• üniversite mezunu bir genç, iş hayatına başlamadan önce fal baktırmaya gitmiş. "on beş sene eziyet çekeceksin çocuğum," demiş falcı.
    "ya sonra? ya sonra?" diye ümitlenmiş çocuk.
    "sonra" demiş, "alışıyorsun."

    dönüp dönüp tekrar okunası bir kitap. yalnız, emre yılmaz'ın da söylediği gibi, aforizma edebiyatın salçasıdır, yalnızca salça yersen kusarsın.
  • basari üzerine:
    yokustan yukari cikarken yolu görürsünüz,
    ama asagi inerken manzarayi seyredersiniz..
  • sevgi uzerine:
    "nefrete sevgiden daha çok güvenirim" dedi şeytan, "çünkü nefretin sahtesi olmaz."
  • "gencken azmayi beceremeyenler, ya$liliklarinda hem azar hem beceremezler. "
  • yine kitaptan;

    "mutlu musun?"
    "evet."
    "belki de hiç sınanmadığın içindir."
    ......

    "tarihte kötü hiç bu çağdaki kadar nazik olmamıştı."
  • --- spoiler ---

    aşk kadını ve erkegi farklı etkiler. aşık olan kadının gözünde başka hiç bir şeyin değeri kalmaz. aşık olan erkeğin gözünde ise her sey yeniden değerlenir. çünku aşık kadın ''nasıl olsa bitecek'' sezgisi ile hareket eder. aşık erkek ise ''nasıl olsa sonsuza kadar sürecek'' yanılgısıyla... aşık kadınlar bu yüzden hep endişeli ve hep huzursuzdur; aşık erkekler ise melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön.

    --- spoiler ---

    .
  • "- beni acitabilmek icin once nereye vuracagini cok iyi bilmelisin.

    - nereye vuracagini bilmek icin beni cok iyi tanimalisin.

    - beni cok iyi taniyabilmek icin sevgilim olmalisin.

    - sevgilim olman icin seni cok sevmeliyim.

    + yani?

    - yani seni cok seversem, beni acitabilirsin.

    + eee?

    - ne ee'si?... ayriliyoruz. "
  • "tanriya inanmayan ateist,kadinlara inanmayan bilgedir..."
  • " on iki yaşım
    hayatımın en güzel yaşıydı.
    her gün balık tutuyordum ve mastürbasyon yapıyordum.
    adalar, güneş ve deniz.
    keyifli bir sanat
    ve kadınsız bir doyum.

    insan başka ne isteyebilir?"
  • çok uzun zaman başucu kitabım olmuştur. o kadar çok okudum ki, açıp içindeki herhangi bi cümlenin başını söyleseniz, gerisini ezberden getirebilirim. hem de yaklaşık bi 10 senedir okumuyor olmama rağmen*

    çok basit ve yalın cümlelerden oluşur tüm içeriği. ama müthiş güzel kafa açar.
    hele ki yerli bir yazar olmasından dolayı bahsettiği şeylerin tanıdıklığı filan insanda hepten bir "cuk" duygusu yaratır..
    lise-üniversite döneminde öyle çok aldım ve çevremdeki çoğu insana öyle çok dağıttım ki, o dönemler için pazarlamacısı sayılırdım bu kitabın*

    bugünlerde gene alasım var fakat raflarda rastladığım son baskısında çok sayıda eksik (boş) sayfa olduğunu gördüm.. üstelik yayınevini arayıp bilgilendirdiğimde de ilgili kişi bana "hayır basım hatası yok, kitabın orjinali böyle" dedi ve ben uzun uzun güldüm içimden..
    "bacım sana nasıl anlatayım ki bu kitapla ilgili mazilerimi ben"

    neyse, velhasıl eski basımlarını alınız 2. el kitapçılardan filan... yeni basımlarının sol tarafında ara ara bulunan boş sayfalar (sayfa numaraları bile yok) hatalı basımdır. kitabın orjinalinde o şekilde boş sayfalar yok. o sayfalar eksiktir

    (tek kitabevinde değil 3 farklı kitabevinde baktım. hepsi aynı... son baskısı sıkıntılı yani, net)

    biraz alıntıyla bitirelim;

