• önünde saygıyla eğildiğim, atatürk'le beraber adını her duyduğumda tüylerimi ürperten (saygı ve sevgiyle) tarihi kişilik. sadece özgürlüğü için mücadele etmiş asil insan.

    spartakus, rodoplar’da özgür bir trak olarak doğmuştur. roma ordularına esir düşmüş ve gladyatör olarak satılmıştır. isadan önce 73’de, 70- 80 kadar diğer gladyötör arkadaşı ile kaçmayı başarmış ve roma’yı temellerinden sarsacak en büyük köle isyanının lideri konumuna yükselmiştir.

    aslında -başlangıçta- spartakus’ün ve çevresindekilerin tek niyetleri sadece kaçıp kurtulmak, tadını bildikleri özgürlüklerine yeniden kavuşmaktır. buna karşın, yaşadığı dönemin koşulları sonucu spartaküs ve diğer kaçak gladyatör yoldaşları bir anda efsaneleşmişlerdir. saflarına yeni yeni kaçak köleler katılmaya başlamıştır. aileleri ile birlikte peşlerine takmış oldukları bu yeni kişilerin sorumlulukları, spartaküs’ü bağlamıştır. spartaküs, 70- 80 bin kadarı silahlı olan ve diğerleri ile birlikte sayıları yüz bini aşan kölenin başında büyük bir isyanın liderliğine sürüklemiştir kısa sürede. roma'yı temellerinden sarsacak olan isyan ancak i. ö. 71’de bastırılabilmiştir.

    spartaküs ve arkadaşları başlangıçta sadece kaçmayı düşündükleri için taktik hatalar yapmışlar ve en zayıf anında roma'nın üzerine yürümemişlerdir. yaptıkları bu taktik hatalar, roma’ya zaman kazandırarak toparlanma olanağı sağlamıştır. spartaküs ve yoldaşlarının yenilgilerinin temel nedeninin bu olduğu düşünülebilir.

    yukarıda özetlenen önemli hatanın yanıda, değişik kültürlerden gelmiş olan köleler arasında sürekli bir birlik ve disiplin sağlanamamıştır. özellikle toplumsal gelişmenin çok daha alt basamaklarından gelmiş olan galyalı (fransızların atalarının birkısmı, kelt’ler olmalı) ve germen (alman) kökenli köleler, disiplin altına alınamamışlardır. spartaküs'ü "roma'yı diriltmekle" ve "tiranlıkla" suçlayan bu kölelerin birlikten kopmaları, yenilgi üzerinde etkili olmuştur. diğer yandan köle olarak doğmuş olanlar, özgürlüğün anlamını ve tadını bilmeyen köleler olaylara seyirci kalmışlardır. böylece, geniş bir köle kitlesinin isyana seyirci kalması da yenilgide etkili olmuştur.

    adını günümüzdeki trakya’ya veren traklar; bulgaristan tarihçilerine göre ön- bulgarlar, bölgenin en eski halklarındandırlar. tarihin babası herodotos (i. ö. 490- 425), traklardan sık sık sözetmektedir. herodotos'un anlatımlarından traklar'ın o yıllarda farklı aşiret yapıları içinde orta barbarlık aşamasında yaşayan bir halk olduğu anlaşılmaktadır. yine aynı anlatımlardan traklar'ın sonderece yiğit ve cocukca bir halk oldukları ortaya çıkmaktadır.

    yapıtının biryerinde herodotos, büyük dareios’un iskitler’e yönelik başarısız seferini (i. ö. 513- 512) anlatırken bir trak aşiretinden sözetmektedir... daha istros’a (tuna nehri) varmadan önce dareios’a direnen getai adlı bu trak aşiretinden, “ölmek istemeyen halk” olarak sözetmektedir herodotos. tarihin babası, onların çocukça inançlarını şöyle anlatmaktadır:

    “...ölümlü olduklarına inanmazlar. ölenin tanrısal ruh zalmoxis’e veya diğer adıyla gebeleizis’e kavuşacağına inanırlar. her beş yılda bir içlerinden birini kura ile seçip zalmoxis’e haberci olarak yollarlar. habercinin görevi halkın dileklerini iletmektir. aralarından üç kişi ellerinde küçük mızraklarla ortaya çıkar. diğerleri haberciyi ellerinden ve ayaklarından tutarak kaldırıp mızrakların sivri uçlarının üzerine bırakırlar. eğer haberci ölürse, tanrının bu kişiden hoşnut olduğu anlaşılır. ölmezse eğer, haberciye kızarlar, onu kötü niyetli olmakla suçlarlar ve yerine bir başkasını yollarlar. şimşeğe ve yıldırıma karşı gökyüzüne ok atıp tanrılarının gözünü korkutmaya çalışan traklar bunlardır. zira onlar kendilerininkinden başka tanrının bulunabileceğine inanmazlar.”

    makedonyalı büyük iskender’in i. ö. 330’lu yıllarda doğuya başlattığı sefere traklar’da illiryalılar gibi paralı askerler olarak süvari birlikleri ile katılmışlardır. bölge, isa’dan yarım yüzyıl kadar önce tamamen roma imparatorluğu’nun denetimi altına girmiştir...

    isa’dan 500 yıl kadar sonra karpatlar’dan slavlar (güney slavları) bölgeye, balkanlar'a inmeye başlamışlardır. ve ardından, yaklaşık 150 yıl kadar sonra, karadeniz’in kuzeyindeki türk boylarından olan bulgarlar, kağan asparuh’un komutasında 679'da tuna'yı geçerek günümüz bulgaristan’ına, traklar’ın ve kendilerinden önce gelmiş olan güney slavları’nın yaşadıkları doğu roma (bizans) iktidar alanına girmişlerdir. asparuh komutasındaki bulgar ordusu, burgaz yakınlarındaki güneşli kıyı'da, doğu roma (bizans) ordusunu yenerek yeni yurtlarının kapısını açmıştır.

    türkçe konuşan şamanist bulgarlar, kendilerinden yüz yıl kadar önce gelmiş ve toplumsal gelişmenin daha üst basamaklarında olan, tarımla uğraşan güney slavları ile 681 yılında konfederatif bulgar devletinin temellerini atmışlardır. konfederasyon'da asıl olarak savunma görevini üstlenen bu ilk bulgarlar, süreç içinde traklar, visigotlar (batı gotları, almanlar’ın atalarından), slavlar ile karışmışlar, güney slavları'nın kültürü içinde erimişlerdir. onların dillerini konuşmaya başlamışlardır. ve şüphesiz traklar onlardan, bulgarlar’dan çok önce tarih sahnesinden çekilip kaybolmuşlardır.

    i. ö. 72’de silahlı güçleri henüz 70 bin kişi civarında iken spartakus, roma senatosu’nun iki ayrı komutanla birlikte yolladığı dört lejyonu yenmiştir. ardından merkezi italya’da konsüllere ait bir orduyu yenmiş ve sonra kuzeye dönerek bir zafer daha kazanıp alpler’in yolunu açmıştır. fakat galyalı ve germen köleler bu yolu reddedince, güneye dönmek zorunda kalmıştır. bu dönemde spartakus’un silahlı gücü 120 bin kişiye ulaşmıştır. yolu üzerinde karşılaştığı, crassus komutasındaki altı lejyonun ve ayrıca konsullere ait dört lejyonuun birleşmesinden oluşan büyük askeri gücü yenmiştir...

    spartaküs komutasındaki köleler, çizme'nin sicilya’ya en yakın yerine, mesina’nın karşısına dek inmişler ve i. ö. 71’de burada bir yerleşim merkezi kurmuşlardır. spartakus, sicilyalı korsanlarla ilişkiye geçerek güçlerini gemilerle karşı tarafa geçirmeyi hesaplamıştır ama, korsanlar tarafından aldatılmıştır. sonuçta spartaküs zaman yitirmiştir... spartaküs için boşa geçen bu süre içinde roma, ispanya’dan yeni lejyonlar getirtmiştir. spartakus’ün cephesinde ise, disipline gelemedikleri için o’nu tiranlıkla suçlayan galyalı ve germen köleler birlikten kopmuşlardır. spartaküs'ün saflarından kopanlar, roma’yı yenebilmek için roma gibi düzenli, örgütlü ve disiplinli olmak gerektiğini kavrayamayan "aşağı barbar"lıktan gelme tamamen özgür düşünce yapısına sahip kölelerdir.

