• mahkemelerde kendisine edilen küfürü tekrar etmek hem utandırıcı hem de uygunsuz kaçacağından "hakim bey annemi sinkaf etmek istediğini söyledi" denir.

    onca yıl kitap okumuş hakim kafasından "hmm ... anne-- annemi .. sinkaf.. aha sikmek" gibi denklemler geçirmek zorunda kalır..
    hoş bir şey değil tabii.
  • dağ başından hallice bir yurdum köşesinde mecburi hizmet yapmaktaydı. okulda hasta ve hastalıklar hakkında işine yarayacak her şeyi öğretmişlerdi ama idari işler konusunda sıfır bilgiyle diplomayı eline tutuşturmuşlardı. üst yazıya mühür kullanılmayacağını, kaşarlanmış memurların hikmetinden sual olunmayacağını, çalışmak istemeyen elemanın nasıl çalıştırılacağını, hepsi aynı tornadan çıkmış kaymakamlarla ne şekilde baş edileceğini bizzat keşfetmesi gerekecekti. çalıştığı küçük ilçede yalnızdı. güvenip danışabileceği bir meslektaşı da yoktu. ve öğreneceği yüzlerce şeyin arasında sinkaf'ın da olduğunu henüz bilmiyordu.

    günlerden bir gün hasta muayene ederken bir başkası çat kapı içeri dalmaya çalıştı. önce içeridekini görür ve özür dileyip çıkar diye bekledi. gelen hiç istifini bozmayınca " hasta var. " diye uyardı. muhatabı istemeye istemeye çıkıp kapıyı kapattı. içerideki hastanın işi bitip çıktığında dışarıdakinin ona yavşak yavşak " muayeneniz bitti mi sayın hasta? " diye sorduğunu duydu. o zamanlar yavşağı da bilmiyordu gerçi. zamanla kendisiyle farklı kimliklerde defalarca yolu kesiştiğinde, ciğerine kadar öğrenecekti.

    elinde üç adet bağkur karnesiyle içeri girdi. her birinin arasına birer özel reçete sokuşturulmuştu. yavşak oturduğu masaya birkaç metre kala karneleri önüne fırlattı. o anda karakolda sonuçlanacak bir sürecin başında olduğunu hissederek ağzından çıkabilecek her türlü lafa dikkat etme kararı aldı:

    - nedir bunlar?
    - gözün kör mü? karne işte.
    - gördüm de şikayetiniz nedir onu anlamadım.
    - o reçeteler karneye yazılacak.
    - hastalar nerede?
    - evdeleeeerrr.
    - görmediğim, muayene etmediğim hastalara neden ilaç yazayım?
    - onlar muayenelerini oldular, çok uzatma da yaz şunları.
    - çık dışarı.
    - çıkmazsam ne olurmuş?
    - jandarmayı çağırtıp çıkartırım.
    - sıkıyosa çağır.

    yerinden kalktı, o sırada üzerine yürüyen ve bir taraftan da ceketini havalandırıp belindeki silahı gösteren yavşağın kolunun altından sıyrılıp telefonun olduğu yan odaya geçti. yavşak da peşinden seyirtti. o jandarmayı çağırmaya çalışırken, diğeri ağzına geleni sayıp, sövmekle meşguldü.

    ne kadar zamanı başbaşa geçirdiklerini bilmiyordu. önce diğer çalışanlar, ardından jandarma gelip yavşağı kolundan tutup koridora çıkarttılar. hala bağırmaya devam ediyordu. jandarma komutanı doktora şikayetçi olup olmadığını sordu, " evet " cevabını alınca ifadesini aldı. bir ara yavşağın 18-20 yaşlarındaki oğlu içeri gelip özür diledi. babasının her zaman böyle sinirli olduğunu, küçükken beşikten kafa üstü düştüğünü falan söyledi. doktor bunları duyana kadar sinirden titriyordu, bu sefer gülmemek için kendini zor tuttu. daha sonra komutan "şikayetinizi işleme koyalım mı? " dediğinde kararsız kaldı. çocuk için gerçekten üzülmüştü ve samimiyetine inanmıştı. kararsızdı. " benden haber bekleyin. " dedi.

    sonraki günlerde yavşağın koalisyon partilerinden birinin ilçe başkanı olduğunu öğrendi. bu hiç umurunda değildi. şikayetinin işleme konulmasına karar vermesinde yavşağın ilçede dolaşıp " kapısı bir tekmeyle kırılıp girilecek bir lojmanda, yanlız başına kalan bir hatun bu. neyine güveniyor? ben ona gününü gösteririm. " demesi etkili oldu. artık bu işin ne şakası, ne de geri dönüşü yoktu.

    ilk duruşma 1 metreyi aşan kar yağışı yüzünden hakim tarafından 3 ay sonraya ertelendi. göt kadar ilçede 3 aylık süreci dolduracak dava olmasına şaşırdı. 3 ayın sonunda olayı neredeyse unutmuştu ve adamı bir daha görmemişti. görse de tanımazdı gerçi. böyle de bir huyu vardı.

    duruşma günü hakim önce tanıkları dinledi. doktorun tanığı hemşiresi, ilginçtir yavşağın tanığı da bir önceki hastaydı. hani şu kapı önünde laf attığı... akraba olduklarını orada öğrendi. hakim tanıkları dinledikten sonra uzun uzun konuşmaya başladı. iki tarafın ifadelerini ve tanıkların söylediklerini özet geçiyordu. iyice sıkılmıştı bu işten. bir an önce bitse de gitsem diye düşünüyordu ki; bir ara hiç bilmediği bir kelime duydu: sinkaf...
    hakim söyleyeceklerini " iki tarafı barıştırmak adettendir, doktor hanım şikayetinizi geri almak istiyor musunuz? " diyerek bitirdi.

    - bir şey sorabilir miyim?
    - tabii buyrun.
    - sinkaf nedir?
    - ehemm, şeyyy... hastayı odadan kovmuşsunuz ve kovarken de sinkaflı kelimeler kullanmışsınız.
    - anlamadım, ne demişim tam olarak söyler misiniz?
    - " siktir ol git. " demişsiniz doktor hanım.
    - hımmm.
    - karardan önce söyleyeceğiniz bir şey var mı?
    - var evet. buraya gelirken şikayetimi geri almak niyetindeydim. bu can sıkıcı işin bir an önce nasıl olursa olsun bitmesini istiyordum çünkü. hakarete uğradım, üzerime yüründü, tehdit edildim. ama şimdi bir de iftiraya uğruyorum. kısacası şikayetimden vazgeçmiyorum.

    karar: yavşak önce 3 gün hapis cezasına çarptırıldı. sicili temiz olduğundan ceza önce para cezasına ( günlüğü 1.5 liradan toplamda 4.5 lira ) çevrildi. ardından bu ceza da 5 yıl ertelendi.

    yavşak: o günden sonra doktorun tayini çıkıp gidene kadar sağlık ocağına bir daha uğramadı.

    doktor : 23 yaşında sinkafın anlamını öğrendi. ve ağzı bir daha düzelmemek üzere bozuldu.
  • mahkemeye yolunuz düşecekse anlamını bilmenizde fayda vardır. yoksa -yaşanmış- şu diyaloglar gelişebilir:

    hakim: kavga etmişsiniz, sinkaflı küfür etmişsin, ne diyorsun?
    sanık: yok efendim, kavga ettik ama ben o dediğiniz kelimenin anlamını bile bilmem, demedim öyle bişey
    hakim: üffff .ikerim demişsin işte kardeşim!
    sanık: ha, ya evet, dedim onu

    ya da:

    hakaret davasında tanık dinlenmektedir. tanık bayandır.
    tanık: ...... sonra işte küfür etti.
    hakim: ne dedi?
    tanık: küfür etti işte hakim bey, şöyle yaparım, böyle yaparım dedi.
    hakim: (sesini yükseltir) ne yapacakmış kızım, tam olarak ne dedi?
    tanık: şimdi burada söyleyeyim mi ne dediğini?
    hakim: söyle tabi, mahkeme burası
    tanık: "senin ananı avradını .ikerim orospu çocuğu" dedi. "bak ben seni nasıl .ikiyorum" dedi.

    hakim, sinkaf kelimesinin bu sıralama karşısında hafif kalacağını düşündüğünden olacak zapta aynen tanığın dediği şekilde yazdırdı. sonrasında ne olduğunu hatırlamıyorum. zira duruşma bekleyen 3-4 avukat yarılmakla meşguldük.

    (bkz: sinkaf etmek)
    (bkz: sinkaflı küfür)
  • küfür hedesi...

    arapça s-ve-k herflerinin okunuşları olduğundan, kullanımı daha bi kulağa yatkın gelen özdeyiş
  • (bkz: f word)
  • hıncal uluç tarafından, tribün şarkılarının eleştirisi amacıyla, ne mutlu seni sinkaf formatında cümle içinde kullanıldığına rastlanmıştır.
  • (bkz: kafsinkaf)
  • osmanlıca amq.

    "ilk küfür kısaltmasını bulan millet olabilir miyiz?
    fornication under consent of the king ve for unlawful carnal knowledge şehir efsanelerinin diskalifiye de olmasıyla bu haklı gururu yaşayabiliriz gibi duruyor sinkaf edeyim" denebilir.
  • mahkemelerde s.k içeren küfürleri söylemek istemeyen halkımızın bu küfürleri belirtmek için söyledikleri kelime. s ve k harflerinin arapça okunuşuymuş.

    yeni öğrenmiş olmama üzülüyor, bu harika kelimeyi kullanmadığım günlerin anısına günde 4-5 kere "sinkaf" içeren cümle kuruyorum.
  • aklımda ne vardı şimdi
    ne isyan, ne sinkaf, ne halt, unuttum.

    hüsnü arkan
hesabın var mı? giriş yap