    --- spoiler ---

    *insan yalanını itiraf ederken bile düzinelerle yalan söylerler. detaylar yumuşatılır, sahneler değiştirilir, figüranlar gizlenir. bazı dostlar aklanır. itirafçılar akıllıdır. ayrıntıların toplamından ortaya çıkacak manzara, itiraf edilen o alelade gerçekten çok daha katlanılmazdır çünkü. büyük ve asıl yalan hep ayrıntılarda gizlidir. ve hiçbir zaman, en içten itiraflarda dahi ortaya çıkmasına izin verilmez. kimse ama hiç kimse gerçeğin tamamına katlanamaz – içimizdeki en mert ve en cesur olanlarımız dahil

    *eskiden sadece çalışırken zamanımızı çalanlar, artık boş zamanımız için de rekabet halindeler.
    sinemaya mı gitsek, diskoya mı?
    yoksa ucuz bir tatille italya'ya mı?
    çünkü
    sırtını bir ağaca dayayıp yüzünü güneşe çevirmek kapitalizme baş kaldırmaktır.
    uzanıp çimenlere bulutları seyretmek, kurulu düzene karşı en tehlikeli isyandır.
    herkes böyle beleşe kafa dinlerse kapitalizm çöker.
    otel sahiplerinin, tur operatörlerinin, garsonların, komilerin velhasıl bütün sadık ve çalışkan kölelerin
    üretme ve tüketme haklarını kimseye bedavaya yedirmez kapitalizm.
    ve işte bu yüzden keser
    mülkiyetini birilerine devredip
    gölgesini satamayacağı her ağacı.

    avcı ve toplayıcı obalar günde iki saat çalışarak hayatta kalırlar.
    biz post-modernler ise günde on saat çalışarak iki yakamızı ancak ucu ucuna getirebiliyoruz.

    *tanrı yoktur diyen ve bunu savunan adam gerçek bir mümin kadar tanrısıyla beraber yaşamaktadır. bu yüzden aklı başında bir tanrı sadece kendine gerçekten inananları ve gerçekten inanmayanları sever.

    *bir erkek kadınından bıktığı için onu terk eder; bir kadın ise erkeğinden sıkıldığı için. arada çok önemli bir fark var,
    bir erkek doyduğu için kadınından bıkar. bir kadın ise doyamadığı için erkeğinden sıkılır.

    *büyük bir aşk her zaman bir rastlantıdır. ilişki sipariş edilir. satın alınır. hak edilir. hatta çalınır. ama aşk sadece bulunuverir. birdenbire..
    aşk her zaman haber vermeden gelir ve hazırlıksız yakalar. çünkü aşk bir süvari baskınıdır.
    ne olduğunu anlamadan kargaşanın ortasında buluverirsin kendini.
    savaş naraları, nal sesleri arasında.
    silahsız, korumasız, ayakların çıplak.
    ve parlar aniden bir kılıç üzerinde
    bir tek darbeyle alır canını
    bir at başı seçebilirsin sadece hayal meyal
    sağrısı ter kan içinde, ağzı köpük, kulakları dik
    burun delikleri kocaman açılmış
    süvarisi kim?
    niye şimdi?
    ve niye sen?

    *ne doğrunun ne de yalanın yüzde yüzü yoktur.
    ama ben %80 ve üstüne müteşekkir olmayı;
    %50 ve üstüne rıza göstermeyi;
    %30 ile %50 arasına katlanmayı öğrendim.
    yoksa tek bir dostum veya sevgilim kalmazdı yahu.
    yalan ise %30 ve altından başlar.

    *kader, kısmet, talih, hayat, çalışmak

    hayatımızın yapı taşları rastlantılardır.
    kısmet denilen zillinin egemenliğini kabul edip rahat edeceğimize,
    çaba denilen bir hödük ve akıl isminde bir snopla yola çıkarız hep.
    ve tabii çuvallarız.

    hayat tecrübelerin ne kadar azsa planların, programların ve prensiplerin o kadar çok olur.

    -"yat aşağı ve keyifle bekle," diyor kısmet.
    -"iyi veya kötü her yazgının arkasında ben varım," diyor ölüm.
    bunlardan daha ferah daha iyimser daha gönül açıcı başka ne olabilir?
    osmanlılar büyük filozoflardı.
    yine de
    hiçbir şey yapmayanların başına gelenler - kader
    bir şeyler yapanların başına gelenler ise - kısmettir.
    ona göre...

    *"bu sizin için son çağrıdır".
    havaalanlarındaki bu anons dehşete düşürüyor beni.
    "bu sizin için son çağrıdır".
    nice filozofun kitabı, böylesine güçlü ifade taşıyan bir tek cümleden yoksun olduğu için unutuldu.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap