• hakkındaki bütün olumsuz yorumlara rağmen danny boyle filmidir, görmemek ayıp olur diyerek gittiğim ve genelde de memnun ayrıldığımı söyleyebileceğim film.

    --- spoiler ---

    adamlar nasıl ölmedi uzayda diye eleştiride bulunanları bilimselliğe davet etmek isterim, insanoğlu 50'lerden beri uzayla haşır neşir, bunlar muamma filan değil, çok iyi bilinen olaylar.

    uzaya insan gönderilmeden önce vakumda ve sıfır kelvine yakın soğuklukta kadavralarla canlı hayvanlar üzerinde testler yapılmıştır.

    sonuçları, bilimden habersiz kimi bilim kurguların kafamıza yerleştirdiğinden farklıdır; insan (vücudu) bütünlüğünü korumakta, memeliler (özellikle de primatlar) on saniyeden iki dakikaya kadar dayanabilmektedir. dayanmaktan kasıt şu: ilk 10-15 saniyeden sonra bilinç gidiyor ama beyin zarar görmüyor. kalp, atışına devam ediyor. ayrıca kazazede, maksimum iki dakika içinde kalıcı zarar görmeden kurtarılabiliyor. uzay ne kadar soğuk olsa da 70-80 kiloluk bir yetişkin hemen iliklerine kadar donmuyor. bu süre içinde sadece çıplak olan burun ve dudak gibi organları ciddi zarar görebiliyor.

    "beyin o kadar zaman oksijensiz nasıl dayanır, ölmez mi?" diye soracak olursanız ben de oksijensizliğin yaratacağı tahribatın, soğuğun işleri yavaşlatması sayesinde aşıldığını söylerim. sıfır derecede göle düşüp boğulan, bir saat sonra ölü olarak bulunan ama uzun bir cpr seansı sonucunda yaşama döndürülen insanlar vardır. aynı şahıslar daha sıcak bir suda boğulsalar, dakikalar içinde yaşama döndürülemez hale gelirler.

    1971 senesinde üç soyuz kozmonotu dünyaya dönüşten hemen önce bu yüzden ölmüştür. kabin karaya inip de kapağı açıldığında ölü bulunan kozmonotların dış görünümlerinde hiçbir anormallik yoktur. ancak o zamanlar kapsülde soludukları saf oksijen değil de bildiğimiz hava olduğundan (artık bu tür kazalara da engel olsun diye sadece oksijen solunuyor), damarlarındaki azotun düşük basınçta kaynayıp pulmoner emboliye sebep olması sonucunda ölmüşlerdir.

    http://www.treitel.org/richard/rass/invacuo.html
    http://www.damninteresting.com/?p=741
    http://www.straightdope.com/classics/a3_147.html

    kısacası, filmdeki gerçeğe en yakın sahne belki de uzaydaki çıplak atlayıştır. esas muhtemelen sıvı azotla dolu olan soğutma havuzuna üç kere girip çıkan elemana takıldım ben, hayatta kalabilse bile nasıl ellerini - parmaklarını kullanıp da iş yapabilir ki insan? örneğin -25 c'deki buzluktan çıkardığım bir cam kabı 5-10 saniye tuttuktan sonra acıdan ellerimi kullanamıyorum.

    bunların dışında sunshine'da şu noktayı anlamadım: neden insanlı bir görev bu? hedef tabak gibi belli, bu kadar kolay bir görevi çerez niyetine gerçekleştirebilecek bilgisayarın var, bombayı fırlat gitsin işte. tamam o zaman film olmaz ama insanlara neden gerek duyulduğuna dair tatmin edici bir bilgi yok.

    --- spoiler ---

    edit: bir yıldızı dengede tutan iki unsur vardır: onu çılgın bir şekilde genleşmeye zorlayan ısısıyla yine çılgınca bir şekilde kendi içine çökmeye zorlayan kütlesel çekimi. bu ikisi bir denge tutturduklarında güneş gibi sağlıklı bir yıldızımız olur. ancak bir yıldız yakıtını tüketip soğumaya başladığında da kaçınılmaz olan kendi içine çökme safhasına girer, yani genleşme azaldığında kütlesel çekim galip gelir. yıldızın kütlesine bağlı olarak da* beyaz cüceden karadeliğe kadar farklı sonlara doğru ilerler, tabi arada patlama da* var. filmde güneşin çöküp çökmediğine dair bir işaret yok, ama düşünüldüğünü de hiç sanmıyorum.
  • abi ben bu filmi begendim.

    guzel ve dingin bir atmosferi var. bilimkurgu kliseleri de olabildigince az kullanilmis. bilemem, en azindan bana hitap eden bir filmdi. neyse, bunca ovguye ragmen bilimkurgu atmosferindeki "bilim" konularinda birkac elestirim olacak.

    ama oncelikle korumasiz olarak gemiden gemiye gecis konusunda soyleyeceklerim var: bu mumkundur. insan, uzay boslugunda bir-iki dakikaya kadar hayatta kalabilir. hatta boslukta gecen surenin kisaligina gore, hic hasar almadan da kurtulabilir. oyle agzimizdan burnumuzdan kan fiskirmaz. yani film burada bir hata yapmiyor.

    elestirim, gunesin yeniden alevlendirilmesi ile ilgili. nacizane aktarayim:

    diyelim ki, 100 km capinda bir gemi yaptiniz, buna da 500 bin tonluk bir nukleer bomba koydunuz. amaciniz, gunesin cekirdek bolgesine yakin bir yerde bunu patlatarak nukleer tepkimeyi yeniden baslatmak. peki...

    oncelikle gunesin yari çapi yaklasik 700.000 km. bunun yariya yakinini gorece seyrek gazlardan olusan gunesin dis zarfi olusturuyor. gunes zarfinin (atmosferi degil, seyrek gazlardan olusan dis zarf) yuzey sicaklik degeri 5200 santigrat derecenin uzerinde. ic kisimlara dogru ise sicaklik artiyor. yani zarftan 50.000 km kadar iceri girerseniz, yuzeydeki 5200 derecelik isidan cok daha fazlasina maruz kalacaksiniz. elbette zarfin daha yogun olan ic katmalarina gectikce isi artacak.

    gunese atilan bir nukleer bombanin eger bir etki ihtimali olacaksa, bunun gunes cekirdeginde veya cok yakininda patlamasi gerekir. gunes cekirdegi ise, yuzeyden yaklasik 500.000 km iceride, merkezde yer alan ve gunes kutlesinin %40'ini barindiran bolgedir. yogunluk nedeni ile bu bolgenin icine girmek mumkun olamayacagi icin, yapilabilecek yegane akillica hareket, bombayi cekirdegi saran ve yaklasik 150.000 km kalinligindaki "tasinim" bolgesinin sonunda patlatmak olmalidir. tasinim bolgesinin kalinligi dusunuldugunde (ay ile dunya arasindaki mesafenin yarisi kadar), bu bolgeyi bombanin zarar gormeden gecmesinin gerektigi farkedilir. fakat, yaklasik 20 milyon santigrat derece sicakligindaki bu bolgeyi buharlasmadan asmak mumkun degil.

    hadi tasinim bolgesine kadar olan yoldaki muazzam sicakligi asarak bir sekilde bombamiz buraya kadar gelmis olabilir, ama bu bolgenin yogunlugu dusunuldugunde (ki sudan birkac kat daha yogun kivamli bir bolgedir burasi), boyle yogun ve 20 milyon derecelik bir ortami bombamizin buharlasmadan atlatmasi olanaksiz.

    hadi atlatti burayi diyelim. cekirdege yakin bir bölgede patlattik bombamizi. bomba tasinim bolgesi icerisindeki hidrojen ve helyum'u tetikleyerek bir nukleer kaynasim baslatti. baslatti baslatmasina da, burada kucuk bir sorun var. nukleer birlesme reaksiyonlari isinin yaninda yuksek basinc da gerektirir. oysa biz bombayi patlatmakla, bu bolgedeki basinci da dusurduk. bombanin patladigi ilk saniyenin yarisinda patlama bolgesindeki isi 20 milyon dereceden 40 milyon dereceye kadar yukseldi ve cevredeki hidrojen ve helyum yandi. fakat ilk saniye dolarken, parlayan bu gazlar birbirinden patlama basinci nedeniyle uzaklastilar ve reaksiyon ilk yarim saniye ile sinirli kaldi.

    patlamanin etkisi gecince (10 saniye sonra mesela) bu genlesen bolge tekrar kendi uzerine coktu diyelim. bu cokme esnasinda hala reaksiyonu surduren atomlar tek bir bolgede toplandilar ve reaksiyona devam ettiler. yani bombamiz basarili oldu diyelim: bu durumda bizim yapmis olduguz sey, cekirdek cevresindeki bolgeyi alevlendirmek oldu. bu da cekirdekteki basinci dusurerek, zaten yavaslamis olan cekirdek tepkimelerini durma noktasina getirdi.

    tabi artik bu onemli degil. yukarida olmaz dedim ama, bi sekilde biz cekirdegin cevresindeki helyum zarfini ateslemeyi basardik. gunes yeniden parlamaya basladi. o zaman daha buyuk bir sorunla karsi karsiya kaliyoruz. cunku helyum, hidrojenden cok daha fazla enerji vererek yanar. bu da hem tasinim bolgesini, hem de uzerindeki 400.000 km capindaki gunes katmanini genlesmeye zorlar. gunesin capinin 1.4 milyon km oldugunu dusunursek, gunes 100 misli genislerse yuzeyinin dunyayi icine alacak kadar buyumesi sorunuyla karsilasiriz ki, bu da dünyanin ve uzerindeki insanlarin sonu olur.

    yani, bomba basarili olursa gunes bir kirmizi dev'e donusecek ve dunyayi icine alacak kadar genisleyecek. simdi filmin sonunu daha iyi anladik mi?

    evet, isteseydim atom muhendisi bile olurdum....
  • güneşi harlamaya gittikleri film. mangal mı bu?
  • bu filmden çıkardığım ders;
    uzayda yedi yıldır skim skim salınıp yardım çağrısı gönderen bir gemi görürsen uzaklaş.
  • güneşin nihayet söneceği gün geldiğinde, biz dünyalılar o gemiye aramızdan ancak bu filmdekine benzer karakterleri layık görüp başarılı bir operasyon bekleyeceksek, bırakalım sönsün lan.

    --- spoiler ---

    başarılı bilimkurgunun manası da tam olarak anlaşılamıyor sanırım. filmde bilimsel özellik taşıyan ve ortaya konulan bir çok detay, safsatadan ibaret ki bunlar zaten defalarca yazılmış. bir bilimkurgu eseri hayalgücüyle ne kadar iç içeyse kendi yarattığı fantazyası içindeki kurallara da o derece bağlı olmalıdır. ama bu filmdeki hikaye örgüsü bir fantazyaya değil oldukça erken de olsa nihai bir kıyamet senaryosuna bağlı ve seçilen bilimsel dayanaklara, günümüzün bilimsel gerçekleri temel alınmış. bizi, androidler tarafından öldürüleceğimize, o androidlerin nasıl olup da bunu başarabilecek düzeye geldiklerini kanıtlamanıza gerek kalmadan ikna edebilirsiniz. çünkü bu gelecekte bilimsel olarak başarılabilecek kendi içinde tutarlı bir gelişim gibi görünecektir. yada evsiz uzaylıların dünyaya sığınma fikrine ''çok normal zaten bekliyorduk ki biz'' diyebiliriz ufo felan hele hiç sorun değil. ancak kimse güneşe demirden bir kavanoz gönderip bunun bilmem kaç milyon celciustan buharlaşmadan geçerek bi şeyler becerebilmesini beklemez, ne gelecekte ne de şimdi. ne bileyim bombayı kargo ile taşıma da ışınlanma denen haltı başarabilmiş olmana rağmen hala daha iyi bir gezegen bulamadığından güneşi kurtarmaya çalışıyor ol. bombayı ışınla felan işte yap bi şeyler ama güneş panelli kavanoz yollama oraya..

    kurgusal bir filmde yararlanılan kaynağın gerçekliğini kendimiz yaratabiliriz. ama bu savunulan gerçeklik hayali bir dünyanın aksi de kanıtlanamayacak şekilde mükemmel yaratılmış olmasıyla sıkı sıkıya bağlıdır. ben hayalet vardır derim ve bir hikaye yazarım sen bunun aksini kanıtlayamadığın için bunun inandırıcılığını kabul ederek masaldaki olay örgüsünü, onun gerçekliğine uygunsa doğru kabul edersiin. ancak bizim de şu anda kullandığımız bildik ilimi kendine dayanak alarak olamayacak bir kurgu yaratmaya çalışmak zorla başarısızlığı seçmek manasına gelir.bilimkurgu masalsı olmasına rağmen masal olmamalıdır. masal ise her şey olabilir ama saçma olmamalıdır. bu film saçma bir msaldan başka bi şey değil.

    oysa filmin başlarında çok enterasan sahnelerle bişeyler anlatılabilmişti. çok azımızın bildiği bazı gerçekler ilerleyen teknoljiyle nasıl kullanılabilir bunu görmek güzeldi. holografik rehabilitasyon odası, güneş ışığının derecelendirilerek keşfi, merkürün yanından geçmeler felan izlerken enteresan geliyor. enerjinin ve yaşamın en akla yatan sonunun tasviri hatta güneşe o derece yaklaşıp yanmak fikri bile yeterince ilgi çekici ama ama ama ona bakmak değil. işte bu kurgu değil bu masaldır yani yalandır buna bilim kurgu demek de andavallıktır. kimse güneşe bakarak bir şey göremez bal kavanozum.

    şöyle bir bakıyorum da zorlama olaylarla senaryo yazmak kadar kolaycı ve ibnetor bir şey olmamasına rağmen son dönem bilimkurgu eserlerinde bile hala bundan vazgeçilemiyor oluşu iyice sinir bozucu olmaya başladı. buna, district 9'da böceğin şifalı suyu mal doktora bulaştırmasında da; moon'da bir enerji devinin tek bir kopyaya muhtaç kalmışçasına illagal işlere girişmesinde de şahit oldum. ama bu filmde daha bi battı. geri zekalıdan hallice bir mühendis hatası, peşine gelen tam da oksijen üretim odasını hedef alan yangın felan.. yani o kadar büyük bir gemide illa o bölümde yangın çıkmalıydı diil mi? ikarus 1in kaptanının kızarmış ıstakoz formatında 7 sene hayatta kalıp boogieman'e dönüşen satanic peygamber olarak adam öldürmeye başlaması çılgınlığını böyle bir filme bu kadar iğrenç bir şekilde monte edebilmek ne türde bir felsefi gönderme arayışıdır ve zeka ürünüdür? filmin son yarım saatini ileri sarmaktan başım döndü. bu filmde klişelerin hiç bi uyuzluğuna takılamaya gerek yok aslında çünkü bu denli zorlama bilimsel temelleri olmayan bir kurguyu pazarlamaya kalkmak ve bilimkurguya casper monte ederek masallaştırmak zor iş. ben bu zor işin nasıl kotarıldığını daha çok merak ettim. görsellik harika olabilir, bazı teknoljik gelişim kurguları gerçekten etkileciydi ama böyle saçma bir hikaye örgüsü olamaz pardon ancak bir hollywood filminde olabilir.

    --- spoiler ---
  • filmin bilim danismanina gore icinde birkac kendisinin gozunden kacmis veya proje maliyeti ve filmin dramatik yapisi icin goz ardi edilmis ufak tefek bilimsel hatalar iceren film.

    bunlar;

    uzaygemisindeki yer cekimi. bunun saglanmasi icin kubrick'in 2001 filminde kullandigi uzaymekigindekine benzer kendi etrafinda donen bir gemiye sahip olmak gerekiyormus.

    gunesin 50 yilda yakitinin bitmesi.. gunesin yakitinin 5.7 milyar yil sonra tukenmesi bekleniyor.

    gunesteki patlamanin etkisini hemen gostermesi.. boyle birsey basarilsa bile etkisinin gorulmesi cok ama cok uzun yillar alirmis.

    uzaya savrulan ve astronot giysileri olmayan ekip uyesinin aninda donup olmesi.. gercekte uzay bir bosluk, bir vakum oldugu icin, isi transferi en dusuk seviyede olur ve uzay boslugunda savrulan biri elbet sonunda donar ama bu cok daha uzun bir sure alir.. bir de uzayda mutlak olum hava olmadigi icin bogularak geliyor.. daha oncede bahsedildigi gibi insanlarin patlamasi film icabi.. uzay ile insanin aliskin oldugu basincli ortam arasinda cok olumcul bir fark(1g) yok ve bunu vucudumuz tolere edebilecek durumda, ayrica yuksek irtifa balonlari ile uzay ortamina kadar cikmis test pilotlarinda kayda deger bir hasar olmadigi gorulmus..

    uzayin isisinin -273 derece olarak verilmesi... maddenin alabilecegi en dusuk isi olan -273 derece degil, -270 derece olarak verilmesi gerekiyormus. aradaki 3 derecelik fark big bang ile ortaya cikmis isinin uzaydaki kalintilariymis - bu kismi cok iyi anlatamadim ama boyle bisi.
  • ingiliz bilimkurgu filmidir. zaten adi "sunshine" olan bir ingiliz filmi de ancak bilim kurgu olabilir.
  • bu isimdeki filmde, güneş'e sağsalim varıp bir görev gerçekleştirmesi gereken gemiye "ikarus" ismi koymak inceden taşak geçmek değil midir? belediye'nin itfaiye araçlarına "neron-1", "neron-2" isimleri verdiğini düşünün.
  • senaryosundan oyunculuğuna yönetiminden alt metinlerine kadar zevkle izlenen övgüye değer bir film.dany boyle un artık alıştığımız görselliği bu filmde de gayet net görülebiliyor.hareketli sahnelerde kullandığı o telaşlı hissi veren kamera hareketleri, ayrıntıları çok göze sokmadan mekanı anlatan planları ve gereksiz ayrıntı içermeyen kurgusuyla tam anlamıyla bir dany boyle filmi.cillian murphy burada da oyunculuğunu konuşturmuş.yalnız bu filmde bilimsel bir çok hatayı filmin dramatik yapısı gereği göz ardı etmeniz gerekebilir. nitekim etmeyenler filmden pek zevk alamazlar diye düşünüyorum. zaten film bilimkurgu tadında.yani bilimsel ögeler var ama sonuçta kurgu.dolayısıyla önyargısız izlenirse daha çok zevk alınabilir. nitekim dikkat edilirse filmin bir sahnesinde capa simülasyonda olacakları izlerken bir noktadan sonra hızın çok artacağını dolayısıyla kütle ile doğru orantılı olarak enerjinin artacağını anlatıyor.bu aşamadan sonra olacakları hesaplamak matematik olarak mümkün olsa bile zaman ve mekan bizim algılarımıza göre birbirine karışacağından ne olacağını hayal etmemiz veya tahmin etmemiz mümkün değil diyor.o yüzden bombanın o sıcaklığa falan nasıl dayandığını kafanıza takmayın bence. üf buraları çok uzattım. filme dönelim

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    mürettebat yedi yıldır aynı geminin içinde aynı insanlarla aynı şeyleri yiyerek içerek kaçınılmaz bir sona doğru gidiyor.üstelik sırtlarında insanlığın geleceğini ve varoluşunu taşıyorlar.yedi yılda normal koşullar altında yaşayan insanların bile ne kadar değiştiğini düşünürsek gemiyle yola çıkanlar ile güneşe ulaşanlar artık aynı insanlar değil. saatlerce güneşi izleyen searle ve kaptan hayatlarında yeni bir gizem açığa kavuşabilir mi acaba sorusu içinde hergün bir doz fazla güneşi seyretmeye çalışıyorlar.capa ve ikinci kaptan (adını hatırlayamadım şimdi) son gönderecekleri mesajı çok uzattı diye kavgaya tutuşuyorlar.trey bir sürü hesabı kitabı doğru yapıp ikarus 1 e doğru rotayı ayarlıyor ama güneş kalkanlarının yönünü değiştirmeyi unutup oksijen tarlasını yakıyor.yani hepsi insani davranışlar , bencillikler , duygusallıklar , hatalar içinde kıvranıp duruyorlar.tek dayanakları ağır sorumluluklarının sebebi olan görevleri. nitekim görev tehlikeye girdiğinde kaptan gözünü kırpmadan güneşe çıkıyor , searle resmen intihar sayılabilecek şekilde kendini feda ediyor , ikinci kaptan (adını hala hatırlayamadım) gözünü kırpmadan cinayete yelteniyor, trey görevi tehlikeye atmanın ağırlığıyla bileklerini kesiyor, ikinci kaptan sıvı nitrojene korumasız dalıyor falan. kimse görevi yerine getirmeden kaçmayı düşünmüyor bile.dolayısıyla zamanla geminin bilgisayarından bir farkları kalmıyor.filmde insanlığını yitirmeyen tek bir kişi var.(onunda adını hatırlayamadım ya) o bile cinayeti onaylamak zorunda kalıyor.ikarus 1 in kaptanı ikarus 2 nin mürettebatı görevi başaramazsa olacakları görmemiz için bir araç sadece.tüm insanlığı yok eden ve bunun ağırlığından tanrıya sığınan hemde radikal biçimde sarılan bir ruh hastası.sevdiğiniz herkesin ölümüne sebep olacaksınız ve kafayı üşütmeyeceksiniz.yok böyle bişii.zaten filmi izlerken sizde kendinizi göreve kaptırıyorsunuz. ben olsaydım bende bunu yapardım dedirtiyor.kendinizi bir görevi olan bir makina gibi algılamaya başlıyorsunuz.ikarusun bilgisayarı oksijen tarlası yanınca görevi başaramayacaklarını hesaplayıp eski rotaya dönme kararı veriyor.işte burda insanın makineden ayrıldığı yer ortaya çıkıyor.risk alabilme insiyatifi. ögrevi başarmanın gereklerini yerine getirmek ve olabildiğince az zarar görmek için mürettebat risk alıyor.ve sonuçta herkesin aldığı risk amacına hizmet ediyor ve görev başarılıyor.mürettebatın hepsi bunu göremiyor ama göreve hizmet etmenin huzuruyla ölüyorlar.filmin sonunda parlayan güneş bilimsel olarak olanaklı olmasa bile seyirciyi rahatlatmak ve bir nebze de olsa mutlu sona erdiğimizi göstermenin tek yolu.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    bilimkurgudan çok dramatik bir film olduğunu düşünüyorum.bilimkurgu ögelerinin az klişeli olması filmi biraz durağanlaştırmış ama zaten asıl konu güneşin sönmesi değil bence.burası biraz kişisel bir yorum oldu biliyorum ama ben yine de filmi bilimkurgu klişelerinden ve mantığından biraz uzakta seyredin derim.daha çok seversiniz.bol güneşli günler.
  • bilim kurgu salt bilimle ilgili olmak zorunda degil, sci-fi bir ortamda bilindik sorulari konu da edebilir, hatta cogu bilimkurgu boyle. bu film de tanriyla konuyu baglamaktan ziyade, bastan beri tanriyi, dini isliyor zaten.

    ortada ibrahim tatlises karakterinin merkezinde oldugu bir aydinlanma var. herif klasik tanri anlayisina inanmiyor, hatta ateist bile olabilir ama duyularinin uyarilmasiyla yasadigi bir sprituel tecrube var. bunu en iyi yapacak nesne de gunes; sonsuzlukla ayirdedilemeyecek kadar parlak ve buyuk, yakinina gittigin zaman algilar altust olur. gunes, ibrahim'i sensationalismin doruklarina tasiyor.

    bunun diger gemideki izdusumu de ayni tecrubeleri farkli yorup fundamentalist olan kaptan. aslinda kaptan karakteri daha bile ilginc cunku celiskili; yani hem tanrinin karsisindaki ezikligini anliyor hem de bireyci ve megalomanyak oldugu icin kendisinden baska herseyi feda ediyor. gotik kiliseleri insa ettirip onun icinde krallar gibi yasayan papazin tutarsizligi gibi. hersey yokolduktan sonra tanriyla basbasa kalacak son insan olma hayalinde. basarilar diliyorum kendisine.

    filmin guzel tarafi bu kadar, cunku bu karakterlerin sahne zamani toplam 5 dakika.

    bunlarin disinda ortada bir non aligned movement var, luzumsuz karakterler silsilesi. bunlar, ne bileyim, ilimi bilimi ve ne olursa olsun hayatta kalmayi savunan bir dogalciligi temsil etmiyorlar. ana karakter biraz bu rolde gibi ama hic olmamis. daha buyuk bir bosluk ortada nihilizmin olmamasi. bilimadami backgroundlu biri gunesin dibine kadar gidip de nihilist olmaz mi kardesim? onun yerine gorev adamlari, mevki insanlari. bana ne kardesim.

    boyle olunca ne oluyor, filmin buyuk kismi sacmalikla doluyor. yok efendim maco alpha male kavgalari, yok panelleri yakan malak adamin bunalimi, b sinifi filmlerden firlama seksi kadin sesli ai..

    hele son kisimlar felaket. kaptan bir dakikalik konusmasinin ardindan psycho killer kes kose canavarina indirgeniyor. kovalamacalar, cee diye arkadan cikip bicaklamalar filan. allah cezanizi vermesin.

    space odyssey gibi baslayip da jason x gibi, alien 9 gibi biten bir bu film vardir herhalde. bir cuval incirin berbat edilmesinde emegi gecen herkese sevgilerimi sunuyorum
hesabın var mı? giriş yap