• ismi* ilk başta antipati uyandırsa da, izleyince insanın belleğine kazınır.

    film, aynı hikayeyi izleyen üç ayrı zamanı işler:

    bunların ilki, bir insanın hayatını tanımadığı bir insanın peşinden koşturması üzerine kuruludur. dünya savaşı döneminde çocuk yaşta tanıdığı bir isyancının izini süren, bu uğurda aktrist olup ülke ülke dolaşan; ne var ki istemeden çok büyük üne kavuşan ve artık yaşlanmış, emektar bir sinema sanatçısının hayat hikayesidir.

    ikincisi ise, bu yaşlı hanımın hayatı boyunca çektiği filmleri inceler. hepsi farklı dönemleri ve karakterleri konu alan bu yapımları senarist öyle başarılı bir biçimde işler ki, aslında hepsinin; aktris hanımın hayatını yansıttığını görürüz.

    üçüncü zaman ise günümüzdür, röportaj esnası ve sonrasını konu alır.

    tek bir noktadan başlayıp sonra ayrılan, alakasız gibi görünen bu iç çizgi, filmin sonunda tekrardan birleşir.

    çabuk duygulanan biri olduğumdan da olabilir, ama iki kez izlediğim bu filmin sonunda bir kaç damla göz yaşı hep süzülmüştür.

    izlenesi, bir kız çocuğunun saflığını hep muhafaza etmiş yetmişin geçkin bir ihtiyarın hikayesidir.
  • japon sinemasının (ve toplumunun) gelişimini ve değişimini bir geçit töreni misâli sunan anime. hakkındaki bilgilere wikipedia ve imdb'den baktığımızda chiyoko'nun öyküsünün ünlü japon aktris setsuko hara'nın ve sinema dünyasıyla çocuk yaşta tanışan hideko takamine'nin hayatından esinlenilerek uyarlandığını öğreniyoruz. bir de filmdeki birçok kare akira kurosawa filmlerini çağrıştırıyor, hakkındaki bilgiler de çağrışımlarımızın boşuna olmadığını teyit ediyor.

    49:28'de savaş yıkıntıları arasındaki (muhtemelen atom bombasına maruz kalan şehirlerden biri, ki o kareden önce görünen patlama ve bulut şekilleri, ayrıca yıkımın boyutları onu düşündürüyor) kırmızı ayakkabı ise "schindler's list"teki kırmızı mantolu küçük kız'ı akla getiriyor, acaba bir selâm gönderme mi dedirtiyor.

    her şey bir yana, film sinemaya ve bir oyuncuya duyulan hayranlığı, yıllar boyunca muhafaza edilen sevgi ve bağlılığı çok güzel anlatıyor.

    animenin soundtrack'leri genel olarak çok iyi, fakat finalde çalan "lotus 2" müziğiyle diğerlerini aşıyor, kulakları mest ediyor.
  • satoshi kon'un fantastik ve gercekciligi, kader konusunu isleyen epik bir hikayede birlestirdigi animasyon filmi. japon kultur bakanliginin 2001 yilinda duzenledigi sanat festivalinde animasyon buyuk odulunu almis. japonya'nin butun tarihi son derce surukleyici bir bicimde gozlerinizin onunden geciyor, koleksyoncularin mutlaka edinmesi gereken bi film.
  • perfect blue'nun yönetmeni satoshi kon'un 2001 yapımı anime filmi. film eskiden japonya'da çok popüler olup bir çok filme imza atmış bir kadın sinema sanatçısının bitmeyen aşk hikayesini anlatıyor. yalnız gerçekte yok bu kadın, film için uydurulmuş. yıllar önce oyunculuğu bırakıp ortalıktan kaybolan ve insanlardan uzak bir malikanede yaşayan chiyoko fujiwara isimli bu kadınla röportaj yapmak için gelen iki muhabirle birlikte yaşam hikayesine tanık oluyoruz. ancak bu hikaye çok farklı bir tarzda anlatıldığı için başlangıçta kafanız karışıyor, ancak konuyu yakaladığınız anda filmi sevmeye başlıyorsunuz.

    yönetmenin ünlü filmi perfect blue ile bir karşılaştırma yapmak gerekirse; öncelikle film 18+ değil. güzel aksiyon sahneleri barındırıyor ancak hiç bir şekilde tecavüz ve kanlı ölüm sahnelerine yer verilmemiş, hatta bolca mizah eklemişler. ve animasyonu da perfect blue ile aynı, iki filmin de baş karakterleri birbirine çok benziyor.

    animeseverler için kaçırılmayacak bir film sayılmaz ama izlemekle zaman kaybetmiş olmazsınız.
  • sanki "bir filmde ya da animede sahneler arasindaki devamlilik en fazla ne kadar olabilirki? " sorusunun cevabi olarak yapilmis anime
  • japonların duygulara,özellikle aşka karşı duruşlarını son derece çarpıcı bir şekilde anlatan anime film. konu itibariyle bir animeden çok bir amerikan romantik-komedisine yakışacak bir durum işleniyor. hayatı boyunca sevgilisini arayan bir kadın. bu bağlamda biraz chasing amy'i hatırlattı bana. ama benzerlik o noktada bitiyor zaten. kurgu da oldukça ilginç, biraz da kafa karıştırıcı ama filmin içine girince siz de kurguyla beraber akıp gidiyorsunuz zaten. duyguların sebebinin 'diğeri' değil bizzat kişinin 'kendisi' olduğunu güzel işliyor.
  • sinema, hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir alandır. ancak bütçe gibi bir problem olduğu için hayal gücünün görselleştirilmesi kolay değildir. animeler ise bu konuda daha rahattır çünkü bir insanı gökdelen büyüklüğünde göstermek isterseniz yapmanız gereken tek şey onu öyle çizmektir. bu görüntü normal bir insanı çekip bilgisayar ile gökdelene eşit büyüklüğe getirmekten çok daha inandırıcıdır. çünkü her ne kadar cgi teknolojisi çok gelişse de seyirciyi kandırmak hala çok fazla çaba gerektirir.

    animede ise hayal gücünün sınırını siz belirlersiniz. ancak çoğu anime teknik anlamda hayal gücünü aşarken hikaye alanında klişenin klişesidir. bu filmin yönetmeni olan satoshi kon ise istisnalardan biridir. çünkü kendisi hayal gücünü hem hikayede hem teknik alanda çok iyi kullanan benim gözümde dahi seviyesinde bir insandır.

    yönetmenimiz paprika gibi filmlerinde sinemanın her alanında sınırları zorlarken onun öncesinde yaptığı bu filmde biraz daha mütevazi çalışmış. şimdi hazırsanız filmimizi incelemeye başlayalım.

    --- spoiler ---

    önce filmimizin konusundan başlayalım. genyo adlı bir belgeselci, chiyoko adlı bir aktris ile röportaj yapmak ister. chiyoko, zamanında başarılı bir oyuncu olsa da artık inzivaya çekilmiştir ve 30 yıldır film yapmamaktadır. chiyoko, hayatı boyunca bir aşkın peşinden koşmuştur. genyo ise chiyoko'nun hem filmlerine hem kendisine hayrandır. chiyoko kariyerini anlatmaya başladığında röportaj, gerçek hayat, düşler ve anılar birbirine girer.

    bu filmin öne çıkan özelliği de tam olarak budur. senaryo tam olarak üç alanda ilerler; gerçek röportaj, chiyoko'nun hayatı ve filmler. bu filmde bu üç akış iç içedir. mesela gerçek hayatta chiyoko'nun bindiği bir tren saldırıya uğrar. daha sonra bir kapı açılır ve birden chiyoko'nun oynadığı tarihi bir filmde buluruz kendimizi.

    ayrıca hayal dünyasını yada zihinleri paylaşma konusu satoshi kon'un diğer filmlerinde de görülüyor. bu tarzı seviyorsanız yönetmenin paprika ve perfect blue filmlerine de göz atabilirsiniz. bu filmde ise genyo ve kameramanı, chiyoko'nun filmlerine yada anlattığı anılara dahil oluyor bir şekilde. ve bu akış film boyunca sürdürülüyor. sinema da paylaşılan bir hayal dünyası sonuçta. o setleri görmek daha sonra sanki filmin konusu gerçekten yaşanmış gibi genyo'nun dahil olması bu fikre işaret ediyor hep.

    ancak bu hızlı akış temel bir probleme sebep oluyor. o da chiyoko'yu tam olarak tanıyamamamız. şimdi filmin merkezinde uzun yıllar süren, sancılı ve amansız bir aşk var. ancak bu aşk karakter bağlamında bir mantık düzlemine oturmuyor. farkındayım aşk ve mantık pek yakın şeyler değil ancak chiyoko'nun neden bu şekilde aşık olduğunu anlamıyoruz biz. bunu yönetmenin illaki bilimsel bir tez gibi a=b şeklinde açıklaması gerekmez. ancak karakterin temelini atarken bir şekilde bu aşkın dayanacağı bir nokta koymalı ki o kadar uzun süredir görmediği bir insana aşık olduğuna inanalım. çünkü cidden muazzam bir bekleme ve aşk var ama nereden çıktı bu dersek bunun bir cevabı yok.

    peki bu durum çok gözümüze batıyor mu? aslında hayır. çünkü dediğim gibi filmin kurgusu muazzam. kurgu hem senaryo alanında çok iyi hem kesmelerde. bunu da şöyle yapıyorlar. mesela chiyoko'nun hayatını anlatırken bir anda bir filmin içine giriyorlar ancak bu filmin öyle sahnelerini seçiyorlar ki chiyoko gerçek hayattaki aşkının peşinden gidiyormuş gibi görünüyor.

