• herif : burası ne köprüsü şimdi?
    şeytan: sırat.
    h: koyim da turat.. ahhahah..
    ş: sen ayrıl bakiyim şöyle
    h: ayrılmam...

    (bkz: yiğit özgür)
  • burada geçilendir.

    bir allah dostunun, kendisine nereden geldiğini soranlara "cehennemden geliyorum," demesi üzerine "ee, orada ateş var mı?" şeklinde edilen suale, "hiç ateş mateş görmedim. sordum oradakilere, "burada ateş yok mu?"diye. bana dediler ki, "burada ateş falan yoktur, herkes ateşini dünyadan getirir," cevabını vermesi gibi, orada "sıfırdan" geçilmeyecek köprüdür.

    burada yaptıklarımızla zaten geçeceğiz veya geçemeyeceğiz o köprüden. orada, burada geçileni geçilecektir.

    o'na (nefsine değil) kul olduysan, bir kardeşine gülümsediysen, bir başkasının elinden tutup ona maddi-manevi bir yardımda bulunduysan, köprüyü hemen hemen geçmişsin demektir. böyle birisinin, mecazi manada kullanılan "kıldan ince kılıçtan keskin" ifadesine bakıp da korkmasına, ümitsizliğe düşmesine lüzum yoktur.

    ölümden, sırattan, mizandan, tartıdan, mahşerden, cehennemden değil; o'nun bize "kulum" şeklinde hitap etmeyeceğinden korkmak gerekir.

    o bize bir kere "kulum" dedi mi, zaten ne sırat kalır korkacak, ne de cehennem kalır yanacak.
  • kurban bayramlarında deve kesenlerin ogs ile geçtiği köprü.
  • sanilanin aksine; sirat koprusu kavrami ne kuran'da ne de hadislerde gecmemektedir. konunun gectigi ve kopru taniminin yapildigi tek yer tevrat'tir. bu kavram her nasilsa islama girmis ve yer etmistir.

    gerci musevilikten bircok seyin islama entegre edildigi bilinmektedir fakat, sirat koprusu kavraminin bu kadar benimsenmesi ve dinsel objelerden biri haline gelmesi dikkat cekicidir: olayin derinlemesine inceledigimizde kur'an da bir cok kissanin oldukca kisa bir bicimde verildigini, bu kissalarin detaylarinin ise tevrat'ta yer aldigini goruruz. ornekleyecek olursak adem-havva hikayesi bu sekildedir.

    kur'an da cennet ve cehennemle ilgili bircok bilgi olmasina ragmen ahiret sorgusunun nasil yapilacagi yine ozet sekilde islenmistir. hadislerde de bu konuda bir aciklama olmadigi icin islam ulemasi tevrat'taki sirat koprusu kavramini (ki dini mantiga uygundur, sinav anlamindadir) islam'in icine entegre etmis olmalidir.
  • inanç sürecimde ayrı bir anlam ve öneme sahip köprü.

    bizim evde "geleneksel dini eğitim" denen şey yoktu pek. yani, olmadığını daha yeni yeni anlıyorum 27 yaşımda. ilkokulda da yoktu, zorunlu din dersini işleyip işlemediğimizi bile hatırlamıyorum. öyle allah çarpar, allah yakar, falan filan gibi tehditlerle hiç muhatap olmadım. kendisiyle ilişkim allah korusun, allah rahatlık versin, allah gönlüne göre versin gibi dileklerle başladı. yani yakan değil, rahatlık veren bir allah figürü oluşmuştu zihnimde.

    cehalet mutluluktur diyorlar ya, yüzde yüz çalışıyor. şöyle ki, ben biraz "okuma meraklısı" bir çocuktum ve o seneki ders kitaplarını te sene başından okur bitirirdim. (bir daha da okumazdım, o yüzden hoca ne zaman ödevi anlatmamı istediyse hiçbir zaman anlatamadım.) ilkokul 4'te olduğumu sanıyorum, hocanın o sene aldırdığı anadolu lisesi hazırlık kitabını da okudum bitirdim. arkasında sözlük kısmı vardı, aa sırat köprüsü neymiş dedim, okudum ve çocukken yaşadığım büyük dehşetlerden biri de budur.

    nası korktum lan. dehşetli korktum. bi köprü var, ay hala ürperiyorum, kıldan ince kılıçtan keskin, geçemezsen aşağı düşüp yanıyosun... allahtan evde yalnız değildim okuduğumda. ben kendimi bildim bileli evde yalnızken ürperirim. (şu an yalnız yaşıyor olmam çok hoş evet.) hırsız uğursuz korkusu değil de şey gibi, evde "birtakım varlıklar" var ama ben göremiyorum, onlar ise yanımda oturup bana bakıyor gibi. böyle bi korkum vardır çocukluğumdan beri. ve o korkumu en dolu dolu yaşadığım çocukluk yıllarımda, sen kalk sırat köprüsünü oku...

    okuduktan sonra susadım, mutfağa gidicem su içmem lazım. yemin ederim gidemiyorum, çakılmış haldeyim çünkü. korkuyorum lan. anneme gittim anne dedim beni mutfağa götür. "e sen gitsene" dedi haklı olarak, ama sırat köprüsünü okudum ben korkuyorum gidemem dedim. ablama seslendi, "fiandara kalk şuna su ver, sırat köprüsünü okumuş korkmuş" diye. neyse kavuştum suyuma.

    bu bi süre beni sarstı. bi de, ne zaman hatırlamıyorum ama, annem çalıştığı için evde bize bakan bir abladan şunu öğrenmişim, bir günahı sildirmek için bin mi onbin mi sevap işlemen gerekiyormuş... oh yeah, bi yandan hesap yapıyorum bi yandan yaptıkça iyice korkuyorum, bu ne lan o zaman hepimiz direk aşağı atlayalım hiç kasmadan? gerçi anneme sorduğumda "olur mu canım öyle şey, bunu hesabı öyle bir şey değil" gibi konuşmuştu ama benim aklıma kurt düştü bir kere...

    efendime söyleyeyim, bir süre düşündüm ben bunu. ama allah'la ilişkim hep rahatlık vermeli olarak devam etti. sonra baktım bu allah yakan eden bir şey olsa kimse inanmaz ki ona, saçma yani. sen seni yakan birini sevip ona inanır mısın? olur mu olm öyle şey? sıkıldım düşünmekten, vazgeçtim, "sırat köprüsü varsa napim yani, bu kadar adam geçecek de bir ben mi kalıcam" diyerekten hayatıma geri döndüm.

    sonra, baktım ki allah gerçekten de rahatlık veren bir şeymiş. aramız iyidir şükür. ama bu sonuç sırat köprüsü, sorgu melekleri, cehennem zebanileri filanla değil, bambaşka bir perspektifle elde edildi.

    diyorum ki, "sorgulamak güzeldir."

    (bkz: allah'ın kızları/@dagny taggart)
    (bkz: tasavvuf/@dagny taggart)
  • bu koprunun basina gelip karsiya nasil gececegini kara kara dusunmek icin illa da olmek gerekmez.

    hayatta yasanilan her kriz ve her guzellik bir nevi sirat koprusudur.

    bazen sevilen bir insanin olumunden sora nasil davranacaginizi bilememek koprunun uzerinde "ne oluyor ya" diye yalpalayan bir sarhos gibi olmaniza neden olur.

    bazen asik olursunuz umarsizca ve kopruyu gecmek istemezcesine geriye bakip durur, ve sirat koprusunu gozleriniz kapali gecersiniz.

    ve acilmaz gozleriniz cok uzun sure, dengenizi saglamak icin bir kol kopunca ikincisini de koparmissinizdir cunku ve savunmasiz kalmissinizdir cunku.

