• kitabın girişi çok etkileyici. foucault, gazette d’amsterdam'da yer almis bir haberden yaptigi alintilarla işlediği bir olayi aktararak başlıyor; yalnızca bir kısmını alalım:

    "damiens, 2 mart 1757’de 'paris kilisesinin cumle kapisinin onunde, sucunu herkesin karsisinda itiraf etmeye' mahkum edilmisti; buraya 'elinde yanar halde bulunan iki libre agirligindaki bir mesaleyi tasiyarak, uzerinde bir gomlekten baska bir sey olmadigi halde, iki tekerlekli bir yuk arabasinda goturulecekti; sonra ayni yuk arabasiyla gréve meydanina goturulecek ve burada kurulmus olan daragacina cikartilarak memeleri, kollari, kalcalari, baldirlari kizgin kerpetenle cekilecek; babasini (krali) oldurdugu bicagi sag elinde tutacak ve kerpetenle cekilen yerlerine erimis kursun, kaynar yag, kaynar recine ve birlikte eritilen balmumu ile kukurt dokulecek, sonra da bedeni dort ata cektirilerek parcalatilacak ve vucudu ateste yakilacak, kul haline getirilecek ve bu kuller ruzgara savrulacaktır.'” (imge yay., cev.: m. ali kılıçbay)
  • cezalandırma tekniğinin, bedene işkence ve acı çektirilmesinden sürekli bir beden kontrolüne gidişini konu eder. bu değişim foucault'dan önce hümanism, demokrasi ve insan hakları gibi sebeplere dayandırılırken, foucault bize iktidarın bedenlerimiz üzerinde kontrolünü artık psikoloji, psikiyatri, kriminolojiyi kullanarak yaptığını ve bunun iktidarın genişlemesinden ve her alana yayılmasından başka bir şey olmadığını anlatır. artık yargıç "yargılamaktan ötesini" yapmaktadır; cezanın esası cezalandırmaya yönelik değil, düzeltmeyi, ıslah etmeyi, "iyileştirmeyi" hedeflemektedir.
  • piyasada baskısı yok, yayıncılar ne yapıyor gerçekten anlamak mümkün değil, telifini al, çevirisini yaptır, ama 2 bin 3 bin bastıktan sonra bir daha basma. hay aklınızı seveyim sizin. 1992'de 2000'de 2006'da basmislar, artik her baskıda yüz tane basıp bırakıyorlar mı ne yapıyorlarsa.

    sadece bu değil, gerçekten de 90'larda, çevirileri yayınlanan bir çok baba sosyal bilim kitaplarının baskılarını bulmak imkansız. neyse.
  • bulmanın imkansız olduğu kitap.
  • michel foucault'un önemli kitaplarından biri.hapishaneler, zindanlar ve kapatılma üzerine ve "modern iktidar büyük gözaltıdır" diyen ustaya saygı babında okunabilir. türkçeye mehmet ali kılıçbay tarafından tercüme edilmiş, imge yayınları tarafından yayınlamış. nefis bir kitaptır.
  • "ruh bedenin hapishanesidir" sözüyle özetlenebilecek kitap.
  • okurken insanın aklına sürekli olarak günlük hayattan, ülkeden, dünyadan örnekler getiren ve kişiye üzerinde icra edilen iktidarı farkettirebilen bir kitaptır. ıslah etme, bireyi yeniden üretme amacı olan hapishanenin bunu yapabilmesi için çok önemli olan "soyutlama", yani tutukluların birbirlerinden soyutlanması ve bireyselleştirilmeleri ilkesinden bahsederken şunu söyler foucault:
    "son olarak ve herhalde özellikle, mahkumların soyutlanmaları, başka hiçbir etkinin dengeleyemeyeceği bir iktidarın onların üzerinde en büyük yoğunlukla uygulanabilmesini güvenceye almaktadır; yalnızlık mutlak tabiiyetin ilk koşuludur"
  • an itibarıyla yeni baskısını yapmış olan kitap. bekledik bekledik nihayete erdi. bana söylenilene göre toplam 1100 adet basıldı. bilmiyorum afaki bir bilgi de olabilir.
  • gilles deleuze 'un yazdığı ulus baker 'in çevirdiği disiplin toplumları üzerine yazılmış yazı için:

    http://www.korotonomedya.net/…x.php?id=6,24,0,0,1,0
  • okurken dağınık bir şekilde notunu çıkardığım kitaptır. ola ki biri okumuştur ama bir daha okumak istemiyordur buyrun efenim. daha bitmedi editlenecek sayfa 263 teyim
    hapishanenin doğuşu
    robert-françios damiens vahşice katledildi (suikastçiydi kendisi) 2 mart 1757

    bu olaydan üç çeyrek yüzyıl sonra leon fauscher tarafından paris genç mahkumlar evi için kaleme alınan yönetmelik:

    madde 17: tutuklular güne kışın saat altıda yazın beştee başlayacak. çalışma süresi her mevsimcde günde dokuz saat. günde iki saat eğitim. çalışma ve gün kışın saat 9 da yazın 8 de sona erecektir.
    madde 18: tutuklular trampetin ilk çalışından sonra sessizce kalkıp giyinmek zorundadır
    madde 19: dua tutuk evi papazı tarafından okunacak ahlaki veya dinsel bir metnin okuması yapılacak. bu iş yarım saatten fazla sürmeyecek.(devam maddeleri şuan yaşadığımız toplumda altkesimin hayat standartlarıyla eşdeğerdir.)

    teknoloji bedensel iş gücüne gereksinimi azalttığı derecede hapishanelerdeki kişi sayısı artıcaktır. nitekim artmıştır da

    fransa'da o zamanlarda hapishanelerin yönetiminin uzun süre içişleri bakanlığına bağlı olması ve kürek mahkumlarının zindanlarının yönetiminin de sömürgeler bakanlığına bağlanmış olması karakteristiktir.
    fransa 1791 ceza kanunu 3. madde: her ölüm mahkumunun kafası kesilir.
    19. y.y.'da ise mahkumun kafasına bir perde geçirilirdi. (iki taraflı seyirlik halini kapatma)
    azap çektirmenin azalması 1760-1840lı yılların büyük dönüşümü esnasında kök salan bir eğilimdir. fakat sadece bir eğilimdir. 20. yy da ise fransa'da genel olarak adli ceza olarak ölümün derinliği anlaşılmış ve kapalı kapılar altında uygulanmıştır. hatta bu ölümü anlatanlar cezalandırılmak zorunda klaınmıştır

    19.yyın ilk yarısında ceza sistemine sıklıkla yöneltilen eleştiri (hapishane yeteri kadar cezalandırmamaktadır: tutuklular daha az aç kalır, daha az üşürler sonuş olarak ortalama bir fakirden daha az yoksul yaşarlar) bu da şu postülayı akla getririr: bir mahkumun diğer insanlardan daha fazla acı çekmesi adildir.

    20.yy da ise yargıçlar suçun kendisini değil suçlunun ruhunu yargılamaya başlar (onlara ne 'olabileceklerini' gösteren bir hukuk sistemi)

    fransa 1810 ceza 64.madde yasayı ihlal eden kişi bunu bir delilik anında yapıyorsa suç ortadan kalkıyordu
    demk ki bir kişinin aynı anda hem deli hem de suçlu ilan edilmesi namümkündü şimdi ise delilik spektrumundaki yerine göre kapatılıp ona göre bir karara bağlanıyor

    ortaçapda şuçun itiraf edilmesi büyük bir kanıt sayılıyordu
    17.yy sanık sorgulamada itirafa karşı direnirse ölüm cezası almıyor.

    en kuralına uygun ceza infazında, yargı biçimlerine en tam uyumda bile intikamın faal güçleri hüküm sürmektedir.

    cellatlar idam hükmünü, ceza verilen kişinin statüsüne göre uyguluyordu. hanedana mensup bir kişinin idamı kan dökerek değil, yay veya kementle boğmak suretiyle gerçekleşirdi
    devlet erkânı ve siyasi mahkûmlar evlerinde, hapsedildikleri yerde veya sarayda idam edilirken, hırsızlar ya şehrin uygun bir yerinde veyahut girdiği ev ya da dükkânın önünde asılmak suretiyle infaz edilirdi. -osmanlı (fransa'da da böyleydi)

    18.yy - hükümdar sadece yasayı uygulayan güç olarak değil aynı zamanda onu askıya alabilen güç olarak bulunur. (af)
    ravaillac- kral ıv. henry'nin katili
    kral idam merasimlerinde halka kendi koyduğu bir takım özrgürlükler vermiştir. örneğin idam mahkumunun ölüm saatine kadar kazığa oturtulmuş bir şekilde bekletilirken üstüne çamur atma küfretme gibi ayrıcalıkalr fakat bunun yanında hükümdar, onlara taş kullanımını yasaklamıştı bu da halkın özgürlüğünün hükümdarın elidne olduğunun bir göstergesiydi

    1812 de champre köyü papazı oraların senyörü tarafından öldürülmüştü ve bu adam deli olarak yutturulmaya çalışılıyordu.

    öteki ile bağ kurmak
    ortaçağda basit suçlardan alt sınıf insanların idamlarında halk, bu idamalarda cellatı ve yetkililere küfür ederek onları taşlayarak tepki gösteriyordu. ötekinin beni kurması olarak idam ediminin çevresine oluşsan halktaki analojik düşünceler, onları sanki o idam edilen kendileriymiş gibi mahkumu savunmaya götürüyordu.
    18.yy britanya ünlü soygun çetesinin reisi marion le goff darağacının üzerinde şunları şöylemiştir : ''beni işiten babalar ve anneler, çocuklarınıza iyi bakınız. onları iyi eğitiniz; çocukluğumda yalancı ve tembeldim; işe altı liard değerinde bir bıçak çalarak başladım. daha sonra çerçileri, sığır tüccarlarını soydum, nihayet bir hırsız çetesini yönettim ve işte buradayım ve işte bu yüzden buradayım. bunları çocuklarınıza anlatınız ki, hiç olmazsa onlar için örnek olsun.'' bunları samimi midir?
    şuraya bir edit giriyorum: buradaki asıl sorun bunun iyi veya kötü olması değil bu çete liderinin bir norm aşılatmaya çalışmasıdır. bu konuşmada karakteristik olan 'iyi eğitim'den kasıttır. avam, bu iyi niyetin niteliğini gösterilen norma göre belirlemekte sonunak dar haklı çıkacaktır. şöyle ki burada gösteren tembel bir çocuk olmasıdır. gösterilen ise tembelliğin bütün bu suçları beraberinde getirmesidir fakat bu nitelik belirlemede oldukça yetersiz bir savdır. ahlakın ekonomiyle olan ilişkisi yadsınamaz (tembel bir insan yeteri kadar para kazanamaz varsayımıyla yazıyorum.) fakat buradaki asıl sorun tarihin belirli anlarında tembellik ediminin çok farklı yorumlanmasıdır. meta anlatıların söndüğü şu dönemde tüm anlatıları groteskleştiren bir oluşum içinde olarak da gayet tabii para kazanılabilecek bi dönemdeyiz.(ki bu getiri sosyal medyada popüler bir insansan deli gibi artar.) eskiden ise para kazanabilemek böyle ahlaksallaştırılırken (en azından 20.yya kadar çoğu avrupa ülkesşinde) ingiltere'de fahiş çalışma saatlerine komik rakamlar sunulan insanlar (bkz: 19.yy ingilteresi) vardı. bunun ahlaksallaştırılması da foucault'nun özneyi kurma dediği kavramı önceliyordu. öznenin kurulması ona lacan'cı terimle özneleştirme jung'cu terimle persona atfetmektir ve bu personayla özdeşleşme süreci öznenin kurulup (yine lacan'cı anlamda) egonun sönümlendirilmesi anlamına gelir yani toplumsallaşma anlamına gelir. verdiğim örnekte 'ahlaksallaştırma' iş alanındaydı. bu bir bireyin yaşama sevincini yok edebilecek bir olgudur fakat çoğunlukla ölümcül bir olgu değildir (12 saat çalışan çoğu insan bunun için başka insanları öldürmez varsayımı) fakat şöyle de bir şey vardır ki eğer bu 'ahlaksallaştırma' nazi almanyasındaki gibi 'bürokratik bir maskeye bürünen otoritenin ahlaksallaştırmasıysa işte o zaman gerçek sorun başlar. personanın gücünün güzel bir örneği stanford üniversitesinin yaptığı bir deneyde karakterize edilmiştir (bkz: stanford hapishane deneyi) ilgili bkz.'den okuyabilirsiniz.
    burada görülen şey aslına bakarsanız personanın nasıl bir bireyin tüm davranışsal psikolojisini değiştirebileceğinin bir göstergesidir. insanlar tikel bir motto üzerinden basit görünen olayları aynı emperyalistlerin afrikadaki halkı ve topraklarını ilhak edip onları tanımlamaları gibi tanımlarlar. pozitivist perspektiften zenciler, emperyalistlerin insan olmayan-ötekisidir ve onlar bu isimle tanımlanmıştır. gündelik hayttaki insan ise normlarıyla olayları aynı bu banallikte 'ilhak eder' fakat bu olaylar görüldüğü kadar basit olaylar değildir. (etki alanları açısından olmasa da içerdiği derinlikler açısından basit değillerdir.) şöyle ki bir insanın neden bir şeyleri yaptığı yargısına varan insan (hele gene derin bir entelektüel kaygı gütmüyorsa) çoğunlukla hatalıdır. insanlar arasındaki iletişim imkansızlığı da buradan gelmektedir. konudan çok sapmadan tekrardan dönersek personanın gücü tam da ahlaksal normları mottolaştırdığından veya onları asimile ettiğinden dolayı kendisinin varoluşunu sürdürür çünkü bir rol atıf edilen insan onu gayet tabii ahlaksallaştırabilir. ama asıl sorun şu: bu gerçekten ahlaklı mıdır?

    17.yy da kaçakçılık halk tarafından destek görmekteydi
    burjuvazi topraklar feodal düzenin yerine kendilerinin haklarına geçince köylerin önceden hak gördükleri şeyleri onlara yasaklamıştır ( ekin yokken hayvan otlatma, odu ntoplama) şimdi yeni mülk sahipleri tarafından tamamen yasa ihlali statüsüne sokularak defedilmektedir. (böylece halk arasında giderek daha da ysadışı hale gelen veya eğer öylesi istenirse daha da suç kapsamına giren bir dizi zincirleme tepkiye yol açmaktadırlar: tarla çitlerinin kırılması, hayvan hırsızlığı veya öldürülmesi, yangın çıkartma şiddet cinayet vs

    cezanınn ondan beklenmesi gereken sonucu doğurması için yol açtığı zararın, suçlunun suçtan elde ettiği yararı aşması gerekir.
    ceza düşüncesinin sıkıntısı
    cezanın temsili kendisinden daha kapsayıcıdır.

    adli ayinsel çerçeve artık bizatihi paylaşılan bir gerçeğin oluşturucusu değildir. harcıalem kanıtların atıf alanına atılmıştır. bu bir ilkedir. hukuk, artık suçluyla paylaşılan bir suçun uzantısı olamyıp onu 'gerçek' kanıtlara dayandıran yegane sistem olmalıdır. bunun için de optimal nitelik elirlemesi gerekir. bu nitelik, sabit yasaların bireylere nasıl olup da uygulanacağını bize anlatmaya çalışır.

