• zannediyorum ki kendisi "ırkçı", "yabancı düşmanı" gibi etiketleri bol keseden milletin sırtına yapıştırırken tanrıları memnun edeceğine inanıyor ve finalde okun ucunun kendisine döneceğini tahmin etmiyordu. gel gelelim umduğu gibi kılçıksız çıkamadı bu işin içinden.

    öncelikle şunu anlamalıyız ki, türkiye gibi bir ülkede gerçekten "bağımsız" gazetecilik yapmak g.t ister. çünkü bağımsız olabilmek için kaçınmanız gereken güç odakları yerel iktidar veya muhalefet partileri ile sınırlı değildir. bunların yanı sıra bir çok uluslararası sermaye grubu ve yabancı hükümetin de önemli çıkarları vardır bu coğrafyada.

    bugün merak edip afgan sığınmacı krizi ile ilgili oscarlık dramatik mini belgeseller yayınlayan dw türkçe ve bbc türkçe'nin orijinal ingilizce youtube kanallarına bir göz attım ve tahmin ettiğim gibi konuyla alakalı tek bir video bile göremedim.

    ortada daraltılmış şekilde anadolu insanını hedef alan bir algı operasyonu olduğu kabak gibi ortada. halkı ve özellikle muhalif kesimi bu konuda tepki veremez hale getirecek şekilde cendereye sokmak için kullanılan ortak argüman ise, afganların serbestçe ülkeye girişine karşı çıkmanın "yabancı düşmanlığı" ve "ırkçılık" olarak tanımlanması üzerine idi.

    bir çok youtube ve tv yayınında bu skindirik argümana dayanılarak öylesine bariz bir ağız birliği yapıldı ki, tekmil aynı manşeti atan iktidar yanlısı gazetelerin performansı bunların yanında solda sıfır kaldı. herhangi bir konuyu ele alırken bin tane pencereden bakabilen liberal ve solcu yorumcular bu olayları nedense anahtar deliğinden izlediler.

    gel gelelim ekonomik kriz ve işsizlikle boğuşan halkın bu konuda daha fazla kandırılmaya mecali kalmamıştı. kontrolsüz göçe karşı çıkmanın ırkçılık sayılabileceğine görüldüğü üzere hiç kimse ikna olmadı. zaten anadolu insanına yöneltilen bu vicdansızca suçlama, ilk bakışta anlaşılabilecek denli kötü niyetli, incelikten uzak ve öküzce bir suçlamaydı. burada tek amacın, halka suni bir kamuoyu baskısı dayatarak kendi öz çıkarına aykırı bir şeyi kabul ettirmeye çalışmaktan öte bir şey olmadığı başından belliydi.

    sonra ne tesadüf, tam da o sıra "fonlanma" tartışmaları başladı. bu tartışmaların da bir operasyon olduğu kabak gibi ortadaydı, ama asıl konu bunun bir "karşı operasyon" olmasıdır.

    medyascope, nevşin mengü gibi kanallar fonlanma konusu bu kadar güçlü şekilde gündeme gelince "bizim kimlerden fon aldığımız konusu zaten gizli değildi ki" deseler de, gerçekten insanların çoğunun bu fonlamalardan haberi yoktu. insanlar bu kişi ve kurumların açlık ve sefalet içerisinde bir kurtuluş savaşı verdiğini, sadece youtube izleyicisinin bağışlarıyla ayakta kaldığını falan zannediyordu. avrupa fonlarından hatırı sayılır miktarlarda para aldıkları genel olarak bilinmiyordu.

    ruşen çakır, bu tartışmalara sesini yükselterek konuştuğu ama yorumları da devre dışı bıraktığı bir youtube videosu ile cevap verdi. eminim ki bu videoyu izleyen objektif insanlar, tüm çatlak sesleri aynı kefeye koyarak hepsine birden terör örgütü muamelesini yapan bir başka ünlü şahsı hatırlamaktan kendilerini alamadılar.

    bu videoda ruşen çakır kendi deyimiyle "el arttırarak kaçış" prosedürünü uygularken, mülteci akınından bıkmış ve afgan göçünü koşulsuz olarak reddeden anadolu insanını yabancı düşmanlığı ile suçlamaya devam edip, ikinci set argümanlarına geçiş yaptı. bu geri cephenin ana başlıkları ise şöyle özetlenebilir:

    - hükümet suriye'ye müdahale ederken desteklediniz, şimdi her yer suriyeli oldu. bu sizin suçunuz.

    - türkiye'nin afganistan'da ne işi var diye sormuyorsunuz, kafayı bize taktınız.

    - ülkeyi yönetenler göçmenlere bakma karşılığında avrupa'dan fon alıyor, onlara hiçbir şey demiyor ama bize saldırıyorsunuz.

    - "al iki tane afgan, evinde besle" diyecek kadar insanlıktan nasibini almamış kişilersiniz.

    - aslında devletten korkup ona gizlice hayranlık besliyorsunuz. (yok artık)

    - biz aslında bu saldırıyı kimin yaptığını biliyoruz.

    - yıkılmadık ayaktayız.

    bir de üstüne "ilk taşı günahsız olan atsın" diyor kendisi, kendime o kadar güvenmiyorum ama yine de müsaadenizle taşı atıyorum arkadaşlar.

    yurt dışında veya türkiye'nin izole semtlerinde yahut bahçeli villalarda yaşamayan herkes, yani rahatlıka söyleyebiliriz ki bütün ülke, avrupa'nın türkiye'yi ileri karakol olarak görmesinden ve hükümetin para karşılığı göçmen anlaşmaları yapmasından bunalmış durumda. şu anki iktidara oy vermiş olanlar da, vermemiş olanlar da aynı fikirde. ülkedeki misafirleri ülkelerine geri göndereceğini vadedenler önümüzdeki ilk seçimleri açık ara farkla kazandığında bu gerçeği çok daha net bir biçimde göreceğiz.

    bu düzensiz göçe karşı olan, sessiz ve karma çoğunluk, ülkeyi yönetenler tarafından sırf avrupa'dan euroları indirmek için defalarca oyalandı. ruşen çakır ise avrupa fonlarından hatırı sayılır miktarda para aldığı ilk kez bu kadar güçlü bir şekilde gündeme gelince, tıpkı suç üstü yakalanan çocukların diğer çocukları da ispiyonlaması gibi hükümetin aldığı fonlara dikkat çekme yoluna gitti. mealen şunu söylediğine inanıyorum: "sizi daha önce defalarca uyardık, bütün olanları sığır gibi seyrettiniz, şimdi afganlar gelince mi uyandınız ?" evet ruşen bey şimdi uyandık. size denk geldi bu uyanış, ne var ?

    şahsen ben "bağımsız" medyanızda g.tünüz tutuşmuş gibi ısrarla her önünüze geleni ırkçılıkla suçladığınız dakika uyandım mevzuya. daha önce defalarca kandırıldık diye, bugün her ağzımızı açtığımızda saflıkla veya yabancı düşmanlığıyla mı suçlanacağız ?

    afgan göçüne karşı çıkan anadolu insanının en az avrupalılar kadar vicdanlı olduğunu, ama mülteci oteline dönüşmüş bir ülkede nefes alamadıklarından dolayı uyanıp artık buna bir dur demek istedikleri gerçeğini, onları ırkçılıkla suçlayarak örtebilir misin ?

    avrupalılar küstahça "afganistanlı mülteciler için en iyi yer türkiye, kalsınlar orada" diyorken, neden ben yaşamak zorundayım ki "acaba ırkçı mıyım" şeklindeki vicdan muhasebesini ? mültecileri iran'ın bize pasladığı gibi biz de avrupaya paslasak olmaz mı ? madem hükümetin para karşılığı sığınmacılara bakmasına karşısınız, kapıları açma seçeneğini dillendirebilir misiniz "bağımsız" medyanızda, o sıkar işte biraz.

    "al evine iki tane afganı, besle de görelim" diyen küçük bir ırkçı grubu voodoo bebeği gibi tokatlayarak herkesten aynı tokadı hissetmesini beklemek, koca bir ülkeyi bu dar çuvalın içine sokmaya çalışmak zalimliktir.

    daha fazla uzatmayacağım, hükümet de göçmenlerin ülkeye girmesine izin vermişti, siz de karşı çıkmıyorsunuz. hükümet de avrupa tarafından göçmen bakımı için fonlanıyor, siz de avrupa tarafından fonlanan kurumlarsınız.

