• kırk tane entry girilmiş her birinde de babacan bir uslup ile naiflik ve sevimlilik katılarak anlatılan ömür törpüsü ısınma aracı. senelerce kullandık sobayı, sevgi seli içinde değil yokluktan ve zorunluluktan. en ufak bi artısı yoktu valla. sobalı evde yaşarken, nası da gıpta ederdim kaloriferli evde oturan o mutlu azınlığa. söndüğü zaman buz keser, yaksan sadece yandığı odayı ısıtır, o da yetmez tüter... kömürlükten kömür yüklenip getirmesi ayrı bir dert, sobayı doldurmak ayrı bir dert, külü ayrı bir dert. yok efendim kestaneymiş, portakal kabuğu imiş, zırtmış prıtmış.. o zamanlar biri gelip "kaloriferli ev mi yoksa çıtır çıtır yanan sevimli soba üzerinde portakal kabuğu sıkarak yakalanan tatlı dakikalar mı?" diye sorsa idi keşke... sorsaydı da ağzının ortasına soba küreği ile bi geçirse idim.
  • üzerine limon kolonyası serpiştirilmek suretiyle kısa süreli alevler çıkarılabilen eğlence aracı. hele ki üzerinde mandalina ve/veya portakal kabukları varsa eski türk filmlerindeki yanar dönerli meyva tabağı sahnesini canlandırmanız mümkündür.

    köylü sobalarına odun sobası, ortahalli ya da öğrenci sobalarına kömür sobası, zengin sobalarına şömine, zevk sobalarına mangal denir.
  • sözlükçülerin kitap ve filmlerdeki gibi hayal aleminde yaşayıp, bekara karı boşadıklarını gösteren ısınma şeysi.

    efendim sobalı evde doğmuş, büyümüş ve halen sobalı evde yaşayan biri olarak söylüyorum ki sayfada yazanların çoğu sobalı evde birkaç gün bile geçirmemişler tipler..

    anneannemin evinde vardı, babaannemin köyüne giderdik kestane pişirirdik, aile hep bir odada toplanır sohbet ederdik gibisinden ucuz nostalji cümleleri dökülen samimiyetsiz entryler hepsi..

    işin aslı öyle değildir.. soba demek meşakkat demektir.. öncelikle soba yanan yerde oturmak zorundasınız.. kendi odanızda kışın vakit geçirmeniz çok zor.. ki izmir gibi nispeten diğer illere göre kışı oldukça ılık geçen bir yerden bahsediyorum - gerçi merkeze nazaran biraz soğuk bizim buralar ama - ankara, kayseri hele ki sivas, erzurum gibi soğuk illeri siz düşünün artık.. bu kış sert de geçtiğinden soba yanmayan odada akşamları durmak imkansızdı.. hele ki o gün banyo yapmışsanız, kendi odanıza geçmek intihar demektir.. elektirikli soba gibi şeyler olsa da, onlar hem fazla çözüm olmuyor hem de bi dünya elektrik parası getirtiyor..

    benim gibi kışı, soğuğu seven biri olarak soba gerçekten eziyet.. soğuk bir kış gününde kahveni alıp gerile gerile filmini/dizini izleyemez, kitabını okuyamazsın.. en önemlisi de sınavın neyin varsa ders çalışamazsın.. çünkü titrersin sürekli.. baktın ki olmuyor dosdoğru salona kaçarsın bu yüzden.. yani kışın senin mahremiyetin olmaz.. akşamları tıkılı kalırsın salona..

    salon da cümmüş tabii.. hani denmiş ya aile sohbet ediyor diye.. külliyen yalan.. dizi izlemekten kimsenin kimseyle konuştuğu yok.. bunun yanısıra az koydun, çok koydun derdi bitmez.. tütmesi, kokusu, kova tam oturdu oturmadı derdi.. bir dünya teranesi vardır..

    haa bak güzel yanlarında vardır elbet.. ama bunca olumsuzluğun, sıkıntının yanında devede kulak kalır onlar.. misal çay hep sıcak kalır.. ve eğer salon pek büyük değilse kemiklerinize kadar ısınırsınız.. kestane olayı o kadar da mühim değil, dışarıdan da alınıp tüketilebilen bir şey sonuçta.

    onun içün bundan belli gideceğim yerlerde, çıkacağım evlerde arayacağım ilk özellik kaloriferli/doğalgazlı oluşu olacaktır.
  • eskiden geceleri soba yanarken ışığı tavana vururdu. biz o ışığa bakarak hayaller kurar uyurduk.

    şimdi artık yok o ışık bizde.
  • yalnız yaşamanın tüm zorluklarını manasızlaştıran bir garip ısıtıcı...

    hani derler ya ''bi başımayım, ölsem kalsam kimsenin haberi olmaz'', ''evde kalp krizi geçirsem ambulans çağıracak kimse yok yanımda''...

    10 kişi bile olsan evde, öyle tatlı tatlı uyurken telef olursunuz. öyle de bir zehirleyişi var adamı uykuda.

    son zamanlarda ellerim kömür karası...

    çünkü büyük parça kömürleri elimle tutup atıyorum sobaya, sonra da ellerimi yıkamıyorum.
    sıcağı kimi zaman cennetle cehennem arasındaki ince çizgide takılıp kalır ki belki de bu soğuklarda en tatlısıdır bu kıvam.

    ama sönmeyegörsün... her taraf buzzz, ensenden sırtına doğru buz sarkıkları kıpırdatmaz adamı. onca ısı nereye gidiyor hala çözebilmiş değilim.

    ben en çok yakmasını seviyorum. çakmağı çakıp eski bir gazetenin ucunu tutuşturup malzemesi hazır soba kovasına atıp kapağı kapatıyorsun...

    kolay yanma sistemi çok basit, maşintoları bilmem, normal bir soba için; kovanın en altına kömürü koyarsın, ortasına da köylerde olan kuru sopalar var çıt çıt kırılır, onlardan bir tutam ve kovanın iç etrafına da tahta parçaları dizilir 3-5 tane, birkaç sayfa eski gazeteyi de aralara sıkıştırıp kibriti çaktın mı... en kolay yanan kağıt, kast sistemi!!!nin ikinci en kolay yanan kuru sopaları tutuşturur, o da tahta parçalarını, tahta parçaları da kömürü...

    sık sık kömür atmak, sobayı ''kaçırmamak'' lazım bir de...

    birkaç zamanda edindiğim tecrübeler bana bunu öğretti.

    hayallerim vardı, daha ne bir mandilina kabuğu atabildiğim üzerine, ne kestaneleri kebap yapabildim. bir heves ibrik aldım üzerine, onu da 1-2 sefer kullandım.

    oysa hayallerim vardı, nostalji yapacaktım falan...

    ısınma derdinden vakit mi kalıyor ki.

    ellerimi pek yıkamıyorum, o nedenle ıslak ellerimi soba üzerinde kurutma hevesim de gerçekleşemedi.

    eve alacak kedi bulamadım yanında yumuşak yastıkta mır mır uyusun.

    bacalarını boşaltma, temizleme hevesim vardı ki ev sahibem geldi ''oyy maşşalllah bomboş daha boruların tertemiz'' dedi parmağıyla bacaları tıklatırken, o da olmadı.

    minik poşetlerde tek atımlık kömürler tutayım sobanın arkasındaki kolinin içinde dedim, ona da üşendim direk kömür çuvalını kürekle beraber getirip koyuyorum soba yanına.

    isim takacaktım. aklıma bir isim gelmedi ki sonradan da bu fikrimi çok salakça buldum.

    ne sobaymış arkadaş.

    bir manasız, bir anlamsız ki sormayın...

    gene de bir an! geliyor, onun o çıtır çıtır yanma sesi içime tatlı bir huzur zerk ediyor... ''duyuyor musun... duyuyor musun sobanın yanma sesini'' diyorum, ''evet'' deniyor, bir tatlı huzurla dinliyorum o sesi birkaç dakika...

    sanki bereketin sesi, sanki bolluğun sesi, sanki ısıttığı bir oda bir salon bir mutfak değil, sanki ısıttığı bir çift yürek, sanki ısıttığı ömrüm, hayatım...

    haaaaa yazmadan geçemeyeceğim, muhteşem bir çöp öğütücü. elime çöp olarak ne geçerse geçsin basıyorum içine kütür kütür yakıp yok ediyor.

    en son dolapta durmaktan bozulmuş tavuk etini attım, küllük ve mutfak atıkları doğru sobaya zaten. özellikle süt ve meyve suyu kutularını atmayı seviyorum, attıktan birkaç saniye sonra pat diye bir ses çıkıyor sonra sobada gürüldemeli bir alev...

    küçükken tükürürdüm yanan sobanın üzerine, iğrenç ötesi bir koku ile köpüre köpüre yok olurdu tükmüğüm. o koku gene geldi aklıma kusasım geldi, su damlatmak daha cazip tabi bu keyif için, kokusuz en azından, onu da yapardım.

    yakacakla sikeceğin, yakacak kısmının neden kötüsü olmadığını da anlamış bulunmaktayım bu arada.
    haa benim yakacak sorunum yok, ev sahibem komşulardan ve kendisinden kuru sopalar getirdi, ben de 3 çuval tahta aldım bir çuvalı 10 kalan iki çuvalı 7'şet tl den toplam 24 tl verdim.
    toplamda 20 çuval kömüre de 190 tl verdim ki 7 çuvalı sanırım hala duruyor yakılmak üzere.

    neyse bunca yazıyı neden yazdığımı merak edenlere de açıklayayım; ev soğuk, dünden kalan soba kovasını boşaltıp yeni bir kova hazırlamalıyım, ayrıca yedek kömür getirmeliyim, üşeniyorum ama üşüyorum da...

    eee kafamda soba varken oturup serbest sermaye piyasasından bahsedecek değildim.

    sevgiler, saygılar şukumu unutmayın.
  • vezüv sobaların brandadan kapak muhafazalarından süzülen kırmızı ışık ne de güzel harlı harlı aydınlatır idi elektrikler kesildiğinde hanelerin içini...
    ters rüzgarlarda, bacadan içeri dolan kurumlar ne de tatlı küfrettirirdi adamı.
    arkadaki hazneye, köşeli kaptan boşaltılan gaz nasıl da gluk gluk ederdi.
    elim nası da yapışmıştı canını allah alasıca pis alete...
  • 1- makedonca'da oda demek.

    2- aile efradımın hâlâ kullanmaktan vazgeçmediği ısınma aracı.

    tamam izmir o kadar soğuk değil ama kurması, yerleştirmesi büyük bir dert. yakması ayrı bir dert. neyse ki soba borularını numaralandırılmış kağıtlara sarıp krokisi ile birlikte kömürlüğe kaldırmak gibi bir yol keşfettim. sobayı her sene aynı noktaya kurup takriben 180 saniyede işi çözebiliyorum. öte yandan üzerine konulan güğüm ile her daim sıcak su ve nem sağlamak gibi işlevleri de var. kızarmış ekmek, yemek ısıtma kolaylığı, kestane ve ayva közleme imkânı da cabası.
  • yok böyle bi güzellik. citir citir odun sesi. üzerinde kestane. kestaneleri ye, kabuklarini sobanin icine at. cok tasarruflu kerata. mis gibi kestane kokusu.
  • yarıyıl tatili başlar başlamaz köyüme giderdik. o yıllarda kar kalınlığı boyumu geçmiş olurdu. amansız soğuğun ardından eve girer ve sobanın sıcağına kendimi atardım. ölçüsüzce özlediğin bir ortama kavuşmanın tadını bilirsiniz. soba gürül gürül yanardı. hava kararmak üzere olurdu. kalabalık bir sofraya otururduk. soba, yuvada olduğumu hissettirirdi. sevdiği ve onu gönülden seven insanların arasında küçük bir çocuğun mutlu olması için her şey donatılmış gibi olurdu. sobanın üzerinde savaşan yazardı. n harfinin sonu aşağı doğru uzardı. yazıya bakar, dalardım. yüzümde gülümseme, içimde huzur, kalbimde ferahlık, ruhumda dinginlik hakim olurdu hemen. kış mevsimi ne zaman yaklaşsa, o sobayı ve eşsiz anları hatırlarım. manevi kayıpların acısı içimi yakar.
  • annemlerin evindeki odamı hatırladım şimdi…

    üniversitedeydim. sömestr tatili için istanbul’a gelmiştim. hava yaklaşık bir hafta kadar her gün ölümüne soğuktu.

    soba benim odamda kuruluydu.

    o sıra en sevdiğim şey; o sobanın arkasındaki boşlukta, sırtımı duvara yaslayarak yere oturup kitap okumaktı. mim kemal öke’nin şimdi adını hatırlamadığım, kalın bir tarihi romanını okuduğumu anımsıyorum. sobaya yakın oturduğum için ateşin sesini duyabiliyordum . arada annemle sohbet edip televizyon seyrederdik. ankara’dayken bazen evi çok özlerdim. o da öyle bir zamana denk geldiğinden olsa gerek hiç evden çıkmak istememiştim. bir bütün olarak o günlerden aklımda kalan şeyse “huzur”.
    o duygunun bir bölümü de işte bu soba-kömür ikilisinden kaynaklanıyordu. kombi-petek ikilisi o ruhu öldürdü sanki.

    sobayı her zaman kaloriferden daha çok sevmişimdir. sobanın bir karakteri ve benzersiz bir işlevi vardır. evdeki sıcağın tek sebebi ve dolayısıyla olayın tek kahramanıdır soba. kalorifer ise bu görevi imece usulü evdeki tüm peteklerle paylaşır. peteklerin hiçbiri tek başına bir işe yaramaz. kalorifer daha bir batılı işidir. uzman bir ekip çalışmasıdır. soba ise daha doğuya özgüdür. liderdir, tek adamdır. onsuz sıcaklık olmaz.

    üstelik cüsselidir soba. öyle kalorifer gibi ücra bir köşede, koltuk arkasında falan duramaz. onu görmezden gelemezsin. görmesen bile yanına yaklaşınca sıcaklık öyle bir artar ki hemen hissedersin onun varlığını. tabii her tek adam gibi soba da ilgi ister, övgü ister. marifet iltifata tabidir sözü soba için çok geçerlidir. kızdırmaya gelmez. ısıtmayı bildiği gibi yakmayı da bilir çünkü. borusunu sık sık temizlemez, kurumunu almazsan yanmayıverir. ıslak kömürü kakalamaya çalışırsan, bacasını tıkalı tutarsan salıverir tüm dumanı odaya, karbonmonoksit manyağı yapar adamı. güçlü olduğu kadar tehliklidir de anlayacağın. nazlıdır. ama huyuna gidersen, isteklerini yerine getirirsen çok da özverilidir. çatlayana kadar koşan bir at misali karbonunun son molekülüne kadar yanar. tüketir kendini görevi uğruna. kalorifer gibi çıtkırıldım da değildir. bakımını yap, kömürü ver gerisine karışma. kalorifer gibi; yok doğalgaz parası ödenmedi, yok boru su kaçırıyor, yok boru hava yaptı, yok elektrik kesildi de o yüzden kombi ateşlenmiyor diye soğukta komaz seni. kömür mü bitti at içine odunu, at içine eski püskü giysileri bana mısın demez, yakar kendini harıl harıl.

    soba daha özverilidir. halden anlar. daha candandır. daha sevecendir. üstünde patates de haşlarsın, çay da demlersin, elbise de kurutursun. onun için fark etmez.
    şimdilerde doğalgaz sobası deyu hibrit bir canlı var ortada. kendisi bir nevi iğdiş edilmiş sobadır. gerçi petektense gene de daha bir sempatiktir o da.

    dünyadan gelmiş geçmiş tüm sobaların; kömürlü olsun, odunlu olsun, kuzineli, kuzinesiz, dökümlü, kazanlı, doğalgazlı farketmez, tüm sobalara selam olsun.
hesabın var mı? giriş yap