• polisiye bir roman akıcılığında, korku edebiyatının masum kalacağı ürkünçlükte, stephen king’in kitaplarının masal kitabı gibi kalacağı bir kitaptır saklı seçilmişler.
    komplo teorisi falan da değil, her şey belgeli ve açık. yok ediliyoruz birileri tarafından, kimler mi? seçilmişler.
  • insanlığın bu üreme oranları ile sağlıklı bir geleceğe ulaşması muhtemelen mümkün olmayacak zaten.

    https://www.google.com.tr/…auicigb&biw=1920&bih=974

    buradaki tablolara bakıldığında 1800 yılına kadar zar zor 1 milyar nüfusa ulaşmış olan insanlığın 2 milyar nüfusa ulaşması 130 sene sürmüş yani 1930.
    sadece 30 otuz senede bir milyar daha eklenerek 1960 da 3 milyara ulaşmış dünya nüfusu.
    15 sene sonra 1975 de 4 milyar,
    12 sene sonra 1987 de 5 milyar,
    12 sene sonra 1999 da 6 milyar,
    13 sene sonra 2012 de 7 milyar oldu. 2012 den 16 sene sonra 2028 de 8 milyar olurken bir sonraki milyarlık artışın 26 sene sonra 2054 de olup nüfusun 9 milyarı geçmesi bekleniyor.

    http://philschatz.com/…esources/figure_45_05_02.jpg

    bu kadar insanın limitli dünya kaynakları ile sağlıklı olarak büyümesi zaten mümkün olamaz.

    büyüme oranlarına baktığımız zaman belirli bir gelişmişlik seviyesine sahip (gayri safi milli hasıla falan değil, sosyal, kültürel,eğitim, teknoloji, insan hakları, vb. olarak) ülkelerde çok düşük bir üreme oranı varken; gelişmemiş ülkelerde çok daha kısıtlı olanaklarına rağmen inanılmaz bir nüfus büyüme oranı var.

    her bir insan için kesilen ağaç, kirletilen deniz, hava ve toprak miktarı, mikroorganizmadan dev balinalara kadar verilen hasarlar ile dünya iyice yaşanmaz bir hale dönecek. ortaya çıkacak hasarlarda da her ne kadar gelişmiş ülkeler bu zamana kadar daha fazla hasara sebep olmuş olsalar da gelişen teknoloji ve ellerindeki imkanlar sayesinde bugün bile çok çok daha az hasara sebep olmaktadırlar. günümüzde enerji üretmek için çöp ithal eden ve neredeyse sıfır emisyonla enerji üreten isveç varken, günde kazanacağı 5 dolar için resiflerde kaçak avlanıp ender türlerin neslini tüketen taylandlı veya çinli adamı düşünün. bu adamlara yapma desen de yapacak, zira yapmazsa aç kalır. o beş doları kazanacak ki evdeki 4 tane çocuğu aç kalmasın. problem zaten 1 yerine 3-4 çocuk yapmalarında.

    yani iyi eğitim, iyi yetişme şartları, iyi beslenme, iyi tıbbi bakım, iyi iş ve sosyal olanaklara sahip ülkelerdeki nüfus büyümezken veya azalırken. bunların hiçbirine sahip olmayan ülkelerde iyi eğitim alamamış, iyi beslenememiş, iyi bir sosyal çevrede büyüyemediği için ister istemez problemlere sahip bireylerin nüfusu roket gibi artıyor.

    https://en.0wikipedia.org/…_and_2015_(in_thousands)

    yukarıdaki linkte gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerin nüfus artışlarına bakabilirsiniz. gelişmiş ülkelerdeki 1950-2015 arasındaki %10-20 arası artış sizi yanıltmasın, sebebi doğum oranı değil tıbbi bakımın iyi olmasından dolayı ölümlerin azalması. iki ülkenin insanına karşıda nötürüm ama üşeniyorsanız bir norveçe, bir de pakistana bakın durumu anlarsınız. hadi ben yazayım. norveç 1950 den 1985 e kadar 3.2 milyondan 4.1 milyona çıkarken pakistan aynı dönemde 40.4 milyondan den 85.2 milyona çıkıyor. 2015 de ise norveç nüfusu 5.2 milyon iken pakistan 199.1 milyon oluyor. bizim ülkemizin durumu da pakistandan farklı değil zaten.

    çoğu insanın gülüp eğlendiği (bkz: idiocracy) filmi o kadar da hayal mahsulü değil yani.

    hal bu durumda iken bir şekilde dünya nüfusunun sınırlandırılmasına yönelik girişimlerin olması beni çok şaşırtmaz. bunun insanları öldürmekle olması da çok daha zor olacağı için muhtemelen doğurganlığı azaltarak yapılacaktır.

    doğal seleksiyon her zaman daha güçlü, daha zeki, daha çok imkana sahip olan tarafından gerçekleşir. insanoğlu için de bunun zombiler, uzaylılar, bilinmeyen bir virus salgını vb ile gerçekleşmesi gerekmiyor. bir dakika için kendinize verdiğiniz değeri azaltır, dünyadaki her insanı aynı kurt sürüsünün bir parçası olarak düşünürseniz yeterince iyi olmadığınız için gerekirse sürünün diğer bireylerinin sizi parçalayıp yiyeceği fikri sizi şaşırtmaz. bill gates in dağıttığı aşılar doğum oranını azaltıyor dendiğinde bunun olma ihtimali bence olmama ihtimaline göre çok daha yüksektir.

    daha iyi olmamanız şanstır, o gelişmiş ülkelerin zamanında sizin ülkeniz üzerinde yaptıklarıdır, deprem, savaş gibi sebeplerden dolayı ülkeniz çok zarar görmüştür vb. bunların hiç bir önemi yok artık. zira hepsi geçmişte kaldı. yoksa ben de biliyorum gelişmiş dediğimiz belçikanın kralı leopold'un afrikada neler yaptığını.

    zamanında dedenin, babanın, dedenin babasının yaptığı seçimlerin sonucusun. cebinde 50 lira yokken halen ikinci, üçüncü, beşinci çocuk peşinde koşuyorsan çocuklarının yaşayacağı hayatta senin seçimlerinin sonucu olacak.

    nihayetinde tüm bunları gören, izleyen, hesaplayan bir topluluğun olmadığına ve nüfus üzerinde planlar yapıp gerçekleştirmediğine kendinizi inandırabilir komplo teorisi diyebilirsiniz. soner yalçın komplo teorilerini toplamış ve iddialarının arkası boşta diyebilirsiniz. bu da çocuk yapmak konusundaki seçiminiz gibi kendi seçiminiz olur.

    https://youtu.be/hobdpalmrhc
  • --- spoiler ---

    "...avrupa'da modern kooperatifçiliğin kurucusu bilinen ingiliz michael sandown, 19'uncu yüzyılın başında kayseri, sivas, niğde, nevşehir ve kırşehir'de incelemeler yapıp esnaf dayanışma teşkilatı 'ahilik'ten etkilendi. gidip ülkesine kooperatif kurdu!

    bizde ne oldu; 1838 ingiliz ticaret anlaşması'yla ahilik'i öldürttüler. yetmedi. ilk tarım kredi kooperatifi sayılan 'memleket sandıkları' kurucusu mithat paşa'yı boğdurttular. ve... çeşitli örnek kooperatifler kuran, yaygınlaştırmak için 30 haziran'ı 'kooperatif bayramı' ilan eden atatürk'ü unutturdular.

    atatürk'ün tarım politikaları devam ettirilseydi; türkiye dünya tarım devlerinden biri olurdu..." (sayfa 365)