    bu baya karışık bir yöntem. çünkü gerçek hayat ile başlıyoruz, daha sonra filme geçiyoruz biz kendimizi filmde sanırken chiyoko aslında gerçek hayattaki aşkının peşinden gidiyor. bunu görselleştirmek için şöyle bir analoji kullanabiliriz. diyelim ki bir bahçeniz var ve bu bahçenin etrafını bir sıra (filmin akışı) tuğla ile sarmak istiyorsunuz. bir tanıdığınız size diyor ki masraf yapma biz bir bina yıktık git oradaki tuğlaları (bunlar da sahneler oluyor) al. siz tuğlaları almaya gidiyorsunuz ama tuğlalar bir yığın halinde kimi banyodan (gerçek hayat) kimi mutfaktan (filmler) kimi oturma odasından (chiyoko'nun hayatı) çıkma. bu nedenle renkleri farklı ayrıca bütün tuğlalar kırılmış.

    tuğlaları alıp geliyorsunuz. siz aralık bırakmadan dizmek istiyorsunuz bunları ama tuğlaların eşlerini bulmanıza imkan yok. bu nedenle tuğlaları yontup birbirine uyduruyorsunuz. (bu da filmin kurgusunu temsil ediyor) sonuçta farklı renklerin birbiriyle muhteşem uyum gösterdiği aynı zamanda dümdüz dizilmiş şahane küçük bir duvar elde ediyorsunuz. yanında duvara bakarak ilerlediğinizde (bu da filmi izlemek oluyor) her an renkler değişiyor. bu bakana müthiş bir heyecan veriyor ancak aralarında boşluk da olmadığı için çok da düzenli görünüyor duvarınız.

    --- spoiler ---

    gördüğünüz gibi yönetmenin sahne geçişleri ve hikaye anlatma tarzını anlatmak bile zor. bir de bu teknik ile uzun metraj film çıkardıklarını düşünün. eğer filme bu açıdan bakarsanız sinemanın bile ötesinde ne kadar zeki bir insan ile karşı karşıya olduğunuzu fark edebilirsiniz.

    ayrıca eğer bu film satoshi kon'un filmografisinde izlediğiniz ilk film ise sizi paprika, perfect blue ve tokyo godfathers gibi çok iyi filmler bekliyor demektir.
  • satoshi-kon şaheseri olan, aşk için dağları tepeleri aşıp, uzaya çıkılabileceğini gösteren bir film.

    --- spoiler ---

    "nihayetinde, asıl sevdiğim şey onun peşinden koşmak".

    --- spoiler ---
  • soundtrackları harika olan animedir.
    --- spoiler ---

    karakterin başından beri arayışı insana çok dokunur.işte hayatta öyle kısa anlar anlık insanlar,bazı diyaloglar anılaşıverir bier bakarsınız ömrünüzün yarısı olmuş.ayrıca karakterin yaşamı bir anahtara sığdırılcak kadar da imgeseldi.
    --- spoiler ---
  • perfect blue'nun aksine oldukça kafamı karıştıran bir animeydi. işin içine "aşk, kader" gibi kavramlar girince aklımı yitirip doğru düşünemiyorum sanırım. kaderci gibi görünüp kaderci olmayan, alternatif hikayeler üzerine inşa edilmiş, farklı zamanların birleştirilip tek bir olaya bağlandığı, muhteşem bir satoshi kon hikaye anlatımı daha.

    --- spoiler ---

    anahtarın, ukde kalan aşkı temsil ettiğini hiç sanmıyorum. farklı dönemleri, evrenleri, hikayeleri anlatan bir yol filmi izledim. godzilla'dan samuraylara, savaşlardan günümüze dek pek çok hikaye birleştirildi. nedir bu anahtarın temsili, tutku, kendini bulmak, büyümek, mücadele, umut... ne zaman deprem olsa gerçeğe dönüyor ve anahtarını kaybediyor chiyoko. anahtarını kaybettiği zaman umutsuzluğa düşüyor, arayışı bitiyormuş gibi hissediyor. doğduğumuz andan ölüme dek bir şeylerin arayışı içindeyiz. arayış kaybolduğu an, insandan geriye pek bir şey kalmıyor. genya, kaybolan anahtarı chiyoko'ya teslim ettikten sonra hikaye bitiyor, chiyoko ölüyor. çünkü, ölümle birlikte arayış biter. ne yani, şehrin anahtarını mı vereceklerdi kadına...

    chiyoko, o adamla tanışmasaydı (ressam, hükümet karşıtı, işkence edildiği sırada bile konuşmayan) hayatı daha farklı olacaktı. annesinin, chiyoko için planları şöyleydi: 'evlenecek ve dükkanda çalışacak.' tanıştığı adam sayesinde kendi yolunu çizmeyi öğrendi.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap