı,''

    --

    bu kısımı doğru anladım mı bilemiyorum, sentaks kayıyor biraz ama, sanırım, ''reyhanlı olayı kaynaklı eleştiriler var'' diyor olmalısın.

    --

    ''3)ımf’ye borcumuzu ödedik nakaratının arkasındaki dış borçlarımızın 2002’de 130 milyar dolar iken 2012’de 337 milyar dolar’a çıkmış olması gerçeği ve kırılgan bir buz üzerinde yürüyen bir borsa.''

    --

    bu kısım akp oylarını nasıl kemiriyor anlamadım. buz henüz çatlamadıysa nasıl kemirsin oyunu. ççatladıktan sonra kemirecek diyorsan başka. ama anlaşılmıyor ne dediğin.

    --

    ''2014 yaklaşırken, erdoğan seçmene yönelik yeni bir stratejik algı yönetimi kampanyası başlatmıştır. asıl sorunlar seçmenin dikkatinden kaçırılacak, yeni bir gündem oluşturulacak, daha kolay manipüle edilebilecek bir sorun üzerinden seçmen bloklaşması sağlanacaktır. ''

    --

    bu da yine akıl yürütme ile ulaşılmış bir tahminden fazlası değil. doğru olabilir, olmayabilir. somut kanıt da sunulması gerekiyor.

    --

    ''erdoğan için istanbul, ankara ve izmir’de orta ve orta üst gelir gruplarının ve özellikle bu grupların genç çocuklarının belkemiğini oluşturduğu kentli bir muhalefetin seçim sonuçlarını belirlemek açısından büyük bir tehdit oluşturması söz konusu değildir.''

    --

    niye değildir? düz yüzde hesabına göre mi belli değil, muhalefetin etkinliği açısından mı değil? bakalım açıklıyor musun?

    --

    ''üstelik, böyle bir muhalefet hareketi, erdoğan’ın gerçek oy zeminini oluşturan ve sadece devlet kaynaklarından son 10 yılda 27 milyon kişinin ekonomik yardım bağımlısı yapıldığı (belediyelerin ve özel şirketlerin yaptığı yardım bu sayının dışındadır) taşralı, muhafazakar, alt ve alt orta gelir grupları nezlinde çok kolay karalanabilecek, ötekileştirilecek hatta şeytanlaştırılabilecek bir yapı taşımaktadır.''

    --

    ilk kez müspet bir alana yaklaştık ama yine kaynağı belirsiz iddialar veriliyor. bu yüzden iddialar doğru yanlış, makul-mantıksız bile diyemiyorum, çünkü nereden doğrulamasının yapılacağı belli değil. bir şekilde doğru olduğuna güvenmem bekleniyor.
    bu makul bir beklenti değil.

    kesin rakam verdiysen, kesin kaynak göstermen beklenir. verebilecekken vermezsen şüphe oluşur, aleyhine işler. seni tanıyanlar belki kıdem işletir de, ben tanımıyorum, işletemedim. okumuş bulundum ve ister istemez ısrarla rakam terennüm edip kaynak vermemenden kıllandım. umarım yanlış anlamazsın.

    misal seçim aritmetiğinde bir gruptan bahsediyorsun. 27 milyon kişi diyorsun. ekonomik bağımlılık yaratıldı diyorsun. ne başka bir yazıya atıf var, ne de 27 milyon kişiyi kim saymışı ispata yönelik bir araştırma, bulgu.

    tek tutarlılığımız var: tıpkı erdoğan gibi bir tip'e denk geken bir halk kesimi var. bu halk kesimi kesesinden erdoğana bağlı olması yetmiyor. bir de muhafazakarlar, çok kolay düşman olabiliyorlar, ötekileştirmeleri kaçınılmaz gibi bir şey. bu da genelleme yapabilecek kadar huyunu suyunu bildiğine hükmettiğin müspet ikinci dramatik karakter olmuş.

    bu hikayenin akışını bozmamak için aralara girmekten ben çoktan vazgeçtim. ama bir yemin ettim, dönemem diyor, dayanağınıns alt akıl yürütme ve tahmini kurgu olduğu ortaya çıkmamış gibi yapıyorum, somut mesnetli bir iddiaymış gibi metnin aralarına girmeye devam ediyorum.

    --

    ''böylece, taşralı, muhafazakar, alt ve alt orta gelir gruplarında kısacası anadolu insanında pkk ile sürdürülen kirli barış sürecinden dolayı “ülke bölünüyor mu?” endişesinin ve “bu hükümet de suriye konusunda yanlış yaptı” ve “reyhanlı’da katliama neden oldu” düşüncesinin yerini çok hızlı bir şekilde “vay şerefsizler, ayakkabıları ile camiye girmişler ve bira içmişler” tepkisi almaktadır.''

    --

    o kadar yüzde hesabı, seçim stratejisi okuma iddiası ile girip bu psikolojik çıkarıma mı bağladık? o zaman böyle bilimselli gibi yazmasan daha iyi olurmuş. 'erdoğan *bence kesin* tabana oynuyor, tabanı kışkırtacak, karşı taraf zaten şehirli züppe diye buna kanacaklar' diye özetlenebilirdi. başındaki bence kesin kısmı da iddiaya lüzumlu bir tevazu katardı.

    --

    ''erdoğan taksim muhalefetinin kendisine yeni bir gündem oluşturma ve manipule etme fırsatını verdiğini anladığı andan itibaren stratejisi tırmandırma, radikalleştirme ve ötekileştirme stratejisi üzerine kurmuştur. ''

    --

    burada yine tahmine dayalı bir yeni bir iddia var: taksim erdoğan'a fırsat vermiş. erdoğan o fırsatı değerlendirmiş. yani erdoğan'ın 2014 seçim stratejisinin *belkemiği* taksim erdoğan'a fırsat verdiği anda oluşmuşsa ''zaten eskiden de aynısını yapmışlardı'' iddiana ne oluyor?

    --

    ''bir bölümü devlet güdümünde olduğu bilinen, radikal sol örgütlerin ve “profesyonel devrimci” kadrolarının taksim’e damga vurmaları teşvik edilmiş, önü açılmıştır.''

    --

    burada 'olduğu bilinen' kısmı ile yeniden, ama bu sefer komplo teorisi üzerinden, tahmine geçmeye başladı. psikolojik tahlil, şahsiyet yargılama kesmedi, komplo sularına da girdik.

    hadi belki onu da tutturdu diyelim, devam edelim:

    --

    ''öyle ki, başbakan erdoğan grup toplantısında akm’nin üzerinde günlerce asılı duran marksist-leninist örgüt pankartlarından bahsederken, “devlet binasında bu pankartlar nasıl asılı kalır?” sorusunun cevabı aslında sorunun içinde gizlidir. akm devlet binası olduğu için örgütler tarafından yasa dışı, toplumun genelinde tepki ile karşılanan ve taksim gösterilerini temsil etmeyen pankartlar asılabilmiştir.''

    --

    akm'nin tepesine pankart asılabilmesi için devletin göstericilerle işbirliği yapması gerektiğinden mi bahsediyorsun? hangi devletin? akm'nin tepesine bayrak astıkları sırada artık orada 'devlet' kalmış mıydı? alanı ele geçirmiş bir direnişe hala devletten birinin yardım etmesi mi gerekiyordu?

    --

    ''diyarbakır’da öcalan’ın başı ağrıdığı için gösteriler düzenleyen pkk ise güneydoğu anadolu’da hiçbir eylem yapmaz iken müzakere ortağının elini güçlendirmek için öcalan posterleri ile zaman zaman kendisini televizyon kanallarına göstermiştir.''

    --

    cümleyi yine çözemedim. şunu diyorsun sanırım: pkk güneydoğuda eylem yapmazken büyük şehirlerde görünür olmaya çalıştı. ve bunu müzakere ortağının elini güçlendirmek için yaptı?

    eğer böyle diyorsan aradaki mantıki kurguyu kesinlikle anlayamadım. pkk direnişte görünecek. halk direnişten iyice soğuyacak. akp 2014te iktidara gelecek. müzakere vaatlerini yerine getirecek?

    iyi de bunun daha kolay yolu doğuda da görünür olmak olmaz mıydı? büyük şehirler karıştığı anda doğunun *da* karışması hem direnişe bok sürer, hem de tabanı daha da tektipleştirmeye yarardı. öcalan posterli bir direnişe katılan iki büyük muhalefet odağı da otomatik olarak elenirdi. müzakerede anlaştılar ve ak parti ile çalışıyorlarsa bdp ya da pkk niye bir iki tane başağrısı mitingi attırmasınlar? mesele görünürlük ve eşleştirme değil miydi?

    --

    ''akp hükümeti de güneydoğu anadolu’da olay çıkmayacağının güvencesini almanın vermiş olduğu rahatlıkla diyarbakır ve van’daki toma’ları istanbul ve ankara’ya kaydırmış durumdadır.''

    --

    bu güvenceyi aldılarsa, bdp seçmeni de kurmalı maymun gibi alana salınıp sonra toplanabiliyorsa, niye iki gün şov yapıp geri çekilmemiş olsunlar ki? bunu hesap edebilecek kadar derin düşünen herkes, göstermelik güneydoğu şovunu da akıl edebilir.

    yani hem tahmini gidiyoruz, hem de tahminin kendisinde varsayılan süper zeka lider ve entrikalarda bile optimizasyon ve içtutarlılık sorunu var.

