• birinci anlamı devletin kendi yonetim şeklini ve rejimini kendisinin tayin etmesidir.
    ikinci anlamı somurge halklarının bagımsız devlet kurma haklarıdır. wilson prensiplerinin en onemli noktasını olusturur.
    ucuncu anlamı bir devlet içinde yaşayan azınlık halkın bagımsız bir devlet kurmasıdır. uluslararası hukukta kabul gormeyen self determinasyon budur cunku her farklı kimliğe sahip olan grup kendi devletini kurarsa birleşme saglanmak istenirken parcalanmanın artmasına goz yumulmuş olur.
  • amerikanın liberal ve serbest ticaret ilkelerine sıkıca bağlı başkanı wilson'ın, dünya savaşlarının emperyal imparatorlukların siyaseti nedeniyle çıktığına dair liboş inancı gereğince, birinci dünya savaşının ertesinde, çok uluslu, militarist imparatorlukları dağıtarak bunları demokratik ulus devletlere parçalama, dolayısıyla bir daha böyle savaşlara mahal vermeme siyasetinin bir parçası olan görüş. bu görüşün yerlilerini katledip sürdükleri bir toprağın yeni hükûmetinden çıkması da bir acayiptir.

    tabiî bu ulus devletlerin ne kadar demokratik falan olduğu, amerika gibi açıkça demokrasi olan bir ülkenin dünyanın yarısından fazlasında darbe yaptırıp, iç savaş çıkarması, bu ''kendi kaderini tayin'' hakkının dekolonizasyon süreci olarak tanımlanarak, meselâ kanada içindeki kızılderililere, avustralya'daki yerli halklara falan tanınmayıp, bunların bağımsız ülkeler elde etmesine müsaade edilmemesini görmezden gelmemiz beklenir. osmanlı imparatorluğunda yunanlılar, ermeniler, kürtler falan self determinasyon yapabiliyorduysa, neden o vakit sizin ülkenizdeki yerliler, batı ülkelerindeki mahallî azınlıklar, kabileler; ingiliz müttefiki ve kolonisi hüviyetindeki avustralya'nın gerçek sahibi olan o halklar bu otodetarminasyonu yapamadılar?

    çünkü, mesele siyasî ve ekonomiktir. şu dünyada, hiçbir şey aman hukuk efendim ahlâk, iyilik diye yapılmaz.
  • türkiye'de yanlış olarak self-determinasyon denen kendi kaderini tayin hakkının doğru yazılmış hali. doğrusu başlıktaki halidir çünkü, başlıktaki iki sözcük de (self ve determination) ingilizcedir ve bu haliyle terim olarak türkçede kullanılması makbuldür. ama self-determinasyon dersek başı ingilizce kıçı fransızca bir hilkat garibesi çıkmaktadır ortaya. illaki fransızcası kullanılacaksa oto-determinasyon denebilir. haklı olarak turgut tarhanlı derslerde çok takardı bu mevzuya.
  • bir devletten ayrılma olarak alındığında yalnızca bir kere kullanılır. çünkü aksi durumlarda ayrılmaların domino taşları gibi klan ya da aşiret örgütlenmesine kadar gitme olanağı ve olasılığı doğar ki bunun sonucu da kaos olur. yani 'ayrılandan ayrılınmaz'. kktc'deki durum budur. kıbrıs self determinasyon hakkını bir kere kullanmıştır. kktc'nin kurulması ve tanınması demek self determinasyonun ihlali demektir. ha ama şimdi sen bana 'kosova?' dersen, 'valla aga, işte hiç belli olmuyo, ne ilke kalıyo ne kural kalıyo bazen' derim, geçişitiririm.
  • ilk olarak 1918 de wilson ilkeleriyle ortaya çıkmıştır.

    iç ve dış self determination olarak ayrılır.

    iç self determination , ülke içinde özerk ve serbest bir halk olarak yaşayabilme hakkını ifade edip, azınlık haklarının garanti altına alınmasını gerektirmektedir.

    dış self determination ise bir devletten ayrılıp, bağımsız bir devlet kurmak anlamına gelmektedir. dış self determination sadece koloni düzeni, dışarıdan yapılan müdahale ile boyunduruk altına alınma ve ülke içinde iç self determination hakkının inkarı durumlarında söz konusu olabilecek bir haktır. bu nedenle demokratik ülkelerde self determination hakkı, iç self determination olarak algılanmalıdır.

    " self determination hakkı halkların ayrılma hakkı olarak algılanmaktadır " ifadesi yanlıştır. her isteyen halk topluluğu kendi kaderini belirleme hakkını kullanamaz. ülke topraklarının bütünlüğü ve siyasal bağımsızlık daha ağır basan kavramlardır. ancak, eğer bir toprak parçası üzerinde fiili durum tesis edilmiş ve fiili otorite kurulmuşsa o takdirde bu halk topluluğunun devlet olarak tanınabileceğini söylemek mümkündür.
  • federal bir devletin parçası olan federe devletlerin de kullanabileceği bir haktır. ancak bunun için federal devletin anayasasında bu devletlere self-determinasyon hakkı tanınmış olmalıdır. yugoslavya ve sscb'nin dağılmasıyla ortaya çıkan devletlerin bu ilkeye dayandıkları kabul edilmektedir.
  • türkçe'de otodeterminasyon olarak kullanılabilecek sözcüğün ingilizce'deki karşılığı. ayrıca, tek başına kullanıldığında ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkına işaret etmez.
  • bir halkın kendi geleceğini kendisinin özgürce belirleme hakkıdır. öztürkçe karşılığı olarak geleceklik hakkı terimiyle de ifade edilir.
  • içinde çelişkiyi barındıran bir kavramdır, çelişki mi yoksa çözülmeyi bekleyen ince bir paradoks mu gelecek gösterecek.
    tarihin önümüze getirip koyduğu iki soruyu sorarak çelişki mi yoksa paradoks mu yu açalım:

    1815- 1914 arasında kurulan emperyal dengenin sağladığı barış ile gayri ahlakiliği apaçık prensipler olarak nükleer silahların yarattığı çifte gerçekliğin yarattığı iki kutuplu dünyanın sonucu olan 1945-1990 arası barış dönemi mi daha evladır yoksa kendi kaderini tayin hakkının doğurduğu devletlerin arasında cıkan sayısız savaşa vurgu yapan ve yazarını unuttuğum kitabın şu başlığı mı; savaşların önünde güzel bir gelecek var !

    demir leblebi ise burada:
    kendi kaderini tayin etmenin düşünülebilir en küçük öznesi nedir?

    son sorunun önümüze koyduğu tarihi örnek ise arjantin'in falkland adaları'nın kendisine ait olduğuna dair demografik, tarihsel, coğrafi açıdan ileri sürdüğü iddiaların pek çok araştırmacı tarafından kabul edilmesine rağmen aynı arjantin'in adadaki birkaç bin ingilizin kendi kaderini tayin hakkını istemesini reddetmesinin sonucu:
    (bkz: falkland savaşı)

    son olarak kimliğin değil kişiliğin, hamakatın değil dirayetin, icbarın değil iknanın kuracağı bir yer olarak:
    (bkz: bir imge olarak vatan)
  • ulusların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesidir. ilk olarak 8 ocak 1918 'de abd başkanı wilson tarafından o dönemin imparatorluklarını parçalamak amacıyla kullanılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap