• -besteleriniz çok güzel, sizin için bir konser ayarlamak istiyoruz...
    piyanodan kafasını kaldırmadan, “la havle”, der gibi bir yüz ifadesi takınıp,
    -hanımefendi bestelerimi rahmetli annem için yapıyorum, benim dışımda kimse için bir değerleri yok…
    -öyle söylemeyin, besteleriniz bu müzik türünün formlarını alt üst ediyor, pek çok uzmana gore, devrim niteliği taşıyor….
    ters ters bakıp, ağzında bir şeyler geveleyerek,
    -lütfen o elinize aldığınız bibloyu bırakınız, dedeme aitti o, konser vermek istemiyorum… ben söyledim size, bestelerimi kendim için yapıyorum…
    -burada yalnız mı yaşıyorsunuz?
    -hanımefendi evet… annemle yaşıyordum, burada birlikte yaşıyorduk, o iyi bir piyanistti, çocukluğumdan beri birlikte piyano çalardık… şimdi onu kaybettim, yalnız yaşıyorum…
    -hiç evlenmediniz mi?
    kafasını iyice piyanoya gömüp, kamburunu çıkararak
    -hayır
    -peki neden?
    -ben yalnız mutluyum… ben ve piyano birlikte iyiyiz… hiçbir kadın, bu yaşam tarzına katlanmak istemez… katlanması da gerekmiyor… lütfen o koltuğa oturmayın, anneanneme aitti…
    -en azından bestelerinizin genç müzisyenler tarafından yorumlanmasına izin verseniz…
    -hayır hanımefendi, rica ederim hayır, bestelerim, söyledim ya size, benden başka kimseye bir şey ifade etmezler…
    -bu konuda yanılıyorsunuz bence…
    -hanımefendi üzgünüm çalışmam gerekiyor, müsade isterseniz, hayır diyemem…
    plak şirketi yetkilisi giderken, kafasını iyice piyanoya gömer, evin atmosferini notalar kaplar…
  • kısa tanımına bakarsak; şizoid kişilik bozukluğu, sosyal ilişkilerde bir ilgi eksikliği, yalnız bir yaşam tarzı, ağzı sıkılığa doğru bir eğilim, ve duygusal soğukluk geçerek tanımlanan bir kişilik bozukluğudur. yaygınlığı, genel nüfusun % 1 i'nden daha az olarak tahmin edilir. (wikipedi)

    bazı insanlar doğup büyüdüğü çevre ve yetişme tarzlarına paralel olarak ruhlarının iki yanından bastırılırlar, ve zaman geçtikçe dış dünya ile içlerindeki dünyayı birbirinden uzaklaştırarak bir duvar örerler, aslında hastalık veya bozukluk sözcüklerine katılmıyorum, şizoidlerin içlerinde sonsuza yaslanan bir dünya vardır ve basit sözcüklerle anlatılamazlar...

    ...

    "küçük bir köyde, bir yaz günü köyün çocukları oyun oynarlarken bir duvarın gölgesinde küçük bir yumurta bulurlar. merak edip alırlar ve beklerler, ne tesadüftür ki talih onların beklentilerine hemen cevap verir ve gözleri önünde yumurtanın içinden küçük bir kaplumbağa çıkar.tabii ki çocuklar daha önce böyle bir şey görmedikleri için şaşırırlar, sevinirler ve onu alıp beslemeye karar verirler. ona köyün bakkalından aldıkları çikolata ve kek yedirmeye çalışırlar ama kaplumbağa onları yemez (kendileri o yiyecekleri çok sevdikleri için böyle düşünürler ve sonucuna çok şaşırırlar) sonra farklı şeyler deneyip uygun yiyecekleri bulurlar ve kömürlüğün bir köşesinde küçük bir yuva yapıp kaplumbağayı oraya yerleştirirler...
    küçük o kadar sevilir ki çocuklar nereye giderlerse onu da yanlarında götürürler, henüz yumuşak ve esnek olan kabuğunu iki parmak arasına alıp onu taşırlar, kabuk içeri doğru kıvrılır fakat bıraktıktan bir zaman sonra yine eski halini alır... böyle haftalar geçer...

    kaplumbağa biraz büyür ve buna bağlı olarak kabuğu da sertleşir, esneklik özelliğini kaybeder ve bir gün çocuklar parmaklarını kabuktan çektiklerinde kabuğun iki yandan içeri doğru basık kaldığını ve eski haline dönmediğini fark ederler, kaplumbağa daha çok büyür, ve diğer türdeşlerinden farklı bir vaziyette onların arasına katılmak üzere çocuklar tarafından doğaya salınır..." (tamamen gerçektir)

    ...

    aile ve çevre, çocuğu nasıl yetiştirirse çocuk belli bir döneme geldiğinde o doğruda gider, ona göre tavır takınır, ruhunu ona göre yontar, ama bahsettiğim kaplumbağayı sembolize eden şizoidler ruhları bastırılmış kişilerdir, dışarıdan içeri doğru; dolayısıyla sınırlılıktan sınırsızlığa doğru, zira insanın iç dünyası sonsuz dış dünyası ise sonludur, şizoid sonlu olan gerçek/somut yerine sonsuz olan hayal/ soyut hayatı kendine benimser, ama bunu bilinçsiz olarak yapar. bir yalan söylediğinde buna diğerlerinden daha fazla kendisi inanır ve tüm hayatını bu yalana yaslanarak bile geçirebilir. kendi içinde nedensiz bir eksiklik veya yamukluk hisseder, bu var olduğunu sandığı eksikliği veya yamukluğu saklamak için farkında olmadan dışarıya karşı bir duvar örer, söz'ü sevmediği somut olarak (konuşma) söyleme yerine sevdiği soyut olarak (yazma) söylemeye meyl eder, bastırılmış duyguları bilinç altında biriktiği için, bilinç altı bilinç'e baskın çıkar ("uykudan karabasan'a" gibi) çünkü bilinç altı da bilinç'in zıttı olarak tamamen soyut ve sonsuzdur, buna tutunur, yazar, yazar, uzun bir müddet yazmaya devam ederse bilinç altını tamamen çıplak olarak görmeyi başarır ve bir hırsız gibi doğanın çıplaklığına yönelir, doğanın kendine koyduğu anlamları ve adları bulmaya uğraşır, sonsuza yakın olduğu için onu diğer insanlardan daha kolay anlatır, bilinç altındaki gibi, içinde bulunduğunu anlatmak için daha "başka bir gerçek hayata ait olabilecek" anlam ve imajlar bulur, anlam üretir ve anlam taşıyıcısı olarak dünyanın gölgelerinde dolaşır...
  • yakın arkadaşı olmayan, cinselliğe ilgisiz kalan, sosyal ilişki gerektirecek her tür ortamdan uzak kalmayı tercih eden ve bunun sebebinin küçüklüğünde ebeveynler tarafından istenmemiş olmakla büyük ölçüde ilgisi olan kişilik bozukluğuna sahip kişi.
  • başkalarının övgü ya da eleştirilerine karşı duyarsız, yüz ifadesi donuk, mimik ve
    el-kol hareketleri ender gözlenen kişidir. dıştan verdiği izlenimle iç dünyası oldukça farklıdır, ve bu farklılığın yarattığı kutuplaşma, birbiriyle son derece çelişkili duygular, istekler ve dürtüler arasında bocalamasına neden olur. şizoid kişi insanlarla yakınlık kurabilmek için gizli bir istek yaşar, ancak korkuları nedeniyle etrafına duvar örer ve bu duvarın arkasına saklanır. bunun nedeni ise sürekli olarak yaşadığı terkedilme ve dağılma korkusudur.
  • şizoid karakterler için çevresiyle ve sosyal ortamıyla yabancılaşan insanlar kanısı varsa da belirgin özelliklerinden biri de gel- gitli olabilmeleridir. farklı sosyal ortamlarda farklı bir insan profili çizip eğlenceli ve sosyal bi insan olabilirken bi başka ortamda buz gibi ve ciddi olabilirler, ama bunu planlayıp kasten yapmayışları ayırt edicidir. bi çeşit korunma içgüdüsü gibi kendilerini bir anda çektikleri olur ama aynı şekilde karşısındakinin de uzaklaşmasına duyarlıdırlar. bunun için üzülebilir ama durdurmazlar çoğunlukla. zaten bu tanımlamaların hepsinin ardından çoğunlukla getirsek yeridir, çünkü bilindiği gibi kesin çerçevelerle çizilmiş sınırlar ve kategorizasyonun karakter analizinde geçerli olmadığı durumlar mutlaka olacaktır...
  • icekapanik kisilik tipidir.kokeni "iliskisi kesik" yani dis dunya ile iliskisi kesik anlamina gelen latince schizo dan gelmektedir.sizofreni sozcugunun kokenide aynidir ama sizofreni bir kisilik tipi degil bir hastaliktir.sizoid kisilerin baskalarinin tepkilerine kayitsiz kalma, kendi ic dunyalarina kapanma gibi egilimleri mevcuttur.sizoid kisilerin yalnizliga olan ihtiyaci daha fazladir ancak tamamiyle yalnizliga gomulmeleri pek iyi sonuclar dogurmaz.en iyisi onlarin kisilik yapilarini kabul edip onlarin kendi yasam alanlarini ihlal etmeden iliskinizi surdurmektir zira bu kisilikteki bir insanin ic dunyasi inanilmaz derecede zengindir. sessiz niteliklerin tadini doya doya yasayin.
  • sizoidi bilmeyen ki$ilerce yorumu onlar di$aridan cooldur, bazilarina gore sosyal fobik olarak bir durumlari vardir.

    sanirim ben buna sahibim, cocuklugumdaki en buyuk takintim ailemdi ve ruyalarimda dahi annemin mezarinda aglarken buluyordum kendimi, $imdi ise "tepkisiz ki$i" olarak yorumlanan, kendi "ic dunya"sina sahip ve ya$adigim cogu kavrami bu kalipta yorumlayan biriyim. korkularim yok, cekincelerim ve mukemmeliyetcilikten dogan bir bir kavramin iyi olmama riskini almama ali$kanligim var. hayallerimin kirilmasi ic dunyamin da coku$udur cunku..

    bir karakter bozuklugundan cok a$iri melankolik ve farkli konularda takintili, hayal dunyasi olan biri olarak yorumlarim ayrica kendimi bu psikolojik hede'ye sahip biri olarak.
  • mesela arkadaşın olmak isteyen bir sürü insan olmasına rağmen sen istemezsin. mesela insanları güldürürsün, iyi anlaşırsın ama bunları yaparken bile pek bir şey hissetmezsin. çünkü bir yandan da yalnız kalmayı düşlüyor olursun. mesela azıcık ilgi hoşuna gider ama işler biraz ciddileşince kaçarsın. mesela saatlerce tek başına yürürsün ama arkadaş ortamında on dakikada sıkılırsın. çünkü her şeyden azıcık olmalıdır. azıcık olmalıdır ki yalnızlığa yer kalmalıdır.
  • klavye arkasi sovalyelerinin durumu tamamiyle hayallerindeki kisinin daha cesur, daha atilgan, daha ayar verme potansiyeline sahip olmasindan kaynaklandigindan ve bu kisi olamamalarindan kaynaklanan dengesizlik olarak ozetlenebilecegi gibi sizoidle pek baglastirilamaz, evet sizoidler de yasadigi duvarlarin arkasinda baska ve digerlerinden biri olarak gorurler kendilerini ama hayallerindeki kisinin amaclari klavye arkasindan kilic savurmak olmayabilir.

    bunun yanisira,
    karakter tipi olarak degil de bir donem olarak yabancilasmakla karistirilmamalidir, belki tetikleyenler aynidir, uzerine dusunulmelidir..

    yine karistirilmamasi gereken manik depresiflik durumu vardir ki tepkisizlikle - simariklik ve yalniz kalmakla - ilgi odagi olma arasinda mood swing yapmaz sizoidler, belki de yaparlar?
  • coşkusallık barındıran (parti, kutlama, düğün vb.) ortamlardan özellikle kaçınırlar. kalabalıklardan değildir çekincesi, oradaki bütün insanlardan farklı olduğu gerçeğini bildiğinden bunun farkedilmesini pek istemez. kalabalıklara girmemek bir nevi önlemdir. münakaşaları, tartışmaları, kavgaları sevmez. kısaca monotonluğunu tehdit eden her eylemden kaçınır. iltifat veya övgü alırken karşıdaki insanı tatmin edebilecek kadar "samimi" bir tepki veremiyeceklerini düşündükleri için çekingen davranırlar. samimiyete öncelik verirler. ne sıcağı nettir ne soğuğu. gridirler, ılıktırlar, ortada gezerler.

    çocukluk evresinde aile bireyleri arasındaki soğuk ilişkilerin şizoide sebep olduğu söylenir.

    bilinç anne karnından itibaren şekillenmeye başlar. bu yüzden bana göre bu bir kişilik bozukluğu değil bir kişilik tipidir. bundan kaçınılamaz, bununla yaşanılır.

    devam edeceğim...

    2 yıl sonra edit: bir yazar kardeşimin devam et mesajıyla gelişen karşılıklı mesajlaşma sonucunda yazdıklarımı direkt buraya eklesem devam etmiş sayılırım umarım;

    *bununla yaşanabiliniyor. ama kabul ederek, canını, kendini, id'ini sıkmadan, farkında olarak yaşamalısın. hatta hayatını birlikte geçireceğin kişilere bu yönünü hatırlatarak, başkaları gibi olmadığını, onları her zaman arayıp soramayacağını bilmeleri gerektiğini, bazen telefonlarına dahi bilerek çıkmadığın anların olacağını arada kendinle kalmak istediğin mola zamanlarının olduğunu, bunun onlarla alakası olmadığını, tamamen kendinle alakalı olduğunu anlatarak yaşayabilirsin. samimiyeti şizoidler kadar çok sorgulamadıkları için çoğu bunu kabul ederek hayatında yer alıp devam edecek. seni anlayacak, öyle kabul edecek, umarım o insanlara rastlarsın o zaman gayet güzel yaşanabiliniyor.

    *bizi seven birilerinden kaçma sebeplerimizden birisi evet yalnız kalmayı özlemek olabilir ama altında "kaygı" ,"sorumluluktan kaçma", "bağlanmaktan çekinme" ve "yarının ne getireceği" gibi korkular da yatar. bu yüzden hamlelerimizi insanları kaybetmek üzerine kurmazsak yine yeni bir liman arayışına girmek zorunda kalmayız. çünkü birgün denizden de kaçmak isteyeceğiz.

    *sana da şiar olmasını umduğum en sevdiğim sözdür; "insanlarla münasebetin, ateşle münasebetin gibi olsun. çok yaklaşma yanarsın, çok uzaklaşma donarsın."
hesabın var mı? giriş yap