• bir milletin/ulusun ne olursa olsun kendi güvenliğini bir başka milletin ordusuna bırakmaması gerektiğini gösterir.
  • srebrenitza yakınındaki zeleni yadar'da bulunan toplu mezarda çalışan arkeolog ekibinin başı, çalıştıkları süre boyunca çürüyen cesetlerden geriye kalanlar içinde en çok karşılaştıkları şeyin, seiko saatler olduğunu söylüyor. hepsinde aynı tarih gözüküyor: ayın 15'i, cumartesi. bir saat uzmanı, bileğin salınımından 32 saat sonra aletin durduğunu hesaplamış. yani öldükten 32 saat sonra kolunuzdaki saat duruyor. o zamandan 32 saati çıkardığınızda, 13 temmuz tarihini elde ediyorsunuz. 13 temmuz 1995.

    toplu mezarlarda infazları gerçekleştirenlerin bıraktığı kalıntılar da bulunuyor: kurşunlar, şarapneller ve de el bombası pimleri, beton parçaları... bu beton parçaları, binlerce erkeğin doluşturulduğu ve üzerlerine yaylım ateşinin açılıp el bombalarının atıldığı binanın parçaları. üst üste yığılan cesetler, inşaat makineleriyle kaldırılıyor. binadan yara almadan kaçmayı başaran bir adam, ateş sırasında birkaç cesedi üzerine çekerek kurtulduğunu, ses kesildiğinde sırp askerlerin "dozeri getirin" diye bağırılışını duyduğunu söylüyor. korku içinde bekleşen değil, artık cesetlerle dolup taşan binanın ön duvarı sökülüyor, üzerine bir yığın ceset konuluyor, taşımada kolaylık sağlansın diye. açılan çukurlara önce cesetler yığılıyor, sonra da parçalanarak ufalanan bina duvarı.

    daha kötüsü, kocası ve oğlu binaya tıkıştırılırken kendisi otobüsle, sığındığı bm üssünden sırp askerleri tarafından götürülen onlarca kadından birinin söyledikleri: umarım oğlum tek kurşunla hemen ölmüştür, diyor kadın, çok acı çekmeden.

    bu insanların sırp askerlerine teslim edilişine çanak tutan, daha sonra da ellerinden eşyalarının alındığını ve kapının önüne yığıldığını gören birleşmiş milletler gözlemcilerinden biri askerlere "bu adamlara ne yapıyorsunuz?" diye soruyor. ona savaş suçları için kontrolden geçirildikleri söyleniyor. bunun üzerine gözlemci "öyleyse neden kişisel eşyaları ve kimlikleri alınıyor?" diye sorunca, eşyalarına ve kimliklerine artık ihtiyaç duymayacakları söyleniyor.
    bu adamlara ne yapılıyormuş? elinin körü yapılıyor, sonra da sana bu şahane sorun yüzünden madalya takılıyor. insan, sıfatından utanıyor.
  • soykırım

    yıl 1993. yüz bini aşkın boşnak, avrupa'nın dördüncü büyük ordusu olan yugoslavya ordusunun bütün imkanlarını kullanan çetnikler (sırp faşistleri) tarafından hunharca katledilmiştir. doğu bosna'daki srebrenitsa şehrinde bir avuç mücahit, etraflarındaki sırp kuşatmasını yarıp katliamdan kurtulmak için aslanlar gibi savaşmaktadırlar. bosna-hersek'teki birleşmiş milletler koruma gücü'nün fransız komutanı general morillon, sırp deryasında müslüman bir ada olan srebrenitsa ahalisine "silahlarınızı bırakın, sizi biz koruyacağız" diye seslenir. srebrenitsa ahalisi bu vaade kanarak silah bırakır. bunun üzerine şehre yönelik sırp taarruzu durur ve birleşmiş milletler srebrenitsa'yı "güvenli bölge" ilan eder. mücavir şehirlerden ve kasabalardan da binlerce boşnak, silahlarını bırakarak, "güvenli bölge"ye sığınır.

    yıl 1995. general ratko mladic liderliğindeki çetnik ordusu, srebrenitsa'yı yeniden bombalamaya başlar. şehir ahalisini korumakla yükümlü olan hollandalı bm askerleri bombardımana karşılık vermezler. sadece, sırp bombaları kendi kışlalarının yakınlarına düşmeye başlayınca, saraybosna'daki bm karargâhından hava desteği isterler. bu istek önce karşılanmaz. hollandalıların ısrarı üzerine sonradan birkaç uçak gönderilir, ancak bm karargahındaki yoldaşlarından bunu haber alan çetniklerin srebrenitsa'daki bm kışlasını tehdit etmekten vazgeçmeleri üzerine, uçaklar yarı yoldan geri çevrilir. birkaç gün sonra çetnikler, ellerini kollarını sallayarak srebrenitsa'ya girerler. boşnaklar dehşet içinde hollandalı askerlere koşup, "madem siz sırplara karşı koymuyorsunuz, bizi korumuyorsunuz, öyleyse silahlarımızı geri verin, biz kendi kendimizi koruyalım" der. inanılmaz, ama gerçek: bu talep geri çevrilir. bm koruma gücü(!) ne srebrenitsalılar için savaşır ne de onların kendileri için savaşmalarına izin verir. çaresiz kalan boşnaklar bm kışlasına sığınırlar. fakat, ratko mladic'le kadeh tokuşturan hollandalı komutan, onları çetniklere teslim eder. sözde "savaş suçu soruşturması"ndan geçirilmek üzere kamyonlara ve otobüslere yüklenip bm kışlasından çıkarılan 14 ile 70 yaş arasındaki bütün srebrenitsalı erkekler, yaklaşık 10 bin kişi, üç gün boyunca katliamdan geçirilir ve toplu mezarlara gömülür. hollandalı bm askerleri ve genel olarak bosna-hersek'teki "bm koruma gücü" bu katliama kayıtsız kalır. boşnakların saldırgan sırplara karşı meşru bir hamlesi sözkonusu olduğunda hemen harekete geçen fransız ve ingiliz birlikleri, srebrenitsa'daki mezalimi durdurmak için kıllarını bile kıpırdatmazlar. hadiseyi uydu aracılığıyla izleyen abd de kılını kıpırdatmaz. çünkü, sırpların kontrolündeki en büyük şehir olan banyaluka'nın kapılarını zorlamaya başlayan bosna-hersek ordusu'nun başkomutanı aliya izzetbegoviç'in ateşkese zorlanması gerekmektedir! şu mesaj verilmelidir izzetbegoviç'e: evet, savaşı kazanabilirsin. ama sırp ordusu geri çekilirken, boşnak nüfusunun hatırı sayılır bir kısmını yok ederek çekilecektir! ve dünya buna seyirci kalacaktır!... izzetbegoviç bunu göze alamaz ve dayton'da masaya oturur.

    ***

    bu köşede daha önce de yazmıştık; fransız filozof jean baudrillard, lettre dergisinin kış 1995 sayısında yayınlanan bir makalesinde, bosna müslümanlarının maruz kaldığı amansız zulmü "yeni avrupa düzeni'nin tekâmül sürecinde bir merhale" olarak tanımlamış ve şu tespitte bulunmuştu: "'etnik temizliğin' infazcısı olan sırplar, yeni şekillenen bir avrupa'nın öncülüğünü yapıyorlar."

    masum boşnakların cesetleri üzerinde yükselen "yeni avrupa düzeni"nin nasıl bir şey olduğunu öğrenmek için, baudrillard'ın 1997 yılında çıkan "the perfect crime" (kusursuz cürüm) adlı kitabına bakalım:

    "işin aslı şu ki, sırplar, etnik temizlik vasıtası olarak, avrupa'nın inşasında öncü bir rol oynuyorlar. gerçek avrupa'nın, beyaz avrupa'nın; hem ekonomik, hem etnik, hem de ahlaki bakımdan sıvalanmış, yekpare kılınmış, arınmış bir avrupa'nın... parlamentoların gölgesinde şekillenen gerçek avrupa budur ve bu avrupa'nın öncüsü sırbistan'dır." (jean baudrillard, the perfect crime, verso yayınevi, londra 1997 / s. 135, 136)

    ***

    den haag'daki uluslararası adalet divanı, srebrenitsa katliamını soykırım olarak nitelendirdi. peki, soykırımcılardan ne haber? batı, bütün sorumluluğu mladiç ve adamlarına (sırbistan devletine bile değil) yükleyip çıkabilir mi işin içinden? kendi sorumluluğunu inkâr edebilir mi?

    srebrenitsa soykırımı, batı'nın -bilhassa avrupa'nın- kolektif suçudur. bunu asla unutmayacağız!

    hakan albayrak 27 subat 07 salı yeni safak
  • postalların ezdiği bir gülün topraga karıstıgı şehir.
    kurur kan lekeleri mavi gozlu bedenlerin elinde.
  • soysuz kıyım:

    dün yine çukur kazdım ve içine bir şarjör dolusu mermi boşalttım,
    aklım sıra dünyadan, çocukların intikamını alacaktım...
  • tüm dünyada ve özellikle hollanda'da bayağı yankı bulmuş soykırımın gerçekleştiği şehir.

