• genelde insanoğlu tarafından kadri kıymeti bilinmeyen bir zaman aralığıdır. nefs/ego adlı canavar, "şimdi" yi "gelecek" veya "geçmiş" adlı kiralık katillerine öldürtür. nostalji denilen o mâlihülya, ütopya denilen o mevhum cennet hep "nefs" in hile ve hurdalarındandır.

    çünkü kişi "an"a odaklanmayı başardığı demde, nefs/ego yokluğa karışır. bu sebeple nefs, nefs-i müdafaa halinde bizleri hep uzak bir geleceğe veya geçmişe salıp oyalamaya bakar.

    nefsin muamelesi adamına ve adamın çapına göre değişir. ortalama bir insan:

    önce okulunu bitirmeyi hayal eder, ondan sonra herşey güzel olacaktır.

    sonra "bir iş bulayım, herşey güzel olacak" der.

    sonra hayatın gailesinden sıkılınca, evlenince işlerin rayına gireceğini,

    sonra çocuğu olunca,

    sonra çocuğu büyütünce,

    sonra çocuğu okutup adam edince,

    sonra evlendirince,

    sonra emekli olunca,

    mutluluğa, huzura ulaşacağını ümit eder ve bu hayalle kendini teselli eder. ama bütün bunlar boştur... şimdi bulamadığını yarın nasıl bulursun? şimdi olamadığını yarın nasıl olursun?

    "ama şu anki halim perişan", yokluk, fakirlik, imkansızlık, şu, bu...deme!

    bak milyon dolarlık adama! "milyar dolarlık adam" olma peşinde. hatta senden bile vahim durumda çünkü milyon dolarlık adamın başında milyon tane dert olur. bak siyasi güç sahiplerine!, tam kendilerini padişah sanmaya başlamışken, başlarına neler geliyor...canını kurtarma derdine düşüyor.

    demek ne olacaksan şimdi olacaksın, ne bulacaksan şimdi bulacaksın. ancak "şimdi"nin kapısı açık zannetme, orası kilitli bir odadır. oraya kademini atabilmek için bir anahtara ihtiyacın var. anahtarı ise "rıza"dır.

    ister acı olsun ister tatlı, başına gelen herşey sonsuz hikmet sahibinin takdiriyledir ve her biri sana birer ders mahiyetindedir. ondan boş ve abes iş çıkmaz. o halde itiraz etme, razı ol. hapislere düşsen de, sürüm sürüm sürünsen de hatta derinin yüzülmesine hükmetseler de "razı" ol.

    işte o zaman nefsin ölüm çığlıklarını, feryadını duyarsın. aksi durumda kendi tutuşturduğun bir ateşle azap olunursun. o ateş her daim seni yakıp kavurur, "rıza" hakikatini idrak etmediğin sürece de sönmez.

    unutmadan söyleyeyim; siyasi ütopyalar da nefsin hile ve hurdalarına dahildir ki, nefs onunla yüksek istidat sahiplerini avlar. düzeni değiştirmek, yeryüzü cennetini tesis etmek, şu, bu...tabii burada, vizyon sahibi olmayalım demiyoruz ama ekseriyetle iş, vizyon boyutunu aşıp hayallerde yaşamaya ve şimdiyi kaybetmeye dönüşüyor. benim çevremde gördüğüm hep bu şekilde maalesef.
  • i'sine gelindiğinde ş'sinin geçmiş olduğu zaman zerresi.
  • "yanıma gel
    vaktim sayılı benim.
    bir sabah oluyor
    bir gece kararıyor
    ikimize bir şarkı seçiyorum
    meşgul çalıyor."
  • bir varmış, bir yokmuş. geldiği gibi gidiyor. çok kısa sürüyor. daha şimdi olduğunun farkına varamadan geçmişe dönüşüyor. hiç kalıcı değil. ama sürekli de kendini yeniliyor. biraz kararsız gibi, ama bir o kadar da tutarlı.
  • asla yakalanamayan.
    bak yine gidiyor. gidiy...
  • bir köprü gibi. iki yakayı, iki ucu birbirine bağlayan.

    tam ortasında durmuşsun ya sen; bir geldiğin yöne bakıyorsun, bir gideceğin yöne. bazen geldiğin tarafa dalıyor gözlerin uzunca bir süre; geçtiğin yolları düşünüyorsun bir bir, hiç acele etmiyorsun üzerlerinden geçerken, hesaplaşır gibi, yüzleşir gibi, ölçer gibi, tartar gibi baştan alıyorsun, tekrar tekrar. bazen sadece gideceğin tarafa çeviriyorsun bakışlarını bu sefer. karşına çıkacak yolları hayal ediyorsun bir bir, yine hiç acelen yok, planlar yapıyorsun; a planı hazır, b planı bitmek üzere, c’ye de sıra gelecek elbet. farazi yol ayrımları, düşsel adımlarla süslüyorsun planlarını, tekrar tekrar. bazen aklın tamamen karışıyor da; bir geldiğin yana, bir de gideceğin yana bakıyorsun, art arda. bir sağa, bir sola, bir sağa, bir sola... “nereden geldim, nereye gidiyorum?” der gibi; cevabı hem mümkün olan hem de mümkün olmayan bir soru soruyorsun, kendine.

    “şimdi” ise hep arada kalıyor. sadece o köprünün adından ibaretmiş gibi; ya farkedilmiyor, ya okunmuyor, ya merak edilmiyor, ya es geçiliyor. gözlerin başka başka uçlara takılıp kalıyor da, o sırada köprünün altından çok sular akıyor...
  • yaşanması en zor şey. ya geçmişi düşünerek ya da geleceği hayal ederek harcanan, en kolay öldürdüğümüz an. herkes gelecek için onu harcar, belki de hiç gelmeyeceğini bilerek.
    elde ne var sorusuna verilecek en güzel cevap şimdiyken, onu da kalkar geçmiş cevaplar!. sadece ölüm anında "şimdi" konuşur. geçmiş sesini çıkaramaz, yaşanmamış şimdiler kırık dökük ortadadır. ölüm gelir ve yaramaz bir çocuğun oyuncaklarını toplar gibi onları da toplar gider. tek bir sözcüğü yerde bırakır:
    (bkz: keske)
  • kubat'ın ilk çıkış parçasıydı ve kubat'a çok iyi bir çıkış yaptırmıştı. o zamanlar çok sevilip, çok dinlenmiş olmasına rağmen artık neredeyse unutulmaya yüz tutmuş görünüyor bu parça. sözlükte bile hakkında sadece bir iki entry girilmiş bugüne kadar. koskoca internet deryasında bile klibinin adam gibi bir kaydını bulamadım iyi mi? sözleri karacaoğlan'a ait bu şarkı, kubat'ın bugüne kadar seslendirdiği en güzel eserdir bence. unutulmasın.

    http://www.dailymotion.com/…rch_algo=2#.ukpyguzwpgk
  • insanı en çok üzen zaman dilimi...
  • bir türlü içinde olamadığım zaman dilimi.
hesabın var mı? giriş yap