• kapıldığında dert, bulunduğunda derman..
  • eskilerde sık kullanılan, bugün pek rastlanılmayan güzel bir isimdir.
    (bkz: şifa hatun)
  • kalp yoluna meyledip, haktan onun tasfiyesini sürekli dileyenler, nefse (beden) bulaşan, hücum eden tüm rahatsızlıklar karşısında üstün bir direncin kendi vücutlarında apaçık şahit edilmektedirler. bu sistemi eksiksiz ve tastamam planlayan yaratıcının kulları üzerindeki lütuflarıdır.

    bu ister fizyolojik ister psikolojik nefs ile bağlantılı olan maddi-manevi hangi damar yolu ile olursa olsun fark etmez. kişi kalbi ile sürekli diri bir irtibatı tesis ettiği ve bunu kaybetmediği sürece onun vücudu üzerindeki hüküm artık sadece allah'ındır. kişi bunları müşahede ettikçe artık tüm çözümü, sonucu, devayı, şifayı ondan bekler. bu yöneliş, vechini hakka çeviriş ve bekleyiş dil ile söylenen ''ya şafi'' lafzının hal ve yaşam olarak sabitlenmesidir. o artık ''ya şafi'' hükmünün himayesindeki bir kuldur. onun yeri artık mümkün bir kazanın başa gelmesi harici pek nadiren zahiri bir acildir. acil olan artık sürekli onda hükmünü tesis etmiştir.

    bundan perdeli olanların işleri ise kendi başlarına bırakılış ve çareyi kapı kapı, adres adres değişen çözüm, deva yığınlarıyla boğuşmalarıdır. onların şifası bir gün parasetamol iken diğer gün naproksen sodyum'dur. gelecek günlere kadar böyle uzar gider.

    oysa sabit bir tevhid hali tek başına bütün rahatsızlıkların tek adreste sunulan şifasıdır. kalp sahibine karşı sağlam bir nabzı tutturdumu kan sularında şifalar ürer. bu allah'ın dininin sırlarındandır. ona dayananlar vücudları üzerindeki sonsuz sırları idrak ederler. ama gel gör ki nefslerin ordusu tüm işi vehme, zanna, kocakarı işlerine döndürmüş.

    hurafe diye ortaya atılan yöntemler, iddialar ise dinden bir söz aldığını zannedip insanları bunlarla kandıran, kendisini aksi bir yönden vehime ve zanna yuvarlamış olanların işleridir.

    herkesin kendine yetecek olan şifası kalbinde bir bir gizlidir.
    hastaneye gitmeni söyleyende, sen dur ben hallederim diyen de o'dur.

    tevhid ehlinin ölümü:
    bu ölüm onlara sadece uzanıp tatlı tatlı uykuya dalış gibi olacaktır. onların tüm tüyleri yaşarken her gün rablerinin korkusundan diken diken olmuş, can pamuğunu nefs dikenlerinden önceden sıyırmışlardır.

    kbi adlı yazarın ifade ettiği, kılıcın kınından çıkması gibidir.
  • ''ey dünya veya ahiret talipleri, ey dünya ve ahiret ile kafayı bozanlar, bana kulak verin!
    size yaptığım bu açıklama hastalığınızın devasıdır, onu kullanın!
    bir kimse her neyi istemezse o şey onun ardından koşar. yaratılanlara meyletmeyin ki yaradan sizi sevsin. allah'ın sevdiği kul şefkatli bir doktorun koruması altındaki hasta gibidir.''

    [ abdulkadir geylani hz. cilâü-l hâtır/ 34.sohbet ]

    insanın bir şeyi istemesi/dilemesi yalnızca kendi nefsi içindir. rüyalarda buna çokça tanık oluruz. olayları izlerken en ufacık bir müdahele etkisi gidişatı hemen etkilemekte, ters yönde manyetize etmektedir. acilen ruh'a tekrar kavuşarak uyanmaya çalışırız, uyanırız.

    bir şey dilemeden, arzu etmeden ortaya çıkan şey hakk'tandır. istek ve arzular fırtınasına tutulmuş bir nefs , hakk'ın temiz muradını; lütuf, feyiz, şifa, bereket gibi sonsuz ihsanlarını idrak edemez.

    vehim çarpıtılmış bir etkidir,
    vesvese ise bu etkinin bir tepkisi.