    --- spoiler ---
  • gıda terörü meselesini ele alan bir soner yalçın kitabı. gıda terörü konusuyla yaklaşık beş altı yıldır ilgileniyorum, yeri geldi uzun süre çok sağlıklı beslendim, yeri geldi farklı beslenme tarzları denedim. sağdan soldan, okuduklarımdan, araştırdıklarımdan minik minik bilgileri yığa yığa bir hayli şey öğrendim. benim öğrendiklerimin çoğu lafta da kalmadı üstelik. denedim bizzat gördüm bir çok şeyi. tahıllar( glüten içeren her şey) zararlı diye duydum önce. okudum araştırdım. ama şüpheyle okudum. sonra dedim ki denemesi bedava. denedim. aknelerim geçti, uyku problemim azaldı, sırt ağrılarım azaldı, bağırsaklarım düzeldi, enerjim arttı. bir aya yakın bir süre denedim ama tamamen iyileşmek için yeterli bir süre değildi bence.
    bir buçuk yıl kadar pakete girmiş hiç bir gıdayı tüketmedim, salça, makarna v.s de dahil. o dönem de de ciddi düzelmeler oldu sağlığımda.
    bu kitabı bir arkadaşım tavsiye etti bu konu üzerinde kafa yorduğumu bildiği için. bir çok meseleyi önceden duymuş olduğumu tahmin ettiğim halde okumaya cesaret edemiyorum. çünkü çok pis oyunlar döndüğünü biliyorum. komplo teorisi diye küçümsenen bir çok mesele bizi yavaş yavaş zehirliyor, süründürüyor.
    bu entry'i okuyan değerli okur sana bir şey söylemek istiyorum. şayet tıpta bir türlü çaresini bulamadığın rahatsızlıkların ( çok ciddi şeylerden bahsetmiyorum tabi ki, o konu beni aşar) , adı bir türlü konamayan yorgunluğun halsizliğin var ise. ve dediğim gibi her yolu denedim kurtulamıyorum diyorsan sana bir önerim var. tahılları, pirinci, içinde katkı maddesi olan her türlü gıdayı, özellikle trans yağları tüketmeyi kes. ona buna bok atıp "hiç bilimsel değil" diye burun kıvırmadan önce bir sakin ol ve düşün. insan bu dediklerimi tüketmeyi 15-20 gün bıraktı diye ölmez, hiç bir şey de olmaz emin ol.
    bol su iç bir de. bozulan dengenin düzelmesine yardımcı olur. bu süreçte vücuduna kulak ver. bir de ben bunları dedim diye bodoslama atlama. biraz oku,araştır. bazı konuları özümse ondan sonra uygula. hala aynı fikirde olursan o zaman söyleyecek lafım yok. beyin de bedava denemesi de. bilim ad koymaktır unutma. bilimin henüz adını koyamadığı bir şeyi yok kabul etmek hiç bilimsel değil. kaldı ki bilimi tekelinde bulunduran milletlere ne kadar güvenebiliz, bunu da bir düşün.
    tabi ki bunları bir ön bilgi olsun diye yazdım. derdi olmayanın "peh" deyip geçeceğinden neredeyse yüzde yüz eminim. ama derdi olan bir kişi bile bu konuda araştırmaya başlasa o yeter bana. saygılar, sevgiler...

    not : soner yalçının kitabını okumadım hatta soner yalçın'ın hiçbir kitabını okumadım o yüzden fazla bir şey söylemek istemem. ama işin sağlık boyutunu irdeleyen ,bilimsel açıklamalar yapan, hekimler tarafından yazılmış bazı kitaplar var. ilgilenenler için:
    (bkz: tahıl beyin)
    (bkz: buğday göbeği)
    (bkz: gaps diyeti)
    (bkz: canan karatay) kitapları

    edit: 2014 yılında şöyle: #45456106 bir entry yazmışım. okumak isteyen olursa diye buraya iliştiriyorum.
    edit: imlâ (north blue'ya teşekkür ederim)
  • bu kitabı okumamak kendine ihanettir, kendi nesline ihanettir.
  • yaklaşık 1 aydır okumaya çalıştığım kitap.

    başladığıma da pişmanım, bir an önce bitirmediğime de.

    neden okumaya çalıştığım dedim ? çünkü kitap öyle gerçekler anlatıyor ki elinize alıp belli sayfa okuduktan sonra devam edemiyorsunuz. oha lan bu kadar olur mu diyorsunuz, sindiremiyorsunuz, kabul edemiyorsunuz. sonra, ulan keşke hiç okumasaydım, bilmeseydim diyorsunuz.

    aslında genel olarak herkesin bildiği (tahmin ettiği) gerçekleri anlatıyor. yiyeceklerde yapılan değişikliklerin "amacını", bu değişiklikler sonucu insan vücudunda oluşan "değişimleri", para babalarının "para" için yapmayacağı hiç birşey olmadığını; öyle ispatlar ve ayrıntılarla anlatıyor ki, öylesine derine girerek, olayların başlangıç noktalarına giderek anlatıyor ki bazen anlamanız için durup düşünmeniz gerekiyor. mısırın, buğdayın, tavukların vs.. genetiğinle nasıl oynandığını, kanserin neden bu denli arttığını net bir şekilde yüzünüze vuruyor bu kitap. ve bu değişikliklerin yapılabilmesi için ülkelerdeki siyasetin nasıl dizayn edildiğini de....

    hani yıllardır pkk, fetö vs terör örgütleridir diyoruz ya. insanlarımızı öldürüp, askerlerimizi polislerimizi şehit ediyorlar ya bu orospu çocukları... kişisel görüşüm; kesinlikle ve kesinlikle pkk, fetö vb. gibi örgütler bu yapılanlar (gıda terörizmi) karşısında bir hiç kalır. ancak sadece bizim ülkemiz değil, yapabildikleri tüm ülkelerde bunu yapıyorlar.

    insanoğlunun nasıl ilmek ilmek sonunun getirildiğini çok net anlıyorsunuz bu kitapta. insanlığın geleceği gerçekten çok büyük risk altında.

    lütfen hemen alın; okuyun, okutun. böylesi bir kitabın sözlükte bu denli pasif kalması, başlığına bu kadar az entry girilmesi çok tuhaf/acı.

    adamı hasta etmeyin! okuyun.
  • soner yalçın'ın "gıda terörü" üzerine yazdığı kitabı. gerçekleri belgeleriyle sunan bir başyapıt. bir ansiklopedi. başlar başlamaz adeta içine çekiyor. meraklısı olun olmayın kesinlikle okunması gereken kitap.

