• hikayeye göre, günün birinde franz kafka rutin yürüyüşlerini yaptığı parkta, küçük bir kız çocuğuna rastlamış. kız ağlıyormuş. oyuncak bebeğini kaybetmiş ve bu da onu çok üzmüş.
    kafka ona, bebeği onun yerine aramayı önermiş ve ertesi gün aynı noktada buluşmak üzere sözleşmişler. bebeği bulamaması üzerine kafka, küçük kıza bebeğin ağzından bir mektup yazmış ve buluştuklarında kendisine okumuş:
    ''lütfen benim için kederlenme. dünyayı görmek için uzun bir yolculuğa çıktım. sana başımdan geçenleri anlatacağım.'' yazıyormuş mektupta.
    bu birçok mektubun ilkiymiş. kafka küçük kızla her buluştuğunda sevgili oyuncak bebeğin hayali maceralarını özenle yazdığı mektuplardan ona okurmuş. küçük kız da bu şekilde avunurmuş. derken gün gelmiş, görüşmelerin artık sonu gelmiş. kafka son görüşmede küçük kıza bir oyuncak bebek getirmiş. küçük kız, aslından oldukça farklı olan oyuncak bebeğe şaşkınlıkla bakakalmış. bebeğe iliştirilmiş bir not küçük kızın şaşkınlığını gidermiş: ''yolculuğum beni çok değiştirdi.''
    uzun yıllar sonra, artık bir yetişkin olmuş olan küçük kızımız, gözü gibi baktığı bebeğinin gözünden kaçırdığı bir çatlağının içine sıkıştırılmış bir mektup bulmuş. kısaca şöyle yazmaktaymış:
    ''sevdiğin her şeyi er ya da geç kaybedeceksin, ama sonunda sevgi başka bir surette geri dönecek.''
  • "eğer yüreğinizde hiç sevginiz yoksa ne yaparsanız yapın, dünyadaki bütün tanrıların peşinden gidin, bütün toplumsal etkinliklere katılın, yoksulu kalkındırmaya çalışın, siyasete atılın, kitaplar yazın, şiirler yazın ne yaptığınızın hiçbir önemi yok! sevgi olmadan ölü bir insansınız."*
  • ülke olarak eksikliğini çektiğimiz duygu.

    niye böyle düşünüyorum, farklı farklı düşüncedeki insanların bulunduğu sözlükte bile bu kadar nefreti tetikleyecek cümlelerin kurulması.

    provokatif cümleler kurmamama, aşağılayıcı ve iğneleyici bir dil kullanmama rağmen çok kötü mesajlar ve hızını alamayan seri eksileme durumuyla karşılaşıyorum.

    amaç bilgi vermek, tanım yapmak. kişilere ulaşmak, bazen destek mesajlarını başlıklarda yukarı tutmak için.,. ama anladım ki nefretin bir kişiliği yok. burada sahip olduğunuz hayal dünyasından çok daha farklı hayat. kendiniz olamadığınız dünyada burada kişilik yaratıyorsunuz.

    bu kadar sevgisizliğin barındığı bir ortamda olduğum için üzgünüm. sevgsizlik de değil, hırsınızı olmak isteyip olamadığınız insanlardan almak adına eksilemek. beğenmediğini eksilemek değil, oturup birini düzenli eksilemek.

    o sevginiz nerdeyse onu bulmanız ümidiyle.

    edit: anlatım bozukluğu.
  • (auschwitz toplama kampı, 1941-1945 arası, kış mevsimi)
    ...

    komutlarla yürüyorduk: “bölük, ileri, marş! sol-2-3-4! sol-2-3-4! sol-2-3-4! sol-2-3-4! baştaki sol, sol, sol, sol! kep çıkar!” komutuyla birlikte, kampın kapısından çıkıyorduk ve tarama ışıkları üzerimizde gezinmeye başlıyordu. ustaca yürüyemeyen bir tekme yiyordu. daha da kötüsünü, acı soğuk yüzünden, kepini izin verilmeden önce kulaklarına çekenler yaşıyordu.

    karanlıkta, yol boyunca, büyük taşlara, tümseklere takılıp tökezliyor, su birikintilerine batıyorduk. bize eşlik eden gardiyanlar sürekli bağırıyor ve bizi dipçik darbeleriyle yürütüyordu. ayakları yara olanlar yanındakilere yaslanıyordu. kolay kolay tek kelime edilmiyordu; dondurucu soğuk konuşmaya engel oluyordu. yanımda yürüyen adam ağzını paltosunun kalkık yakasına gizleyerek, ansızın şöyle fısıldadı: “karılarımız şimdi bizi görebilselerdi! kendi kamplarında daha iyi olduklarını ve başımıza gelenleri bilmediklerini umarım.”

    bu, karımla ilgili düşüncelere gömülmeme neden oldu. ve kilometrelerce yolda düşe, kalka, her seferinde birbirimizi destekleyerek, düşeni kaldırarak yürürken, tek bir kelime edilmedi, ama ikimiz de biliyorduk; her ikimiz de karılarımızı düşünüyorduk. zaman zaman, yıldızların solup, sabahın pembeleşen ışıklarının koyu bulutların arkadından yayılmaya başladığı gökyüzüne bakıyordum. ama zihnim karımın hayaline sarılmıştı; garip bir kesinlikle hayal edebiliyordum. bana cevap verdiğini duyuyor, gülümsemesini, dürüst ve yüreklendirici bakışlarını görüyordum. gerçek ya da değil, karımın görünüşü, yükselmeye başlayan günden daha parlaktı.

    kafama bir düşünce saplandı: yaşamımda ilk kez, onca şair tarafından dile getirilen, onca düşünür tarafından nihai bilgelik olarak ortaya konulan gerçeği gördüm: insanın özleyebileceği nihai ve en yüksek hedef sevgidir. o anda, insan şiirinin ve insan düşünce ve inancının vermesi gereken gizin anlamını kavradım: insanın sevgiyle ve sevgi için kurtuluşu. dünyada hiçbir şeyi kalmayan bir insanın, kısa bir an için de olsa, sevdiği insana ilişkin düşüncelerle ne kadar mutlu olabileceğini anladım.

    ...

    sevgi sevilen insanın fiziksel varlığının çok çok ötesine geçer. sevgi en derin anlamını, kişinin tinsel varlığında, iç benliğinde bulur. sevilen kişinin orada olup olmaması, yaşayıp yaşamaması bir anlamda önemli olmaktan çıkar.

    viktor e. frankl/
    insanın anlam arayışı
  • şems diyor ki;

    "senin baktığına herkes bakar, ama senin onda görebildiğini herkes göremez. herkes aşık olabilir, ama hiçkimse senin gibi sevemez. tek fark sensin, seni özel kılan sevdiğin değil, sevgindir."
  • karşılığı “muhabbet”
    benim için sevginin en güzel tanımı ve karşılığı sanırım “muhabbet” iki insanın birbiriyle anlaşması, sohbet etmesi, aynı payda buluşması, her şeyi konuşarak çözmesi kadar güzel bir şey olamaz.

    yakın arkadaşlarımla gittiğim doğum günü kutlaması yemeğinde yan masaya bir çift oturdu ve hiç sohbet etmediler. hemen karşıma da aynı şekilde bir çift oturdu ve sohbet etmediler. insanın sevdiğiyle konuşacak bir şeyi olmaması çok üzücü.

    insanların birbirine karşı gönüllerinin kapalı olması kadar kötü bişey olamaz sanırım. sevginin kölesi olunan bir dünyada, *birbirine denk gelip de kıymet bilememek çok üzücü ve yıpratıcı.

    kendimde anne sevgisini çok tatmamış birisi olarak* yengem vefat ettiğinde girdiğim depresyonu ve her hatırlamamda gözlerimin dolmasına neden olan sevginin gitmiş olması ama “hayatta olsaydı şimdi bu salaklığıma çok gülerdik” dediğim yüzlerce an yaşıyorum. hem onun adına hem kendi adıma gülüyorum sonrasında. çünkü gitmiş olsa bile biliyorum ki çok gülerdi.*

    sadece eşiniz ya da sevgiliniz için değil insanın ailesiyle, en yakınım dediğiyle bile her şeyi konuşabilmesi, hoş sohbet içinde olması çok güzel bir şey.

    benim için birini gerçekten merak etmek, öğrenmek, çocukluğunda dizindeki yaraya kadar bilmek, okuduğu kitapları, sakladığı eşyaları, yaptığı totemleri, kokusunu sevdiği eşyaları, rutinlerini, yaptığı kavgaları, aşk acısını, kaybedişlerini, kalp kırıklıklarını, kazandıklarını, gurur duyduğu anları, sevdiği yerleri, yemekleri, sakarlıklarını, tırmandığı ağaçları, mutlu hissettiği yerleri, gittiği esnafları, sevdiği renkleri, mimiklerini, bilmediklerimi öğretmesini bunları bilmek çok güzel. zaman o kadar kısa ve gelip geçici ki bir insanın sevdiğini karşısına alıp konuşmaması beni çok üzüyor. karşıma alıp, otursun anlatsın, dizindeki yaraya kadar bileyim. şimdi bakıyorum insanlara birbiri hakkında hiç bir şey bilmeyen belki yüzbinlercesi vardır.

    uzun lafın kısası benim için sevginin en güzel tanımı “muhabbet”

    “allah muhabbetinizi arttırsın” diye çok güzel bir dua, dilek, temenni var. allah sevdiklerinizle olan sohbetinizi arttırsın, kalpleriniz de birbirine ısınsın.

    “sevgisiz yaşayamayacağım”
    van gogh
  • edit 3:
    enfeksiyondan ötürü antibiyotik tedavisine başladılar bugün. halen yoğun bakım odasından çıkmadı ama en azından uyandırdılar, sadece göz kırparak iletişim kurabiliyor şu an için. umarım en kısa zamanda rahatlıkla yanında olabileceğim zamanlar da gelecek, tüm kalbimle bunu ümit ediyorum, şifa dilekleri için herkese tekrardan çok teşekkür ediyorum, dilerim daha güzel haberlere uyanalım...
    .....................
    her kim için hissedilirse hissedilsin sevilenin iyi ve mutlu olmasını istemektir. onun korkularını ve de kendisine iyi gelen şeyleri bilmektir.

    birkaç gündür biraz fazlaca dertlendiğimin, çok melankolik ve kederli şeyler yazdığımın farkındayım, bundan dolayı içi bunalanlar ya da sıkılanlar olduysa anlayabilirim. ve artık kötü bir haber gelmedikçe kendimi olabildiğince tutmaya ve daha güçlü olmaya çalışacağımı söylemek isterim. daha hiçbir şey bitmemişken annem için bu kadar çok üzülüşümün sebebinin ise acı çekmesine ve de korkmasına dayanamamamdan kaynaklı olduğunu belirtmek isterim. yani düşündüğüm tek şey, onun hastanede boynunda dikiş ve yaralarla, bir dolu şeye bağlanmış bir şekilde yatıyor olması. aklıma sıklıkla gelip de kendimi yiyip bitirdiğim en önemli noktalardan biri, etrafında onunla ilgilenebilecek birileri ya da yakınları yokken uyanıp panik olma ihtimali. işte bunları düşününce içime bir ağırlık basıyor ve doğal olarak endişeleniyorum.

    onu tekrardan görmek ve konuşmak en büyük dileklerimden biri, ama onun iyi olması bunun ötesinde bir temenni. biz zaten devamlı görüşen bir anne kız bile değiliz, birbirimizle her şeyi konuşan yakın bir anne kız ilişkimiz olsa da bunu daha çok telefonlardan yaparız ve aynı şehirde de değiliz. fakat sevdiğin insana kalben bağlı olmak her yakınlığın ötesine geçebiliyor. bizimki de öyle bir anne kız ilişkisi. bu yüzden de her ne kadar ara ara bozuşsak da en fazla birkaç gün sürüyor ve her şey sıfırlanıyor.

    annem 67 yaşında ve boğazında yaklaşık 6 ay kadar önce bir kitle peydah oldu. muhtemelen çok fazla sigara ve tütün kullanımı yüzünden çıktı (neyse ki artık soğudu ama keşke bunun için kanser olması gerekmeseydi).

    bundan 2, 3 ay kadar önce abimle kaldığı yer olan kütahya'da bir operasyon geçirdi ve kitlenin alındığı söylendi. en son geçirdiği bu ameliyata göre daha basit ve kısa süren bir müdahaleydi. fakat göründüğü muayenelerde tamamen iyi olmadığı anlaşıldı. zaten şah damarına yakın bir yerde olmasından ötürü kanserli olan hücreleri tamamen temizleyememişlerdi. annem de en sonunda istanbul'daki teyzemin yanına geçti ve oradaki bir eğitim ve araştırma hastanesine görünerek ışın tedavisi alması gerektiğini öğrendi. sonrasında ise iş birden ameliyata döndü, çünkü ışın tedavisinin organlarına zarar vereceği söylendi. ve annem 7 buçukta ameliyathaneye alınmasına rağmen (muhtemelen sıra beklemesinden kaynaklı) ancak akşam 6 saatlerinde ameliyattan çıkabildi ve hemen akabinde de yoğun bakıma alındı.

    kanser hücrelerini tamamen temizlemişlerdi, ama 3 gün önce boynundaki ameliyat yerini kapatmak için kullandıkları dokunun tutmadığını ve tekrardan ameliyata alındığını öğrenince, ve bunu da biraz talihsiz bir şekilde deneyimleyince (annemin kendi telefonundan aranarak) elim ayağım titremeye ve bir anda hüngür hüngür ağlamaya başladım. çünkü haber veren densiz kişi beni çok panikletti ve sanki her an bir şey olabilirmiş gibi anlattı. bir yandan da teyzemin devamlı moral düşüren (ya felç kalırsa vs gibi) yorumları arttıkça iyice psikolojim bozuldu. yoksa bu olayların öncesine kadar her ne kadar endişeli olsam da daha sakindim ve bu kadar depresif değildim.

    şu an için 1 hafta kadar daha uyuyacağı söyleniyor, çünkü çok fazla dikişi ve yarası var. ve ben de onun bu halde yattığını düşündükçe onun acısını hissediyor gibi oluyorum ve üzülüyorum. sadece tekrardan ayağa kalkmasını ve sağlıklı olarak kaldığı yerden devam etmesini istiyorum.

    yine de bugün biraz daha kendimde gibi hissediyorum. dün gece uyumakta bir hayli zorlanmış ve tabiri caizse afakanlar basmış gibi hissetmiştim. ama bugün silkelenmeye çalıştım ve daha hiçbir şey bitmedi dedim. hatta az önce de abim e nabızdan annemin şu röntgenlerini gönderdi, bugünkü görüntü düne göre daha netmiş.

    dün
    görsel

    bugün
    görsel

    yoğun bakımdan çıkınca refakatçisi olabilmek ve elini tutabilmek için özlemle bekliyorum, umarım her şey iyi olacak, öyle düşünmek istiyorum. beterin beteri olan bu dünyada çok daha kötüleri olduğunu biliyorum ve şükrediyorum... çünkü sevginin sabrın ve umudun eksik edilmemesi gereken bir duygu olduğunu ve bunu kendime sıklıkla hatırlatmam gerektiğini biliyorum.

    edit 1:
    maalesef doku bir türlü tutmadığı için annemi 3. bir ameliyata daha alacaklarmış... her ne kadar sevginin gücüne tutunmak isteseniz de sevilen kişiye bir şey olma ihtimali tüm direncinizi kırabiliyor. inşallah tüm bunların sonunda annem iyileşir ve tekrardan onu sevdiğimi söyleyebilirim ama şu an için bekliyor olmanın zayıflığını yaşıyorum. keşke bir kabustan uyanır gibi bir anda gün ışığına kavuşabilsek... dilerim kavuşuruz.

    edit 2:
    çok şükür doku cevap vermiş bu sefer, çok kısa sürmüş operasyon. ama tekrardan yoğun bakıma almışlar tabii. bi üzülüp bi sevinmekten psikoloji falan kalmadı ama madem ki sizlerle paylaşmış bulundum gelişmeleri de fırsat buldukça yazmak istiyorum. gerçekten insanın elini ayağını titreten, çok zor bir şey insanın hasta bir sevdiğinin güzel haberlerini beklemesi. içinden iyi temennilerini geçiren, dualarını yollayan varsa sonsuz teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız demek istiyorum, sağ olun... ayrıca ne kadar hastası olan varsa sabır ve şifa diliyorum, dilerim hepimiz güzel haberler alırız, önümüz aydınlık olsun...
  • sevgi bir tohum. yormayan bir uğraş istiyor. toprakla suyla güneşle birleşip günden güne büyüyor, başkalaşıyor. yeşeriyor, çiçek açıyor, meyve veriyor. zamana yayıp telaşlanmadan eşlik ettiğinde dünyanı muhteşem bir güzellikle donatıyor. yaşamayı sevdirip, ölümsüz gibi hissettiriyor. sadece bana ait bir şeyin böyle geniş, böyle uçsuz, böyle sonsuz olması ve aslında küçücük bir tohumdan çıkması mucize.

