• haftada bir yaptığım balık günü spesyalimiz. şöyle bir tarifini uygulayıp mükemmel, hafif, besleyici, çok lezzetli bir akşam yemeğine ulaşabileceğiniz tarafımdan her hafta denenip onaylanıyor: somon parçaları zeytinyağı, limon suyu, tuz, ince kıyılmış sarımsak, karabiberden oluşan sosa bulanıp bekletilir. tepsiye dizildikten sonra üzeri boylamasına kıyılmış mantarlar, halka halka doğranmış soğanla kaplanır, her somon parçasının üzerine birer dilim domates ve yeşil biber dizilir, 1 çay bardağı kadar su ve defne yaprakları da eklendikten sonra 200 dereceye ayarlanmış fırında 45 dakika pişirilir.
    fırının alt rafına da` :raf mı deniyor ona bilmiyorum ki` baharat ve zeytinyağıyla karıştırılmış patates tepsisini atın, süpper oluyor.
  • kanımca fümesinden hariç en lezzetli formlarından biri de; aluminyum folyo içerisinde içine sarımsak taneleri ve tereyağı parçaları ile fırına girmiş, bayılmadan çıkmış hali*dir. folyoyu kase biçimine getirip açarsanız, önden çorbasını içer, somona doyarsınız.

    edit: aliminyum konusunda sozluk yazarlarından ventolin tarafından şu alıntı ile uyarıldım: "isıtma işlemi yapmaksızın, tamamen koruma amaçlı olarak alüminyum folyo içinde “gıda saklamak” sağlıklıdır, ancak yüksek ısıda (fırın, mikrodalga)
    su oranı yüksek gıdaların folyo içine hapsedilerek pişirilmesi sakıncalı olabilmektedir. yüksek ısı ve yiyeceklerin pişirilmesi esnasında
    çıkan kimyasal içerikli buhar, ince alüminyum folyo ile reaksiyona girer. sonuç olarak folyoyu oluşturan alüminyum metali,
    alüminyumun bir bileşiği halinde çözünerek gıdaya karışır ve vücutta metal birikimine sebebiyet verir."

    siz siz olun bu tarifi fırın torbası ile yapın.
  • yıllar yılı somun kelimesi ve karşılığı olan mana ile karıştırılmıştır bu kelime. örneğin "somon gibi bebe" derken, buğday rengi veyahut beyaz bir görünüm kastedilmektedir. burada bir söyleyiş bozukluğu sezinlenir.

    bir mucize olarak nitelendirilebilen somon balığı hadisesi ise başka bir derin alemdir. bu balıklar kırmızımtrak bir renktedir. somon rengi hadisesinde ise bu olaydan bir esinlenme söz konusudur.

    ayıların bu balıkları sevmesinin nedeni ise; üç yıl önce yumurtladıkları nehri mekâna, ölmek üzere bu dangalak balıkların dönmesidir. yani ayılar yemese de, bu balıklar orada ölecek ve çürüyecektir. danışıklı dövüş hadisesini andırır bu durum. alan razıdır, satan razıdır, yiyen ve yenilen de razıdır. doğanın dengesidir neticede, korunan, korunmakta olan.

    peki bu dangalak ve aynı zamanda dahi balıklar, seneler sonra doğdukları mekanlara nasıl dönüyorlar? zor iş, ama deha veya dangalaklık zorluk dinlemez. şöyle oluyor hadise efenim: bu balıklar, yönlerini tayin ederlerken kokuyla birlikte başka sistemler de kullanmaktadır. horsefly nehri’nde düzenlenen bir deneyde, nehrin bir kolunda doğan somon yavruları doğdukları yerden alınmış; daha sonra oldukça uzaktaki nehrin ana koluna götürülerek suya bırakılmışlardır. araştırmacılar balıkları özel kaplar içinde kara yoluyla taşımışlardır. yapılan gözlemlerde, yavruların denize açıldıktan tam üç yıl sonra doğdukları nehir yatağına geri döndükleri kaydedilmiştir. bu sonuç araştırmacıları hayrete düşürmüştür. kara yoluyla taşınan balıklar, koku arşivlerindeki eksik verilere rağmen nasıl olmuş da dünyaya geldikleri noktaya geri dönebilmiştir? bu ve benzeri sorular günümüzün bilim dünyası için muamma niteliğini korumaktadır.

    evet. somon kadar aklımız, somon denli üçgüdümüz içgüdümüz olsa keşke. bir nevi yel değirmenlerine karşı don kişotluk yapan, akıntıya karşı kürek çeken* bu haywanları kutlamak ve kıtlamak istiyorum. nice bakarkörlere hayat dersi verirler...
  • yumurtadan çıktıklarından itibaren en şanslılarının 3 yıllık bir mücadele için yaşadıkları, oysa ayılardan, martılara dek pek çok saldırılara ilk andana itibaren maruz kalarak, bir lagünde yumurtlayana dek sayıları korkunç azalan, beslenme zorluğu nedeniyle sürekli kendi bünyelerinden beslenen ve bu nedenle başlangıçta yeşil olan renklerinin harika bir turuncu- kırmızıya dönüşmesi söz konusu olan, 3 yıllık mücadeleden sonra yumurtlayan ve bu olaydan sonra kendiliğinden ölen mücadeleci balıklar.
  • kendisini yakalamak için pusuya yatmış boz ayıyla birlikte discovery channel'ın vazgeçilmez celebritysidir. hayatında en az bir kere belgesel izlemiş birinin bu görüntüye rastlamaması imkansızdır. bırakın hayvanı rahat rahat ters yöne doğru yüzsün, 50 kere aynı görüntüden illallah geldi..
    (bkz: özel hayata saygı hakkı)

    ayrıca gözlemlediğim kadarıyla nedense, genelde balık seven, bir oturuşta bir kilo hamsi bitiren insanlar pek sevmez ama balıktan hazzetmeyenler* ayıla bayıla tüketir bu somonu..
  • bazı kızılderili kabileleri için çok kutsal hayvanlardan biri.

    bu kabileler somon balıklarının nehrin diğer ucunda yaşayan başka bir kabile olduğunu düşünüyorlarmış. galiba kışa doğru nehirde ilk yakalanan somonu diğer kabilenin ziyaretçisi olarak düşünüp, yabancı konukları geldiğinde söylenen şarkılarını söylüyorlarmış ve tek bir balıktan olabildiğince çok kişi ufak ufak etler alıyormuş, kılçığını da hiç parçalamadan tekrar nehire fırlatıyorlarmış ki o kılçık canlanıp tekrar insan haline gelip kabilesine dönüp başkalarını da göndersin.
    eğer o ilk somonun kılçığı nehire değil de toprağa düşerse somon kabilesine ayıp edip onlari küstüreceklerini düşünüyorlarmış, yaa...
  • ülkemizde sadece çiftlik somonu bulunsa da 100 gramın içerdiği omega 3 asidi miktarı en kötü ihtimalle 1500 mg'ın üzerinde bulunan besin. ancak pişirme tekniğine dikkat. ne kadar az pişerse o kadar iyi. sağlıkla kalın!

    http://nutritiondata.self.com/…fish-products/4258/2
    http://www.ehow.com/…677_how-much-omega-salmon.html

    edit: sağlık ve çevre ile ilgili kaygılarla ilgili gerçekçi bir yazı:
    http://greatist.com/…wild-salmon-health-environment

    ancak işin boktan tarafı ülkemize giren somonun kaynağının, çiftlik somonu konusunda en sabıkalı durumda olan norveç oluşu:
    http://www.tnp.no/…arn-against-eating-farmed-salmon

    bizde ise besin konusunda en güvenilir olacağını düşündüğümüz kurumsal marketlerde bile bu kaygıları giderecek bir bilgi yer almıyor. dahası korkarım türkiye tüketicinin bu bilinçsizliğinden dolayı "ne verirsen gider" mantığı ile bu ürünleri avrupalının asla yanına yaklaşmayacağı üreticilerden temin ediyor. basit bir örneği:
    http://www.sanalmarket.com.tr/…ithal-somon-fleto-kg

    ellerini neutrogena ile yağlayan norveçli balıkçılar somon konusunda da içimizi rahatlatacak bir sirküler yayınlamayı ihmal etmemişler. karar sizin. bu arada toksik maddeler açısından en temiz ve omega 3 oranı yüksek balıklar sardalya ve hamsi imiş. 100 gramında 1000 mg'ın üzerinde yağ asidi barındırırken endişe verici yabancı maddeleri ise biriktirebilecek kadar uzun bir yaşam süreleri olmadığından somon yerken yaşadığımız kaygıları taşımamıza gerek olmadan bol bol tüketebiliyormuşuz.
    http://sjomatnorge.no/…/importedfiles/qa_salmon.pdf

    bir de avukat var. somona inanmak isteyenler için:
    http://www.foodpolitics.com/…n-norway-a-brief-repor

    ama kaygılarımız paylaşanlar da var:
    http://ekogazete.wordpress.com/…yi-seviyor-musunuz/

    mesela fransızlar:
    http://theforeigner.no/…sons-french-food-relations/

    ve diğerleri:

    http://theforeigner.no/…lmon-warning-creates-waves/
    http://www.thehealthyeatingguide.com/…aught-salmon/
    http://www.farmedanddangerous.org/…tions-report.pdf
  • smoked ( fume) olaninin ; kapari cicegi tursusu , beyaz halka sogan ve kızarmı$ ekmek le denenmesi orgazmik yiyecek altkumesine iteler somon u.
    henuz tatmami$ olanlara $iddetle tavsiye edilir.
    beyaz $arapla sunuldugunda da orgazmdan daha zevkli anlar ya$atabilir . aman dikkat ...ali$kanlik yapabilir.....
  • agir bi baliktir, yagli bi ete sahiptir. fumesi mideyi rahatsiz etmezken, komur izgarasi ya da bugulamasi mideye oturmaya mahkumdur.
  • hem tatlı suda hem tuzlu suda ya$ayan bir balıktır... tatlı suda doğup okyanusa göç ederler... okyanusta ağızlarını açarak su içerler, solungaçları ile tuz ve mineralleri atarlar... yumurtlamak için tatlı suya girdiklerinde su içmeyi bırakır, suyu osmosis aracılığıyla alırlar...
hesabın var mı? giriş yap