    --- spoiler ---

    hekimler sürekli uyarıyor. onlarca uzman yazıyor, konuşuyor:

    "şunları şunları yemeyin!" haklılar.
    "onu yemeyelim", "bunu içmeyelim!" tamam!

    ancak... meselenin dile getirilmeyen/gizlenen çok önemli yönü var: doktorlar, uzmanlar sadece "gıda terörüne" sebep olan yiyecekleri söylüyor.
    bir eksiklik yok mu:
    bu "kimyasal zehir düzenini" kimler yarattı?
    "gıda teröristlerini" pazara sokan perde arkasındaki "baronların" amaçları ne?

    hangi küresel şirketler, abd-ab dayanağıyla, imf-dünya bankası-dünya ticaret örgütü "şeytan üçgeniyle" türkiye gibi azgelişmiş ülke pazarlarıa girdi? tarımı nasıl ve neden teslim aldılar? bu kirli düzenini kimlerin kurduğu neden hiç gündeme getirilmiyor?
    "zehir piyasasının" siyasi-iktisadi yönüne hiç değinilmiyor. dp'den, anap'tan, akp'ye uzanan siyasal iktidarların rolleri konuşulmuyor... yerli işbirlikçilerden bahsedilmiyor.

    gıda konusunun arkasında yatan ekonomik ve politik gerçekler yazılmıyor. ekoemperyalizmin "oyun kurucularından" hiç söz edilmiyor. konu... insanı bıktıracak kadar "gıda sağlığına" sıkıştırılıp bırakılıyor. bu "çağdaş esarete" sebep olanlar hep atlanıyor, görmezden geliniyor ve gizli amaçları üzerinde hiç durulmuyor. saklanıyor. işte...eksik olan bu...

    elinizdeki kitap bu ihtiyacı gidermek için yazıldı.
    kitabın oklarının hedefinde sadece endüstriyel gıdaları üreten-satan küresel şirketler, yerli işbirlikçileri ve anap'tan akp'ye siyasal iktidarlar yok.

    türkiye gibi ülkelerin boğazlarından nasıl bağlandığı gerçeği yok. türk tarımının nasıl yok edildiği yok. insanı kısırlaştıran, insanı yok eden ve hastalıklı bir dünya yaratanların büyük sırrı var.

    sayfaları çevirdikçe sadece şaşırmayacaksınız, tedirginlik duyacaksınız.

    --- spoiler ---
  • can sıkan; aslında can sıkması da gereken bir kitaptır.

    nasıl zehirlendiğimizi belgelere ve sağlam kaynaklara dayandırarak kalem kalem anlatmış soner yalçın.

    isme, cisme, görüşe bakmadan mutlaka bir göz gezdirin. konu epey ciddi zira.
  • bu kitabı okuduktan sonra gerçekten yaşama amacınızın birilerini zengin etmek olduğunu daha iyi anlıyorsunuz, kesinlikle okuyun ve etrafınızdaki insanlara okutun derim, bizim böyle şeyleri okuyup bilen idealist mühendislere, politikacılara, çiftçilere ihtiyacımız var bazı şeylere şikayet etmeyi bırakıp harekete geçmek lazım, birey olarak yapabileceklerimiz sınırlı değil bence. sana dayatılanı tüketmek zorunda değiliz, bu tüketimden kastım gıda değil bilgi, bilgiyi sorulamamız gerekiyor ve bu kitap bunu çok iyi yapmış keşke daha çok idealist insanlar olsa daha çok eleştirseler ama maalesefki kandırılıyoruz ve farkında değiliz
  • soner yalcin'in 4 ocak 2018'de cikacak ve tanitim yazisi asagidaki gibi olan kitabinin adi.

    "bir film düşün.

    ilk sahne sıradan bir olayla başlar.

    film ilerledikçe gelişmelere inanamazsın.

    dehşete kapılırsın.

    film biter. etkisinden kurtulamazsın.

    korkarsın.

    bu kitabın yazım sürecinde ben bunları yaşadım.

    ilk sahne:

    altı yıl önceydi.

    medyaya her cümlesi yalan olan bir haber sızdırıldı.

    peşine düştüm.."
hesabın var mı? giriş yap