    roma artık spartaküs’u korkuyla ciddiye almaya başlamıştır... spartaküs'ün çok akıllı, eğitilmiş ve askeri bir dehaya sahibolduğ söylenmektedir. yönetimden hoşnutsuz bazı romalı aydınların spartaküs’ü desteklediği yönünde bilgiler vardır. ayrıca, yine merkezi yönetimden, roma'dan hoşnutsuz bazı liman kentlerinin de spartakus ile ilişki içinde oldukları bilinmektedir. bunlar, ticaretle uğraşan ve roma'ya vergi ödeyen kentlerdir.

    sonuçta kaçamayacağını anlayan çaresiz spartakus, bu kez yeniden kuzeye dönmüş ve roma üzerine yürümüştür. fakat artık gecikmiştir ve düşmanının toparlanmasına olanak sağlamıştır... diğer yandan, galyalı ve germen köleler birlikten kopmuşlardır...

    spartaküs imdatlarına yetişemeden, crassus’un ordusu, spartaküs'ün saflarından kopmuş olan galyalı ve germen kölelerin oluşturdukları güçleri yakalayıp ezmiştir... crassus’a bağlı ordunun bazı parçaları karşısında kazanılan ufak zaferlerin ardından, parçalanarak zayıflamış olan spartakus güçleri, crassus’un asıl büyük ordusu ile güney italya’da, siler nehri yakınlarında karşı karşıya gelmiştir... crassus’un ordusunda, ileride pleplerden (roma ordusunun temelini oluşturan küçük toprak sahibi özgür vatandaşlar) yana bir tiran olacak ve ardından latifundistler’in (büyük toprak sahipleri) komplolarına, cinayetlerine kurban gidecek olan genç yul sezar’da (julius caesar) vardır.

    kölelerin bu son savaşlarında spartakus’un öldüğüne inanılmıştır ama, ölüsü asla bulunamamıştır... profösör b. mcmanus’un zamanın romalı tarihçisi appian’dan aktardığına göre, esir alınan 6 000 köle, ünlü gladyatör okulunun bulunduğu capua kenti ile roma arasındaki appian yolu üzerinde çarmıha gerilmişlerdir.

    sayıları yaklaşık 5 000 kadar olan köle kuzeye doğru kaçabilmişlerdir ama, ispanya’dan crassus’a destek amacıyla gelmekte olan pompey komutasındaki ordu tarafından roma’nın kuzeyinde elegeçirilmişlerdir... haklı başkaldırının bastırılmasında asıl rolü crassus oynamış olmakla birlikte, heriki askerde, crassus ve pompey, senato’ya konsul seçilerek ödüllendirilmişlerdir. ve roma bu büyük başkaldırıdan sonra yapısında, kolonileri ile olan ilişkilerinde reform yaparak günümüzdeki emperyalist ilişkiler ağını çağrıştırır bir örgütlenmeye gitmiştir. sömürgelerinde -birölçüde tatmin ettiği- işbirlikçi güçler yaratmış ve asıl olarak iktidarını bunlara dayandırtmıştır. esas itibariyle kolonilerindeki işbirlikçi güçlere dayanarak varlığını güvenlik altına almıştır.

    zamanına göre en üstün bilgilere ve teknolojiye sahibolmasına, en mükemmel örgütlenmeyi gerçekleştirmesine karşın, sistemin temellerinin sömürü ve baskıya dayanıyor olmasından kaynaklanan antagonizmalar (toplumsal uzlaşmazlıklar) sonucu roma imparatorluğu yıkılmaktan kurtulamamıştır. bu kanlı karmaşık uzun süreci mümkün olduğu kadar doğru biçimde bir- iki cümle ile soyutlamaya çalışırsak, şunları söyleyebiliriz...

    köle emeğinin verimsizliği, büyük toprak sahiplerinin (latifundistlerin) roma ordusunun temelini oluşturan küçük toprak sahibi özgür vatandaşlar (plepler) aleyhine sürekli şişmeleri, pleplerin çöküşleri ile birlikte biryandan ordu zaafa uğrarken diğer yandan hoşnutsuz yarı aç ve işsiz yığınların doğması, roma ekonomisini temellerinden sarsmıştır. ekonominin yediği darbe, orduyu ve donanmayı zayıflatmıştır. sistemin merkezindeki bu zaaf, kolonilerle olan ticaretin zaafa uğramasına, kolonilerin denetlenmelerinin güçleşmesine ve sonuçta kolonilerdeki bağımsızlık eğilimlerinin, başkaldırıları artmasına neden olmuştur. diğer yandan, medenileşmiş veya sınıflı topluma geçerek artık ürünle derin bir işbölümünü ve köleliği başlatmış olan toplumsal çelişkilerle dolu bu dünyanın veya roma'nın sınırları dışındaki henüz medenileşmemiş, göçebe, yarı göçebe veya bu katagorilerin değişik aşamalarındaki orta ve yukarı “barbar” germen ve kuzey asyalı halklar büyük bir nefretle roma’ya sürekli saldırmışlardır. dışarıdan gelen bu "barbar" saldırıları içteki toplumsal uzlaşmazlıklar ve çürüme ile birleşince, batı roma’nın sonu gelmiştir. doğu roma imparatorluğu'nun ömrü ise -bilindiği gibi- daha uzun olmuştur.

    parçalanan batı roma imparatorluğu'nun kalıntıları olan latifundistler'den (büyük toprak sahipleri), batı’nın bölünmüş feodal sistemi doğmuştur... bu satırları yazanın yüreği ise, neyin ne olduğunu hiç anlamadığı zamanlardan beri roma’ya karşı olmuş, roma’dan nefret etmiştir. roma'ya başkaldıranları sevmiştir.

    karl marks’ın en sevdiği, hayranlık duyduğu tarihi karakter olan spartaküs’ün “kazansa” bile yenilmiş olacağı gerçeğini kavramak gerekir. çünkü, spartaküs savaşı kazansa idi, zorunlu olarak yıktığının yerine geçecek ve süreç içinde onun gibi olacaktı... tarihin tekerleği, karmaşık helezoni bir yol izleyerek spartaküs’ün ve peşindeki kölelerin temsilettikleri ve insan soyunun çocukluğu olan göçebe veya yarı göçebe özgür “barbarların” dünyasının aleyhine dönmekteydi...

    değişik medeniyetler, sahiboldukları teknoloji ile insanların doğa üzerinde artan ölçülerde hakimiyet sağlamalarına yardımcı olmuşlardır. bu anlamda insan soyunun özgürlüğünü sürekli geliştirmişlerdir. fakat diğer yandan, gelişmekte olan bilimin ve teknolojilerin ve bunların yardımıyla doğan artık ürünün sadece imtiyazlı sınıflar tarafından denetliyor olması, üretim araçlarının özel mülk haline getirilmesi, insanlığın çoğunluğunun toplumsal anlamda köleleşmesinin ve her türden toplumsal baskının, haksızlıkların, işkencelerin yolunu açmıştır. kısacası, olumlumluluklarının yanında, medeniyetlerin insanlara derin acılar veren yüzleri de vardır. bu ikinci yüzleriyle, insanların çoğunluğunun özgürlüklerini ellerinden alan ve onları acılarla dolu tutsaklıklara mahkumeden yüzleriyle medeniyetler, halen aynı yollarında yürümektedirler... tam bilincinde olmadan medeni dünyanın sözkonusu baskıcı yapısına başkaldıran spartakus’un ve diğer kölelerin temsil ettikleri toplumsal anlamda özgür ama, teknolojik olarak geri -ilkel komünist- dünya, daha o yıllarda hızla yokoluş sürecine girmişti. kısacası, barbarlar herhangi bir medeniyeti yıksalar bile, ya onun yerini alarak yenilecekler, ya da bir süre sonra yine aynı sorunla yüzyüze kalıp yokolocaklardı. spartaküs'ün özgürlük düşü, bilimin ve teknolojinin çok çok daha ileri olduğu aşamalarda, belki binlerce yıl sonra enternasyonalist modern komünist bir dünya da gerçek olabilecektir. ve o dünyaya ulaşılıncaya dek, spartaküs'ün haksızlıklara yönelik başkaldırısı tüm haklı başkaldırıların esin kaynağı olmayı sürdürecektir...

    yolları tıkanınca, spartaküs, roma’yı yıkarak onun yerini almak gerektiğini, veya başka çaresi kalmadığını anlamıştır. roma’yı taklit eden bir disiplini köleler üzerinde uygulamaya kalkışmıştır. bu ise, spartaküs’ü "roma’nın yerini almakla", "tiranlıkla" suçlayan galyalıların ve germenlerin kopmaları sonucunu doğurmuştur. ve gerçekten de spartaküs roma’yı yenme olanağına sahip olsa idi, belki başlangıçta göreceli daha adaletli bir sistem oluşturacaktı ama, sonuçta roma’yı yeniden bir başka adla ve belki daha da güçlü olarak diriltmekten öte çıkış yolu bulamayacaktı. bu yol ise spartaküs’ün “kazanarak” yenilmesi demekti sadece... tarihleri boyunca türkler ve akraba asyalı topluluklar benzer süreci, “kazanarak” yenilme sürecini üst üste çok yaşamışlardır...

    iki tanınmış yazar tarafından, spartaküs üzerine, iki ayrı roman yazılmıştır. sözkonusu romanların aralarında bazı paralellikler olmasına karşın, yine de bunlar tamamen farklı yapıtlardır. bunlardan birincisi ve bence daha ilginç olanı, arthur koestler (1905- 1983) tarafından 1939’da kaleme alınmış ve aynı yıl basılmış olan the gladiators (gladyatörler) adlı romandır. koestler’in ilk romanı olan ve türkçesi de bulunan kitap, spartaküs ayaklanmasını bilinebilen tarihi gerçeklere dayanarak şiirsel bir üslupla anlatmaktadır.

    spartaküs adlı diğer roman, 1914 yılında new york’da bir işçinin oğlu olarak doğan ünlü amerikalı yazar howard fast tarafından 1951 yılında kaleme alınıp aynı yıl basılmıştır. daha çok tarihi romanları ile tanınan howard fast’ın bu yapıtı, dalton trumbo tarafından senaryolaştırılmış ve ünlü yapımcı stanley kubrick tarafından 1960 yılında film olarak üretilmiştir. seyredenlerin bildikleri gibi, spartakus rolünü kirg douglas oynamıştır.

    köleliğe başkaldırısı ile her dönemde ezilenlerin, tüm haklı başkaldırıların sembolü olan spartaküs, proletaryanın haklı başkaldırısı içinde bayrak olma niteliğini korumuştur... spartaküs’ün ve diğer kölelerin özlemini duydukları kaybedilmiş cennet, insanlığın o güzel ve özgür çocukluk yılları, elbette ileride, zamanı olgunlaşınca, tüm sınıf, cins ve soy farklarının yokolduğu bir dünyada en ileri teknolojilerin üzerine basarak ve en üst düzeyde gerçekleşecektir...

    kaynaklar:
    yusuf küpeli http://www.sinbad.nu/
    www.wikipedia.org
    kendim
  • dünya tarihine kölecilige ilk ba$kaldiran insan olarak geçen efsane adam.yazilacak cok $ey var ama ciddiyeti sevmiyor bazilari burada :)
  • capua kentindeki gladyatör okulunda başlayan ayaklanmanın baş kişisi. kal ho naa ho'nun söylediğinin aksine, antik devirde gladyatorler adlı kitaba göre gerçekçi biri olan spartaküs, roma askeri gücünün üstesinden gelmeyi hiçbir zaman hayal etmemişti. bu nedenle, ordusunu alp dağlarına götürmeğe çalışmış ve kendi yurtları olan trakya ve gallia'ya ulaştırmayı amaçlamıştı. ama adamlarının götü kalkmış ve spartaküs'ü dinlememişler ve italya'yı yağmalamağa girişmişlerdi. roma'da panik oluşunca ünlü crassus isyanı bastırmakla görevlendirildi. o sıralar 120.000 kişiden fazla askeri gücü olan spartaküs, crassus'a karşı önemli başarılar kazanmışsa da, adamlarının görüş ayrılıkları yüzünden kazanma şansını yitirmişti (bu hikaye bana bir yerden tanıdık geliyor ama hah buldum evet, muhammed peygamber; uhut muydu neydi değil mi). nitekim, başka bir şöhretli, pompeus da müdahil oldu ve spartaküs ancak böylece kesin bir yenilgi aldı. bu savaşta dört bin kişi dışında isyancılar tamamı öldürüldü ve geri kalan bu dört bin kişi roma'dan capua'ya giden yol üzerinde dizilerek çarmıha gerildi. hakkında bilinenlerin önemli bir kısmını, spartaküs ayaklanmasını ayrıntılı bir biçimde nakleden iki tarihçi, plutarkhos ve appianos'a borçlu olduğumuzu eklemekte de bir beis görmüyorum açıkçası.
  • 1960 yapımı film hakkında çok hoş yapım notları vardır:

    - filme normalde anthony mann yönetmen olarak başlıyor fakat daha sonra anlaşılamayınca yerine kubrick getiriliyor. anthony mann sadece taş ocağı sahnelerini çekmiş.

    - ayrıca kirk douglas'ı role getiren yine anthony mann, kubrick başa geçince kirk douglas gitsin diye çok uğraşmış ama olmamış.

    - stanley kubrick sette doğaçlama yapan oyunculardan nefret edermiş. tek istisnası spartacus'e gider yapan köle teyzeymiş. teyzeye "bak sakin sakin oyna" denmesine rağmen ilk seferde kadın gaza gelmiş ve bağırmaya başlamış. kirk douglas kadından korkmuş ve geri çekilmiş. sahne o kadar doğal olmuş ki kubrick sahneyi filme koymaya karar vermiş.

    - oscar adaylığı sırasında batiatus'u oynayan peter ustinov ile gracchus'u oynayan charles laughton arasında ikilem yaşamış yapımcı. bir akşam üstü yapımcı edward lewis senarist dalton trumbo 'ya "sence kimi aday göstermeliyim?" diye sormuş. dalton trumbo'da "film o kadar güzel ki istersen bir atı göster yine de kazanacak" demiş.

    - filmin ilk sekansında "istiridye ve sümüklüböcek" sahnesi direkt olarak crassus'un eşcinselliğine gömdermeli bir sahne var. normalde bu sahnenin sonunda crassus ve kölesi antinious öpüşüyormuş. filmin bu kısmı sansürden geçemediği için çıkartılmış.

    - senarist dalton trumbo çok şakacı bir adammış bu şakacılık peter ustinov'un muzipliği ile birleşince bir çok kere kirk douglas'a şaka yapmışlar. senarist arada fake senaryo metinleri getirip ustinov ile karşılıklı oynatıyormuş douglas'ı. bunların en meşhuru, kirk douglas'ın oynadığı spartacus karakterinin kadın kılığına bürünerek kaçtığı bir sahneymiş. kirk douglas gibi "adamlığın, erkekliğin" kitabını yazmış bir adamın bu sahneye bile ses çıkarmadan oynaması, ikisini de çok etkilemiş.

    - film 1959 senesinde çekilmiş ama senarist trumbo'nun sosyalistlikle suçlanması üzerine 1 sene devlet tarafından sebepsizce sansürde bekletilmiş.

    - filmde tam tamına 10,500 kişi oynamış. bir ara los angeles'da sokağa çıkıp "filmde oynamak ister misiniz?" filan diye millete salça oluyorlarmış. film çekilirken diğer filmler resmen figüransız kalmış.