    hukuk giderek bireyselleşmiştir. modern hukuk bireyselleşmeye büyük önem vermiştir.
    oseph michel antoine servan bir fransız yayıncı ve avukattı. romalılarda doğdu. yasayı okuduktan sonra yirmi yedi yaşında grenoble parlamentosunda avokat generali olarak atandı.
    servan : '' suç ve ceza fikirlerinin sıkı sıkıya bağlı olmaları be birbirlerini aralıksız olarak izlemeleri gerekir. böylece yurttaşlarımızın kafasında fikir bağlantısını kurduğunuzda, onları yönetmekle ve onların efendisi olmakla övünebilirsiniz.''

    fanatikler kanaatlerini ve bu kanaatler uğruna çektikleri azapları kendileri için şan unsuru haline getirirler. öyleyse fanatizmi destekleyen gurulu inadı fanatizme karşı oynayalım: fanatizmi gülünç düşürerek (yani aslında bir nevi onu değersizleştirerek) önlemek.
    ceza için hapis fikri zamanında bazı ıslahatçılar tarafından eleştirilmiştir. suça uygun ceza verilmelidir.
    1810 da neredeyse mümkün tüm ceza yargıları hapishaneye çıkıyordu
    fransa'da 19.yy kentlerinin çok yakınında hapishaneler vardı

    amsterdam raphuis'i 1592 hapis cezalarının işgücüyle (ücretli) beraber harmanlanması 18.yy daki ceza sistemlerine bir önayaktır. o zamanlar çoğu suçun aylaklıktan çıktığı düşünülüyordu
    ceza süresi ancak mümkün bir ıslah ve ıslah edilniş suçluların ekonomik kullanımıyla ilişkili olarak bir anlama sahiptir.
    walnut street hapishanesi mahkumların hapishane içinde ve duruşimadan önce ve sonra gösterdiği hal ve hareketlere göre onları bilgi nesnesi yapmıştır

    18.yy ikinci yarısı askerlerin bedenlerine yönelik tahakküm artmıştır
    bedenin uysallaştırılması öncekolejlerde sonra hastane ve okullarda en son da askeriye de görülmüştür.
    103
    yeni disipnlin yöntemleri
    çitleme disiplin analitik bir mekanı örgütlemektedir
    işlevsel yerleşimler disiplinle gözetimin ve bireyselleşmenin eklemlenmesi sağlanmıştır.
    dizisel bir mekanın örgütlenmesi, ilk öğretimin en büyük teknik değişimlerinden biri olmuştur. bu değişimin, geleneksel sistemin (öğretmenle birkaç dakika çalışan bir öğrenci, bu arada bekleyenlerin karışık grubu aylak ve gözetimden yoksun olarak kalmaktadır) aşılmasına olanak vermiştir. bireysel yerleri ayırarak, herbirinin denetlenmesini ve herkesin eşanlı eşanlı çalışmasını mümkün kılmıştır
    okul mekanını öğreten bir makine olarak, ama aynı zamanda, gözeten, hiyerarşik hale getiren, ödüllendiren bir makine olarak da işlev görmesini sağlamıştır. öğrencilerin ahlaklı veya ahlaksız olmasına göre temizliklerine göre herbirinin değerine göre ayrımsallaşması zamanında uygun bulunmuştu