    özellikle, soykırımı gerçekleştiren sırp konvoyunun benzinini bm'nin hollandalı askerleri sağladığı ve katliam başlamadan önce boşnak erkeklerden silahlarını topladıkları için o dönemde kamuoyunu epeyce meşgul etmiştir.

    (bunlar iddia değil itiraftır.)

    ve ne yazık ki srebrenica şehri bugün republika srpska dahilindedir. yani "etnik temizlik" (?!) başarıya ulaşmıştır.

    (bkz: radislav krstic)
  • ismini her telaffuz ettiğimde dudaklarıma, önleyemediğim bir titremeyi suratıma vurur gibi ekleyen şehir.koca avrupa medeniyetinin öldüğünde defnedildiği şehir.
  • burada soykırımdan geçirilen herkesin "suç"u ortaktır ve "suç"ları idam yaftası gibi mezar taşlarında tek tek yazmaktadır: mustafa, mirsad, cevdet, alija, hasan, cemaleddin, derviş, abdullah...
  • srebrenitza yaklaşık 8 bin boşnağın katledildiği yer. hem bir yer adı hem de 2. dünya savaşından sonraki en büyük katliamın adı.
    bosna da savaş devam ederken bu bölgeye gelen hollandalı birleşmiş milletler güçleri yerli halka yani müslüman boşnaklara, bu bölgenin artık güvenli bölge olduğunu ve tüm silahların toplanması gerektiğini söyleyerek bölgeyi silahsızlandırıyorlar. hollandalıların hemen ardından bu bölgeyi işgal eden sırplar herkesi katlederek öldürüyorlar. 7 yaşında bir çocuk var içlerinde... ve biz dahil tüm dünya bu olaya böyle aval aval baka kalıyor. avrupa nın 'göbeğinde' 1995 yılında gerçekleşen bu katliamın bugün anma törenini ve bulunan yeni toplu mezarlarda ki kişilerin cenaze törenini izleyenler bir parçada olsa suçluluk duymuşlardır sanırım...
    srebrenitza binlerce kalp dolusu acının olduğu bir yerdir.
    türkiye nin daha iyi anlaması, yakın durması, hakikatli ilişkiler kurması -halklar ve hükümetler düzeyinde- gereken sarayova yani saraybosna nın sınırları içindedir.
    kalbimize vuran bir kardeş acısının adıdır.
    bosna mayko, srebrenitza sestro...
  • televizyonda bir kadın ağlıyor... iki gözü iki çeşme, göğsü körük gibi inip kalkıyor... ama yine de anlatıyor. 19 yaşındaki oğlunu vurmuşlar önce. sonra küçük oğlunun, 16 yaşındaki evladının kurşuna dizilerek öldürülüşünü haberlerde izlemiş. bilmeden... sırp askerlerce ormanlık yere götürülen oğlu, önündekilerin kurşuna dizilişini izlemiş önce. yardım ister gibi sağına bakarken onu da vurmuşlar. elleri arkadan bağlı... düşüyor yere.

    defalarca aynı görüntü ekranda. diğerleri kurşuna dizerken, biri de bunları kaydetmiş! insanın kanı donuyor. bu izlediğimiz bir film değil, "stop" denip yeniden çekilecek bir sahne yok! sırtındaki deliklerden kan fışkıran çocuk, ayağa kalkmayacak bir daha. öldüğünden emin olmak istedikleri için, yerde cansız yatarken kafasına kurşun sıkılan çocuk artık öldü. diğer yüzbinlercesi gibi... bu ne vahşet! ne kin! ne acımasızlık! o da avrupa'nın göberğindeki soykırımın kurbanı oldu, hiç suçu yoktu ki... onu kimse korumadı, koruyamadı. annesi bile... kimse yönetmen gibi "stop" demedi, durdurmadı. katliamı izledi. izledik. film gibi. sorumluları firarda, bulunmadı, cezalandırılmadı. gözyaşları 13 yıldır dinmedi.

    annesi anlatıyor, "onu rüyamda görüyorum, pencereden bakıyor, yardım ister gibi. 'oğlum neden geri geldin?' diyorum. 'seni öpmeyi unuttum' diyor"... insan 13 yıldır ağlar mı? bu kadın ağlıyor... mavi kelebekler toplu mezarlarda açan çiçeklere konuyor, insanlardan arta kalanlar 13 yıl sonra teşhis edilip toprağa veriliyor. ne büyük acı, ne bitmez utanç... ne büyük acizlik... insanlar mavi kelebeğin izinde; artık tek istedikleri, sadece başında dua edip ağlayacakları bir mezar... çok mu?
hesabın var mı? giriş yap