stretto
-
paul celan'dandır. türkçeleştiren, oruç aruoba.
"sürüklenmiş bu
bölgeye
o yanıltmaz izle:
otlar, şuraya buraya yazılmış. taşlar, beyaz,
gölgeleriyle sapların:
okuma artık - bak!
bakma artık - git!
git, saatinin
yok kızkardeşleri, sen-
sen evindesin. bir teker, yavaştan,
yuvarlanıyor kendi dışına, saplamalar
tırmanıyor
tırmanıyor kararmış tarlada, gece
gereksemiyor hiçbir yıldız, hiçbiryerde
sorulmuyorsun.
hiçbiryerde
sorulmuyorsun-
o yerin, onların yattığı, var
bir adı - yok hiç
adı. orada yatmadılar. bir şey
yattı aralarında. onlar
göremediler içinden.
göremediler, hayır.
konuştular
sözcüklerden. hiçbiri
uyanmadı,
uyku
geldi üzerlerine.
geldi, geldi. hiçbiryerde sorulmuyor -
benim o, ben,
ben yattım sizin aranızda, bendim
açık, bendim
işitilir, tıkladım size, nefesiniz
kulak verdi, ben
o'yum hâlâ, siz
uyuyordunuz oysa
o'yum hâlâ -
yıllar.
yıllar, yıllar, bir parmak
yokladı aşağıyı ve yanı, yokladı
çepeçevre:
dikiş yerleri, duyulurca, burada
sökülüp ayrıldı biribirinden, burada
geldi yeniden kaynaştı biraraya - kim
örttü onu?
örttü
onu - kim?
geldi, geldi.
geldi bir söz, geldi.
geldi gecenin içinden,
ışımak istedi, ışımak istedi.
kül,
kül, kül,
gece.
gece-ve-gece. - git
göze, yaşlı göze.
göze
git,
yaşlı göze -
tayfunlar.
tayfunlar, hep birinden
parçacık tipileri, öteki,
sen
biliyorsun ya, o
kitapta okumuştuk, o
kanı idi.
idi, idi
kanı. nasıl
tuttuk kendimizi
öyle - öyle
bu
ellerle?
şu da yazılıydı, ki
nerede? biz
bir susku attık onun üstüne,
ağuluca sessiz, kocaman,
bir
yeşil
susku, bir çanakyaprağı, bir
bitkisel düşünce asılı üzerinde -
yeşildi, evet,
asılıydı, evet,
altında kemgözlü göğün.
üstünde, evet,
bitkisel.
evet.
tayfunlar. par-
çacık tipileri, kaldı
zaman, kaldı
taşta denemek için - o
nazikti, o
karışmadı söze. nasıl da
iyiydi işimiz:
taneli
taneli ve lifli. saplı,
sıkı;
üzüm üzüm ve ışın ışın; değirmi,
planyalı ve
yumrulu; gevşek, dal-
laşmış - : o, o da
karışmadı söze, o
konuştu
konuştu içtenlikle kuru gözlerle, kapamadan önce
onları.
konuştu, konuştu.
idi, idi.
biz
gevşemedik, durduk
arada, bir
gözenekli yapı, ve
o geldi.
geldi üstümüze, geldi
delip geçti, yamadı
görülmeden, yamadı
en son zarı,
ve
dünya, bin yüzlü bir billur,
patladı, patladı.
patladı, patladı.
sonra -
geceler, ayrışmış. çemberler,
yeşil ya da mavi, kızıl
kareler:
dünya koydu en içini ortaya
oyuna, yeni
saatlerle. - çemberler,
kızıl ya da kara, aydınlık
kareler, ne
uçak gölgesi,
ne
harekat masası, ne de
dumanlı ruh, yükselip katılır oyuna
yükselip
katılır oyuna -
baykuş vakti, yanında
taşlaşmış yara kabuğunun,
yanında
uçup gitmiş ellerimizin, içinde
en son suçlamanın,
üstünde
atış alanının
gömülü duvarlarda:
görünür
yeniden: o
oluklar, o
korolar, bir zamanlar, o
ilahiler. ho-ho
siana.
öyleyse
duruyor hâlâ tapınaklar. bir
yıldızın
var demek hâlâ ışığı.
hiçbirşey,
hiçbirşey yitmemiş.
ho-
sianna.
baykuş bakti, burada,
konuşmaları, alacakara,
temel suyu izlerinin
( - -alacakara,
temel suyu
izlerinin-
sürüklenmiş
bu bölgeye
o
yanıltmaz
izle:
otlar,
otlar,
şuraya buraya yazılmış.) -
sıkıştırarak çalmak. tam olarak manası bu. yani çok acele etmek değil, mevcut ritme notaları sıkıştırmak gereken müzik terimi.
-
özellikle konçertant eserlerde ya da opera finallerinde etkili, parlak, partilerin çok yoğunlaştığı ve temponun hızlandığı bitiş pasajı.
-
müzikte hızlanma belirten italyanca terim (bkz: accelerando)
-
-
(bkz: caffé stretto)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap