• ayrılık kol geziyor
    acılar pek yakında
    bu filmi görmüştüm ben
    senden önce defalarca

    ağlama yüreğim yar gelmez
    gelse de artık farketmez
    ha döndü dönecek ömür bitiyor
    kış ortasında bahar gelmez

    ah kaçıncı darbe bu
    ah kaçıncı perde
    anlamıyor yüreğim gel de kendin söyle

    bilirim son perde bu
    hadi git sakın durma
    tanıdım birçok giden
    senden önce vefasızca

    söz-müzik: adnan ergil
    şeklinde sözlere sahip süper parça.insan nasılda geçmişteki hatalarını görüyor,ama yapmaya devam ediyor.
  • shakespeare bütün dünya bir sahnedir diye başlayan meşhur tiradında insan hayatını 7 çağa bölmüş, ve her birini tek tek tanımlamıştır.
    7. çağ için as you like it isimli oyununda jacques şöyle söylemiştir:

    "...ve son perde gelir de bu garip olayların tarihini tamamlar. ikinci çocukluktur, salt unutkanlıktır o. ne diş kalır ne de göz.. ne tat, ne de hiçbir şey..."
  • mukkemmel bir $arki. sirf bilinsin, dinlensin diye gunun ba$liklarina alinir itinaylen.
  • henüz dün sürüklenerek ayağımı incittiğim telesiyejden bugün 40 yıllık kayakçı edasıyla kalkarken düşündüm; acaba dün bizi kördüğüm olmaktan kurtaramayan amcalar mavi pofidik montumdan beni tanıdılar mı? pantolonum ve gözlüğüm siyah olduğuna göre çok ayırdedici bir özelliğim bulunmuyordu ama o mont bazen gök rengiyle bayrak gibi tanınmama yol açıyordu. telesiyej amcanın boş bakışından ve en azından inmem için telesiyeji o acemilere yaptığı gibi yavaşlatmamasından yırttığımı anladım. artık "telesiyejden bile kalkamamış ama siyah piste geliyor cahil acemi" seri yaftalamasına sahip değildim.

    halbuki planlarım vardı, bu piste böyle elimi kolumu sallayarak çıkmayacaktım. yanımda gerçekten 40 yıllık kayakçı denilebilecek biri olacaktı ve inerken tek önemli noktanın acemi pistlerindeki gibi girişte değil de, koltuk dönme hamlesini yaparken inmek olduğunu söyleyecekti. yine yaptığım planlar yarıda kalmıştı her zamanki gibi. hep derdim kendi kendime plan yapma; ama bir süredir artık hayallerim de planlarım gibi yarıda kesiliyor ve ben darbe yememek için artık hayal bile kurmamaya özen gösteriyorum.

    "ah kaçıncı darbe bu
    ah kaçıncı perde
    anlamıyor yüreğim gel de kendin söyle"

    telesiyej iniş noktasından yol ikiye ayrılıyor. sol taraf yamaç ve sağ taraf derin yamaç sonrasında tatlı vadi. bu sefer sağdan gitmeye karar veriyorum ama bu kararın etkenlerini kafamdan sıralıyorum, hep soldan indim bu sefer de sağdan ineyim, sağda yarışçılar çalışıyorlar bakalım o çubuklar arsında ben de kendime yer bulup slalom yapabilir miyim ve aşağıya inince belki italyan'a çıkarım. son sebep çok bir yalan geliyor nitekim italyan keyif için kayılabilecek bir piste sahip değil. daha çok adrenalin ve ben burada ne halt ediyorum stresi. beden terbiyesinden hallice. ama sağa döndüğüm anda yol da uzayacak ve kendimi bir anda aşağıda bulmayacağım, 10 dakika çıkış süresine karşın pistler bir dakikada bitiyor nitekim. kendimle tartışır gibi vermeye çalıştığım bu önemsiz sağ sol meselesinde yine kendi kendime konuştuğumu fark edip gülüyorum. gülünce aklıma üniveristedeki o çocuk geliyor, kendime kendime konuştuğumu fark eden tek sevgilim. o dahi çocuk nerede şimdi diye düşünmeme gerek yok, "hayalet gibisin bir var bir yoksun" dedikten sonra ayrıldık ve şimdi birlikte olduğu kızla birlikte viyana'da yaşıyor. birlikte viyana'da yaşıyorlar. kendi iç tartışmalarım yüzünden siktir ettiğim kaçıncı çocuktu acaba? işte bu tam da o vadide yapılabilecek bir iç hesaplaşma. biraz süre alacak çünkü.

