• takvim yaprakları 11 temmuz 1995'i gösteriyordu, bosnak çocuklar srebrenitsa'daki ufak evlerinde annelerine sarılmış, korkak gözlerle camdan dışarıya bakıyorlar, bir yandan da dışarıda bağırarak konuşan yeşil üniformalı, asık suratlı adamların neden burada olduklarını soruyorlardı babalarına. verecek cevapları yoktu babaların, yaşlı gözlerle bakıyorlardı sadece evlatlarına.

    kırıldı evlerin ahşap kapıları, önce son defa direnen babalar hedef oldu kurşunlara, sonra anneler kucaklarındaki evlatlarıyla beraber katledildi, sırp askerlerinin kahkahaları eşliğinde.

    o çocuklar bugün 20'li yaşlarda olacaklardı, aynı bizler gibi. tabi ufacık bedenlerine saplanan o mermiler patlamasaydı evlerinde.

    kimse duymadı ama, bosnak bir çocuğun söyledikleri her şeyi anlatmaya yetiyordu belki de:

    "çocukları küçük mermilerle öldürürler değil mi anne?"

    hiç tanımadığım binlerce boşnak kardeşimin katledildiği, 18 yıl sonra hatırladıkça kalbimi acıtan, içimi burkan soykırım.
  • ne olmuştu?
    yugoslavya iç savaşı sırasında sırp saldırılarından kaçan binlerce sivil boşnak, birleşmiş milletler (bm) tarafından 1993'te "güvenli bölge" ilan edilen ve 400 hollandalı barış gücü askeri tarafından korunan srebrenitsa'ya sığınmıştı.

    11 temmuz 1995'te hollandalı askerlerce, sivil boşnakların sırp askerlerine teslim edilmesi ile başlayan katliamda en az 8 bin genç ve yetişkin sivil bosnalı, sırp güçler tarafından öldürüldü.

    bm'nin yargı organı uluslararası adalet divanı 2007'de, kasabada yaşananları "soykırım" olarak nitelendirmiş ancak tek sorumlusunun sırbistan olmadığına hükmetmişti.

    haziran 2017'de hollanda temyiz mahkemesi, srebrenitsa katliamı'ndan hollanda devletinin de kısmen sorumlu olduğuna karar vermişti.

    iç savaşın en önemli isimlerinden olan, sırbistan'ın liderlerinden radovan karaciç de kasım 2017'de uluslararası ceza mahkemesi (ucm) tarafından "insanlığa karşı suç" işlemekten müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.

    avrupa'nın kanayan yarası, utanç yüzü. unutmayacağız...
  • bu katliam için bir alman bilimadamı şu yorumu yapmış ve beni bunalıma düşürmüştür: "resmi kayıtlara göre 10.000, söylentilere göre 30.000 civarında sivil müslümanın kadın çocuk demeden camilere doluşturularak katledildiği, binlerce kadına tecavüz edildiği bu korkunç gece, bm tarafından boşnakları korumakla görevli hollanda tugayının sırp saldırısını görünce kaçması yüzünden gerçekleşti. hollanda kamuoyunu uzun süre meşgul eden bu olay hollanda halkında onulmaz bir psikolojik yara açmıştır" görüyor musunuz zavallı hollandalılar nasıl mağdur olmuş, nasıl etkilnmiş katliamdan? acıdım gariplere. sen koskoca amerikaya kafa tut, insan hakları mahkemesi, yok savaş suçları mahkemesi diye, lahey diye kendini yırt, elin sırbı üçbeş müslümanı senin yüzünden katletsin. içi yanmıştır gariplerin. (bkz: bunların yatacak yeri yok)
  • 8372 (sekizbinüçyüzyetmişiki) insanın sırf bir dine mensup oldukları için, müslüman oldukları için katledildiği soykırım.

    sayı daha çok ama simgesel olarak kullanılıyor 8372. geçtiğimiz günlerde bulunan mezarlarla bu sayı 8500 ü geçti. 1500 civarı kayıp var halen.

    türklere karşı sırbistan'da başlayan isyanın yıl dönümünde, müslümanlardan intikam almak için yapıldığı bizzat kasap ratko mladiç tarafından dillendirilmişti.

    (bkz: medeniyetin imtihanı)

    birleşmiş milletlerin, sorumlu hollandalı komutanın ve onun bağlı olduğu fransız komutanın ve daha bir çok insanın/kurumun elinde güç olmasına rağmen müdahale etmediği, göz yumduğu insanlık suçu.

    “her şey bittiği zaman hatırlayacağımız düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”

    (bkz: aliya izzetbegoviç)

    bm genel sekreteri en büyük suçlulardan biri olarak görülse de aynı dönemde barış ödülüne layık görülmüştü.

    (bkz: iki yüzlülük)

    bu soykırım, kamuoyu baskısıyla, iç savaş olarak dünyaya lanse edilmeye çalışılsa da; harcanan yoğun çaba sonucunda lahey'de alınan karar ile soykırım olarak tanındı. ancak yine aynı karar ile, yine yoğun baskı sebebiyle bu soykırımdan sırbistan'ın sorumlu tutulamayacağı belirtildi.

    unutulan soykırım, tekrar edilir. dün müslümanlara, yarın hristiyanlara, öbür gün musevilere…. belki de dinden veya milliyetten bağımsız olarak ötekileştirilmiş herhangi bir insan topluluğuna.

    unutmadık, unutturmayacağız

    “bizi toprağa gömdüler ama tohum olduğumuzu bilmiyorlardı”

    (bkz: aliya izzetbegoviç)
  • ülkelerinden kaçmayıp kendi kaderlerini yaşayarak can verenlerle, ellerinde son model telefonlar selfie çekerek halep'teki akrabalarına florya sahilinden neşeli hallerini gösteren kitleyi kıyaslayanların sahiplenmeye çalıştığı soykırımdır.

    edit: imla
  • sadece sırpların değil, tüm hıristiyan aleminin gerçekleştirdiği soykırımdır! kanlı bm'nin ellerini sürdüğü, barış (!) askerlerini gönderdiği o güzel şehirde on binlerce insanın ölümüne göz yumulmuş, hiçbir şey yapılmamıştır! hiçbir şey yapılmadığı gibi aihm'den çıkan karar "bm'nin yargı dokunmazlığı olduğu" şeklindedir. siz kimden adalet bekliyorsunuz ki?!

    ikinci dünya savaşından sonraki en büyük katliamdır srebrenica katliamı! her yıl yeni toplu mezarlar bulunur, potocari'de, katliamın yıldönümünde gömülür o güzel, suçsuz insanlar. o manzarayı canlı canlı görmeye kalbim dayanır mı bilmiyorum gerçekten ama televizyondan gördüğümde bile içim kan ağlıyor. o yıllara tanıklık etmiş, ailesinin tüm erkeklerini kaybetmiş kadınlar neler hissediyorlar? bir kaçına kulak verdiğinizde ruhlarının öylesine güzel olduğunu fark ediyorsunuz ki! hiçbirinin için nefretle dolu değil. hiçbiri kin kusmuyor.

    avrupa'nın göbeğinde, kimsenin dur demediği soykırımdır srebrenica. hiçbir zaman unutulmaması gereken soykırımdır. unutmayacağız!
  • bugün 20. yılı, akıllara,vicdanlara,yüreklere tekrar kazınan katliam.

    (bkz: unutma unutturma)

    sarajevoda,katliamla ilgili açılan sergide,sadece tek bir fotografla olayın çok güzel anlatıldığı suçsuz ve günahsız insanların katledildiği yer;

    united nothing (bkz: un)

    sarayjevo gezisi sırasında şans eseri denk geldiğim srebrenica savaş sergisine girerken,katliam hakkında okuduğum herşey hafızamda olmasına rahmen gördüklerim karşısında boğazım düğümlendi.sayacak tonlarca şey,tonlarca acı olmasına rahmen bu kara güne ait aklıma kazınanlara gelince;

    katliam ve kuşatma günlerinde yapılmış amatör çekimlerden oluşan,kameralara takılan görüntülerin oluşturduğu kısa filmde, insanların nasıl kıstırıldığı nasıl kandırıldığı nasıl savunmanız bırakıldığı açık açık anlatılırken,bombardımanın altında,çekim sırasında kurşun seslerini duyabileceğiniz anlarda kameraya takılan küçücük bir kız çocuğuna uzanan mikrofona şu yanıtı verdi kız çocuğu; suyumuz yok ve su almak için yolun karşısına geçmek zorundayız ve fakat bunu bile yapamıyoruz çünkü yürümeye başlar başlamaz sniperlar ateşe başlıyor, ama yine de karşıya geçmeye mecburuz,çünkü suyumuz yok!

    hollandalı un askerlerinin bir nevi pususuna kurban giden günahsız müslümanlar,güvenli bölge ilan edilmiş yerlerde önce silahsızlaştırılan sonra da sırplara adeta kurbanlar gibi teslim edilip katliamlarına olanak verilen dedeler,babalar,cocuklar ve hatta bebekler.

    amatör çekimlere takılan görüntülerde tüylerimi diken diken eden yaşama sevinçleri gördüm,kuşatma altındaki insanlar bombardıman ve silah sesleri altında bile sosyal hayatlarını terketmemişler, savaşa,tehtidlere boyun eğmemişler, yer altlarında önceden planladıkları evlerin bodrumlarında rock konserleri vermişler,eğlenmişler, bir başka evde bale yapmış modern sanat tecrübelerini paylaşmışlar,bir başka yerde ,kuşatma altındaki bütün güzel boşnak kadınları,doğalarından ve zarifliklerinden ödün vermeden güzelce giyinip,saçlarını yaptırıp eldeki malzemeleri paylaşarak güzellik yarışması bile düzenlemişler.. ve fakat bunu sırf egoları için değil seslerini duyurmak için yapmışlar,organizasyonu podyumda takip eden savaş muhabirlerini de yarışmanın sonunda şu pankartla selamlamışlar ;"dont let us kill ! "

    avrupanın göbeğinde sadece birkaç on yıl önce ,göz göre göre ,müslüman oldukları,dinlerine,inançlarına sadık kaldıkları için katledilen insanlar.
    halen daha çıkarılan kemikler. ve fakat emin olun,bu kesinlikle sadece ve sadece ego manyağı doyumsuz sırpların yahut bu katliama olanak veren adi hollandalıların suçu değil.bu katliamda,o dönem avrupa'da nefes alan ve bu olanlara dur demeyen her liderin payı ve sorumluluğu var.

    allah, geride kalanlara,ellerinde yasin-i şeriflerle ailelerinin mezarlarında nöbet tutanlara,halen daha çocuklarının,eşlerinin,babalarının kemiklerini bile bulamayanlara sabırlar versin.

    katliam sırasında toplanma alanlarından birinde asılmış pankart gibi srebrenica "avrupanın en büyük açık hava mezarlığı"
  • küçüklüğüme ait en eski anılardan birisi bir film sahnesi... 5-6 yaşlarında falanım. bir köydeki tüm insanları çoluk çocuk bir ormanın içine götürüyor ve orada kurşuna diziyorlar. filmin adı ne, konusu ne hiç bilmiyorum. odama gidip günlerce hüngür hüngür ağlıyorum. sırtından, alnından, göğsünden kurşun giren, anneleri babaları üstlerine devrilen o çocukların görüntüsü, 30 yıl oldu aklımdan hiç çıkmıyor.

    "çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?" diye soruyor yıllar sonra 4 yaşında bir kız çocuğu, ölmeden biraz önce. ölmeden... srebrenica'da. avrupa'nın göbeğinde, kendilerine yaşam garantisi verilmiş 8500 insan, güvenli bölge olarak gösterilen o kentte, kadın erkek, çocuk bebek demeden katlediliyor. bir gün içerisinde. 18 yıl önce bugün. kadınlara, kız oğlan ayrımı yapmadan çocuklara, annelerinin babalarının gözleri önünde onlarca kez tecavüz ediliyor. annesinin susturamadığı bebeğin boğazı kesiliyor. annelerin babaların gözleri önünde çocuklara, dünyanın o en savunmasız bireylerine işkenceler ediliyor. acı, çocukların bedeninden birer meleğe dönüşüp göğe yükseliyor. srebrenica'da. 18 yıl önce.

    ve bu süre boyunca, dünyanın farklı farklı yerlerinde, insanlar, çocuklar, o masum çocuklar, birilerinin çıkarları için, birileri daha fazla para ve daha fazla güç elde edecek, birileri oturdukları koltuklardan kalkmayacaklar, birileri daha fazla hükmedecek, hükmettikçe kibirlenecek, kibirlendikçe zalimleşecek diye, din, millet, ırk hamasetinin ardına saklanılarak çeşit çeşit acılar çekmeye devam ediyorlar. aynı o film gibi, 30 yıldır gözlerimin önünden hiç gitmeyen o film gibi, başlarından, göğüslerinden, sırtlarından vuruluyorlar. filistin'de, suriye'de, ırak'ta, ruanda'da. ama bazen dünyanın batı kıyılarında bile, sandy hook'ta, ya da utoya adası'nda, çocuklar, birilerinin intikam ve öfkesinden nasiplerini küçük yüreklerindeki delikler olarak alıyorlar. bir otelde kendilerine dindar diyen, ama aslında tek marifeti kindar olmak olan adamlar tarafından yakılıyorlar, çocuklar. madımak'ta birbirlerine sarılıp baba diye ağlayan çocuklar. aynı kinde boğulmuş polisler tarafından kafalarına kurşun sıkılan çocuklar... eli sopalı meçhuller tarafından dövülerek öldürülen çocuklar. kasabanın önde gelenleri tarafından onlarca kez tecavüze uğrayan ve tecavüzcüleri birbirinden rezil gerekçelerle salıverilen çocuklar.

    sonra, bu acılar üzerinden politika yapabilecek kadar alçalan adamlar çıkıyor bir yerlerden. kendi kürtaj yasasını savunabilmek için "bosna'da kadınlar da tecavüze uğradı ama doğurdular" diyebilecek tıynette adamlar. "kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacak" diyebilen adamlar. kendi vatandaşını öldüren, kendi vatandaşını diğerinin üzerine süren, sonra da bunları ellerini ovuşturarak seyreden, çeşit çeşit yalan söylerken gözünü bile kırpmayan... adamlar.

    bugün srebrenica katliamı'nın 18. yılı. 30 küsur yıl oldu, o çocukların en ufak seslerini bile çıkaramadan oldukları yerde, göğüslerinden, alınlarından, gözlerinden, sırtlarından giriveren bir kurşunla ölmeleri gözümün önünden gitmedi. 30 küsur yıl oldu, bir insan nasıl aşağılık bir seviyeye iner de, bir çocuğu öldürür, bir çocuğa tecavüz eder, bir çocuğun öldürülmesine ve tecavüz edilmesine arka çıkar, bir çocuğun canının yanmasına nasıl ağlamaz ve nasıl içi parçalanmaz... nasıl olur da bir çocuk bu acıları yaşadı, yaşıyor, yaşayacak diye kendi varlığından utanmaz, anlamadım. bugün srebrenica'nın 18. yıldönümü. sivas'ın 20. maraş'ın 35. roboski'nin 2. reyhanlı'nın daha senesi dolmadı. 19 yaşındaki ali ismail'in mezarındaki ilk gecesi. bugün bir bebekten bir katil yaratan karanlığın binlerce yıllık geçmişine benim 35 yıllık acım karışıyor. canım yanıyor. içim acıyor.

    çocukları küçük kurşunlarla vuranları... unutma... unutturma...

    "büyümek istemiyorum anne
    hedef seçmektense hedef olmayı kurşunlara
    vurmaktansa vurulmayı seçiyorum .
    doğdum ve irkildim büyüklüğü karşısında dünyanın
    gördüm ve şaşırdım açgözlülüğüne insanların.
    insan insanın düşmanı mıdır?
    kim kırar gönülleri,
    korkmaz mı ve bilmez mi insan
    bir gönül kıran onmayacaktir
    ve vurduğu silah er geç dönecektir kendine
    ve insan vurduğu kadar vurulur bilmez mi?
    nedameti olmayana merhamet değil lanet edilir ancak
    çocukları anne
    küçük kurşunlarla mı vururlar
    oysa çocuk merhamet demektir biraz
    inanmaktır bir uçurtmanın değerli olduğuna bir füzeden.
    bütün bilyalarımı versem, resimlerimi, topaçımı
    yetmez mi anne yok etmeye yeryüzünden bütün silahları
    bütün oyunlarda ebe olmaya razıyım yeter ki bölmesin bir bomba rüyalarımı.
    madem savaş en çok bir çocuğun annesiz ya da babasız olması demektir,
    ebelenmek ve bir daha oyuna girememektir madem
    yakıyorum tahta atımı ve tabancamı.
    oyunlarda ne askerim bundan sonra ne de pilot
    söz, kullanmayacağım bundan sonra sapanımı.
    sığınaklara gitmek istemiyorum anne.
    oynamak istemiyorum sonunda ‘elma dersem çık’ olmayan hiçbir saklambaçı.
    çocukları küçük kurşunlarla mı vururlar anne
    akar mı onların da kanları?"
  • 8000 insanın katledildiği bu olayın 20.yıldönümü hakkında ciddi bir haber theguardian, nytimes, bbc, telegraph, washingtonpost, hurriyet, milliyet, cnnturk, lefigaro vediğer basın organlarında yer almamıştır.

    ekşisözlükte hakkında 10 civarı yorum girilmiştir.

    gündem değildir.

    kayda değer bulunmamıştır.

    aynı diğer müslüman topraklarda öldürülen masumlar gibi.

    ışıd hariç. veya icab ederse el-kaide. 80'lerde iran. daha önce fkö. hangisi icab ederse.

    medya araçlarının insanların gündemlerini istediği gibi yönlendirdiğinin bir örneği.

    srebrenica'ya ne gerek var di mi, ne idüğü belirsiz ışıd'ın kafa kesmeleri duruyorken.
  • büyük dedemi kurşuna dizerek katleden sırplardan nefret etmişimdir hep. iğrenirim onlardan. babamın sırpça öğrenmiş olmasından nefret ederim. mezarı bile olmayan dedeme ağlarım. annemin babamın da o toplu mezarların birinin içinde olabileceği delirtir beni. yıldönümünü kutlayan sırpları duydukça daha da deliririm. dedemin hiçbir suçu olmadan katledilişine deliririm. iğrenç aşağılık bu insanlara gittikçe büyüyen bir kin beslerim. halamın dedesi için karaladığı şiirleri okudukça daha da büyür kinim. dört farklı yerde aynı cesedin parçalarının bulunduğunu düşündükçe elim ayağım titrer. başımın arkasında hissederim mermi soğukluğunu. sinirden titrerim hep. gözlerimden yaşlar süzülür.

    ben küçükken, babam uyduda yabancı kanalları ayarlarken öğrendim tüm hikayemizi. babam bir sırp kanalındaki konuşmaları anlayabiliyordu. sırp kasap, öldürdüğü yüzlerce kişiden bahsediyordu babamın çevirisine göre.

    oradaki herkes için üzülürüm. o masum çocuklar. sanki benim çocuklarım. hiçbir şeyden habersiz. silahın kurşunun, inancın ne olduğunu bilmeyen.

    ölürüm sana çocuk. o tavşanı kucağında sevişine ölürüm. elini ayağını öpeyim çocuk. ne olur ölme. saçlarını seveyim senin çocuk. ne olur ölme. tatma o kurşunun soğukluğunu görme yavrucuğum benim. oğlum. kızım. evladım. annem. babam. dedem. ne olur orda olmayın o gün. lütfen ben öleyim onlar geri gelsin. yalvarırım. birinin ayağına kapanmam gerekse kapanayım. ben öleyim o masumlar geri gelsin!

    nasıl bir ızdırap çektiğimi gösterebilsem keşke. taş var sanki göğsümde.

    ırkçı biri değilim aslında. duygusalım sadece.
hesabın var mı? giriş yap