• yıllar, belki de yüzyıllar sonra insanlar en çok buna gülecekler bence. müzelerde filan birer örnek şemsiye sergilenecek, eski insanlar bunları kullanıyordu diye. mesela biri yanındakine şunları söyleyecek:
    “bir zamanlar insanlar yağmur yağdığında ellerinde bununla yürüyorlarmış. inanması güç ama bir ellerini bunu tutmaya dedike ediyorlarmış ve bu uçları sivri şeyle tehlike saçarak ilerliyorlarmış. iki kişinin ellerinde bunlarla karşı karşıya geldiğini düşünsenize! birinin gözüne girmemesi için hiçbir sebep yok! daha komiği, sadece üst kısmı koruyor bu alet. ayaklar paçalar filan hep ıslanıyormuş o dönemlerde. hayrettir ki yüzyıllarca bunu kullanmışlar biri de çıkıp bari ucu sivri olmayanını yapalım dememiş. rüzgarda ters dönmesinden bahsetmeyelim bile, o kadar incitmeyelim atalarımızı.”
  • tekrar icad etmeme ramak kalmış alettir. şöyleki:
    95-96 kış sezonuna doğru soğuklardan korunmak için bir adet bere edinmiş, neşe içinde işe gidip gelmekteyimdir. derken yağmurlar bastırır hafiften ama berem hala yetmektedir kafacağızıma. fakat saaditimize iri yağmur taneleri müsade etmez. bere kendi ıslanmakla kalmayıp kafamı da ıslatmaktadır artık. ben de başlarım çareler düşünmeye: çepeçevre siperlikli bere, siperlikleri açılıp kapanabilen bere derken günler hızla ilerler. beni ıslanmaktan koruyacak aletin tasarımı aşağı yukarı bitmiştir.

    derken gene yağmurlu bir gün "ulen hadi ben süper zekiyim, bi alet icad ediyorum ama ya bu insanlar nasıl korunuyor yağmurdan" deyüp başımı kaldırıp çevreme bakınmamla eli şemsiyeli insanları görürürüm. "hasktir! şemsiye diye bişey vardı tabi ya. ulen ne salağım, bunu cümle aleme anlatıp rezil edeyim kendimi" der ve en yakın şemsiye satıcısına yollanıp edinirim tekrar keşfettiğim aleti. aklıma geldikçe inanamıyorum ama valla yaptım ben bunu ya.
  • "önceki gün şiddetli yağan yağmur ankara'da yaralanmalara neden oldu. edinilen bilgiye göre kızılay sakarya caddesi'nde yürümekte olan mustafa k, karşı şeritten gelen bahar s. yönetimindeki şemsiyenin ucunda bulunan ince demirlerin gözüne girmesi sonucu yaralandı. kalabalığın bakışları arasında bir anda yere yığılıp, acı içinde kıvrılan yaralıya ilk müdahale şans eseri olay yerinden geçmekte olan bir doktor tarafından yapıldı. hastahaneye kaldırılan mustafa k'nın gözüne 3 dikiş atıldı. mtw haber- ankara"

    ankara'da yaşayanlar tanıklık ediyor ama bilmeyenler için söyleyim ankara'ya son dönemde yağan yağmurun haddi hesabı yok. sağanak yağmur falan değil, direk muson yağmuru yağıyor. ansızın yağan yağmurlar için vatandaş tedbiri elinden bırakmıyor. tedbir şemsiye. her ne kadar doğal korunma yöntemlerinden biri olsa da, sıkıntı yaratıyor kalabalık kamu alanlarında.

    istatistikçi amcalar memleket insanın boy ortalamasını kadınlarda 160, erkeklerde 170 olarak belirlemiş. şemsiyenin yaralanmalara yol açması da burada başlıyor. boyunuz bu standartların üzerindeyse işte o zaman yandınız. misal, karşıdan gelen hatun abla 165 boyunda, elinde şemsiyesiyle geliyor. şemsiyeyi kafasının üzerine koyunca şemsiyeyle birlikte ablanın tehlike sınır yüksekliği oluyor 180. 180 benim gözüm, senin ağzın, diğerinin de tam kaşının üzerine geliyor. manevrası dar sokaklarda sokuyorlar gözünün içine ucundaki demirleri, tabi olandan bitenden haberi yok basıyor gidiyor hanım abla. artık çıkan gözünle mi uğraş, yırtılan ağzınla mı orası senin sorunun oluyor.

    yukarıdaki kolpa haber gibi bir olay başıma gelmeden şemsiye üreticilerine önlem almaları için sesleniyorum. arkadaş o demirlerin ucuna koruyucu birer plastik yerleştirin. bizim mahalleden celal abi'nin sağ şakaktan girmiş şemsiyeli bir abla zamanında, faça yemiş gibi dolaşır durur celal abi yıllardır. lütfen bu konunun üzerine eğilelim.

    ha unutmadan göze giren şemsiye acıtır.
  • yağmurun çaldığı çok güzel bir enstrüman.
  • bence son derece gereksiz, faydasından çok zararı var. ama illa kullanmak isteyenler varsa onlara seslenmek istiyorum;
    hani bunların tepesinde demir çıkıntısı olanlar var ya. hani bazılarınız şemsiyeniz kapalıyken elinizde taşıdığızda yere paralel tutuyorsunuz ya. bazen de yolda benim önümden yürüyorsunuz ya.
    heh!
    bir gün o demir bir yerime saplanacak. işte o zaman ben de o şemsiyeyi alıp bir kulağınızdan sokup diğerinden çıkartıcam!
  • ağustos sıcaklarında istanbul'da yağmur yağan bir gün, işten çıkarken bi arkadaştan yine yağmur yağan bir gece alıp işe bıraktığım şemsiye bana göz kırptı ve yanıma aldım. servisten indikten sonra istanbul üniversitesi merkez kütüphanesine gittim. okudum, çizdim, yazdım. *literatür taramalarının ve günün verdiği yorgunluk neticesinde unutulan bir nesne oldu benim için. arkadaşıma da unuttuğumu söylemiştim. o da sırıtarak bi yerde bulup aldığını söylemişti. içim rahattı. ne ona şemsiye aldım, ne de bir daha kütüphaneye gitmeyi sırf şemsiye için gözüme kestirebildim. aylar sonra bugün rahat çalışabilmek için öğle saatlerinde tekrar yolum düştü kütüphaneye. güvenlik görevlisine sordum. "bi şemsiye vardı. 5-6 ay öncesinde unuttum. bi bilginiz var mı?" diye. pis pis sırıtarak;"değil ay, hafta bir gün durmaz" dedi. bi an makul karşıladım. zaten buluntu olduğu için ihtiyacı olan birisi alabilir, hatta alsın istemiştim. içerisi tıklım tıklım dolu ve oturacak yer bulmak için birilerinin kalkmasını beklerken dolaştım. aklıma en son oturduğum masanın etrafına bakmak bile gelmedi. ama bilgisayarın pili intiharın eşiğine geldiğinde priz aramaya koyuldum ve bir şemsiye, unuttuğum şemsiye.

    bugün de çıkarken hiç almak istemedim. o şemsiye mi değil mi emin olmak bile istemedim.
    okuyan insanın dürüstlüğüne inanmak ve her şeye rağmen temiz toplum! ümidimi yitirmemem için sebeplerin olduğuna inanmak istedim.

    bu gece de yağmur vardı. biraz ıslandım yine.
  • şemsiyenin atası ilk ortaya çıktığında sadece güneşten korunmak amacıyla kullanılıyordu. amacı sadece güneşten korumak olan bu şemsiyeler parasol olarak da biliniyor.

    umbrella, latince gölge anlamındaki umbra'dan geliyor. ingiltere'de şemsiyelere brolly de denebiliyor.

    şemsiyenin tarihi neredeyse dört bin yıl öncesine dayanıyor. eski asur, mısır, yunan ve çin uygarlıklarında da kullanıldığı biliniyor.

    çinliler, bu güneşten korunma aracını ilk defa yağmura karşı kullandılar. yağlı kağıt, ipek ve bambu yapraklarından şemsiye yapıyorlardı.

    acem gezgin ve yazar jonas hanway tarafından popüler olana kadar şemsiye sadece kadınlar tarafından kullanılmıştır. 1750'lerde hanway, rezil olmayı göze alarak 30 yıl boyunca şemsiye kullanmış. john macdonald'ın da 1778 yılında londra'da yağmur yağdığında ipek bir şemsiye kullanması tarihe geçen başka bir ayrıntı.

    batıdaki tarihi ile ilgili ilginç bir ayrıntı olarak, ispanya ve portekiz'de aynı dönemde ortaya çıkması gösterilebilir. robinson crusoe romanında robinson'un kendisine bir şemsiye yapması da ilginç bir ayrıntıdır. sonradan ağır şemsiyelere robinson adı verilmiştir.

    viktorya çağında, ahşap şemsiyenin yapım maddelerinden biriydi. fakat ahşap son derece pahalıydı ve ıslandığı zaman şemsiyenin katlanması mümkün olmuyordu. 1852'de çelik tellere sahip şemsiyeler samuel fox tarafından icat edildi.

    ilk şemsiye dükkanı olan james smith and sons 1830 yılında açıldı ve günümüzde hizmet vermeye devam etmektedir. william c. carter ise 1885 yılında “şemsiyelik”i keşfetti ve şemsiyelerin sürekli ortada durması veya ortadan kaybolması gibi sorunların köküne kibrit suyu dökülmüş oldu.
  • yağmuru az bir ülkede (arabistan veya iran) keşfedilen bir alettir şems, güneş demektir. tabi bizim buralarda yağmur daha çok görüldüğü için biz kelime anlamı güneşlik olan bu aleti yağmurdan korunmak için kullanırız.
  • yağmurlu bir günde yolda yürüyen kadınları potansiyel birer katile çeviren icat. buradan tüm kadınlara sesleniyorum, lütfen elinizde şemsiye varken biraz da olsa önünüze bakın. vitrinleri, yoldan geçen hemcinslerinizin saçını, başını, kıçını, kıyafetini dikizlemek yerine biraz da olsa önünüze bakın. gözümü çıkarma girişimleriniz yetti ulan her ani hareketinizde!
  • nasıl nefret ediyorum bundan belli değil. biraz yağmur yağdı mı yolda yürümeyi işkence haline getiriyor. insanın saçına takılıyor, sürekli "ay gözüme girecek" diye geziyorsun, yağmurlu havada şemsiye taşıyanın hayatında çok büyük bir değişiklik olmadığından tin tin yürür, hızlı hızlı yürüme imkanın da kalmıyor. tam bir kabus.

    taşıyan kişi olduğunda da, biraz rüzgar eser, bu ters döner, sağa sola değmesin diye strese girersin, ıslandıktan sonra güzel kurutmazsan leş gibi kokar, bi yere girdiğinde açıp koyacak yer ararsın, derdi çilesi hiç bitmiyor yani. öf.

    bir de böyle tasarımında, icadında falan hiç mi zeka parıltısı olmaz. zaten bu konuda bir şemsiye bir de prezervatif, yani gelmişiz 21.yy'a, hala sorunun çözümü için ilk akla gelen ürün kullanımda, hiç mi gelişmez, kullanışlısı çıkmaz.

    sevmiyorum. bir tane alternatifi tasarlansa, ücretsiz pazarlamasını yaparım.

    ekleme: evet, sabeth sağolsun, alternatifi varmış. nubrella henüz türkiye'de satış yok anladığım kadarıyla fiyatı da 50$. yani bu da gerzek bir görüntü ama yine şemsiyeden iyidir.
hesabın var mı? giriş yap