• dünyanın en yüzeysel adamı bu filmde tarık akan tarafından boğularak öldürülmektedir.
  • oldukça şiirsel diyaloglar içeren film..
    şirvan'ın hasta yerine kullandığı "onun canı misafirdir" lafı bir daha vay be dedirtir...
  • yılmaz güney'in senaryosunu ceza evinde yazdığı sürü filmi, çorak toprakların çıplak görüntüsünü 1970'li yııllara dair iç burkan detaylarla gözler önüne seren etkileyici bir film. anadolu'daki ataerkil yapıya, o yörenin günümüzde bile değişmeyen yazgısı olan töre ve kan davasına, yoksulluğa, çaresizliğe yılmaz güney'in gözünden bakan, tıpkı yol filmi gibi trende geçen sahnelerle türkiye panoraması çizen bir film sürü. çizilen bu panoramayla doğudan batıya doğru gidildikçe çaresizliğin, yoksulluğun azalacağı beklenirken hiç de azalma olmaz aksine toplumun aksayan yönlerinin kırsalda da aynı olduğunu şehirde de aynı olduğunu gözler önüne serer sürü. tüm yaşamını hayvancılık üzerine kuran aşiret reisi hamo ağa'nın, oğlu tarafından bir türlü yıkılamayan önyargıları ve şehirde yaşayan, kravat takan, cebinde parası olan, son sahnede şivan tarafından öldürülen adam'ın düşündüğü şey arasında aslında hiçbir fark yoktur. yılmaz güney bu filmle, doğu'nun sorunu diye bir şey olmadığını, sorunun bir bütün olarak görülmesi gerektiği savının altını çiziyor. doğuda yaşanan töre cinayetleri ve kan davalarının yerini batıya doğru gidildikçe hırsızlık, fahişelik, adaletsizlik ve aşırı politize olmuş bir halk yığını alıyor. aslında toplumun sorunu farklı şekilde devam ediyor. bu toplumsal sorunlar, her biri müthiş bir fotoğraf karesi olabilecek nitelikteki insan yüzlerine yakın plan çekimlerle, olayı en iyi anlatabilecek karelerle başarılı bir şekilde anlatılıyor. memleketimden insan manzaralarını hemen her sahnede görmek mümkün. gerek ayakkabısı çalınan adamda, gerek "karpuzun yamuğu topalın amı" diyerek kadını pazarlayan adamda, gerekse bir hayvancıya makineleşmenin gelişimini bir traktörle yansıtan sahnede, gerekse onu görmek isteyen bir bahtı kara'nın mutlaka bulunduğu ankara'da, her yerde bu ince, büyük emek verilmiş detaylara rastlamak mümkün. ıssız, sadece hayatta kalmak için çalışmanın gerektiği topraklara gelen bir çerçici ya da oradan geçen, bendir çalan kişilerce çalınan müzikler, oraya bir renk getirir; tıpkı lunaparkı olmayan bir şehre, küçük dönen salıncak kurulması gibi ayrı bir canlılık verir, sıradan şeylerin yaşandığı yere.

    tarık akan'ın salon filmlerinden sonra çektiği siyasi içerikteki ilk filmlerinden biri olan sürü'deki, başarılı performansı ve tuncel kurtiz'in ayakta alkışlanacak başarısı, filmi daha da güçlü kılıyor. tabi zülfü livaneli'yi de unutmamak gerekir. çok masum müzikler yapmış, suçlu insanlara inat. melike demirağ'ın o masum bakışları da filme ayrı bir hava katıyor.
    genel olarak hani eskiden annelerimiz, ablalarımızın yaptığı şimdi ise sadece yaprak dökümü'nün fikret'inin yaptığı binbir emekle, göz nuruyla yapılan her ayrıntısına, en ince iğne dokunuşuna kadar titizlikle, detaylara dikkat edilerek yapılan el işlemeleri (nakış) vardır ya, işte sürü'de öyle bir emeğin sonucunda ortaya çıkan, tıpkı o işlemeler gibi çok ama çok sıradışı bir film.

    filme ait bir kaç anekdot;
    tarık akan ve tuncel kurtiz sürü'yü ankara'dan (sanırım kızılay meydanı) geçirdiği sırada orada bulunan halkın, film çekildiğinden haberi yoktur.
    tarık akan'ın (şivan) sırtında berivan'ı (melike demirağ) taşıdığı sahnede kimse o kişinin tarık akan olduğunun farkında değildir. kamera uzak bir yerden çekim yaptığı için herkes onları gerçek sanıyordu..

    ve görüldüğü üzere türkiye'nin başkentinde bir sürü'nün geçirilmesine, sırtta bir insanın taşınmasına halk ne kadar da alışık değil mi? ne kadar da alışığız! hiç tepki gösterilmiyor...
  • yılmaz güneyin senaryosunu hapiste yazdığı bir film.
    dağılmakta olan vesikan aşiretinin lideri hamo ağa rolünde tuncel kurtiz ve düşman aşiret halilanlardan kız alan hamo ağanın oğlu şivan rolünde tarık akanın oyunculukları muhteşem ötesidir.
    hamo ağa'nın şivan'ı dövdüğü sahne gerçekçilik açısından türk sinemasının yüz aklarından, unutulmaz bir sahnedir*
  • yilmaz guney'in ağzından konuştuğu bariz olan, "bak şivan amca, toplum sınıflardan oluşur..." cümlesiyle girizgahı yaparak sosyalizm dersi veren genç bir solcu karakterin olduğu film. derdini gayet iyi anlatan bu güzel filmin içinde gülünç kalmış didaktiklikte bir sahnedir bu.
  • film, turk sinemasinda insanlik ve fedakarlik gibi olgulari en iyi anlatan yapitlarin ba$inda gelir.. kirsal kesim kurt halkinin mutsuzlugunu, icinde bulunduklari guc ya$am ko$ullarindan kurtulma cabalarini ve umutlarini seyirciye aktarirken, ayni zamanda bir kurtulu$ kapisi ve medeniyet(!) olarak gordukleri buyuk $ehrin de aslinda hic de toz pembe olmadigini, koyde agalar neyse buyuk $ehrin zengininin de aynen oyle oldugunu kimi zaman guzel goruntu ve akillica kotarilmi$ diyaloglarla anlatirken, kimi zaman da dogru mehmet gibi kozasindan firlayip cikan 15 ya$larindaki bir cocugun agzindan, pek de inandirici ve etkileyici olmayan bir yol ile izleyiciye iletiyor..
    --- spoiler ---
    cobanlarin koyunlari yonlendirirken cikardiklari sesler, trende uyuyan adamin ayakkabilarinin calinmasi, ailenin en kucuk bireyinin** bir firsatini bulup orospuyla yatmasi ve akabinde paralarini kaptirmasi, yine ayni cocugun kirsal kesimdeki bir magarada tarihi eserler bulmasi fakat degerlerini bilmedigi icin cuzzi bir miktar para ile kaziklanmasi vb. =>
    --- spoiler ---
    olaylar da yilmaz guney'in ana konu icine serpi$tirdigi ho$ detaylardir.. kendisi fransa'da son filmi duvar'i cekerken bir fransiza verdigi roportajinda suru ile ilgili olarak, "suru'de kurt insanini anlatiyorum fakat kurtceyi kullanamadim, kullandigimiz takdirde ise hapise atiliyoruz" diyerek aci ama gercek aciklamasini yapmi$ti. bence filmdeki en guzel ve anlamli mesajlardan* biri $irvan'in ankara sokaklarinda, sirtinda karisini ta$irken ona mirildandigi ve askerde ogrendigini soyledigi ankara turkusu'dur*. filmin bir guzel tarafi da mukemmel bir soundtrack'e sahip olmasidir.. dokunakli kurtce uzun havalardan tutun da, ankaranin ta$ina bak'a ve trende zulfu livaneli'nin soyledigi e$kiya dunyaya hukumdar olmaz'a kadar son derece guzel eserler mevcut. ozellikle tuncel kurtiz'in oyunculuguna $apka cikartilmali. bu film ayrica tarik akan'i, ozellikle 50'li yillarda dogmu$ anadolu kadininin gozunde gercek bir star yapan filmlerin ba$inda gelir*..
  • --- spoiler ---

    tuncel kurtiz'in oynadığı hamo'nun öfkesinin asla dinmediği bir film; bütün felaketlerin nedeni olarak sürekli berivan'ı suçlaması insanı delirtir. kan davasını bitirmek için kızlarını veren halilanların berivan'la konuşmalarına izin vermez, oysa ki barışı bozan kendileridir; ama o bunu bile kabul etmez, çocuk doğuramayan berivan'ı ve onu veren halilanları suçlar. kendini aşiretinin güçlü günlerinde sanmaya devam eder, geçmişte yaşar, gelenekleri temsil eder, gerçekleri kabul etmez. sonunda aşiretin bütün hayvanlarını alır, bir umutla ankara'ya gider. yolda başına gelenleri gördükçe üzülüp "yazık be kardeşim" diyen izleyici (ben), hamo'nun inatla berivan'ı suçlaması üzerine "müstahak bu herife" der. sonuçta olan zavallı berivan'a olur. ölüsü yerlerde sürüklenir, bu da yetmez hamo halilanlara insanlık dışı bir telgraf çeker. yani kısacası insanı perişan eden filmdir..
    ayrıca o halilanların berivan'a bağlılığı, kızı feda ettikleri için duydukları suçluluk dikkat çeken başka bir unsurdur. sen barış olsun diye kardeşini ver veysikanlara, sonra barışı bozsunlar, kardeşini de sana göstermesinler..

    --- spoiler ---

    ha bir de tarık akan'ın en yakışıklı olduğu filmlerden biridir kanımca.
  • "ne oluyorsunuz lan? birbirinizi mi yiyeceksiniz? ölmüşse bir karı ölmüş, ne olur yani? binlerce insan ölüyor, birisi daha gebersin." diyenin hak ettiği şekilde öldüğü filmdir.
  • melike demirağ'in (berivan) yürek burkan oyunculuğuyla siyad tarafindan en iyi kadin oyuncu ödülüne layık görüldüğü ve hiç konuşmadığı filmdir. filmin en çarpıcı yanı belki de berivan'ın o sessiz, mütevekkil, hatta kendinden razı halidir. kadının ezilmişliği desen değil, bir halkın ya da toplumun ezilmişliği de değil, sanki insanlığın ya da analığın duruşudur, insanlara ve olaylara bakışıdır berivan.
    filmde hiç konuşmadı dedik ama sadece bir yerde "sesini" duyduk. insanlığın en utanç verici eyleminde duyduk berivan'ın çığlığını... bütün analar adına ana olamamış bir kadının korku çığlığı!
  • locarno dan altın leopar ödülünü almış , zeki öktenin parmağının değdiği belli olan etkileyici, güçlü film .
    yol u izledikten sonra izledim bu film . ve farkettiğim , yol u eğer zeki ökten çekmiş olsaydı çok daha iyi bir film olabilirdi. şerif gören yılmaz güneyin senaryosunu yılmaz güneyin ağzından anlatmış gibi, fakat zeki ökten de durum farklı . müthiş bir güney senaryosuna bay ökten kendi tarzını da katmış . güney ve ökten filmi çıkmış ortaya . yolda hissettiğim o uzaklık , o sanki türkiyede yaşamıyomuşum hissi, sürüde yok; seyirciye daha yakın , derdini daha iyi anlatan bir film . neden bu ikisini karşılaştırıyosun ki durduk yere diceksiniz haklı olarak, çünki yol ve sürü gerek atmosfer olsun, gerek dönemler olsun ve aynı elden çıkmış olmasıyla birbirine oldukça yakın iki film.( sürü 78 de , yol 82 de çekilmiş)

    sürü hakkında olumsuz söylenecek hiç bir şey yok/olamaz belki de , bunun yanında abartılacak da hiç bir şey yok , müthiş bir gerceklik var çünki filmde. öyle bir noktadaki film , az zorlasam kendimi, cinema verite kategorisi altına sokabilirim. bunu yaratmada zeki ökten in payı büyük .

    --- spoiler ---
    şivan ın neden berivanı doktora götürdüğünde sırtını kendi eliyle açmadığını anlayamadım yalnız. berivan ı konuşsun, diye düzelsin diye o kadar dövüyosun fakat doktorun derman bulacağını bilmene rağmen berivan ın doktora yaptığı kaprise razı oluyosun . belki de tek gercek dışılık (o bilmiş, büyümüş de küçülmüş çocukla beraber) bu noktada idi .
    --- spoiler ---

    bir film içerisine bu kadar farklı detay, küçük küçük hikayeler, ve mizansenler eklemek ve filmin bütünlüğüne zarar vermemek büyük bir başarıdır kanımca. hiç bir sıkıntı, rahatsızlık (hamo ağa sahneleri dışında, o da tuncel kurtizin olağanüstü oyunculuğundan) duymadan akıp giden bir film sürü. 129 dakka gelip geçiyor, bazen gözünüzden yaşlar bazen kalp çarpıntısı derken film bitiyor.
    yol ve sürü nün iksinde de olan geri kafalı zihniyetin dışavurumu, bu filmde delilik olarak nitelendirilmiş ve pek güzel edilmiştir. ayrıca dilsiz berivana yapılanlar luis bunuel in ilk filmlerini akla getirmedi değil .

    (yol ile bir benzerliği de orda at ı gercekten öldürürken, sürü de koyunların gercekten boğazlanmalarıdır sanırım , cannibal holocaust efekti , hiç tasvip etmediğim bir leitmotif, kuş kafesiyle beraber )
hesabın var mı? giriş yap