    gerçekte şifa ve devanın tek bir dozu vardır. bölünmemiştir. tektir.
    vesvese ise nefslerin görüşlerinden dolayı binlerce dala, dozaja ayrılmıştır. çokluk içindeki gürültüdür. ondan şifa geldiğini zannetmek sadece zamanın uzamasından ve hileli bir erteleniştir.

    bu bakışla insan ölene kadar müebbet bir hasta hükmündedir. kanayışlarına, kan nakli yaparak geçiştirsede kan kaybedişi süreklidir. organları gerçek vazilerine tabi değildir.

    arzu ve isteklerden kurtulmuş bir an dilimi nefs için haldir.
    o anda kalabilme kabiliyeti ise makamdır.
    bu kabiliyet nefsindeki tüm görüşleri tenzih edip, hakkı teşbih edecek hissiyatın kalpte devreye alınmasıdır.

    bu işleyişe şahit olanların ''nefsle ele geçen allah hakkındaki yargı, kanı ve zanların tümü batıldır'' tavsiyeleri bu yüzdendir. nefs allah'ı hiçbir zaman dileyemez. diliyorsa bir put yonttuğundandır. ben bir allah buldum ve ona hamd edebiliyorum demektir. oysa hamd yalnız allah'ındır.

    burada korkulacak tenkit edilecek bir durum olmamalı, bilakis huzur ve emniyet hissedilebilmelidir. ben allah'ı bilemedim, idrak edemedim anlayışı kişinin tüm satıhlarına yansımalıdır. bu böyle oldukça nefs hiç bir şeyden emniyet içinde olmadığını bilip kendini kandırma yollarını uzatamayacaktır.
  • allah'a (celle celalühu) sığınmaktır.
  • hakkında yazmaya değer bir sözcüktür şifa. kendisini etimolojinin hatırlamaya yönelik sarsma, kurcalama eylemleri ya da tıbbın ona verdiği olanaklarla bir mananın içine hapsolması gibi mevzulardan ziyade serin ve sakin bir yolda ilerleyerek ona ulaşmak isterim. çoğu meselenin çözümü için sakinleştiren ve sabrı işaret eden haliyle birlikte adeta tanıdık bir sesin yangının geçici olduğunu gökyüzünden yağacak yağmuru müjdelediği tınısını kalbe nezaketle yerleştirmektedir. peki nasıl şifayla buluşur insan? bir adres ya da harita yoktur, insan dilinde gizemli bir şekilde bir dileğin yanına iliştirilmekten öteye de geçememiştir. dağlar, tepeler mi aşılmalı, yoksa bir denizde yüzdükçe ufka mı varmalı? belki de bir gökkuşağının altındadır, bahsedilmiştir de çocuk kalsaydık inanırdık gılgamış'ın ölümsüzlüğü için vardığı yola. insan kadar güçlü bir o kadar çaresizi görülmemiştir. koca ordularla ülkeleri aşanlar bir sivrisineğin ettiği ile göçüp gitmiştir. şifa neredeydi diye sormak ister insan. kimi buluşur, kimine varamaz. şifa, sevgili şifa en çok isteyene dileyene değil de istediğini gelir gibidir.

    yıkılışların, doğaya sirayet eden büyük acıların, kalbin bedenden sökülme dileğinde çırpındığı tüm o korkunç zamanların ardından yıkıntıların arasında yalnız ruhun kendisiyle konuşma vaktinin geldiğini hissettiği anla gelir sanki. bu tek başınalığı yalnızlık olarak göremez insan. zira, kendisinin ana babası, kardeşi, arkadaşı olmuştur. bir kalabalığın içinde elleriyle dokunan, hüzünlü gözlerle ona bakanların ortasına yerleşmiş vaziyettedir. şifa kabulleniştir aslında şifa kendini en güzel kabul etme şeklidir. derdin dile getirildiği vakittir. sonu gelmiş bir yolun devamının olduğunu görmektir, yolun sonunda yaşlı halinin sevgiyle baktığını görebilmektir. şifa yaşamak için nice sebepler sunan en nadide ve güzel içsel yolculuktur.
  • beklerken acıyı azalt(a)mayan.
  • amansız bir beklentidir.
  • "inan haluk, ezeli bir şifadır aldanmak."

    tevfik fikret
hesabın var mı? giriş yap