    --

    ''taksim’i erzurum’da, nevşehir’de, kütahya’da televizyonlardan sansürlü olarak seyreden, hafızasında gezi parkındaki barışçıl tutumdan, çadır-mescitten ve anti kapitalist müslümanlardan çok marksist grupların vandalizmi kalan vatandaş, erdoğan’ın “camide bira içtiler” söyleminin peşinden gitmeye çok daha yatkın olmaktadır.''

    --

    bu çıkarım makul. zira temelendirmesi sağlam: anaakım medyada direniş tek taraflıydı. twitter üzerinden gerçek zamanlı olarak binlerce insan tarafından yalanlanacak şekilde dezenformasyon vardı. dezo etkisinde kalan halkın da dezoyu dikkate alması beklenir. ama anaakımda sadece vandalizm görüntüleri gösterildi ve katılanlarının çoğunluğunun marjinal grup olduğu iddia edildi. burada şüpheyle yaklaşılan anaakımca yayılmış sadece marksistler vandalizm yaptı dezosu da bir şekilde yaşatılıyor.

    --

    ''üstelik, taksim göstericilerinin elindeki tek iletişim ve propaganda aracı twitter iken başbakan erdoğan’ın arkasında gönüllü ve gönülsüz dev bir medya karteli olduğu unutulmamalıdır. twitterın dar alanda kaldığı, diğer alanda hükümetin nerede ise rakipsiz bir algı yönetimi stratejisi izlediği ortadadır.''

    --

    burada twitter'ın anaakım'a göre yetersiz kaldığını, yani twitter veya sosyal medya'nın bir anaakım olamadığı iddiasına geliyoruz. yani bir şey olamayacağı bir olamadığı için yetersiz kabul edilmiş. ne üzerinden? çok net söylenmiyor ama ilk argümana dönersek yüzde hesabı üzerinden diyebiliriz.

    yüzdelere denk gelen bir bulgu, veri, araştırma, kaynak sunuyor mu? hayır. sunması gerekiyor mu? evet, çünkü 'zaten biliyorsunuz'u zaten bilmiyoruz. bu anaakım medyanın olayları sansürlemesi, kuşa çevirmesi, dezo yapması bilgisi gibi herkesin mukayese ile görebileceği bir bilgi değil. uzmanlaşmış bir emek sonucu elde edilen bir bilgi gerektiriyor. o da metnin içinde yok. ne var? tahmin var. göz kararı var. sizce de öyle değil mi? var.

    --

    ''gençlik muhalefeti dar bir coğrafi alana sıkışırken, hükümet ise bütün türkiye’de propaganda çalışmalarını sürdürmenin üstünlüğünü yaşamaktadır.''

    --

    muhalefet nerede varsa o alanda yaşanmaz mı? gençliğin infilak ederek mi genleşerek mi yayılması gerekiyordu? bu direnişte herkes bedensel hacmi kadar alan kaplıyor. toplam hacmin genişlemesi ancak direnişe yeni katılımla mümkün oluyor. kendimizi fotoşoplayıp çoğaltamıyoruz. yani temsili bir kuvvetten değil, gerçek bir kuvvetten, yüzdeden değil işlevden bahsettiğimizi hatırlatmakta fayda görüyorum. sandığa gitme mantığıyla bir halk direnişini kıyaslayamazsınız, faktörler de, kurgu da, bağlam da tutmaz.

    --

    ''buna itiraz “tahrir’de dar bir alandı” şeklinde olabilir. ancak tahrir’de müslüman kardeşlerin stratejik aklı temsil edilirken, vücudu bütün mısır’a yayılmış durumdaydı.''

    --

    tahrir dar ya da geniş bir alan değildi, stratejik bir alandı. ve o alanın kaplanması bile başlı başına bir değişim lüzumunu gösteriyordu. taksim'deki direnişin de buna benzer bir ard-ülkesi, sosyal hinterlandı var. bu bölge tüm türkiye olmak zorunda değil. direniş denen şeyin etkili olması için belli bir barajı tutturması gerekmiyor. gündemi ele geçirdiği sürece gücü, gücü olduğu sürece siyaset belirleme yetkinliği olacaktır. direniş siyasetin tamamını ele geçirmeden, yani iktidara oturmadan da hayati kararların alınmasına sebep olabilir.

    tüm bunlardan bağımsız olarak mısırla mukayese kronolojik olarak da mantıksız: olmuş değil, olmakta olan bir şeyden bahsediyoruz. yanılma ve görememe payını bırakmak zorundayız. bu, gelecekten günümüze gönderilmiş gibi milli tarih sorularını yanıtlayamamak, yanıtlıyormuş gibi yapmamak manasına gelebilir.

    --

    ''oysa, türkiye’de muhalefet, istanbul’da taksim, beşiktaş, bağdat caddesi, ankara’da kızılay, kuğulu park, dikmen üçgeni ve izmir’de gündoğdu meydanına sıkışmıştır. adana, kayseri gibi şehirlerdeki muhalefet ise kısa soluklu olmuştur.''

    --

    sıkıştıysa nasıl oluyor da o sıkışıklıktan dahi tüm ülkenin gündemi etkileniyor? erdoğan istedi diyeyse niye erdoğan'a ait medya kanalları hemen yanlı yayına başlamak yerine sessiz kalmayı seçiyorlar? erdoğan fırsatı gördü diyeyse, erdoğan nasıl oluyor da 2014 seçim politikasının *belkemiğini* hemencecik nereye gideceği belirsiz bir inatlaşmaya dayıyor? inatlaşma üzerinden kutuplaşma ise niye direnişin temsilcilerini kabul etmek zorunda kalıyor?

    --

    ''bütün bunların dışında tarafların hedefleri ve stratejileri arasında da bir dengesizlik vardır. erdoğan’ın ulaşmak istediği hedef ve bunun için uyguladığı strateji açıktır. bu hedef ve strateji konusunda parti içinde bir tartışmaya izin yoktur. “lider emreder, kitle takip eder” ilkesi tartışmasız bir şekilde uygulanmaktadır. ''

    --

    erdoğan'ın ulaşmak istediği hedef ve strateji hangi ara açık oldu? ne bir kaynak, ne bir belge, ne bir ispat koymadan, çok daha iyisi yazılabilecek zorlama bir senaryoyu sırf iç tutarlılığının hatrına kabul etmemiz yetmiyor, üstüne 'açıktır' iddiasını da mı kabul etmemiz gerekiyor?

    --

    ''taksim’in ise belirgin bir politik hedefinin ve stratejisinin olduğunu söylemek mümkün değildir. politik mücadeleler de bu çok önemli bir husustur. kötü bir politik hedefi ve stratejisi olan dahi olmayandan daha avantajlı konumdadır.''

    --

    tamamen tahmini bir kurguya da açık ve belliymiş gibi muamele etmeye bu yüzden mi ihtiyaç duyuyoruz? karşı tarafın siyaseti belliymiş gibi yaparsak kendi stratejimizi kafamıza göre belirleyip, kesinleştirebiliriz manasına gelmiyor mu bu itiraf?

    siyasi dengeyi, hesapları, aktörleri, faktörleri her şeyi tahmin edeceğim ve bu tahminin 'kendi içinde tutarlı bir örgü oluşturduğum için' doğru olması gerekecek, ve ona karşı geliştirdiğim atmasyon strateji ***kötü bile olsa*** hiç strateji üretmemekten daha iyi olacak? yani buz gibi yanlış olabilirsin ama stratejik düşünmüyormuş gibi görünmemek lazım çünkü... 'bu önemli bir husustur'?

    bu iddiayı desteklemek için ikna edici bir sav sunmamışsın. kendi kendini olumluyorsun.

    --

    ''bu noktada taksim’in erdoğan’ı nasıl yenebileceği üzerinde durulabilir.''

    --

    bu *tahmini* noktada bakalım ispat edilmemiş varsayımlar üzerinden nasıl bir siyaset üretecekmişiz de, 'en azından bunu üretmiş olduk, hiç üretmesek daha kötüydü' diyebilecekmişiz bakalım:

    --

    ''yukarıda sergilenen güçler dengesinden sonra, sanki bir galibiyetin mümkün olmadığı düşüncesi akla gelebilir. oysa, bu mümkündür. galibiyete ulaşmanın ön şartları şu şekilde özetlenebilir:''

    --

    ''yukarıdaki sınırlarını kafama göre çizdiğim çerçevede galibiyete nasıl ulaşıyoruz'' diye okunabiliyor bu kısım

    --

    ''1)taksim’in gücü sahip olduğu yumuşak güçtür. bir toma’yı molotof ile yakmanın hiçbir anlamı yoktur ancak toma’nın fışkırttığı suya göğsünü açarak direnmek, tekerlekli sandalye ile toma’nın karşısına çıkıp suyu yemek, toma’nın yenildiği anı temsil etmektedir. yumuşak gücün sert gücü nasıl etkisizleştirebileceğinin en somut tarihsel örneğini gandhi hindistan’da britanya imparatorluğunu yenerken sergilemiştir.''

    --

    bilindik bir argüman. kurgulaığın güçler dengesinden de yırtmıyor: direnişin çoğu şiddet uygulamıyor. uygulayanı cımbızlıyorlar. görüntüsünü anaakımdan veriyorlar. yumuşak güç yine görünmüyor. marjinaller iddiası yine sürüyor.

    gandi'nin yumuşak güç sergilediği alan ve koşullar ile türkiye'nin saha ve koşulları kıyaslanmamış bile. uyuyor olabilir, o halde uymalıdır gibi bir tahmini yorum.

    --

    ''2) taksim’in yumuşak gücü, komünist-marjinal örgütlerin molotof kokteylleri ile kirletildiği ölçüde zayıflamaktadır. taksim’de barışçıl gösteriler yapanlar, kendileri ile komünist-marjinal örgütler ile aralarına belirgin bir mesafeyi tüm toplumun göreceği bir şekilde''

    --

    burada kesiyorum, tüm toplum anakımdan izlemiyor muydu? anaakım göstermiyor muydu? e o zaman nasıl görecek?

    --

    ''ve sert bir tavırla koymak zorundadırlar. ''

    --

    bu kısım iyice tuhaf. kesin, kat'î bile değil, *sert* bir tavırla karşı koyuyorlar. yani marjinal gruba, marjinal olmayan grup sert tavırla lolo yapıyor. aralarında kavga çıkarsa medya üstüne atlamıyor. o görüntüler 'birbirilerine girdiler' diye yayınlanamıyor. bir şekilde sertlik yaparak ama görünmeyerek, tahrik etmeden marjinalleri protestoya katılma hakları olmasına rağmen ortak alandan uzaklaştırıyorsun ve anaakım hemen o anı yakalıyor, ödüllendiriyor, erdoğan da kahroluyor? bu mu senaryo?

    --

    ''üstelik bu komünist-marjinal örgütlerin bir bölümünün iktidar güçlerine çalıştığı da göz önünde tutulmalıdır. taksim’de gösterilerinin sembolü tekrar türk bayrağı haline gelmelidir.''

    --

    nasıl göz önünde tutacağım? hala ne bir iddianı ispat ettin ne bir kaynağa atıfta bulundun. neyi göz önüne getirdin de göz önünde bulundurmam gereksin? çoğulcu bir eylemde kim nasıl ortak sembolü *herkes adına* belirleyecek? kim, kimin adına kimi sahadan uzaklaştıracak? bunlar yapılırsa çoğulcu eylem nasıl çoğulcu kalacak?

    --

    ''3) taksim'de çok akıllı bir şekilde, erdoğan’ın taksim’i din düşmanı göstermesini engellemek için etkili engelleme yapmıştır. muhafazakar tabanda büyük bir karşılığı olmayan kendilerini anti-kapitalist müslüman diye tanımlayan grupların gösterilerde yer alması çok önemlidir. buna rağmen erdoğan, elindeki en önemli silah olan din siyasetini taksim olaylarında da kullanmıştır. taksim, dinin kendisine karşı istismarını engellemek için elinden gelen her şeyi yapmaya devam etmelidir. bu aynı zamanda iktidarın anadolu’da kılcal propaganda çizgileri üzerinden sürdürmekte olduğu olayların sorumlusu “allahsız komünistlerdir” şeklindeki propagandayı etkisizleştirmese bile zayıflatacaktır.''

    --

    bunu daha önce söyledin. ama burada öneri sayarken attığın rakamı koyduğun halde bir öneri de getirmiyorsun. olayları anlatıyorsun. müslüman devrimcileri mi önplana çıkaracağız? nasıl çıkaracağız? hani twitter dardı, anaakım çekmiyordu? anaakım erdoğan morarsın diye 'işte müslümanlar da orada' görüntüsü çekip algıyı mı yönetecek? arada ne oldu da anaakım erdoğan'a kumpas kurmak ister hale geldi?

    --

    ''4) taksim, erdoğan’ın % 50-%50 tuzağına düşmemelidir. bloklaşmayı değil, birleşmeyi, ötekileştirmeyi değil, sahiplenmeyi dile getiren bir siyasal söylem ve eylem tarzı gerekmektedir.''

    --

    e az evvel kürdü kovdurdun, marjinale sert yaptırdın, tek bayrak tek sembol ülküsüne çekmeye çalıştın herkesi. o bloklaşma olmadı mı? ötekileştirmeye nasıl çevirmedik?

    --

    ''demokrasi sadece muhalefete oy verenlere değil, bugün iktidar partisine oy verenlere de lazımdır. erdoğan’a kızgınlık ne kadar büyük olur ise olsun, eleştiriler, aklın ve ahlakın ürünü olmalıdır.''

    --

    bu ikici cümle arasında hiç bir bağ bulamadım. ama son hedefini şu ana kadar gerçekleştiremediğini söylemek zorundayım. aklın ahlakı hakikattır. hakikat ise salt akıl ve eksik bilgiden derleme tahmin'e bırakılmaz. sen salt akılla hakikati aradığından ful tahmin gidiyorsun. tahminlerin de bir takım önkabulleri ve kanaatleri tekrar ediyor, yeni bir şey eklemiyor.

    --

    ''5) taksim’in kazanmasının en önemli şartı, taksim-kuğulu park-gündoğan meydanı üçgeninden çıkacak ve barış, milli birlik ve demokrasi talebini tüm türkiye’ye sürekli-uzun süreli bir şekilde yaymalarına/bu potansiyeli göstermelerine bağlıdır. aksi halde taksim, anılan üçgende boğulacaktır.''

    --

    bu sürdürülebilirlik argümanı da bilindik. gerçi sen çoğulcu bir eylemin içine bir 'milli birlik' yerleştirmişsin ama ilkede hemfikiriz. bu ilke dahi çerçevesini çizdiğin mevcut güç dengesini nasıl değiştirecek, söylemiyor.

    --

    ''6)taksim’in gücü, demokrasi talebinden kaynaklanmaktadır. demokrasi talebinin politik bir hedef olarak somutlaştırılarak ortaya konulması şarttır. başbakan erdoğan’ın otoriter rejim tesis ve türkiye’nin bölünme sürecinin önündeki en büyük engelin tbmm’deki muhalefetten çok toplumsal muhalefet olduğunun belirginleştiği noktada taksim bu gücünü çok akıllıca kullanılan bir yumuşak güç olarak kullanmayı başarabilmelidir. polis ile çatışmak değil, polis ile çatışmamak taksim’in ana gücünü oluşturmaktır. kavga çığlıkları değil, barış, milli birlik ve demokrasi talep eden sloganlar taksim’i güçlü kılmaktadır. polis gaz atınca geri çekilmek, şehrin mekansal derinliğini stratejik bir derinliğe dönüştürmek, dağılmak ve toplanmak, sonra bitmek tükenmek bilmeyen bir kararlılık ile geri dönmek kaldığı yerden barış, milli birlik ve demokrasi talebini gündeme taşımaya devam etmek gerekmektedir.''

    --

    aralara eklediğin milli birlik kısımları hariç genel demokratik halk direnişi denen şeyin neredeyse kitabi tanımını yapmışsın. hala medya niye manipüle etmekten vazgeçiyor, tvitır mı güçleniyor ne oluyor da seçim artimetiği değişiyor?

    --

    ''ancak talepler somutlaşmadığı sürece bir sonuç alma umudu ortadan kalkacak ve doğal olarak sokaktaki muhalefet eriyecektir. nitekim, gündüz işinde gücünde olan insanların sonu belirsiz bir süreçte “sabah kalemli gece bayraklı” sokak gösterilerinin içinde olması mümkün değildir. halk muhalefeti sayısal olarak erirken, meydana gittikçe marjinal gruplar hakim olacaklardır ki, erdoğan’ın istediği de budur. bunu aşmanın yolu, taksim’in taleplerini daraltmak, somutlaştırmaktır.''

    --

    talepler zaten bir kaç maddede daralıp somutlaştı. ortada böyle somutlaştırılmış kaynaklar varken 'yapmak lazım' demek ya görmezlikten gelmek, ya da bilmiyor olmak ile ifade edilebilir. ikisi de yazara ve metne itibar kaybettiriyor.

    ''taksim gösterilerinin amacı, türkiye’nin demokratikleştirilmesini ve milli birliği sağlamak değildir, olamaz. ancak taksim bu sürece çok önemli bir katkıyı, bir çıkışı temsil edebilir. bunun için taksim gösterilerinin somut talepleri gezi parkına ne avm ne de başka bir amaçla bir bina yapılmaması ve akm’nin yıkılmaması ile sınırlanmalıdır.''

    bu sınırlandırmayı bu hedefi gerçekleştirebileceğimiz için yapmalıyız? iyi de bunun gerçekleşmesi niye erdoğan'ın istifaya zorlanmasından daha 'gerçek' oluyor? daha olası olduğundan mı? iyi de olasılığı yaratan neydi? haklı talebimizdeki karar ve ısrarımız değil miydi? o ısrarı da niye somut diye olabilecek en küçük ve artık en manasız hedefle sınırlamalıyız? misal talepler içinde erdoğan'ın istifası ve yargılanması olsa, erdoğan sırf mecburiyetten, pazarlık için avm inşaatından vazgeçip geri adım atsa isteğimizden vazgeçmemiz mi gerekecek? niye gereksin, geri adım attığın ispatlamışız? tavrının sürekli gerilediğini, kendisinin gerildiğini de görebiliyoruz. niye sınırlamak gereksin?

    --

    ''somut talep, kitlede ulaşılabilir bir hedef etrafında birleşme ve direnme duygusunu oluşturur. böyle bir sonucun alınması da kitlelerde bir kazanma, başarıya ulaşma duygusu uyandıracaktır.''

    --

    yani sınırlama gerekmeden de bu dediğin olabiliyor. sınırlamak eşit değildir somutlamak.

    --

    ''yaşanan olaylar ne şekilde sonuçlanır ise sonuçlansın, türk demokrasisi açısından önemli bir deneyim olmuştur. halk, en olumsuz şartlar altında dahi gücünün var olduğunun farkına varmıştır. erdoğan’da baskısının sınırlarının nerede bir taşa çarpacağını öğrenmiştir.''

    --

    bu kısım doğru. tek gerçek kazanım da zaten bu bilincin oluşması oldu. bu dakikadan sonrası o bilincin deneyim kazanarak olgunlaşması olacaktır.

    özet geçiyorum: tahminlere dayalı iddialar ve bilindik savlarla doldurulmuş, kaynak ve delilleri yetersiz bir metin.
  • süper analiz. tane tane ne yapılması gerektiği özetlemiş. özetin özeti de :

    1- güç kullanımına kesinlikle güç ile cevap vermemek. bu zaten bir güç.
    2- sembol türk bayrağı olmalı
    3- komünist-marjinal gruplardan keskin biçimde ayrışmalı
    4- din istismarı yapılmasına karşın mutlaka müslüman grupların yer alması
    5- her zaman yapılan ötekileştirme politikasını bu kez yutulmamalı. birlik beraberlik vurgusu yapılmalı
    6- taksim-kuğulu-gündoğan dan öteye yayılmalı
    7- demokratik talepleri daraltılmalı ve somutlaştırmalı. hatta sadece parka herhangi bir bina yapılmamalı denmeli. bu şekilde kitlelerde kazanma, başarıya ulaşma duygusu olacaktır.
  • katılın veya katılmayın, özellikle direniş olayının anadolu'da nasıl algılandığına dair çok önemli bilgiler veriyor.
    ve tabii tayyip erdoğan'ın kurduğu tuzakları da güzel güzel anlatıyor.
  • şiddet karşısında verilen tepkinin adı şiddet değil reflekstir; devlet bilerek ve isteyerek bu refleksi harekete geçirecek noktalara dokunmuştur.

    direnişin dinamiği olan örgütsel yapılanmaları, direnişçilerin "şiddet karşıtı" duygularını kullanarak safdışı bırakma çalışmalarının bir başka örneğidir bu yazı.

    örgütlenmek bir haktır!

    hak arayan insanlar marjinallikle itham ediliyorlarsa; o insanların bu direnişi en uçlara taşımaları kaçınılmazdır.

    devletlere karşı örgütlenmeyen halk haksızlığa uğradığında, devletler tarafından eğilip-bükülebilen hukuk o halkın kaşısına dikilecektir.

    burada, eli kanlı bir otoriteye karşı koyan insanlardan nazik olmalarını beklemek otorite-sevicilikten başka bir halt değildir!

    68 kuşağının ağır duygusal ablaları ve abilerinin ıskaladıkları budur;

    iyiler de kimi zaman güçlü olabilirler. lakin gücü sevgide arayıp sürekli öldürülen bir neslin dna hafızası ister-istemez çürümüş et kokar. bu koku bu çocuklara hiç de hoş olmayan şeyler hatırlatmaktadır. onlardan hoşgörü bekleyenler tertemiz bir sicilleri var ise çıkıp söylesinler söyleceklerini;

    bu çocuklar yıllarca bu topraklarda devlet tarafından işkence gördü;

    farklı düşündükleri için ötelendiler, hedef gösterildiler;

    öldürüldüler:

    yazdıkları için hapse atıldılar;

    inanmadıkları için linç edildiler;

    başka bir şeye inandıkları için boğazları kesildi;

    hala hoşgörü beklenen taraf olmak nasıl bir sinir savaşıdır haberiniz var mı?!

    bu çocuklar sadece otoritenin o yenilemez sanılan kollarıyla boğuşmuyorlar, aynı zamanda, kendilerine yüklenen "sevgi kelebeği" imajıyla; hafızalarındaki kokunun çağrıştırdıkları arasındaki kıyasıya süren çatışmada da taraf olmaya zorlanıyorlar.

    şiddeti görüyorlar artık; okumaktan, duymaktan öte bu. bu şiddete karşı verecek çok şeyi var bu çocukların;

    ama hiçbiri bu şiddete karşı gelebilecek kadar acımasız değil.

    otorite, hükmettiği kitlenin zayıf noktalarını avucunun içi gibi bilir; ve gerektiğinde o zayıf noktalara vurmaktan çekinmez!

    otoriteyle kitap arasında duran o plastik kalkan, sürüyle kitap yazdırır insana mesela.
  • çok başarılı tespitler içeren bir yazı. 28 mayıs günü orada olan insanlarla aynı duyguları paylaşan herkesin bu yazıyı açık yüreklilikle okuması gerekmekte bence.
  • yerinde tespitlerin konu edildiği yazı.

    ayrıca

    1- cahil, öteki demeden, ayrıştırmadan, bihaber olan ve kandırılmış olanlara anlayacakları dilden ikiyüzlülüğü, yalanları, kurumların katlini, sansürü, kuvvetler ayrılığına tecavüzü, güvenilirliğin neden gerekli olduğunu, biz bunlarla uğraşırken apar topar çıkarılan yeni petrol yasasını kapı kapı dolaşarak anlatmak. (olaylardan haberi olup bunlara çıkarı için oy vermiş ve vereceklere yapacak bir şey yok. onlar nasıl olsa iktidar değişirse yeni iktidara dönecek.)

    2-seçim sisteminin güvenilirliğini kesin olarak temin etmek.

    başka türlü bir yol mümkün görünmüyor.

    kemik kitlenin (burdaki trollerin, radikal dincilerin vb) fikri değişmez; ama gerçekten medyadan olayları takip edip başbakandır diye sayıp sırf saygıdan ya da saflıktan inanan insanlara a'dan başlayarak her şeyi anlatmaya çalışmak. internet kullanıcısı olmayan biri neyin ne olduğunu nasıl bilecek? (bkz: yavşak türk medyası)
  • kesinlikle katıldığım analiz. istanbul dışında da kocaman bir anadolu olduğunu ve yandaş medya sayesinde oradaki insanların gezi olaylarını nasıl anladığı (ya da onlara aktarıldığı) gözden kaçmamalı. gezi sandığı etkilemez diyenlerle taşşak geçmek yerine türkiye'nin bir de o tarafına kafa yormalı bence. gezi milletvekili seçimlerini bence de çok etkilemez. ama yerel seçimlerde eğer chp sarıgül gibi herkese hitap eden (sarıgülcü filan değilim ama bu adama muhafazakarların da oy verebileceğini düşünüyorum, halka yakın bir imajı var) birisiyle çıkarsa aradaki 480.000 oyluk farkı kapatabilir. 300.000 oy çalması yeterli gibi görülüyor 2009 seçim verilerine bakınca. seçim propogandası olarak da avm değil yeşil, birlikte ben yaptım oldu değil birlikte yönetim gibi janjanlı laflar da kullanılabilir. istanbul'daki 20 yıllık refah-akp iktidarını yıkmak da acayip bir psikolojik kazanım olur bence.

    doğmamış bebeğe don biçtik burada ama hadi bakalım.
  • son paragrafı haric geri kalan kısma tamamen katıldıgım analizdir. pasif direnis tek cozum yoludur, karsı tarafın din somurusu yapmasına da izin verilmemelidir.

    ancak son paragrafta katılmadıgım husus ise olayı parka, binaya indirgemektir. zira boyle bir durumda iktidar cok basit bir sebep icin bu kargasanın cıkarıldıgı ve bu ulkenin gelismesini istemedigimiz gibi klise saldırısını tekrarlayacaktır. diger istekleri de gormezden gelmek adına eline koz verilmis olacaktır.

    taksim'deki insanın yuzde 95'ı barıscıldır. ancak geriye kalan bilerek veya bilmeyerek hukumetin ekmegine yag suren marjinal gruplar taksimin durusunun yanlıs algılanmasına sebep olmaktadır.
  • her kesimin "ak" ların, "ata" ların, "t.c" lerin okuması gereken tespitler.

    ayrıca profesör şu konuyu da çok iyi kaleme almış.

    http://www.21yyte.org/…ina-neleri-ve-nasil-gizliyor
  • ben de cok begendim. altina imzami atabilecegim kadar dogru analizlerle dolu oldugunu dusunuyorum.
hesabın var mı? giriş yap