• "...kışları soğuk ve yağışlı geçen rusya, kuzey avrupa gibi yerlerden iyi yazarların çıkmasının nedeni, burdaki insanların uzun kış gecelerinde eve kapanıp canlarının daha çok sıkılması, kendilerini okumaya yazmaya, bilime düşünmeye adamalarıdır, oysa mesela afrika'da öyle mi? sabah bir kalkıyorsun, pırıl pırıl bir gün, akşama kadar atraksiyon, ordan karşına uzun yeleleriyle kükreyen bir aslan çıkıyor, nefes nefese ondan kaçıyorsun, bir ağaçta iki maymun görüyorsun onlara taş atıyorsun, onlar sana hindistan cevizi atıyor, onu açıp afiyetle içiyorsun, derken rengarenk tüyleriyle bir papağan karşına çıkıyor küstah kuş bişeyler bişeyler diyor, onu yakalamak için ağaca tırmanıyorsun, tırmanmışken iki muz, üç avokado (artık ağacına göre) aşırıyorsun, derken akşam oluyor, berrak gökyüzü mehtap ve yıldızlar, yorulup bir köşede yatıyorsun...ilkbahar yaz, sonbahar kış bu her gün böyle; oturup iki satır yazıyı icat etmeye, edilmişse yazılanları okumaya hiç ama hiç vakit yok, neticede gelişme, evrilme hakgetire!" şeklinde bir görüştür...
  • klasik liberalizmin temel ögelerinden biri. dayandığı mantığı şöyle özetleyebilirim:

    1. dışardan gelen müdahalelere kapalı olan bir serbest piyasa vardır.

    2. her bireyin bu serbest piyasa içinde özgürce hareket etme imkanı vardır.

    3. piyasa içindeki her birey zaten doğaları gereği kendileri için en iyi olanı bilir ve ona yönelirler.

    4. toplumsal ilişkilerin dinamiği serbest piyasadır.

    5. dolayısıyla toplum içinde en güçlü olanlar ya da ayakta kalacak olanlar da kendileri için en iyi olanı gerçekleştirmeyi en fazla başarmış olan özgür bireyler olacaktır. rekabet herkese açıktır. ancak rekabet sonucunda ortaya çıkan manzara içinde toplumsal konumların, maddi kazanımların ya da iktidarın dağılımındaki eşitsizlikler bir adaletsizlik değil; serbest piyasa merkezinde işleyen toplumsal sürecin doğal ve adil sonuçlarıdır.

    6. burada temel vurgu toplumun kendi içindeki evriminedir. dolayısıyla dışardan gelecek her tür müdahale reddedilir. sosyal devlet mi dediniz? ı-ıh, ol-maz. sosyal devletin adalet tesis etme çabası bireyleri tembelleştirir ve serbest piyasanın ahengini bozarak, toplumsal ilerlemeyi durdurur.

    nihayetinde sosyal darwinizm; herbert spencer'ın the man versus the state (1884) eseri özelinde charles darwin'den türetilmiş doğa yasalarının toplumsal bir zemine uyarlanma çabası olarak görülebilir. bununla birlikte sosyal darwinizm'in önemli temsilcileri arasında richard cobden'i (1804-1865)de saymak gerekir. zira cobden çalışma yaşamının ve iş koşullarının düzenlenmesini savunmuş, ama bunun yasalarla değil, bireylerin kendi inisiyatifleriyle olması gerektiğini belirtmiştir. bu ingiliz ekonomistin, bu soğuk nevale politikacının şu sözü hala kulaklarımdadır: "parlementoya değil, sadece kendinize bakın" ("look not to parliament, look only to yourselves")

    fakat daha sonra bu görüş, sosyal devlet vurgusunu tamamen dışlamayan sosyal liberalizm ile birlikte bir süre gözden düşmüştür. çağımızda durumun ne olduğunu siz değerli jüri üyelerine bırakıyorum. sakın günmüzüdeki şu popüler "loser" söyleminin bu görüşle de bir alakası olmasın?

    üzerinde dört buçuk aydır çalıştığım mükemmel bir espriyle bitiriyorum: aslında herbert spencer'ın da karl marx 'ın amacı da reklam. böyle abidik gubidik teoriler ortaya atıp gündemde kalarak, ortak açtıkları mağaza (sermayenin 1/3'ü engels'e aittir) "marks and spencer" iş yapsın istiyorlar. yer miyiz biz? eki eki eki eki...
  • sosyal darwinizm, temel bilimlerde test edilip kanıtlanmış kavramların hatalı bir şekilde sosyal bilimlere aktarılmasıdır. esasen bu kavramların sosyal bilimlere ciddi değişiklik yapılmadan düzgün bir şekilde aktarılması da mümkün değildir. temel bilimlere hakim insanlar bunun gayet farkındalar.

    temel bilimler, "normal şartlar altında" çalışırlar. temel bilimde neyin gözlendiği nettir. gözlemlenen şey ölçülebilirdir ve bu ölçüm yöntemi genel olarak kabul görür. ayrıca gözlenen nesnelerin ya da gözlemcilerin ajandaları yoktur. temel bilim yasalarının kendi ajandalarına uyması için farklı davranmazlar. nesneler gözlemden etkilenseler bile gözlemlendiklerini bilmezler. deneylenmeyen faktörlerse sabit tutulurlar.

    sosyal bilimlerde bu dediklerimin hiçbirisi mümkün değildir. gözleyenin de gözlenenin de ajandaları vardır. deneylenmeyen faktörler sabit tutulamaz. bu dediklerimin farkında olan ve sosyal bilimlere benden çok daha hakim sosyal bilimciler, sosyal bilimler için bu sınırlamalar içinde çalışabilecek yöntemler geliştirirler. en önemlisi de sonuçlarına bir kesinlik atfetmezler.

    işte temel bilim konseptlerini yarım yamalak öğrenip bu konseptleri sosyal bilimlere taşıyanlar, eksik hatta hatalı yöntemleri temel bilimlerin kesinliği ile birleştirip asla ulaşmamaları gereken sonuçlara ulaşıp bu saçma sonuçlara konusuna hakim hiçbir sosyal bilimcinin atfetmeyeceği bir kesinlik atfederler.

    mesela bir sosyal darwinist büyük balığın küçük balığı eninde sonunda yiyeceğini iddia edebilir. ama balığın boyutu ile ilgili net ve genel kabul gören bir ölçüme sahip değildir. bunu askeri ya da ekonomik güçle ölçmeye çalışanlar olduğu gibi kendi oluşturdukları sanatsal/kültürel üretim ölçütlerini kullananlar da olabilir. odak noktaları ne olursa olsun, kullanacakları ölçüt genel kabul görmez, bir başkası kendince geçerli başka bir ölçüt önerebilir.

    bir de genelde sosyal darwinistler ölçütlerini bir normalizasyona sokmazlar. mesela bir sosyal darwinist, küçük olduğunu iddia ettiği bir balığın küçüklüğünü ortam şartlarından izole bir şekilde inceleyemediği için balığın kendi iç özelliklerine bağlar. sosyal bilimler deneylenemediği için de bu balığın başka koşullar altında neler yapabileceğini bilemez. bunu bilmekle de uğraşmaz açıkçası, bir circular reasoning ile "bu balık büyüyebilecek olsaydı şartlar ne olursa olsun büyürdü, demek ki asla büyük balık olamayacakmış" der.

    en önemlisi de sosyal darwinizm esasen büyük balığın küçük balığı yemesi gerektiğini de söyler. bir sosyal darwinist, bunu doğrudan söylemese bile küçük balığın kesin olarak yenileceğini bilmenin özgüveni ile "o zaman neden ben yemiyorum?" sorusunu sorar. kendisini bir katil, bir yağmacı ya da bir hırsız olarak görmek yerine bu kaçınılmaz sondan sadece fayda sağlayan bir pragmatist olarak görür. bütün sömürgeciliğin temelinde de bu yatar.

    ayrıca küçük kalma korkusu da büyük balıkların daha da büyümeleri için bir inisiyatif oluşturur ve agresifleşirler. bu saydıklarım sosyal darwinizmin doğrudan yapacağı çıkarımlardır, yani "büyük balık küçük balığı yer ama bunu küçük balık kişisel olarak algılamasın" demek büyük balığın saldırganlığına bahane hazırlamaktır.

    genelde sosyal darwinistler bu muhteşem çıkarımlarını milletler ya da ırklar için kullanırlar. abd'nin kızılderililere vaktiyle yaptıklarını ya da israil'in bugün gazze'de yaptıklarını "evrimsel sürecin kaçınılmaz bir sonucu" olarak görürler. aynı prensipleri toplumdaki bireyler içinse pek kullanmazlar. zengin/zeki/güçlü birisinin aynı milletten fakir/aptal/zayıf birisine tecavüz etmesi için "evrimsel sürecin kaçınılmaz bir sonucu" yorumunu yapan bir sosyal darwinistle tanışmadım henüz. bu insanlar büyük balıkları büyük balık yapan nizami düzenin toplumlararası olarak da kurulmasının bütün insanların çıkarına olacağını düşünmezler.

    aslında geçmişte her türlü sömürüyü sosyal darwinizmle meşrulaştıranlar vardı. işçilerin genlerinin zayıf olduğu için bu insanların ürememesi gerektiği söyleniyordu. bu insanlara göre, insan ırkını ileri taşımak için sosyal yardımların kesilmesi ve işçi haklarının kırpılması, yani bu insanların yaşam şartlarının sürdürülemez derecede zorlaştırılması elzemdi.

    açıkçası sosyal darwinistlerin tecavüzle ilgili geniş yorumlarını içeren bir şey okumadım. herbert spencer bile bu konuya girmemiş gibi gözüküyor. ama işçilerin kendisinden temelden farklı olduğunu düşünen birisinin tecavüz ettiği bir kadının eşinin ve babasının kendi "güçlü genlerini taşıyan dölünü" o aile ile paylaştığı için kendisine borçlu olması gerektiğini de düşünme ihtimali bana çok saçma gelmiyor.

    yazdıklarımdan tiksindiyseniz sağlıklı bir bireysinizdir. ben de yazarken kendimden tiksindim. ama konuyu özel olarak "senin karına kızına yapsalar" noktasına getiriyorum, zira genelde muhafazakar sağcı olan sosyal darwinistlerin yumuşak karnı burası. bu güruh, bugün filistinde yaşanan trajedileri kendi teorilerini destekleyen bulgular olarak yorumlarken teorilerinin yaygın kabul görmesi durumunda bunun kendi hayatları için doğurabileceği sonuçları pek düşünmezler.

    son olarak da sosyal darwinist modeller kullanıp başarısız olanlar için "gelişen dünyaya uyum sağlayamadıkları için başarısız oldular" hipotezi de bilimsel değildir. başarısız olan her toplum için bu argümanı sunabiliriz. bir toplumun başarısız olmasının tek sebebi uyguladıkları toplumsal/ekonomik model olmayabilir ama "aslında uygulamaya çalıştıkları model geçerli olduğu için o modeli uygulayamadıklarından dolayı başarısız oldular" demek circular reasoning'dir.

    (bkz: gerçek sosyal darwinizm bu değil)

    kısaca sosyal darwinizm bir nevi frankestein'dır. bilimden ve felsefeden anlamayanların sosyal bilimlerle temel bilimleri rastgele kesip birbirine dikmesiyle gelişmiştir. sosyal darwinizm dünyanın öyle olmak zorunda olduğuna dair bahane üretmek için yaratılmıştır. bu da bilimsel yaklaşımdan çok uzaktır.

    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    debe editi yapmayı sevmediğim için bazı soru ve eleştirilere şimdi cevap vereceğim.

    sosyal darwinizm tartışmalı bir metod falan değildir, bir yalancı bilimdir*. bu "bilim"i takip edenler, ellerindeki sonuçlara sebep ararlar.

    sosyal darwinizm'i üretim ilişkilerinin ortamdaki değişikliklere uyum sağlamak adına değişmesi gibi düşünmek çok saf bir bakış açısı olur. moğolların neden hindistan'da başarısız olduğunu ya da neden doğu avrupa'dan çekildiklerini, kara veba sonrası değişen üretim ilişkilerini ve buna benzer soruları tarihçiler, antropologlar veya arkeologlar her gün tartışıyorlar. ya da bireysel tercihlerdeki değişikliklerin topluma etkisini inceleyen evrimsel oyun teorisi gibi branşlar da var. bu bilim insanlarıın sosyal darwinistlerden temel farkı, gelişmeleri büyük balık/küçük balık olarak yorumlamamalarıdır.

    sosyal darwinizm'i, eugenics'ten ya da organik devlet modeli'nden ayrı düşünemezsiniz. düşündüğünüzde o şey sosyal darwinizm olmaktan çıkar.

    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    bir eleştiri, sosyal darwinizm'de olmayan bazı kavramları kafama göre ekleyerek eleştirmemdi. doğru, tecavüz sosyal darwinizm'de yok. zaten ben de tam olarak bunu yazmıştım:

    --- spoiler ---
    açıkçası sosyal darwinistlerin tecavüzle ilgili geniş yorumlarını içeren bir şey okumadım. herbert spencer bile bu konuya girmemiş gibi gözüküyor.
    --- spoiler ---

    sosyal darwinizm, yaşam ve üreme hakkı ile ilgili görüş bildirme hakkını kendisinde gören bir 'disiplin'. benim buradaki amacım, sosyal darwinizm'in toplumlar arası ilişkilerde kullandığı yöntemleri toplum içi ilişkilere taşımaktı. mesela yahudilerin ortalama iq'sunun 115 olmasının* israil'e filistin'i ezme, yok etme hakkını vermesi, ortalama iq'su 115 olan bir aileye neden başka bir aileyi güç kullanarak evinden kovma hakkını vermiyor diye soruyorum.
  • soz konusu kavram sadece fasizm ya da benzeri ideolojilerde degil, liberalizm gibi yenir yutulurlarinda da mevcuttur. pazar despotizmi nihayetinde guclu olanin yasamasindan baska nedir?
  • evrimle ilişkilendirilmesi sadece emperyalist güçlerin oyunudur, yoksa günümüz dünyasının siyasi yapısı evrimle (ya da darwinizmle) açıklanamaz.

    yani doğada her canlının birbiriyle rekabet içinde olması yüzünden ülkelerin de birbiriyle rekabet içinde olmaları, bi ülkenin diğerini işgal ve sömürü için kullanımının evrimle açıklanması evrime ve mantığa ihanettir. olsa olsa buna aristo mantığının en denyo kullanımı denebilir.

    çünkü bugünkü siyasi yapı, rekabeti kendisi yok etmektedir. x ülkesi y ülkesine bomba yağdırdığında "x ülkesinde doğan bi bebekle y ülkesinde doğan bebek rekabet ettiler, x'li olan kazandı, bu sayede y'li olan ateş altında öldü" demek için evrimi kıçından anlamış olmak gerekir. kapitalizm ve sosyal darwinizm denen herze daha ilk baştan rekabeti yok etmekte, gücü bi kesimin elinde hiç değişmemecesine konumlandırıp darwinizme en büyük darbeyi vurmaktadır.

    tıpkı toplumdaki gelir dağılımı farkı için, "e doğada da böyle, bazı hayvanlar yiyecek stokları üstünde rekabet edip o yiyecek kaynağı üstünde hak kazanıyor ve diğerlerine yedirmiyorlar, insanlar da sadece bu doğal dürtüye uyuyorlar" derse bi kişi, ya emperyalizmin, kapitalizmin ajitasyoncusudur, ya da salak. çünkü sultanbeyli'de işçi bi ailenin çocuğu ile koç ailesinin çocuğunun rekabet etme olasılığı bu sistemde yoktur. doğada hiç bi canlı yavrusuna genlerinden başka şey miras bırakmaz ve her yeni nesilde rekabet aynen devam eder. kapitalizmde rekabet bi defa gerçekleşir, ve sonra güç o ilk rekabeti kazanan insanlarda nesillerce kalır.

    bu salak fikrin devamı kapitalizme alternatif sistemlerin (misal sosyalizm) rekabeti yok ederek insan doğasına karşı çıktığını söylemeye varır ki darwinizme en sert çıkışları yapan inançlı kesimde bile inanılmaz ölçüde taraftar bulur. oysa rekabet eş bulmakta, yiyecek bulmakta, tahsil edinmekte vs kendisini gösterir, diğer türlüsü rekabet değildir. yani toplumun üretim araçlarını ele geçirmek diye bi rekabet yoktur. olsa bile bu rekabet doğada sadece bi nesil devam eder, sonraki nesli bağlamaz. oysa insanoğlu mirasla, aslında hiç rekabet etmeden bütün gücü elinde barındıran nesiller yaratır. darwinizme en büyük darbe aslında budur.

    bi ülke diğerine savaş açıp onu sömürmeye başladıysa bu, büyük balığın küçük balığı yutmasıyla ilişkilendirilemez. olsa olsa iki balık sürüsünün birbirleriyle kavga edip kazananların, kaybeden balıkların üremelerini kontrol altına alıp yumurtalarını yiyerek kaybeden balık grubunun hiç güçlenmemesini planlı olarak sağlamalarıyla beellllllkki benzetilebilir. oysa o balık yumurtalarından balık çıkar, diğer balıklarla rekabet içine girer, kaybederse kaybeder ama kazanma şansı da vardır.

    sosyal darwinizm şarlatanlıktan öte bi düşünce değildir. bizzat darwinistler buna karşı çıkar. savunanlar da darwinizmi reddedenlerdir genellikle. bu bile yeter zaten ortada bi şarlatanlık olduğunu kanıtlamaya..
  • sosyal darwinizm toplumu oluşturan sınıfların da kendi hallerine bırakılmasını savunur, çünkü sosyal yardımlar toplumun güçsüz kesimlerinin yararına çalışırlar ve evrim sonucu yok olması gereken bu sınıfın 'çektiği işkenceyi' uzatırlar. bundandır ki sınıf çatışmasına sosyal darwinist bir yaklaşımla sosyal devlet toplumun zararınadır.

    bu sebepten dolayı özellikle atlas okyanusunun öteki yakasında pek bir rağbet görmüştür ancak avrupada pek tutunamamıştır.
  • uluslararası ilişkiler boyutunda da "survival of the fittest" ilkesine dayandığı için güçlü ülkelerin yediği her haltı* meşru gören, bu sebeple neo-liberalizm'e çanak tutmaktan başka bir işlevi olmayan düşünce.

    ayrıca ülkemizde de "adam güçlü, istediini yapacak tabü amua goyum!" tarzı söylemlerde vücut bulmuştur. bu düşünceye sahip olanlar, güçlünün güçsüzü ezmesini doğanın gereği olarak görürken, güçsüzün kendini savunmak için bir takım taktikler* geliştirmesini doğa kanunu olarak görmezler nedense. onlara göre küçük balık kendisini yemeye çalışan büyük balıktan kaçmamalıdır, büyük balığın onu yemesi için beklemelidir.(bkz: teslimiyetçilik)
  • evrim teorisinin yanlış anlaşılmasından doğmuş bir saçmalıktır, ve evrim teorisini yanlış anlayanlarca evrim teorisine karşı kullanılmaya çalışılmaktadır. bir de gözünüzü seveyim şu ali bulaç denen adamın yazdıklarını marifetmiş gibi öne sürüp durmayın, adamın dünyadan haberi olmadığını elli kere yazdık.
  • darwin ile sıkça anılmasına rağmen sanıldığının aksine önderleri herbert spencer ve thomas malthus'tur.
  • mücadeleler sonunda en uygun olan birimin yaşamaya devam ettiği ve toplumu etkilediği anlayış.
hesabın var mı? giriş yap