    - varinia rolü için normalde audrey hepburn ile anlaşılmış fakat kendisi o sırada resmen tükenmişlik sendromu geçirdiği için 20.000 ceza ödeyip filmden ayrılmış.

    daha da ilginçleri...

    - kirk douglas kalabalık cast içerisinde yakaladığını öpüyormuş. başrol jean simmons'da bunlardan biriymiş. meşhur yüzme sahnesinde kirk douglas "ben kimseye bu kadının memesini göstertmem aga" diye triplere girince 13 tane figüranın üstsüz görüntüsü alınmış ama birleştirilme becerilememiş. film çekimi bittikten sonra meme ucu koruyucu, yönetmen ve 2 kameraman ve bir mikrofon ve kirk douglas'tan oluşan çok ama çok ufak bir ekip sahneyi yeniden çekmiş.

    - film 1960'dan 1963'e kadar her sene abd'de en çok izlenen film olmuş.

    - 100 amerikan kültürel miras listesinde bulunan filmin asla kaybolmaması için 20 dijital, 20 de fiziksel kopyası varmış.

    - en bombası: stanley kubrick'e teklif gittiğinde kubrick spartacus'un kim olduğunu bilmiyormuş. teklifi kabul ettikten sonra senaryo eline 10 gün içerisinde ulaşmış ve bu döneme kadar spartacus'u napolyon döneminde geçen bir aşk filmi sanmış.
  • genelde hakkinda olumlu olarak bahsedilen, roma imparatorlugu'na karsi isyan baslatmis ve buna onderlik etmis trakyali. kole oldugu ve yonetime karsi baskaldirdigi icin duyulan sempati genelde romantik seviyede kalir. halbuki spartakus'un tarihte verdigi ders basarisindan degil, basarisizligindan kaynaklanir.

    monarsiye karsi ciddi tehdit olusturmasina, iki roma lejyonunu yenmis olmasina ve koleleri ozgurlugune kavusturmayi istemesine istemis, etrafindakilere 'ayde bre kizanlar, suunlarin avalarini bi dagitalim beyaw' gibisinden seslenmesine ragmen, bu koskoca imparatorluk nasil yonetilir diye bir dusuncesi olmadigindan, bi ise kalkisip bi duzeni kaldirmak istemesine ragmen, yerine koyacagi duzeni hic dusunmediginden (hitler de ayni sebepten yenilmisti), crassus tarafindan maglup edilmistir. spartakus yenilince butun koleler yenildi sayilmis ve 6000 adam carmiha gerilmistir.

    ayrica bu sozde sempatik kisiligi, donemin unlu dusunurleri sevmezler. hatta cicero, philippicae soylevlerinde bir yandan marcus antonius'a iyice giydirirken bir yandan da spartakus'a iyiden iyiye sovmektedir.

    ataturk'un basarili olmasinin sebeplerinden biri de, bu ornekte neyin yanlis yapildiginin kendisi tarafindan iyi irdelenmis olmasidir.
  • yakalandığında benim annem de romalı, roma'ya hizmet için elimden geleni yaparım demediği için hala ismi yaşıyor bu adamın. bahsettiğiniz diğer kişinin köşeye sıkışınca yaptıklarını görünce gülüyorum hala.
  • "dün; sahiplerimiz için yaşıyorduk, yarın ise kendimiz için öleceğiz. işte özgürlük budur."
    şeklinde bir cümle sarf etmiş, aşmış kişilik. tarihte kayıtlı olan ilk anarşist.
    bir yerlerden tanıdık geliyor ya, du bakalım.
    (bkz: ya istiklal ya ölüm)
  • romali askerler esirlerin arasinda spartakusu ararken diger esirlerin tek tek "spartakus benim" diyerek ayaga kalktigi sahneyle kara murat filmlerine ilham kaynagi olmus yapit.
  • "bir insan ölünce her şeyini kaybeder ama bir köle ölünce sadece acılarını kaybeder" demiş bir köle.
  • öldüğünde çantaşından nutuk çıkmıştır.
hesabın var mı? giriş yap