• gezi.
    seyahat aşktır.
  • "seyahat ederken uzaklara ve hızlı bir şekilde gitmek istersen yanına çok şey alma. imrendiğin şeyleri, kıskançlıklarını, affetmediklerini, bencilliklerini ve korkularını geride bırak" cesare pavese
  • spor ayakkabı bile ayağına acı veriyorsa artık, seyahat bitmiş ve dönme zamanı gelmiş demektir..
  • seyahat üzerine konuşmak gerekirse artık yolculuklarda nereye ulaşılması gerektiğini biliyoruz sanırım. 'uçmak'. bizler onu özgürlüğün sembolü olarak görüyoruz. belki de en özgür canlılar kuşlardır. istedikleri yerlere, önlerinde engel olmadan gittikleri düşünülür. çoğumuz özeniriz kuşlara. sanki bir yerden bir yere gitmek için, insanlardan daha az emek harcıyorlarmış gibi…
    kuşlar gibi olmasa da bizim de bir çift mekanik kanadımız var. uçuyoruz ve her defasında farklı yerlere gidiyoruz. dünyanın bir ucundan diğer ucuna saatler içinde gidebiliyoruz. modern bir şehirden harabe olmuş bir kasabaya veya fantastik edebiyat sayfalarından fırlamışcasına yeşil vadilerden bedenimizin sınırlarını zorlayacak dağlara... bize göre kocaman, esrarengiz bir gezegende asla dindiremediğimiz yolculuk tutkumuzun getirdiği sayısız seyahat !
    her seyahat bu tutkumuzu besler ve bizi şekillendirir. ama biz nasıl öylece durmuyorsak seyahatin bizde çağrıştırdıkları da zamanla değişecek. işte bu noktada seyahatin sadece basit bir kavram olmadığına değiniyorum. bizimle beraber yaşamlardan, kentlerden, gülüşlerden geçecek. durmayacak.

    daha dünya’da bile gidemediğimiz yerler varken, 'oraya' nasıl gideceğiz ?
    bu yüzden 'uçmak' büyük seyahati gerçekleştirmek için gereken cevap değil. ama dediğim gibi seyahat belki de hiç tahmin edemeyeceğimiz boyutlara ulaşacak. bunu biz gerçekleştireceğiz; insanoğlu gerçekleştirecek. günü geldiğinde büyük seyahatlere çıkacağız. belki bugün değil ama yarın.

    etraf ne kadar dağlarla kaplı olursa olsun, bir gökyüzü var. o gökyüzü umuttur. dağların aşılabileceğini anlatır. tıpkı 'yıldızlar' gibi... tıpkı 'galaksiler' gibi...

    son söz:
    eğer hepimiz katılırsak ezgiye
    gerçeğe götüreceği fısıldanıyor kavalcının
    ve yeni bir gün doğacak bekleyenler için
    orman kahkahalarla çınlayacak
  • "bir yerlere giden insan asla aynı kişi olarak dönmez."
    seyahate ihtiyacım vardı biraz nefes almaya.biliyorumki aynı kişi olarak dönmüyorum.
  • şu hayattaki en keyif aldığım aktivitelerden birisi. yazık ki şu zamana kadar bir yoldaş bulup çantalarımızı sırtalanıp yola çıkamadım. özellikle avrupa ve orta asya'yı gezebilmeyi çok istiyorum. belki ilerde bir karavan alıp bu hayallerimi toptan gerçekleştirebilirim.

    (bkz: çubucak /@lonelycowboy)

    (bkz: inbükü /@lonelycowboy)

    (bkz: yürümekten keyif alınan yollar /@lonelycowboy)

    (bkz: istanbul /@lonelycowboy)

    (bkz: balkan turu /@lonelycowboy)
  • ya ben gerçekten artık genç değilim ya yok yani bunu bilmem lazım.

    bir süredir doğru düzgün iş gelmiyor. bu da, kendi işini henüz 2 yıldır yapan biri olarak benim için net bir stres kaynağı. yani daha "aman canım iş bu, şimdi gelmez sonra gelir, olur böyle şeyler" diyecek kafa rahatlığında değilim ve zaten ekonomik durumum da buna uygun değil.

    o yüzden kalktım temmuz sonunda memlekete gittim. dönüş biletimi de tam bir ay sonrasına aldım. bir ay, zaten işim gücüm yok, tamam kirayı yine veriyoruz ama bari başka giderim olmasın.

    he akılda olmayan şeyler oldu ve hayvan gibi doktor parası verdim o ayrı, ama onun dışında beş kuruş çıkmadı cebimden anam babam sağolsun.

    4 hafta planlanan bu mola, yine akılda olmayan ama bu sefer güzel işler sebebiyle bir hafta erken bitti. güzel dediğim, yükte ağır pahada aşırı hafif bir miktar dosya. ama olsun iş iştir, referans referanstır. kimse sana bu davalardan ne kadar "kazanmadığını" sormayacak, ama bu tür davalardaki tecrübeni herkes bilecek.

    atladım geldim. fakat mesele şu, eylül başında da sevgilimle tatil planımız vardı. kendisi bu planı te daha biz sevgili değilken yapmıştı, yani onun vakti zamanı aylar öncesinden belliydi, arkadaş grubunda tek başına olacağı bir tatilde onun +1'i oldum.

    işte o yüzden, burada olduğum o bir hafta yaşamadan çalıştım. şöyle izah edeyim, kendi işimi resmi olarak yaptığım 2 yıl 4 aylık süreçte bu kadar yorulduğumu hatırlamıyorum. işler hem aceleydi hem de acele olmasa bile zaten vaktim yoktu, bokum çıktı yetiştiricem diye. ama yetişti şükür.

    bütün bunlardan önce, ailemin bir kısmı adana'da bir kısmı cenevre'de olduğundan ve tek bekar ben olduğumdan, aralarında maymun gibi dönüp dolaşmak işi de haliyle bana düştüğünden, itiraf edeyim işin içinde biraz sefasına düşkünlük de bulunduğundan, haziran başında cenevre'ye, temmuzdaki ramazan bayramında da yine adana'ya gitmiştim. haziran başındaki gidişim doğumgünüm içindi ve iki yıldır "siz cenevre'den dönmeden, bir doğumgünümü kesin burada kutlayalım kesinlikle olsun bu nolur <3" deyip duruyordum. annemle teyzem de geldiler, altı üstü evde pasta yedik ama en güzel doğumgünlerimden biriydi. biletini te şubatta almıştım.

    ondan önce, 19 mayıs, zaten ilter'e "ilter allaşkına beni bir yere götür" dediğim ve onun da tamam deyip götürdüğü yerde de beni tavladığı zamandı.

    ondan önce, nisan ayında bizim orada portakal çiçeği festivali vardı ve ben bir adanalı olarak ona hala gitmemiş olmanın eksikliğiyle daha çok yaşayamazdım. o yüzden kalktım bir haftasonu da oraya gittim.

    ondan önce, ablamla eniştem "biz paskalya'da milano'ya gidicez ve bu planı tabi ki sensiz yapmadık" dediler allah ikisinden de gani gani razı olsun, kalktım cenevre'ye uçup onlarla milano'ya gidip geldim.

    ondan önce mart ve şubatta da yine birer haftasonum adana'daydı.

    ondan önce, ocak ayı içinde, sırf yine delirdim diye, ilter'i arayıp "çok delirdim ben napim oraya geleyim mi" demiştim, o da "gel hadi erciyes'e gidelim" diyerek beni davet etmişti. o tatilden çok açık bir şekilde birbirimizi "görmüş" bir şekilde ayrıldık, sonra olaylar gelişti zaten. isabet olmuş.

    ve tekrar günümüze gelirsek,

    tatilden dün geldim. ve tam bir hafta sonra, yani haftaya bugün, planı yine aylaaaaar öncesinden yapılmış, yine perşembe-pazartesi arası bir cenevre seyahatim var.

    henüz günü belli değil ama ekimde bir ankaram olacak çünkü sevgilim orada. ayrıca annemle babama da "ekimde yine gelicem" diye söz verdim.

    adana'ya her ay gitmek istiyorum çünkü annemle babam yaş aldıkça, onlardan uzak olmak iyice kaldıramadığım bir şey haline geliyor. ayrıca 72 yaşındaki babam, yaklaşık 20 yıldır büyük bir heyecanla istediği ve çocuk gibi heveslenerek beklediği yayla evine kavuştu. gidip o yaylada sucuk ekmek yemem şart.

    ilk defa böyle bir sene geçiriyorum.

    seneye bu zamanlar ablamlar artık yurtdışında olmayacak, o faslı kapatmak zorunda kalıcam. gerçi bu kez de kalkıp ilter'le bir yerlere gideriz kesin.

    bu nasıl böyle neymiş bu ya.

    bu kadar seyahati iş için yapsam belki bu kadar dengesizleşmezdim. çünkü o zaman süreçten ve hayatından kopmuyorsun aslında, mesai arkadaşların ve zaten yaptığın mesainin kendisi, kafanda çevirdiklerin, bunlar aynı kalıyor. sadece toplantı yaptığın salonun dünya üzerindeki yeri ve o salondan çıktığında gördüğün ortam değişiyor. yine ceket kravat veya yine topuklu ayakkabı yine makyaj.

    ama benimki, iş ortamından ve gündelik hayatından açık bir kopuş. git - üç gün kop - sonra gel geri bağlan - sonra üç gün yine kop - lan?

    eskiden gardrobun üzerinde duran kabin boy valiz evin antresinde duruyor artık.

    bir de yalnız çalışıyorum, ben bir yerlerdeyken burada yapılması gereken şeyler çıkıyor bazen, çok stresleniyorum, masraf ortağıma rica ediyorum sağolsun halden anlıyor ama bunlar ezici şeyler. geldiğimde her şeyi yine kendi kendime toplamam ve iş kafasına paş-şalar gibi girmem gerekiyor, kim yapacak o işleri pardon?

    kendimi stabil hissetmiyorum ve o hissin meğer ne büyük bir gereklilik olduğunu bizzat yaşayarak öğreniyorum.

    artık o kadar da genç değilsem demek ki.
hesabın var mı? giriş yap