    john baptist de la salle'ın eğitim reformunda şu yer alıyordu : ''ebeveynleri ihmalkar ve bitli olanlar, temiz ve bitsiz olanlardan ayrılsınlar; hafif ve aklı havalarda bir öğrenci uslu ve ağıbaşlı başka ikisinin arasına yerleştirilsin, inançsız biri ya yalnız bırakılsın ya da iki imanlı öğrencinin yanına oturtulsun.''
    saint maur imalathanesi : sabahları işlerine gelen bütün kişiler çalışmaya başlamdan önce ellerini yıkayacak, çalışmalarını tanrıya adayacak, haç çıkartacaklar ve sonra çalışmaya başlayacaklar
    dinsel tarikatlar yüzyıllar boyunca disiplin üstadları olmuştur
    disipline etme yöntemleri
    saat düzenlemeleri
    eylemin zamansal yoğunlaşması 109
    beden nesne eklemleşmesi 110
    tüketici kullanma 111

    16.yy da askeri eğitim çarpışmanın parça veya bütün olarak taklidine dayanmaktaydı. 18.yy da talimname hükümleri artık örnek eğitimi değil de, temel eğitimi izlemektedir: basit hareketler - parmakların durumu, bacağın kırılması kolların hareketi; bunlar en fazlasından yararlı davranışların tabanının oluşturucularıdır. itaatkarlık seviyesi sağlamaktadır.

    çocuğu öğreniminin sonuna kadar izleyecek ve yıldan yıla aydan aya artan karmaşıklıkta alıştırmalar içerecek olan bir program fikri, her halükarda ilk önce dinsel bir grubun içinde, ortak yaşam biraderleri içinde ortaya çıktı. bu kardeşlikte öğretmenler öğrencileri mükemmelleştirme eğilimindedirler. giderek zorlaşan ödevler ve katılaşan alıştırmalar
    cemaatin tümünün selamete ulaşmak için sarfettiği çaba, birbirlerine nazaran tasnif edilen bireylerin ortaklaşa ve sürekli yarışları haline gelmiştir. cemaat halinde yaşama ve selamet usulleri herhalde bireysel olarak belirlenen ama ortaklaşa olarak yatkınlıkların üretilmesine yönelik yöntemlerin ilk çekirdeği olmuştur. bu tarikatın karakteristik özellikleri şuanki eğitim sistemimizde vardır. fakat tek bir sonuç değişikliğiyle işin yüzü değişiyor. bir beden ve süre teknolojisinin bir unsur haline gelen icraat, öte dünyaya doğru yoğunlaşmamakta, hiçbir zaman sona ermeyen bir boyun eğdirmeye yönelmektedir.

    ek not: gözün iktidarını pablo picasso guernica adlı tablosunda resmetmiştir. francis franco hükümetinin gözüdür bu
    disiplin tüfeğin icadıyla yalnızca bedenleri dağıtmak, onlardan zamanı çekip almak ve bunu birikimli hale getirmekten ibaret olmayıp; etkin bir aygıt elde edebilmek için güçleri birleştirmektir.
    guibert- silah kullanmayı öğrenmeleri sırasında askerler ayrı ayrı eğitilirken, onların bu işi ikişer ikişer yapmaların ve soldaki sağdakine göre ayar yapmasını öğrensin diye, sırayla yer değiştirmelerine dikkat edilecektir. beden kendini çok kesimli bir makinenin bir parçası olarak oluşturmaktadır piyade eğitim yönetmeliği
    la salle'ın önerisi ayrıcalıklar öğrencilerin kendilerine verilen cezalardan kurtulmalarına yarayacaklardır. örneğin bir öğrenciden ceza olarak din dersinden dört soru yazması istenebilir; bu cezadan birkaç ayrıcalık puanı sayesinde kurtulabilir; öğretmen soru başına kaç puan gerektiğine karar verecektir ayrıcalıklar belli sayıda puan ettiklerinden, öğretmen de birincilere para gibi hizmet edecek (eğitim ekonomikleştirmesi) mikro ekonomi
    sınav, disiplinsel iktidarın nesneleştirilmiş görüngüsüydü

    18. ve 17. yy da foucault'nun disiplinsel (aka modern) oluştu
hesabın var mı? giriş yap