• artık iki tek içsem kafam çakır oluyor, bir kadeh şarap içsem sabahına başım çatlıyor. ama bu hep böyle değildi. üç beş yuroluk avrupa şaraplarına çok rahat ulaşabildiğim, avrupa'ya yılda birkaç kez gidebildiğim bir dönem vardı. o dönemde, şarapları fransa'nın bölgelerine göre ayırabilir bile olmuştum.

    araya giren birkaç senede avrupa'dan ayağım kesildi. türkiye'de iyi şarap artık neredeyse erişilmez hale geldi. ve ben yaşlandım. alkole zaten çok dayanıklı değildim, olan direncim de kalmadı. dediğim gibi, bir kadeh içiyorum ertesi gün full baş ağrısı. gerçekten değmez.

    bu arada, burada içtiğim şaraplar da genellikle kavaklıdere angora (veya ancyra şimdi emin olamadım) ve sava premium.

    dün, uzun zaman sonra ilk kez avrupa'dan alınmış bir şarap içtim. "appellation d'origine contrôlée" damgalı bir fransa/côtes du rhône şarabı. alındığı yerde fiyatı 5 ya da 7 yuro gibi bir şey, tam hatıramıyorum.

    hem şarap çok güzeldi hem de çok güzel bir geceydi,"yarın sabah asla kalkamayacağım ama arada lazım böyle şeyler" diye diye şişenin yarısından çoğunu içtim.

    bugünden bildiriyorum:

    sorun bende değilmiş arkadaşlar.

    bize şarap diye sıvı kükürt içiren türkiye piyasasına ve yine, bizi buna mecbur bırakan türkiye ekonomisine selam ederim.
  • şarapta sürekli duyduğumuz bir terim vardır.
    (bkz: gövde) bazı kırmızı şaraplarda alırken dikkat edin üzerinde de yazar.
    hafif gövdeli, orta gövdeli, tam gövdeli diye.

    bu terimleri görürseniz en basit anlatımıyla şarabın ağırlığıdır.

    su içerken nasıl hissediyorsunuz?
    su hafif gövdeli kabul edilir.
    hafif gövdeli şarabın ağırlığı suya yakındır.
    orta gövdeli şarabın ağırlığı mesela portakal suyuna yakındır.
    tam gövdeli şarabın ağırlığı ise kayısı, şeftali ya da mango suyu gibi daha ağır hissettiren şaraplardır.

    şunu da unutmamak gerek gövde asla bir kalite unsuru değildir.
    hafif gövdeli şarap tercih ettiğinizde 'ulen en hafifini aldık fakir gibi' diye düşünmeyin.

    bunun dışında, şarap içiyorsunuz, ağzınızda kekremsi bir tat oluştu.
    hani şekersiz çay içerken damağınızda olan hissiyat var ya. işte o.
    bazen üzüm derken kabuklarını soyup damağınıza koyduğunuzda da hissedilir.
    (bkz: tanen)'dir efendim bu etkiyi yapan.

    örneğin bazı şaraplık üzümlerin tanen durumlarından bahsedecek olursak;
    adakarası: kalın kabuklu ve iri taneli bir üzüm olmasına rağmen üretilen şaraplar yumuşak içimli ve tanen oranı düşüktür.
    boğazkere: taneleri orta irilikte ve kalın kabukludur. ismini “boğaz kermek” ten almaktadır. tanen oranı yüksektir.
    cabarnet sauvignon: kabukları kalın ve koyu renklidir. yüksek tanenli şıralar elde edilmektedir.
    grenache: düşük tanen içeren şıralar elde edilmektedir.
    kalecik karası: yuvarlak formda, kalın kabukludur. tanen oranı orta derecededir.
    merlot: orta irilikte taneli, yuvarlak formadadır. düşük tanenli şaraplar elde edilir.
    öküzgözü: kalın kabuklu ve bol şıralı bir üzüm türüdür. düşük tanen oranına sahip şıra elde edilir.
    pinot noir: en ince kabuklu üzüm türlerinden biridir. düşük tanen oranına sahip şıralar verir.
    sangiovese: orta-yüksek dereceli tanenli şıralar elde edilir.
    shiraz (syrah): çok koyu kırmızı renkte yüksek tanenli şıra elde edilir.

    şarapta tanen benim için çok hoş bir detaydır.
    küçüklüğümde de dilimde kadifemsi tat kalsın diye üzüm kabuğunu damağıma yapıştırır çekirdeğini çiğnerdim. alışkanlığımız buradanmış. `::)`

    debe editi: bazı harf hataları düzeltildi.
  • bizim memlekette nedense hep sefaletle bağdaştırılıyor bu içki. bir akşam köyden bir abimiz aradı, "ne yapıyorsun, müsaitsen akşam sana gelicez bir kaç kişi" dedi, ben "iyiyim abi, evdeyim şarap içiyorum, beklerim" falan dedim. neyse ben yaptım kafayı ama gelen giden yok, merak ettim aradım, "yok gelmicez" dediler, "tamam" dedim yattım ben. birkaç hafta sonra köye gittim, oturuyorlar, o gece neden gelmediklerini sordum, bana "olm evine gelcez diyoz, sen şarap içiyorum diye ağlıyorsun ne biçim delikanlısın, insan kuyruğunu dik tutar biraz, paran yoksa da gelin ben sizi ağırlarım de" diye fırça attı bana, "abi" dedim "ne alakası var şarabın parasızlıkla, belki 100 liralık şarap içiyordum ben evde", "siktir lan" dedi, "100 liralık şarap mı olur?".

    not: aslında bir noktada haklıydı adam, horozkarası içiyordum, litresi 8 lira. mantarlı ama.
  • mevlana, şems-i tebrizi'yi evine davet eder. şems onun evine gider ve kendisi için hazırlanmış sofraya oturduktan sonra ona sorar:

    - benim için şarap hazırladın mı?

    mevlana hayret içerisinde sorar:

    - meğer sen şarap da içiyormuşsun, öyle mi?

    şems cevap verir:

    - evet.

    mevlana:

    - bunu bilmiyordum.

    - madem ki öğrendin bana şarap ikram et.

    - bu gece vakti şarabı nereden bulayım?

    - hizmetçilerinden birine söyle gidip alsın.

    - hizmetçiye söylersem olay yayılır, şeref ve itibarım iki paralık olur.

    - o zaman git kendin al.

    - bu şehirde beni herkes tanır. gayrimüslim mahallesine gidip nasıl şarap alabilirim ki?

    - eğer bana saygın varsa benim rahatım için bunu yapmalısın. çünkü ben geceleri şarapsız ne yemek yiyebilir, ne konuşabilir, ne de uyuyabilirim.

    mevlana, şems’e olan saygısından ötürü cübbesini omzuna atar, koltuğunun altına büyük bir şişe saklar ve ecnebi mahallesine doğru yola düşer.

    oraya varıncaya kadar kimse onun ecnebi mahallesine gittiğini düşünmez ama ulaştığında insanlar hayret içinde onu takip etmeye başlarlar ve mevlana’nın bir meyhaneye girdiğini, bir şişe şarap aldığını ve onu sakladıktan sonra dışarı çıktığını görürler.

    henüz ecnebi mahallesinin dışına çıkmadan mahalle sakinlerinden müslüman bir grup onu izlemeye başlar ve sayıları anbean çoğalır; ta ki mevlana’nın imamı olduğu herkesin arkasında namaz kıldığı caminin önüne gelinceye kadar.

    hal böyle iken kalabalığın içinde bulunan mevlana’nın düşmanlarından birisi:

    - ey millet! her gün arkasında durup namaz kıldığınız şeyh celaleddin ecnebi mahallesine gidip şarap aldı… diye bağırdıktan sonra mevlana’nın cübbesini çekip atar.

    milletin gözü şişededir.

    adam devam eder:

    - mümin olduğunu iddia eden, sizin inandığınız bu münafık şimdi şarap almış ve kendi evine götürüyor.

    sonra celalettin-i rumi'nin yüzüne tükürür.

    ve başına öyle bir vurur ki mevlana’nın sarığı açılır ve boynuna dolanır.

    halk, bu sahneyi gördüğünde özellikle de mevlana’nın sessizliği karşısında kesin olarak mevlana’nın sahte takva elbisesi altında onları bir ömür boyu aldatmış oldukları kanaatine varır.

    sonuç olarak ona saldırmak için hazırlanırlar ve hatta öldürmeye niyetlenirler.

    işte tam o anda şems birdenbire ortaya çıkar ve bağırır:

    - ey hayasız insanlar, dini bütün bir insanı şarap içme töhmeti altında bırakmaya hiç utanmıyor musunuz? gördüğünüz bu şişenin içinde sirke vardır. zira her gün yemeğinde kullanıyor.

    mevlana’nın düşmanı bağırır:

    - o sirke değil, şarap.

    şems şişeyi alır, ağzını açar ve mevlana’nın düşmanı da dahil olmak üzere oradaki herkesin avuçlarına, şişenin içindeki sıvıdan biraz döker.

    mevlana’nın düşmanı başını döverek mevlana’nın ayaklarına kapanır ve halk da mevlana’nın elini ayağını öpüp dağılır.

    sonra, mevlana şems’e sorar:

    - bu akşam beni niçin böyle bir facianın içine sürükledin ve rezil rüsva olmama izin verdin?

    şems der ki:

    - uğruna gururlandığın şeylerin seraptan başka hiçbir şey olmadığını anlaman için.

    sen bir avuç sıradan insanın saygısının senin için ebedi bir sermaye olduğunu düşünüyordun; ama gördün ki bir şişe şarapla hepsi yok olup gitti.

    senin suratına tükürdüler, başına vurdular ve hatta seni neredeyse öldürüyorlardı.

    senin sermayen işte bu kadardı ve bu gece bir anda nasıl yok olduğunu gördün. o halde öyle bir şeye tutun ki, zamanın geçmesi ve olayların değişmesiyle yok olmasın...
  • dün bir arkadaşım geldi. sıcak şarap yapıp dedikodunun dibine vuracağız. neyse buluştuk; sevinç dolu bir halde, koşa koşa markete gittik. hayat sevince güzel dansı yapan ayşecik misali hoplaya zıplaya. eksik malzemeleri tamamladık ve kasa arkasındaki şaraplara göz atmaya gittik. her zaman aldığım markadan kalmamış. diğerlerine bakıyoruz, fiyatlar inanılır gibi değil. dandik cumartesi almış başını gitmiş. kendi aramızda konuşmaya başladık:

    - ya zaten sıcak şarap yapacağız.
    + cumartesi mi alsak, ne yapsak?
    - gerek yok bence.
    + emin misin?
    - nasıl olsa malzemelerimiz var. her türlü alırız acılığını.

    ve kasiyere döner arkadaşım:

    - en ucuz şarabınız hangisi peki?

    kasiyer durur mu, yapıştırır cevabı:

    - bu günlerde öyle bir şey yok!

    yanisi alabilmemiz, içebilmemiz gittikçe zorlaşıyor. şöyle ortalama bir şarap içmek isteseniz bile bir sürü para.
  • her seferinde diyorum ki kendi kendime, bir kadeh doldurur, yavaş yavaş içer, içerken de bir iki makale okurum.

    ama nasıl oluyorsa bir kadeh dolduruyorum, o kadeh bitiyor.
    sonra bir kadeh daha ve bir kadeh daha...
    şişenin sonuna doğru kendimi makale okurken değil de ferdi tayfur dinlerken buluyorum.

    şarabın yan etkilerinden sanırım.

    neyse, ferdi babadan gelsin; yaşayan tek efsaneden:
    bilinmez neleri getirir zaman;
    bilinmez neleri bitirir zaman...

    sevgiler!
  • anadolu, mezopotamyanın kıyısında, medeniyetin dünyaya yayıldığı köprüsü, üzümcülük ve zeytincilik ile medeniyetin ilerleme noktalarından, çok şanslıyız ki en bu antik çağların tatlarını hissedebiliyoruz şaraplarımızda.

    1- suvla behramlı
    truvanın, tanrıların mekanı olimposun, antik yunanın ve mustafa kemal'in tarihi hikayelerinin coğrafyasından, biraz soğuk biraz rüzgarlı, havası her daim temiz ikliminden beklendiği gibi az şekerli, küçük taneli üzümlerinden gelen içimi çok hoş bir yemeklik şaraptır. fiyatı da uygundur. öncelikle ızgara kırmızı etle, elma gibi ekşi meyvelerle, bergama tulum gibi 1 yıldan fazla eskitilmemiş taze sayılabilecek peynirlerle güzel uyum sağlar. bunun yanında yemek pişirirken de kullanılabilir bir şaraptır.

    2- doluca antik
    14,5 derecesiyle kırmızı şaraplar arasında en yüksek alkollülerden birisi olmasının yanında, tadının dolgunluğu ve yoğunluğu ile çok lezzetli bir şaraptır, yüksek asiditesi nedeniyle eski kaşar, parmesan en az üç yıl civarı olgunlaştırılmış peynirler ve kuru dinlendirilmiş ızgara kırmızı et ile harika uyum sağlar. siyah üzüm, şeftali gibi sulu meyveler ve bademin yanında beyaz leblebi iyi bir eşlikçidir.

    3- kavaklıdere yakut
    kavaklıdere gibi şarapçılık geleneklerine bağlı bir firmanın özenle birçok çeşit üzümün harmanlanmasıyla yapılmış, bu sebeple de her yıl aynı tatta bulabileceğiniz şarabıdır. özel günlerinizde de hediye edilebilir çünkü birçok damak tadına hitap eder. kendine has karakterinin olmaması, ortalama kalan tadı ile birçok yemekle uyumludur.

    4- kavaklıdere primeur
    sonbahar ayında bağbozumunun kutlanması amacı ile ilk sıkılan üzümlerden üç hafta içinde yapılan taptaze bir şaraptır, bu sebeple sadece sonbahar ayında ve sınırlı üretimdir. her yılın tadı ayrı olur. ne çıkacağı tamamiyle sürprizdir, bu geleneğe ortak olmak isteyenlere önerilir, fiyatı da oldukça uygundur.

    5- buzbağ elazığ
    bölge serisi ülkenin farklı iklimlerinde farklı cinslerde yetişen üzümleri tatmak için harika bir seridir. bu seri içinde elazığ ise dünyanın en iyi şaraplarıyla yarışabilecek kompleks tada ve dolgunluğa sahiptir. aynı sebeple her damak zevkine hitap etmeyebilir. bir karaf içinde havalandırılması ve geniş kadehlerde içilmesi tavsiye edilir. badem ile hoş bir uyum sağlar.

    6- ancyra merlot
    üzümün kendisini seven için en güzel şaraplardandır çünkü meyvemsi yuvarlak, düşük asitli, hafif tatlımsı içime sahip bir şaraptır. sade içilebilir, ya da kuruyemişlere eşlik edebilir. her şarap açık havada ve güzeldir ancak bu şarap daha da güzeldir. ayrıca düşük kükürt dioksit (koruyucu) nedeniyle baş ağrısı yapma olasılığı en düşük şaraplardan biridir.

    7- buzbağ beyaz (emir narince)
    yazlık meyvemsi hafif asitli soğuk içilmesi tavsiye edilen bir şaraptır. uygun fiyatıyla ucuz şaraplar arasından tercih edilesidir.

    8- turasan emir
    yıllar önce kapadokya bölgesinde yapılmış taş oyması havuzlarda dinlendirilen, bu özelliği ile istisna şaraplar arasına giren, taşın aroması olmaması sebebiyle üzümün tadının korunduğu, ülkenin ödüllü ve özel beyaz şaraplarindan biridir.

    9- sava kırmızı
    şarapseverleri ucuz şarabıyla eşlik eden, listede bahsedilmezse ayıp edileceğini düşündüğüm, ortamda olmazsa olmaz arkadaş gibi, cenazene gelen eski dost gibi, sen de halısaha arkadaşı ben diyim çatkapı gideceğiniz dostunuz... kasa kasa alınır partilenir. düşenin dostu, yalnızların arkadaşı, arkadaşlıkların tutkunu, tutkalların dostu neyse abartmayalim... ucuz şarap.

    10- yukarıdaki şaraplardan daha fazla para harcayacağınız her şarap zaten özeldir, özel gün şarabıdır, ayda yılda bir içilir, her gün içmek gösteriştir, görmemişliktir. o yüzden 10 numarayı size bırakıyorum, ne içtiğin değil kim ile içtiğin daha önemlidir, bazen en kötü şarap en güzel anların yaşanmasında kıvılcım olur, gönlünüzün ateşi hiç sönmeyesin, tüm şarapseverlere selam olsun.

    gül de şarap da bilene güzel gelir,
    sarhoş olmayan için sarhoşluk nedir?
    cebi boş, gönlü dolu olmayan kişi,
    her şeyden geçmenin tadını ne bilir?
    ömer hayyam.
  • şarabı sokakta içersen ayyaş, restaurantta içersen mösyö, şömine başında romantik, eğer güneşin altında içersen de *göt olursun demiş şair.*
  • öyle sanıyorum ki islam'da haram olması içeriğinden değil, hem hristiyanlık ve şarap bağından hem de yunan ve roma ticareti yüzündendir. içeriği çok kötü olsa cennette vaat edilmezdi zaten. kaldı ki mezopotamya'da yapıldığı bilinen binlerce yıllık en eski içki bira ve arapların yaptıkları damıtık içkiler, şarabın yasaklanmasından sonra uzunca bir süre (1500'lere kadar) tüketilmiştir. arap topraklarında uzunca kalmış ve içme geleneklerini az çok öğrenmiş biri olarak da diyebilirim ki, islamın asıl derdi alkolle olsaydı, önce arakı yasaklardı. çünkü arak'ın yanında şarap, sarhoş etme anlamında solda sıfır kalır. şarap önce kuran'da en-nahl 67 ile kutsanmış, sonra bakara suresi ile şeytan işi sayılmıştır. kuran'da günah sayılan içecek genel olarak "alkol"lü olanlar değildir. çünkü göz sürmesi olarak kullanılan antimon tozu al-kohl'un alkol haline gelmesi 800'lü yıllarda şarabı damıtmaya çalışan arap simyacılar tarafından olmuştur. bahsi geçen alkol değil, hurma ve üzümden yapılan şaraptır.
    ilk kez mö 8000lerde bugünki iran-ermenistan-gürcistan civarında bulunduğu tahmin edilen şarap, yunanlıların narsistliğine kurban gitmiştir ve yunanlılar tarafından kendilerini doğululardan ve yabancılardan ayıran bir içecek olarak yunanlaşmıştır. bira sever "barbar" persler ve diğer mezopotamyalılarla aralarında bir fark yaratmak için yunanlılarca seçkinleşen bu içki önce yunan içinde sınıf ve statu ayrımını yaratmakta kullanılmıştır. symposion denen ve bilinen ilk entelektüel ve homoseksüel meclisi olan toplantılarda su katılarak kullanılmaya başlamıştır. şarap yunanlılar için uygarlık ve incelikle eşanlamlı hale gelmiştir ve şarabın en kaliteli içme biçimi suyla karıştırılarak içileni olmuştur. hiç içmemek, sek içmek kadar kötüydü. sek şarabı sadece dionysos içebilirdi. o da zaten tüm tanrılar içinde en barbar olanıydı çünkü doğu'dan batı'ya gelmişti ve geçmişinde bira içerdi.
    şaraba layık olmayan köleler o zamanlar (ve bu zamanlar) ilkellerin içkisi olan bira ile beslense de, sonraları daha adi şaraptan kölelere de verilmeye başlamıştır ama şarabın iyisi her zaman zenginlere layık görülmüştür.

    yunan kültürünün sembolü haline gelen şarabın popülerleşmesiyle birlikte tahılın yerini asma ve bağcılık almıştır. şarap ihracatı öyle genişlemiştir ki yunan'ın tek gelir kaynağı olmuştur.
    daha sonra yunan kültürünü kendine mal eden romalılar zamanında, şarap, tüm ticaret ve ihracat içinde en çok yere sahip olan ürün olmuştur. hatta bir ara romalıların ihrac edecek şarap bulamadıkları, halkı asmacılığa teşvik ettikleri söylenir. şarabı kokusundan ve tadından tanıyarak hava atmak da romalılardan kalmıştır. zengin romalılar zamanında şarabı renginden ve kokusundan tanıma ve adlarını sıralama becerisi bir seçkinlik göstergesiydi. şarabın seçkinliği yunanlardan kalsa da, onu tanımanın seçkinliği romalılardan kalmıştır.

    roma'da şarabın en çok ihraç edildiği yerler mezopotamya ve arap topraklarıydı. şarabın tadına bir kez vardıktan sonra vazgeçemeyen ve toprakları asma yetiştirmeye müsait olmayan araplar, romalıların en büyük gelir kaynağıydı. arapların hurmadan ürettikleri şarap, üzümden üretilen roma şarabının yerini tutmuyordu. fakat şarabı bozulmadan onca yol taşımak da çok zordu. şarap nakliyatı için kullanılan amforalar tek kullanımlıktı ve bu şarabı daha da pahalılaştırıyordu. araplar şarabın hepsini (batı roma'dan sonra doğu) roma'dan alıyordu fakat ne arapların şaraptan vazgeçmeye ne de romanın şarabı bu "barbar"lara ucuza satmaya niyeti vardı. arabistan'da yunanistan'daki symposion'lara benzer ritüeller de çoğalınca şarap ithalatının önünü kesmek için bir yol bulundu. daha önce nahl süresinde hoş içecek olarak bahsedilen şarabın ve dolayısıyla şarap ithalatının önü bakara suresiyle kesilmiş oldu. fakat şarabın tadına varmış ve ondan vazgeçmeye niyetli görünmeyen yeni müslümanları kızdırmamak için de cennette vaadedildi. üstelik aynen yunan'ın symposion'da içtiği gibi suyla karıştırılmış biçimiyle: "orda doğru yolda olanlar, müminler bir çeşme suyuyla yumuşatılmış saf şarap içerler."
    şarapla müslümanın ilişkisinin kesilmesinin bir nedeni de hristiyanlıkla şarabın ilişkisi. bilindiği gibi isa'nın ilk mucizesi altı küp suyu şaraba dönüştürmesiydi ve incil'de "ben asmayım, siz dallarısınız" demesiydi.
    çarpıtılmış hristiyanlığın en zevkli ve meşhur sembolü devam ettirilirse islam da çarpılabilirdi. o yuzden hem ibadet hem ticaret mantığıyla islamın şarapla ilişkisi kesilmiş gibi görünüyor.
    muhammed'in hafif mayalı hurma şarabını çok sevdiğini savunanlar ise bu yasağı dinlemediler. ispanya ve portekiz arapları şarap üretmeye devam ettiler. ebu nuvas ve ömer hayyam gibi müslümanlar ise şarabı hem içmeye hem de övmeye devam ettiler. şaraptan umudu kesen araplar ise damıtma yoluyla içki yapmayı öğrendiler ve şarabı damıtıp dünyaya damıtık içki viski 'yi armağan ettiler.
  • trakya üniversitesi rektörü tarafından kalbe olumlu etkisi bilimsel olarak kanıtlandığı belirtilmiş ve içimi konusunda çeşitli bilgiler verilmiştir. bunlar:

    -şaraba başlanırken alkol oranı düşük beyazdan, pembeye ve son olarak da kırmızıya gidilmeli.

    -şarap, özellikle akdeniz mutfağına yönelik. acılı urfa, adana ya da lahmacunla 'yandım allah' diyerek şarap içilmez.

    -şarap zeytinyağlılar, balık, tavuk ve kırmızı etle tüketiliyor. bu besinler şarapla yenildiğinde, pişiriliş tarzları önemli.

    -restoranlarda şarap isteyen müşteriye, yanında getirdiği şarabı açarak tattıran garson, bu işi bilmekten uzak. sadece mahzende korunan açık fıçı şarap müşteriye tattırılır. şişe açılarak şarabın kadehe boşaltılıp, müşterinden 'olur' beklenmesi, türkiye'de şarap kültürünün henüz oturmamasından kaynaklanan yanlıştır.

    -her şarabın rengi ve alkol oranı dolayısıyla ayrı niteliği vardır. her şarap yıllandırma özelliğine sahip değil. alkol oranı 11.5 derece olan açık renk şarap iki yıldan fazla bekletilmemeli. bordo-kırmızı şarap, yıllandırma özelliğine sahip şarap sınıfında.

    -şarap, bir çocuk gibi kucakta, sarsıntısız ve çalkalanmadan taşınmalı. şarabın taşınması, özelliğini yitirmemesi açısından ayrı uzmanlık dalı.

    -şarabın açıldıktan 45 dakika ya da bir saat sonra içilmesi, sağlık açısından yarar sağlar. kırmızı ve beyaz şarapta, açıldıktan bir süre sonra fermantasyon başlar. dinlendirilirse, içim sonrası vücutta sıkıntı yaratmaz. açılan şarap ertesi güne bırakılmamalı.

    -şarap kadehinin tutulması da çok önemlidir. elin kadehle yoğun teması, vücut ısısının şaraba geçmesine neden olur, bu da tadı olumsuz etkiler
    *
hesabın var mı? giriş yap