    bazen de inandirir sizi hayat yalan yanlis cogu seye, arada bir kac serpinti gibi duran asaleti orterek. dostlariniz sevdikleriniz icin de gecersiniz kopruyu, mucizeleri basararak bazen onlu arkali bazen kilic kadar yolun uzerinde el ele.

    ve bir anda kendinizi tekrardan birden bire, kapkaranlik bir ortamda ayaginizin altindaki koprunun birden kayboldugunu, ve bile bile lades diyerekten geldiginiz o noktada en basitinden, yurumeyi unuttugunuzu farkeder, elinizden tutmasi gerekenlerin ya size vurdugunu ya da orda olamadiklarini hisseder sonunda kayarsiniz asagiya dogru.

    ve tirnaklarinizin ucuyla yakalarsiniz kilici, cunku asagiya bakmissinizdir ve artik hic korkutucu degildir. ve kopruyu gecmek icin gerekli tek sey tutunma ve dusmeme inadidir belki de.

    gerek yoktur olmeye sirat koprusunu tatmak icin. ve hic gerek yoktur dusmeye.
  • inanana geçmesi zor,inanmayana geçme hakki yokki zaten.
  • sırat köprüsü dünyada geçilir. bak haline! inançsızlık ve inkar içinde misin? öyleyse büyük bir hızla cehenneme doğru yuvarlanıyorsun. cehennemin ateşi mi? o içindeki sıkıntı, bunalım, buhran, geçimsizlik, isyan vs. var ya...
  • günahkarlar için kıldan ince olduğu rivayet edilen köprü. lakin yeterince korkutucu değil. mesela migros poşetinden ince köprü olduğu söylense rahatlıkla yarraaa yediğimi söyleyebilirdim.

    çünkü migros poşetine karşı şansınız olmaz. o ölümle yaşam arasındaki ince çizgiden daha ince, o var olmanın dayanılmaz hafifliği sanki. bu poşeti imal eden adamlar neden ''bir kelebeğin kanatları gibi hassas olmalı poşetimiz'' diyorlar? tasarruf mu ediyorlar? ben aldığım üzümü bile tane tane ayırıp farklı poşetlere koyuyorum mesela, hele köşeli şeyler yok mu? bir litrelik sütü önce bi poşete dolayıp sonra başka bi poşete koyup köşelerine havalı laylon yapıştırıp en son tekrar başka bi poşete koyuyorum. iyi mi oluyo öyle olunca canlarım benim?

    insan ruhu bile 21 gram geliyomuş lan, sen nasıl bi varlıksın peki migros poşeti? allah belanı versin migros poşeti.
  • "acaba girişine gişe koysak ne para kırardık" die düşünüp "ama o saatten sonra parayı al da.." diyerek vazgeçtiğim ilginç projenin hammaddesi olmakla beraber neden varolduğunu bir türlü kavrayamadığım tuhaf sanat yapısıdır.. sanırım concept gereği*..

    küçüklükten beri sırat köprüsü denince ezbere sarfedilen bir cümle vardır "günahkarlar icin kil kadar ince, iman etmis olanlar icin otoyol kadar genis" bu durumda sirklerde gördüğümüz ip cambazlarının kendilerine avantaj sağlaması ne kadar doğrudur? yada günah kavramının denge kabiliyeti ile kapatılabiliyor olması olası mıdır?* ki otobanda gitmesini beceremeyenlerin sayısıda yabana atılmayacak kadar fazla..hadi sen bana bunu açıkladın.. hadi hepsini geçelim.. herkesin nereye gideceği belli değil midir? o zaman böylesi bir artistlik nedendir? yani köprü olmaksızın sen şuraya sen şuraya git dense kim itiraz edicekki.. "olmaz ben şansımı denemek istiyorum" diye feryat figan haykırıcak halimiz yokya..
hesabın var mı? giriş yap