• --- spoiler ---

    20000000 rupi = 413650 dolar = 640330 tl

    --- spoiler ---
  • uzmanlık alanı hayata dair iç burkan detaylar olan yarışmacının hikayesi...
  • film; para mı? aşk mı? sorusunun en mantıklı cevabını vermekte. ayrıca jamal malik karakterini canlandıran dev patel i galatasaray formasıyla düşünücek olursak karşımıza çıkacak sonuç arda turan olucaktır.
  • filmin kendisi değil de, ben bu filmin türkiye distrübitorü, ya da artık türkiyede bu filmin çeviri işlerine bakan kimse onla tanışmak istiyorum.

    yapımcı oturmuş kasmış, "slum" ile "underdog"u kombine etmiş, yeni bir kelime yaratmış, "slumdog millionaire" adlı bir yapım çıkarmış.

    burada odaklanılması gereken, filmin esas değinmek istediği noktada duran, filmi izleyici için ilginç yapan noktayı ima eden "slumdog" kelimesini atıp, filmin ismini, afedersin öküz gibi, "milyoner" diye çeviriyorsun. utanmadın mı lan "milyoner diyelim yea buna da." derken? insaf.
  • --- spoiler ---
    bence en etkileyici sahne jamalın çocuğa yüz doları verme sahnesiydi.
    izlediğim filmler çok aklıma takılmaz ama o sahne içimi öyle burktu ki günlerce aklımdan çıkmadı. çocuğun parayı koklayışı, şarkı söyleyişi, jamal in yüzüne dokunuşu, şanssızlığından bahsedişi herşeyiyle insanın içine oturuyor. en kötüsü de bunun yaşanan bir gerçek olması. oralarda bir yerde o kaderi yaşayan çocukların olması ve onlara yardım edecek insanların bir türlü bulunamayışı. tüm bunları düşününce insan adalet kavramını tekrar sorguluyor.

    filmin sonlarına doğru salimin ölümü de içime oturan bir başka sahne. filme bakınca salim her ne kadar piçlikte kendini aşsa da latika ve jamalı o kurtarmadı mı? o olmasa jamal kör bir dilenci olmayacakmıydı? o olmasa latika kenar mahalle orospusu olmayacakmıydı?(tamam o konuda çok yararı dokunmamış olmayabilir.) filmin sonunda latikaya arabayı verip ona yardım etmeseydi latikayla jamal o dansı yapabilecek miydi? sonunu belki haketti ama...
    --- spoiler ---
  • hint sinemasının kendine has temposuyla holivud'un kimseye has olmayan temposunu harmanlamış, bağımsız film ayağına yatmış bi film. konu seçimi süper di mi? bence de öyle, çok akıllıca.

    bunun oskar'ı almasının sebebi tek bir sahnedir. repliklerini hatırladığım kadarıyla yazacağım, esas çocuğun bir amerikalı turist çifte rehberlik ederken haksız yere dayak yediği sahne. kadın çocuğun haline çok üzülür ve şefkat gösterir:
    çocuk: "gerçek hindistan'ı görmek istiyordunuz, alın işte görün"
    kadın: "sen de gerçek amerika'yı gör".. (kocasına döner) "para?"

    and the oscar goes to money and mercy of america..
  • elin ingilizi gidip hindistan'i bu kadar guzel anlatiyor ama ne kadar soylersen soyle, soylediklerin karsindakinin anladigi kadardir ey sozluk:
    hindistan yok apayri bir gezegenmis, yok oyle sefalet bize cok yabanciymis, bizim midemizi bulandiran sahnelere hintliler gulmus falan... sahsen ben de cok guldum, acaba bende mi bir sorun var? yoksa sozluk erkani buckingham sarayiyla mi yarisiyor elitistlikte? hakikaten "oryantalizm bizim isimiz" deyiverin de hepimiz huzura erelim

    --- spoiler ---
    filmin esas oglani jamal'in kucukkene hastasi oldugu artis hindistan'in cuneyt arkini amitabh bachchan'dir. gercek hayatta kim bes yuz zilyon rupi ister yarismasini hindistan'da amitabh sunmaktadir.
    filmde programin sunucusu cevaplari acmak istedigi zaman "computer gee.." seklinde birseyler soyluyor, gee hindistan'da gurulara seslenirken kullanilan bir saygi ibaresiymis, turkceye cevirisi "bilgisayar efendiiiii..." seklinde olabilirmis.
    filmde jamal ve digerlerinin cocukluklarini canlandiran karakterler gercek hayatta da gecekondu cocuklari imisler.
    jamal'i sorgulayan polis memurunu canlandiran irfan khan'in da oyunculugu super ayrieten, aktorun baska bir superb performansi icin (bkz: the namesake)
    --- spoiler ---

    izleyeli bir aydan fazla oldu, hala etkisindeyim filmin, siddetle onerilir
  • slumdog millionaire, izleyicisini kendi dünyasıyla yüzleştiren bir film. steril, korunaklı hayatlarında, ara sıra gözüne çarpan yoksulluklara bir ah çeken insanlar, filmi muazzam bulacaktır. ama ne bileyim, yolu varoştan geçen, az biraz doğu hakkında fikri, görgüsü olan insanlar biraz sorgulayacaktır filmi. hatta finalden memnun bile kalmayabilirler. ‘’madem bu kadar gerçekliği gösterdin, vur hançeri göğsüne’’ bile diyebilirler.
    ben her iki taraf için de izlemeye çalıştım filmi. ağlamaya teşne bir yapım olduğundan, hele bir de kavruk tenli çocukların yaşama tutunmaya çalışmasını gördüysem koy veririm, gider. (eleştirdiğim korunaklı dünyanın mensubuyum sanırım, bu gözyaşları utançtan ama konumuz bu değil şimdi)

    sadece bir maktul ve bir katil yok bu filmde. herkes biraz katil, biraz maktul… filmin bir yerinde ‘’masum değiliz hiç birimiz’’ çalsa ve tüm kadro ellerinde çakmakla bir sağa bir sola sallansa şaşırmazdım. ki nihayetinde toplu bir hareket gördük ama bu bollywood’un pembe dünyasına selam çakan türdendi.

    tecrübeleri, tarihleriyle sabittir ki hindistan’ın halinden en iyi ingilizler anlar. danny boyle de bir hayli uğraşmış bu anlama işiyle. hatta hemen wikipedia menşeli bilgileri ekleyeyim; film vikas swarup’un özgün romanı q and a’yı kendine yol gösterici almış. ve yönetmen, üç filmden direkt etkilenmiş. bu filmlerin bazı sahnelerini birebir aldığını, bazılarının da konusundan etkilendiğini söylemiş.
    danny boyle sevenler ve bollywood filmlerine ilgisi olanlar için bu üç filmin adını vereyim; satya (1998), company (2002), black friday (2004)

    filmi izlediğim ilk anda, yani film biter bitmez, çok beğendiğimi düşündüm. bir şaşkınlık hali gibiydi, o an üst üste yağan sahnelerin, hızına yetişmekte zorlandığım öykünün verdiği gazla olsa gerek çıkıp sokaklarda bir koşasım geldi. ama üzerinden birkaç gün geçtikten sonra bir gariplik olduğunu hissettim. bu, filmi beğenmediğim anlamına gelmiyor elbette. ne kadar özenli ve etkileyici olduğu tartışılmaz.

    filmin bir yanı keskin bir gerçeklikken, diğer yanı pürüzsüz, jilet gibi bir kurgu… bir taraftan, saflık, yoksulluk, kardeşlik, kıskançlık, aşk, intikam, mafya, din savaşları, sömürü izliyoruz. daha bunu sindirememişken, başlıklar halinde bizi bu gerçekliğe hazırlayan, film olduğunu, bağıra çağıra söyleyen bir düzenekle karşılaşıyoruz. tesadüf olamayacağı her yerinden belli, yazılmış bir kurgu.
    bunun bir film olduğunu bilerek izliyoruz elbette ama gerçek olduğunu bildiğimiz, duyduğumuz, öğrendiğimiz ve hatta zaman zaman kendi yaşadığımız şehirlerde bile şahit olduğumuz, bir nevi belgesel görevi gören sahneler başka bir beklentiye itiyor insanı. bu ikisi gayet güzel harmanlanmış ancak bu ayrımı hissettiğim anda üstümdeki büyüleyici etkisi uçup gitti. sanki yönetmen bile isteye yapmış gibi, finalini de ‘’kurguyum, ben kurgu’’ edasıyla bitirdi.

    bilmiyorum derdimi anlatabildim mi ama bu işin bir tarifi varmış ve bu film bu tarif üstünden, gram şaşmadan gitmiş gibi. bunu bir eleştiri olarak değil de farkında olmanın tedirginliğiyle yazıyorum. tadı tuzu yerinde, kıvamı güzel, iyi pişmiş ama ben bu lezzeti alacak kadar aç değildim sanırım. diğer yandan yemesem de bir yerim şişerdi. iyi ki yedim.

    ekleme: oyunculuklar için bir şey yazmadım çünkü yazacak bir şey yok. ben o çocukların ellerinden öperim, diğerlerinin bir mimiğine kurban olurum. (reverans vererek geri geri uzaklaşıyorum, öyle saygı doluyum)
  • --- spoiler ---

    kaderci bir film. halbuki jamal malik şansı sayesinde, inatla şansını zorlaması sayesinde kavuşuyor milyonlara ve latika'ya. son sorunun cevabını bilmesi şans değil de nedir? (ki film boyunca gösterilen 7-8 sorudan sondan bir önceki hariç hepsinin cevabının a şıkkı olması da ilginç..)

    film merkezinde salim var aslında. kardeşi jamal ve latika'nın "kaderini" o çiziyor. salim öyle bir adam ki, kardeşini bir kızdan kıskanıyor. bu uğurda tren sahnesinde kızın elini bırakıyor. yıllar sonra bin bir zorlukla kurtardıkları latika'ya el koyup tecavüz ederken, kardeşini de gözünü kırpmadan vuracak kadar ileri gidiyor. yıllar yıllar sonra ise, bir eli lahmacunda bir eli viskide, o orgy senin bu orgy benim gününü gün ederken, kardeşini tv'de görünce dank ediyor salim'e kardeşi jamal'ın aşkı!.. 20 milyonluk soru ile koşut kurgulanan para dolu küvette kendini feda etme sahnesi bu yüzden çok ucuz, gerçeklikten uzak kaçıyor. yeşilçam filmlerinde olurdu böyle kötü adamın en alakasız yerde birden iyilik timsaline dönüşmesi. orgy'desin abicim. kardeşin de 20 milyonu cukka etmiş. daha ne paranın içinde boğuldum, insanlığımı kaybettim ben sembolizmiyle intiharını tiyatro ediyorsun.

    sonuçta güzel film ama bağlayamamışlar. kader jokerini kullanmışlar.

    --- spoiler ---
  • batılı bir yönetmenin doğuyla ilgili film yapması her zaman iyi sonuçlar doğurmamıştır. çoğu yönetmen oryantalizmin tuzaklarına yakalanmış, biraz da senaryo gereği kendi ülkelerini bu insanlara bir çıkış yolu olarak göstermekten kaçınmamıştır. özellikle amerikalı yönetmenlerde sık karşılaşılan bir hatadır bu yüzeysellik. hatta en son sevdiğimiz saydığımız marc forster bu çıkış yolunu the kite runner'da* gözümüzün içine sokmuştur. ama bu filmde ada'dan kopup gelmiş boyle, hem de kariyerine yüzde yüz adalı insanları anlatmakla başlamış boyle, hindistan'ın kalbine inmeyi başarıyor, hatta kimi zaman batının bu yüzeysel, şarkist bakış açısıyla da alay etmesini biliyor.

    --- spoiler ---
    bu noktada amerikalı turistlerin arabalarının parçalandığı sahnede çok eğlendiğimi söyleyebilirim. küçük jamal'in dayak yedikten sonra işte hindistan'ın gerçek yüzü bu diyerek turistlerden para cukkalaması batının yüzeysel şiddete hayır argümanıyla bir güzel dalgasını geçen bir sahneydi.
    --- spoiler ---

    ingiltere ve hindistan arasındaki tarihi-talihsiz ilişkinin ve hintli bir yönetmenden alınan yardımın boyle'u rahatlattığı söylenebilir, ancak boyle filmografisiyle zaten bu işin altından kalkabileceğini gösteren bir yönetmen. film birçok mecrada cidade de deus ile karşılaştırılıyor ki bu karşılaştırma bile boyle'un yabancı bir kültürde ne kadar derine inebildiğinin bir kanıtı. görüntü yönetmeninin renk seçimi, öykünün geçtiği varoşlar gibi detaylar bu karşılaştırmayı kaçınılmaz hale getiriyor. iki filmin üslup açısından benzer olduğunu söylemek zor. cidade de deus olabildiğince sert mesajları eğlenceli diyebileceğimiz bir kurguyla aktarırken bu filmdeki sertlik alt hikayelerde geziniyor ve son derece naif bir üst hikayeye bağlanıyor. ayrıca filmin kaderci bir anlayış takındığı da hemen kendini belli ediyor.

    --- spoiler ---
    bu noktadan sonra spoilerden devam etmek zorundayım. filmin üst hikayesinde yer alan bilgi yarışmasında çıkan sorular jamal'in yaşadığı talihsiz anılarla örtüşüyor. yani soruların cevabı jamal'in hayatında önemli yer edinmiş anılarda gizli. filmin başındaki sorunun cevabı da aslında bu yüzden "d- yazılmıştır" oluyor. filmin alt hikayesinde ve tabiki kalbinde yer alan aşk hikayesinin sonu ise bu kaderci anlayışla harika bir şekilde bilgi yarışmasına bağlanıyor. burada tek itirazım yarışma sorularının kurgusu üzerine. kötü anılardan yola çıkılarak verilen cevapların arka arkaya gelmesi, özellikle yarışmanın başlarında tüm bunların jamal'in kaderi olduğu inancını azaltıyor. bunun yerine sonlara doğru sunucunun yardım ettiği(!) soru biraz daha başa alınsa bu sorun ortadan kalkabilirdi. böylelikle a-şanslı şıkkı yüzünden soru çelişkili hale gelmezdi.
    --- spoiler ---

    yetişkin jamal'ın letika'nın yanında biraz daha genç göstermesi bu iki oyuncu arasındaki kimyaya biraz zarar veriyor, fakat iyi oyunculuklar bu durumu fazla gözümüze sokmuyor. boyle'ın trainspotting'den beri alışık olduğumuz tempolu çekimleri ve estetik geçişleri zamanı aktarma yöntemi olarak flashback, yakın flashback ve o anı seçmiş bir film için muhteşem görsellik sunuyor. filmin açılış sekansından sonuna kadar bu üç zaman dilimi arasında kareler uyumlu bir şekilde akıp gidiyor.

    --- spoiler ---
    özellikle filmin açılış sekansının ve filmin sonunda letika'nın telefonu açtığı sahnenin çok etkileyici olduğunu spoiler çatısı altında belirtmeden edemeyeceğim.
    --- spoiler ---

    özetle slumdog millionaire 2008'in en sağlam filmlerinden biri. muhtemelen danny boyle'ı ödüle doyuracak ve zaten sağlam giden kariyerini bir üst basamağa atlatacaktır. ayrıca hollywood'dan gelen haberlere bakılırsa film gün geçtikçe en iyi film oscar'ı için daha güçlü bir aday haline geliyor. tahminimce slumdog, the curious case of benjamin button ile beraber son ana kadar atbaşı gidecek ve o zamana kadar en iyi reklamı hangisi yapmışsa oscar'ı o kucaklayacaktır.
hesabın var mı? giriş yap