    bugün benim en büyük sevgimin dokuzuncu yılı. güzel oğlumun doğum günü. iyi ki doğdun çiçeğim.
    bu dokuz yılda en çok sevgiyi hissettim ama birkaç yıl endişe ve korkuya teslim oldum. her temmuzda olduğu gibi yine geriye dönüp baktım. malum, hesabı kapatmam lazım. bazı yıllar biraz sisli, dünkü ben olsa o mutsuz günler için kendimi suçlar, kızar bir de üstüne tekrar mutsuz olurdum. ama bana her ne yaptıysan artık, değiştiremeyeceğim şeyler için bir günümü bile ziyan etmemeyi öğrettin. dün geçti, bugün iyiyiz, yarına bakarız.
    benim olan her şey senin, ne istersen alırım ama sen yoğurt, dondurma ve pasta dışında bir şey istemiyorsun, hâlâ. kendimce ufak tefek hediyeler alsam da sana verebileceğim en güzel şey büyümeyi hiç bırakmayan sevgim galiba. küçük detaylar, olağanüstü veya sıradan güzellikler, küçük ya da büyük mutluluklar, tekrarlanan olaylar-sürprizler, hepsinde sana olan sevgim de oralarda bir yerde.

    seni sabah uykuları, gece maviliği, cuma akşamları, pazar sabahları gibi seviyorum.
    seni aniden çıkılan kısa tatiller, uzun araba yolculukları gibi seviyorum.
    seni yaz yağmuru, kış güneşi, baharın her hali gibi seviyorum.
    seni kuş sesleri, yaprak hışırtısı, sabah pencereyi açtığımda karşılaştığım bembeyaz kar örtüsü gibi seviyorum.
    seni gülmek, ağlamak, haklı bir öfke gibi seviyorum.
    seni dar sokaklar, taş duvarlar, denize açılan yollar gibi seviyorum.
    seni müzik, şiir, sonu şaşırtan filmler, yeni kitap kokusu gibi seviyorum.
    seni dalındaki kiraz, soframdaki taze domates-zeytin-peynir gibi seviyorum.
    seni iltifat, teşekkür, başarı, içten dilenen bir özür gibi seviyorum.
    seni taze kahve, mevsimindeki çiçek, beyaz sabun kokusu gibi seviyorum.
    seni gün batımları, denizden esen rüzgar, çocuk kahkahaları gibi seviyorum.
    seni deniz, orman, gökyüzü gibi seviyorum.
    seni kana kana içilen su gibi seviyorum.
    ve sayende ve nihayet seni kendimi sevdiğim gibi seviyorum. kalbimde başka sevgilere yer açıyorum. seni sevdikçe dünyayı, yaşamayı daha çok seviyorum.

    bu yolu sensiz yürüyemem, yürümem. istediğin her an, sen nereye ben oraya. birbirimizin gökyüzü olmaya devam. nice yıllara bebeğim.
    seni seviyorum.
  • kadın erkek ilişkisinde ayrılırken birisi birisini çok fazla yıpratıyor çok fazla yaralıyorsa, amacı ya dönerse kendine açık kapı bırakmaktır ya da o insanı tekrar kendine döndürmektir. ikisinin de altında yatan şey, o insana ruhsal manada şifası yalnızca kendinde olan bir zehir zerk etmektir. bir insana eşsiz bir acı vermek, bir insanı kendine hapsetmenin en yıkıcı yollarından biridir.

    yapıcı olamayan, doğal yollarla bir kişiyi kendine bağlayamayan kişiler bu yolu tercih eder. romantik ilişkilerin ihtiyaç duyduğu kadar yoğun bir sevgi ve şefkat duygusunu sunmaktan yoksun olduklarından, tersi bir şekilde karşı tarafı kendilerine bağlamaya çalışırlar. çünkü unutulmaya karşı şiddetli bir hassasiyetleri vardır. kendilerini karşı tarafta sevgi ile var edemediklerinden şiddetle var etmeye çalışırlar.

    bunun da adını tutku, arzu, aşk koyarlar. ( oysa bu sadece saplantıdır.) gerçekten seven insan, ayrılırken onda onarılması mümkün olmayan yaralar açmayandır. çünkü sevgi her türlü çirkinlikten âridir. gerisi hikaye...

    not: ne zaman yazıldığı bile hatırlanmayan bir "kenar" yazısı.

    edit: tarih. ( 1 mart 2024)

    edit 2: debe için çok teşekkürler sayın yazarlar ve çaylak arkadaşlar :) hepinize sevgiler...
  • benden çok senin ihtiyacın olan birşeyi sana vermem;bu hediyedir
    senden çok benim ihtiyacım olan birşeyi sana vermem;işte bu sevgidir..vaktiyle akılda yer etmiş cümlelerden.
hesabın var mı? giriş yap