• içilen bir bardak suyun sonunda da gizli bu, can ciğer kardeşine sarıldığında da, annenin iyileştiğini öğrendiğin o bir anlık dilimde de, eve dönerken aldığın sıcak ekmeğin köşesinde de.
    nereden çıkacağı hiç belli değil.
    korktuğum her bok gibi, hiç tekin değil.
    ama var olsun istiyorum, her yerden çıksın, içtiğim biranın dibinden el sallasın, son sigaram bitince açabildiğim diğer pakette bana gülümsesin, aradığım insan telefonu açtığında arkada cızırdasın. hep olsun.
    hem naifliği öğretsin hem cüreti.
    istediğin an istediğin şarkıyı dinleyebilmek dahi bunun için sebep olsun bazen, bazen, boğaz kenarında limuzinle gezmek dahi bunu gram hatırlatmasın.
    bu kelimeden bihaberler cahil ilan edilip taşlanacakken kaçsın.
    kaçabilsin.
    yine şükür bilmez o orospu çocukları ama, hadi bakalım.
  • aynı dudaklardan çıkan;
    ''nasssssınısktiimin martısını sanki sikiyler hacı.''
    ile
    ''ula ne güzel ciyakladı gurban olduğumunun martısı''

    arasında geçen bir saniyede süren 32 yıllık filmin adıdır.
  • şu anda saat 11 ve ben anca eve girebiliyorum.. sabah 7:35 de cikilan evden koca bir iş günü ve üstüne yapilan master ile ancak 23:00 de noktalandirabiliyorum.. bu master bittiği noktada geçtiğim yerlerde çiçekler solsun, kediler beni görünce tıslasin, varlığımı hisseden bebekler ağlasın istiyorum.. çektiğim acılar dışardan bile hissedilsin.. üstüne üstlük bir de ayak bileğim ağrıyor..

    ama halimize şükür! dimi anne? halimize şükür..

    ben küçükten beri hasta bir çocuktum. yani benim kendimi bildiğim yer izmir tepecik hastanesidir ve kendimi bildikten yaklasik 10 saniye sonra köftemi çalan yan yataktaki dombili çocuk yüzünden insanları bildim.. hayatın sana "ne oluyor?" demene bile izin vermeyeceğini, hemen köfteni çalabileceğini öğrendim.. ama işte halimize şükürdü..

    nihayetinde sık sık hastaneye düşüyorduk, ama öyle çaresiz bir hastaliğim da yoktu. hastaneye düşüyorsam hep inşaattan atladığım için, top oynadığım için, fayans üzerinde yokuştan kayıp düştüğüm için düşüyordum.. oysa onları yapamayanlar vardı..

    garip annemin küçükten beri beni avutma yöntemiydi bu işte.. "ya bak sen böyle hastaneye yatiyorsun ama ya septik maskuviliti hastaligin olsaydi? ya kuşböğürtene tutulaydın?" diye saçma sapan hastalıklar söyler, ben de "tabi ya yazık o kuşböğürtenli çocuklara!" diye kendi kendime kemalettintuğculuk yapar o çocuklar için üzülürdüm..

    sonra farkettim ki annemin bahsettiği hastaliklar bildiğin milyarda bir olan hastaliklardi. kadın bildiğin "ender hastaliklar" kitabi bulmuş, 6 milyarda bir olan hastaliklari bana "ya fikibok cikaydi bi tarafinda?" diye kitliyordu.. 17 yasinin civan anlarinda isyan ettim gari "ya 6 milyarda bir olan hastalik niye bende olsun be anne?" diye çıkıştım.. ergenlik boktan bir şey.. çıkışmamak gerek öyle..

    velhasil şu halimize de şükür. nihayetinde japonyada olup, radyoaktivite ile zehirlenip, ve aynı zamanda sigaramiz bitmiş de olabilirdi ve sırtımızın en ulaşamadığımız yeri de kaşınıyor olabilirdi.. ama işte şükür halimize..
  • babaannem su içtikten sonra “çok şükür” der. ben demem, demiyorum. bir bardak suya şükretmeyi öğrenmedim hiç çünkü. anneannem de şükrederdi, hayal meyal hatırlıyorum. bana baktığı zamanlar, sağ salim bitirdiğimiz günlerin sonunda, uykuya dalmadan hemen önce; “bugünü de atlattık, çok şükür” derdi. ben demem, demiyorum. bir günü daha bitirmeye, bir geceye daha varmaya şükretmeyi öğrenmedim hiç çünkü.

    geçmiş zaman olur ki, bir arkadaşımla oturuyoruz, istanbul’da. deniz dibimizde, akşam olmuş, hava ılık, rüzgar güzel, biralarımız soğuk. güzel olanları görmüyor gözüm çünkü benim ağız dolusu sıkıntım var, ve yana yakıla anlatıyorum. aman eksik kalmasın diye tekrar tekrar üzerinden geçiyorum cümlelerimin. dertliyim çünkü, şikayetim var çünkü, mutsuzum çünkü... sonra o alıyor sazı eline ve başlıyor bir iş arkadaşının hikayesini anlatmaya. çocukluktan beri yaşadıklarını duyunca ağzım açık kalıyor. bir hayata sığamayacak onlarca hayatın, sıkıntının, acının hikayesi geliyor oturuyor masaya. bunlar gerçek mi diyorum, bunları bir kişi mi yaşamış? evet diyor, gerçek. sonra, belli belirsiz bir “çok şükür” dökülüyor ağzımdan. hikayenin anlatılış amacı yerini buluyor o an, rahatlıyor içimizdekiler bir anda. başkalarının acılarına, dertlerine bakıp, ve hatta hiç talep etmedikleri halde onlara acıyıp, kendi kendimizi hafifletebilmek için kenarda biriktirdiğimiz böyle onlarca hikaye var çünkü. ne zaman off’lamaya başlasak birini masaya sürmeye hazır olduğumuz trajik, gerçeküstü hikayeler. sahip ol(a)madığımız için şikayet ettiklerimize, başkalarının sahip ol(a)madıklarının çokluğu karşısında şükretmek üzere sakladığımız hikayeler... evet, bu hikayeden sonra ben de “çok şükür” dedim işte. o an elimdeki bir bardak suya, o an önümdeki huzurlu bir geceye bakmadım da, bir başkasının hayatında kendi sıkıntılarımı temize çıkardım. ben, başkalarının yokluğu üzerinden kendi varlığıma şükretmeyi öğrenmişim. ben ancak böyle şükretmeyi öğrenebilmişim çünkü.

    çok şükür...
  • verdiğin ve vermediğin her şeye şükürler olsun, diyebilmek ne büyük bir nasip.. çünkü zaten olması gereken olur ve o "oluş" olasılıkların içinde en mükemmelidir. şayet bundan şüphe edersen küfre sapmış olursun.
  • şehrin yabancısı bir kişi; eşraftan birisine herhangi bir adresi ya da yolu tarif etmesi için soru sorsa, karşıdaki kişi tam bir cevap veremese ama yine de yardımcı olmaya çalışsa, şu halde bile adres arayan adam teşekkür eder. karşıdaki kişi eğer varılmak istenen yeri bilir de güzel bir tarif ile yönlendirirse birkaç kez teşekkür edilir.

    insan, kendisine gösterilen en ufak bir iyilik halinde dahi teşekkür eder. bir hediye, bir "nasılsın", bir selam.. hepsi karşıdaki kişiye hüsnü niyet ile yaklaşıldığını belirten detaylardır zira.

    hakkını vererek düşünülecek olursa; insan, tüm hayatını ve "ben" dediği şeyi dahi kendisine hediye eden, bilinmez meşhur'a teşekkür etmez gerektiği gibi. halbuki yol o'nun, adres o'nun, varlık o'nun.. ben,sen,o.. herkes o'nun.

    kur'an-ı kerim'in ilk inen ayeti, oku diyor. kitabı oku, kainatı oku, kendini oku.. peki kitap neyle başlıyor? bir şeyi açan, başlatan, fetheden manasında ilk sure ile.. fatiha. namazların her rekatında okunan fatiha. ilk ayeti ise "elhamdülillahi rabbil alemin"` :hamd alemlerin rabb'i allah'a mahsustur`. işte bu teşekkür ile başlıyor her şey.

    varlığın sahibi, yolu tarif etmiş. başlangıcındaki teşekkürü görmek lazım. "ara sor kendin bul" denilebilirdi. ama bu bile denmemiş. şükürler olsun.
  • yıllar önce islam olan bir arkadaşım hidayetini şöyle anlatmıştı. -ki kendisi pub işleten, sekülerizmi dibine kadar yaşamış biridir.-

    içimde müthiş bir şekilde teşekkür etme isteği uyandı. kime teşekkür etmeliyim diye düşünürken allah'a teşekkür etmem gerektiğini öyle güçlü bir şekilde hissettim ki o'na teslim olmaktan başka çarem kalmamıştı.

    geçenlerde dünya kupası maçlarından birinde gol atan futbolcunun göğe bakıp tanrı'ya teşekkür ettiğini ve bunu büyük bir içtenlikle yaptığını görünce, ulan bu ateistler böyle durumlarda kime teşekkür ediyor diye düşündüm. sonra aklıma yukarıda anlattığım arkadaşımın hikayesi geldi.

    hakkaten lan, sizler de insansınız sonuçta. hiç mi içinizde teşekkür etme isteği uyanmıyor. o müthiş hissi nasıl yaşıyorsunuz. bakın var böyle bir şey inkâr etmeyin. o insani hâl sizi ansızın yakaladığında onu nasıl yok edebiliyorsunuz. hadi bunu da açıklayın atayizler.
  • 10 dakikalık bir filmin yılın en iyi kısa film ünvanını kazandığı ve sinemada gösterime gireceği açıklandı. filmi izlemeye gelen büyük bir kalabalık toplandı. seyirciler salona girdi ve film oynamaya başladı ama bir gariplik vardı...

    film başlayalı 6. dakika olmasına rağmen ekranda aynı sahne vardı, kamera açısı sadece bir odanın tavanını gösteriyordu. 7. dakikada da sahnede bir değişiklik olmadan geçince, seyirciler şikayet etmeye başladılar ve reklamlar...
    bazıları zamanını kaybettiğini söyleyerek salonu terk etmek istedi...

    aniden kamera açısı tavandan yere indi ve omurilik felci, tamamen engelli bir çocuk görüldü ve şu cümle yazılıydı:

    "bu engelli çocuğun hayatının her saatinde gördüğü sahnenin sadece 8 dakikasını size sunduk ve siz bu 8 dakikaya bile katlanamadınız. hayatınızın her saniyesinin değerini bilin ve şükredin."
  • 'bir insan daha var, çok şükür evde.
    nefes var,
    ayak sesi var;
    çok şükür, çok şükür."

    orhan veli
  • zayıf ve unutkan insanoğlunun elindekiler için en azından etmesi gereken teşekkürdür.
hesabın var mı? giriş yap