    "ayrılık kol geziyor
    acılar pek yakında
    bu filmi görmüştüm ben
    senden önce defalarca"

    sağa döndüğüm anda yüzüme vuran sert rüzgar karşılıyor beni ve gözlerim yaşarıyor. boncuk boncuk akıyor gözlerim. allah kahretsin, gören olursa bu sene yapılan yatırımlar sonrası piste müzik taşımaya karar veren işletme sahiplerinin gazabına uğrayıp son dönemde yeniden düet haline getirilen o şarkı yüzünden olduğunu sanacaklar. gören olur ise, duygusal parçalarda ağlayan yalnız bir zavallı olduğumu düşünecekler. ben çıkmışım dağın en sert pistlerinden birine, tek başıma ve 40 yıllık kayakçı edasyıla ama 40 yıl önce yapılan bir şarkı yüzünden boncuk boncuk ağlıyorum sanacaklar. kaymaya devam ederken eldivenimi çıkartıyorum ve makyajımın akmaması umuduyla gözlerimin kenarını parmaklarımla siliyorum. kahretsin işte rimelim de çözülmüş ve parmağımdan siyah siyah akıyor. şu an terk edilmiş bir kadın gibi görünüyorum kesin, terkedilmiş ve kendini pistlere vurmuş, tek başına. ve bir boncuk daha çıkıyor kontrolsüzce.

    "ağlama yüreğim yar gelmez
    gelse de artık farketmez
    ha döndü dönecek ömür bitiyor
    kış ortasında bahar gelmez"

    aslında durmam ve cebime sıkışladığım peçetelerden birini çıkarıp yüzümü gözümü kontrol etmem gerek ama kaymaya devam ediyorum. üstelik yamacın başına gelmek üzereyim ve düzlük çok kısa bir süre sonra bitecek. süreyi kestiremiyorum ve tam da kestiremediğim için çok kısa sürüyor; bir anda derin bir yamacın vadi tarafında kalarak hızlanmaya başlıyorum. son 5 yıldır yaptığım gibi "shit" kelimesiyle küfrediyorum, son harfinin üzerine bastıra bastıra fakat fayda etmiyor ve hızımı kesemiyorum. fark bile edemediğim çok kısa bir süre içinde önce bir tepecikten fırlıyor, dengemi kaybediyorum elimden eldiven fırlarken önce kalçamın üzerine sertçe düşüyorum. ama bir terslik var, ayağımın tekinden fırlayan kayağa rağmen tüm vücudumla kar üzerinde hala sürükleniyorum ve o hızla yerden kalkmaya çalışırken başımı, tam da kafamın arkasını başka bir kar tepeciğine çok büyük bir hızla çarpıyorum.
    tak ya da küt. kırılan kemik sesi ya da ezilen et.

    nefesim kesik. gözlerimden akan yaşlar artık boncuk değil ince bir ip gibi. sadece gözüm değil, yüreğim de ağlıyor. nilüfer söylüyor. tanımadığım bir adamla. daha önce duyduğum şarkıya göre duygusuzca. içimde hissettiğim onca duygu karmaşasının ortasında ticari bir duygusuzlukla. derin bir nefes daha alıyorum. kulağımdan sızan kan şimdi yattığım yerin üzerine dağılmış. karın üzerinde açan bir nilüfer gibi, kolum bacağım bir yerde, rimelim akmış. son perdem.

    "bilirim son perde bu
    hadi git sakın durma
    tanıdım birçok giden
    senden önce vefasızca"
  • nilüfer'in zamanda yolculuk kapısı olan şarkısı. deneyin isterseniz:

    nilüfer - son perde
  • roald dahl'ın, murathan mungan'ın kadınlığın 21 hikayesi adlı öykü seçkisinde yer alan öyküsünün adı.
  • ışıklar hafif hafif ya da büyük bir keskinlikle sönerken, sözlerin, duyguların ve mimlerin bittiği an.

    nasıl seyirci koltuğunda bir oyunu izlerken anlarsınız o oyunun bittiğini, kişi kendi oyununda da anlar o anı, bitmiştir oyun. ne yazar üstüne yazar artık, ne rejisör etkileyebilir bu durumu, alkış kopmuştur bir kere, perde kapanmıştır...
  • nilüfer'in söylediği versiyonunun yaşattığı kalp ağrısı yetmiyormuş gibi üzerine bir emre aydın eklenince tamamen travmatik olmuştur. tek başınıza dinleyiniz, çevrenizde insanlar varken ağlamamak için kasmayın kendinizi sonra.

    "anlamıyor yüreğim, gel kendin söyle." ve "gelse de artık farketmez" dizeleri şarkıda geçen ölümcül vuruşlardır. o bok yiyesice yürek anlamaz bir sikin değişmeyeceğini, ama yine de yollarını gözler durur.
  • ilk hali de emre aydın'ın katıldığı hali de kabulüm olan şarkı.

    ilki daha bir melankolik ama.
  • roald dahl'ın bir öyküsü. kızgınlık, oyuncağını kaybeden çocuklar içindir, ben kadınımı kaybettim der öykünün kahramanlarından biri.
hesabın var mı? giriş yap