    biriniz geminin başındaysa biriniz de kıçındasınız. halk tepki koydu diye birbirinize düşmeyin lütfen. herkesin birbirini fonlayarak sıkıştırdığı şu uluslararası arenada kimin kime operasyon çektiğini takip etmenin halk adına ne anlamı var, bunlara takılmayın artık. geçin bu "yıkılmadık ayaktayız" edebiyatını.

    ayrıca kimileri, verilen paralar karşılığında avrupa fonlarının youtube kanallarına telefon açarak bir şeyler dikte ettiklerini falan düşünüyor olabilir. buna gerek yok arkadaşlar, olay sandığınızdan çok daha basit.

    parası olan arkadaşlar bunu daha sikindirik ülkelerde daha düşük bütçelerle kendileri bile deneyebilirler.

    öncelikle medyası susturulmuş, şerefli gazetecileri ana akım medyadan atılıp açlığa mahkum edilmiş olan bir ülke bulup, bu kişiler internetten yayın yapmaya başladıklarında şirketlerine bağış yapmaya başlıyoruz. bir müddet sonra hatırı sayılır düzenli bağışlarımız sayesinde rahat bir nefes alan bu muhalif gazeteciler, ofis ve stüdyo kiralamaya, ekip ve ekipmanı genişletmeye başlıyorlar. personele akşama kadar yarım ekmek döner yediren adamlar bildiğin haber merkezine dönüşüyorlar, kitlelerini genişletip etki güçlerini arttırıyorlar. işte bu noktadan sonra geri dönüş hayal edilemiyor arkadaşlar. en bağımsız gazetecinin bağımsızlığı bütçesi kadar.

    eğer bu pozisyonda bir gazeteciyseniz, bu saatten sonra fonun kesilmesi ihtimali kabus gibi birşey olduğundan "acaba tanrılar ne istiyor" diyerekten sözgelimi dw türkçe gibi, fonun sağlandığı ülkelerin amiral gemisi yayınlarını takip ederek gündeminizi ve sınırlarınızı öğreniyorsunuz. illa söylemeleri mi lazım ?

    size tavsiyem önümüzdeki günler için yanınıza bir kağıt mendil kutusu alın ve medyascope bünyesinde göz yaşartan dramatik afgan mülteci belgeselleri izlemeye hazır olun. bu belgesellerin yapımcıları aslında sizlersiniz.

    bu mekanizmayı dolaylı olarak kuran halkın ta kendisidir arkadaşlar. otokrasiyi bu ülkeye hep birlikte getirdik, gazetecileri biz işsiz bıraktık, biz başkalarına muhtaç hale getirdik.

    gel gelelim ben ne bu sisteme oy verdim, ne ırkçılık yaptım, ne de devletle ilişkisi stockholm sendromu ile açıklanabilecek biri değilim. ben bildiğin günahsızım lan. sadece düzensiz göçü eleştirdim diye ırkçılıkla suçlanacak biri değilim. hiç kimse değil. işte bu yüzden atıyorum ben bu taşı.
  • ''from turkey''nin ''türkiye'den'' demek olduğunu bilmeyen çomarlar tarafından savunulmaya çalışılan zat.

    ''bir türkiyeli voleybolcu'' burada türkiyeli, türk kelimesinin yerine kullanılmıştır. söz konusu olan milli takım oyuncusudur. türkiye'de ikamet eden veya bulunan herhangi bir etnik kökene sahip bir oyuncu değil.

    a turkish voleyball player - türk voleybol oyuncusu
    a voleyball player from turkey - türkiye'den bir voleybol oyuncusu

    an italian voleyball player - italyan voleybol oyuncusu
    a voleyball player from italy - italya'dan bir voleybol oyuncusu

    aradaki farkı anladın mı çomar kardeş?

    edit: barcelonalı'yı nasıl çevirecekmişiz. ufak bir araştırmayla cevabı kolayca bulunabilecek bir soru.

    ''the people who live in barcelona are called barcelonians in english and barceloní/barcelonina in catalan, the local language.

    barcelona is the capital city of catalonia and its habitants are called catalans in english and catalá/catalana in catalan.''

    aptal sensin bu da sana girsin...

    edit2: allahın çomarı göt olmalara doyamadı ya.

    i am from barcelona - barcelona'danım
    i live in barcelona - barcelona'da yaşıyorum
    i am a barcelonian - barcelonalıyım

    i am from new york - new york'tanım
    i live in new york - new york'ta yaşıyorum
    i am a new yorker - new yorkluyum

    bu londoner, parisien vs diye gider. senin bilmemen senin çomarlığındır. ''istanbullu'' kelimesinin tam karşılığı ''istanbul'danım'' veya ''new yorker'' kelimesinin tam karşılığı ''i am from new york'' değildir. biri diğerine nazaran çok daha fazla aidiyet ve köken bilgisi içerir.

    bu kıt zekalı arkadaşa göre şuradaki ''rambla down with a barcelonian'' cümlesinin doğru kullanımının ''rambla down with a person from barcelona'' olması gerekiyor yani. :)) akıl fikir diliyorum.

    bir de ingilizce üstünden konumlandırıyorsunuz kendinizi demiş bu ezik. ingilizce örnekler senin olmayan ingilizce bilginle taşşak geçmek için, yoksa bu başlıkta insanlar ''türkiyeli'' kelimesinin kullanımının yanlış olduğunun kanıtını türkçe üstünden defalarca ortaya koydu basit bir şekilde zaten. türkçe'de ''türkiyeli oyuncu'', ''fransalı oyuncu'', ''ispanyalı oyuncu'' diye bir kullanım yok. ''türk oyuncu'', ''fransız oyuncu'', ''ispanyol oyuncu'' diye kullanım var. bunlar defalarca anlatıldı, ''türkiyeli'' demek için götünü yırtan tiplerin söz konusu italya, almanya gibi başka ülkeler olunca ''italyan'' ve ''alman'' kelimelerini rahatlıkla kullandığının örneği verildi ama işte o liboş kafa basmıyor tabi.
  • on numara beş yıldız gazeteci olduğu gibi ntv'den iktidar baskısı ile şutlandıktan sonra köşesine çekilmemiş, büyük bir emek gerektiren yeni bir medya kanalı kurma yoluna gitmiştir, medyascope böyle bir inatçı çabanın sonucu; adam, klasik solcuların yaptığı gibi rakıyı açıp, bu millet adam olmaz kardeşim moduna girmeden, küsmeden, yılmadan yıllarıdır kendince özgür bir basın organı kurmak için mücadele ediyor, onlarca genç gazeteciye ekmek veriyor, bir çok bağımsız uzman ile ortadoğu, türkiye, abd içerikli yayınlar hazırlıyor, siz anca oturduğunuz yerden bok atın, daha adamın nereden geldiğini bile bilmiyorsunuz; biraz öfkelendim ama affedin; bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak ne kadar kolay.
  • 1. mülteci ve göçmenlerin en ağır koşullarda üç kuruşa tamah ettirilerek sömürülmesi.
    2. bu insanların mavi yakalı işçilere karşı koz olarak kullanılması.
    3. bu insanların üstünden para kaldıran insan kaçakçılığı sektörü.
    4. lübnan - filistinli mülteciler örneği.
    5. akp'nin ümmet politikaları.
    6. akp'nin bu vesileyle ab'den para ve "totaliter rejime anlayış" tırtıklaması.
    7. ab'nin insan onuruna aykırı bir şekilde mültecileri türkiye'ye çöp gibi atması. bu insanlara çöp türkiye'ye çöplük muamelesi yapılması.
    8. suriye özelinde abd, suudi arabistan gibi diğer işgalci devletlerin, afganistan özelinde nato üyesi devletlerin mülteci yükünü üstlerine almaması.
    9. beklenen on milyon mülteci sayısı gerçekse bir ülkenin on sene gibi kısa bir sürede bu kadar göçmeni insani şartlarda karşılaması mümkün değil. bu göçün yaratacağı yüzlerce probleme girmiyorum bile.

    bu sorunlar ve sorular göz önüne alındığında "aynılar aynı yerde" deyince hiçbir şey çözülmediği gibi insanın durduğu yer de sorgulanıyor. sömürgeci işverenlerle mi sömürge zihniyetli devletlerle mi ümmetçilik oynayan akp ile mi aynı yer bu yer?

    daha önceden çakır'ı öven bir entrym de bulunuyor fakat bu olayda savunduğu fikirden dolayı değil fakat takındığı ahlak satan tutumdan dolayı gözümden düştü. islamcınızın da "komünist"inizin de ahlak satıcılığından meseleleri sloganlara sıkıştırmanızdan gına geldi.

    "türkiye demokratikleşiyor" "askeri vesayete son" vb. sloganlarla hayatımız sikildi zaten. o yüzden milletin bazen oldukça çomarca olsa da tepkisinin bu ahlak satıcılığından kaynaklandığını düşünüyorum.

    şunu da söyleyeyim almanya'da yaşadım fransa'da yaşıyorum. mülteci göçmen konusunu açık açık diline dolayan daha ekstrem sağcı partilerdir de bu partilerin duruşunu aşağı yukarı tüm mainstream partiler paylaşır. biri daha öküzce bodoslama tavır alırken diğerleri daha "medeni" takılır.

    22 temmuz 2021 angela merkel'in mülteci açıklaması'nı bu minvalde okuyabilirsiniz.
  • öncelikle; bu adama ve medyascope isimli kanalına sözlükte, twitterda söylenen hiçbir şey linç değil-dir. insanların tepkisidir

    şu ota b.ka "linc linc" diye koşan a.. koduklarımdan da gına geldi artık. yeter da. ulan nasıl bir organizasyonsunuz siz?

    - demografik yapıyı değiştirecek kadar fazla sığınmacının, kontrolsüz şekilde ülkeye alınmasını doğru bulm...
    + aaaa, faşistttt

    - batı ülkelerinden fonlanıp afgan güzelle..
    + hobaaa, linççiiii

    + sığınmacıların ülkelerine gönd..
    - innsan hakları, innsan hakları

    + e ananın amı ama
    - oooo, milf hunterrr

    yeter lan, ifade özgürlüğü diye bir şey var bildiniz di mi dallamalar sizi. her s.kime tuzlukla koşarcasına bir etiket takma, yaftalama çabası. işinize gelmeyen düşünceleri de hazmetmeyi, gaganızı kapamayı öğreneceksiniz. o yaftalarınızı g.tunuze sokarlar sonra, kimsenin aklıyla alay etmeyin.

    bütün sosyolojik analizler; bu kadar fazla sığınmacının ülkeyi uçuruma sürüklediğini bağırırken eline sıkıştırılan 3-5 kuruşla, arsızca sığınmacı seviciliği yapmak enn hafif tabiriyle onursuzluktur. solcu kimliğinin arkasına saklanıp, kendi ülkesinde 1 tane bile ortadoğulu sokmamak için kıvranan ülkelerin uşaklığını yapmanın ise hafif şekilde ifade edilecek tabiri bile yoktur. türkiye cumhurriyeti, bu kadar sığınmacıyı istihdam edecek donanıma, lojistiğe, kaynağa sahip değildir.

    o sığınmacıların hepsi gidecek. ama kendi ülkesine ama avrupa kamplarına. bu turkiyenin problemi değil, faturasını da biz ödemeyeceğiz. batının çıkarları söz konusu olduğunda el ele ahenkle dans eden ümmetçiler ve sol gericiler bunu aklına iyi kazısın. çünkü onlardan sonra sıra foncularına da gelecek
  • siyasi tahminler konusunda türkiye'de ön sıralarda bir adam. haftalardır muharrem ince son dönemlere doğru çekilebilir demişti. hatta defalarca, çekilmeyeceğim, dedikten sonra bile çekilme ihtimali var, diye vurgulamıştı. 2018'de de daha seçime 1 ay kala ince'nin kazanma hatta 2. tura bırakma ihtimali yok demişti.

    son 1 haftadır da ilk turda kılıçdaroğlu lehine biter diyor, hatta bunu son derece iddialı ve ısrarlı bir şekilde söylüyor. bu konuda da yanılmayacağını düşünüyorum..
  • az önce levent gültekin ile olan programını izledim. kendisinin ve medyascope'taki yorumcuların bu seçimde neden bu kadar büyük yanıldıklarını hemen anladım. artık ruşen bey, tayyip erdoğan'ı takip etmiyor, gidip katıldığı mitingler hariç mitinglerini izlemiyor, tv programlarına bakmıyor. tamamen muhalefet kampanyasına odaklanınca “ooo ilk turda kılıçdaroğlu kazanıyor” algısına kapılıyor.

    konuğu levent gültekin sordu, akp'nin bi reklam filmi vardı izledin mi? ruşen bey hayır dedi. yahu nasıl hayır? nasıl bir gazetecilik ruşen bey bu? yayınlarınızda da kaç kez söylediniz erdoğan'ın katıldığı tv programlarını veya havuz medyasını takip etmediğinizi. ancak akp seçmeninin tamamı o yayınları izleyerek oy vermeye geliyor.

    levent gültekin en başından beri “böyle olmaz, böyle yürümez, böyle erdoğan'ı deviremezler” dedi. ruşen bey gerek gülerek gerek de sözleriyle “sana katılmıyorum levent” dedi. ruşen bey bu seçim sürecinde yankı odasından çıkmadı, çıkmaya tenezzül etmedi. çünkü en başından beri “erdoğan kaybediyor, kim olursa olsun kazanır” dedi ancak işin öyle olmadığı görüldü.

    siyasal islamı yıllardır takip eden ruşen bey'in tekrar, eskiden olduğu gibi o cenahı daha yakından takip etmesi, öngörüleri açısından çok daha iyi olacak.
  • kanalındaki bulgaristan göçmenleri konulu paylaşımla yine insanları salak yerine koyan mülteci sevici.

    söz konusu kişiler türkiye'ye göç eden bulgarlar değil, vatanlarına dönen türkler. zaten bu insanlara bulgar göçmeni derseniz genellikle sizi kibarca düzeltirler. bulgaristan'dan dönen türkler nasıl bulgaristan göçmeni olarak anılıyorsa aynı mantıkla türkiye'deki suriyeliler de suriye'de türkiye göçmeni olmalı.

    bundan kastım etnik veya ırksal bir ayrım değil. bulgaristan göçmenleri zaten türklerin yoğun olduğu bölgelerde türkçe konuşarak türk kültürüyle yetişmiş insanlar. asimilasyon (asimilasyonla entegrasyonu bir tutana da kafam girsin) politikalarına bu şekilde yıllarca direndiler. türkiye cumhuriyeti'ne zamanında işçi olarak avrupa'ya gidenlerin reisçi çocuklarından çok daha fazla aidiyet hisseden insanlar. dolayısıyla entegrasyon gibi bir sorunu beraberlerinde getirmedikleri gibi bence ülkedeki insan profilini de yukarı çekiyorlar.

    bu durumda tutarsız olan bulgaristan göçmenlerine gelsin deyip suriyelileri istemeyenler değil. asıl tutarsızlık iki yüzlü olup salağa yatan kendisinde.

    ben diyorum ki herkes ait olduğu topraklarda yaşamalı. eğer başka ülkeye gidiyorsanız da o ülkenin kurallarına saygı duymalısınız. bulgaristan göçmeni türklerin yeri türkiye'dir, türkiye göçmeni suriyelilerin yeri de suriye'dir. bunda kafasının almadığı nedir?

    adam bulgaristan göçmenleri üzerinden mülteci politikalarını meşrulaştırayım derken eleştirilerin tutarlılığını ispatlamış.
  • kendisinin bir çok görüşüne hiç katılmadığım halde, kendisini uzun zamandır takip ediyor ve maddi olarak da elimden geldiğince destekliyordum. görüş farklılıklarına saygım sonsuz ve farklı bir ses olarak yer almasının değerine inancım güçlüydü. beni kendisinden vazgeçiren ve popüler tabir ile "fonunun sesi" olduğunu düşündüren, afgan mülteciler ile ilgili olumlamaları değil, bunu yaparkenki nüanssızlığı ve tek taraflılığı oldu.

    "çok seviyorsan al evine iki afgan, besle" vidosunda yaptığı inanılmaz ayıp. kendisinin takipçileri arasında yoğun olarak bulunduğunu düşündüğüm seküler orta sınıf, "gizli akp hayranı", "milliyetçilikte akp ile yarışır", "esas sorumlu devlete bir şey diyemedikleri için bana çatıyorlar" vb tabirleri hak etmiyor. madde madde gidersek:

    1- devletten hesap sormak: devletten hesap sormak için elimizde siyasi parti, tarafsız medya ve stk'lar ile muhalefeti desteklemek dışında nasıl bir silahımız var ruşen bey? sana yüklenenlerin ciddi bir kısmının muhalif olduğunu, fırsat çıktığı an gezi'de gaz, tazyikli su ve mermi yemekten çekinmediğini, ama çoğu konuda sesini duyuracak kadar örgütlü olmadığını sen de en az bizim kadar iyi biliyorsun. muhalefetin temsilcileri** gayet sert açıklamalar yaptı ve devlete bir çok şey söyledi. tayyip bey'den randevu alamadığımız için de kusurumuza bakmazsın umarım.

    2- ırkçılık: yapılanın ırkçılık değil, afganlarla sınırlı olmayan, senelere yaygın bir hayat tarzına saldırıya karşı refleks olduğunu görmemek nasıl bir körlüktür bilmiyorum. zaten nefes alacak alanlarımız sınırlıydı, şimdi yüzlerce afgan şeriatçı erkek sokaklarda ordu olarak geziyor.

    3- güvenlik korkusu: ruşen çakır'ın bir dahaki hiç bir görüşünü dikkate almamamı gerektirecek durum, bu konuya hiç değinmemesi. korkuyoruz ruşen, köpek gibi korkuyoruz! silahlandırılan bekçisinden, kayıp tsk silahlarından, sadat'dan, islamcı militanlardan korkuyoruz. bu afganlar gelip, topluma mı karışacak? herhangi bir toplumsal olayda (bkz: 2023 seçimleri ve öncesindeki kaçınılmaz provokasyonlar), medeniyet skalasında dipteki bu şeriatçı adamların üstümüze salınmayacağının garantisi var mı?

    4- sırttan bıçaklanmak / şok etkisi: sözlük camiasında ünlü bir pınar boykotu var. aynı açıklamayı bir ülker ya da torku yöneticisi yapsa malzemenin doğası der geçerdik, ama ben 4 senedir pınar ürünü almıyorum ki bir daha hiç omurgasız iş adamı böyle bir şeye cesaret edemesin. yetmez ama evet de bu yüzden akp'nin kendisinden fazla tepki çekti. modern seküler olduğunu düşündüğümüz insanların belli çıkarlar ya da takıntılar için türkiye'nin günden güne kötüye gidişine destek vermesi tabi ki şok etkisi yaratıp, daha fazla tepki çekecek.

    bu endişelere adam akıllı, her zamanki tarzında uzun ve sakin bir şekilde cevap vermediği sürece benim için "fonunun sesi" olacaktır.
  • dünkü yayını izledim. burayı takip ettiğini, takip etmese bile takip eden çalışanları, hiç değilse komik rakamlarla çalıştırdığı stajyerleri sayesinde burada hakkında neler konuşulduğundan üç aşağı beş yukarı haberdar olduğunu sanıyorum. yukarıdaki birtakım suserlar gibi sinkafa başvurmak yerine, dosdoğrudan, olasılıkla kendisinden sonra da bu ülkede yaşamaya devam edecek bir yurttaş ve halktan biri olarak şu sorulara cevap vermesini istiyorum. bakalım yüreği var mı?

    sığınmacı sorununun gündeme damga vurması erdoğan'ın işine mi yarıyor? başlıklı videonuzun sadedi, bu problemin gündemde tutulmasının, mevcut sorunun mimarı olan akp ve malum liderinin işine yaradığı yönünde. bu argümanınızı doğrulayan herhangi bir data, herhangi bir istatistik sonuç var mı? bu kanıya nasıl bir örneklem kümesinden yola çıkarak ve ne kadar sürede vardınız? yoksa spektaküler bu önerme “kişisel” bir görüşten mi ibaret?

    sığınmacı problemine odaklanılmasının ülkenin gerçek problemi olan ekonomik krizin perdelenmesine yol açtığını, dolayısıyla iktidarın ekmeğine yağ sürüldüğünü iddia ediyorsunuz. bu problemin ilk kez gündeme oturmadığında da mutabık isek, o halde, farklı firmaların halkın nabzını ölçmek için yaptığı anketlerde neden ülkenin en önemli problemi olarak “açık ara” hep ekonominin işaret edildiğini bir zahmet açıklar mısınız? belki bir solcu olarak, menfaatleri uğruna emek ve zaman sarf ettiğinize kendinizi inandırdığınız o halk, sandığınız kadar aptal değildir, ne dersiniz?

    sığınmacı meselesinde tek ve gerçek muhatabın iktidar olduğunu ve öfkenin oraya yönelmesi gerektiğini dile getiriyorsunuz. elbette haklısınız fakat şunu merak ediyorum, size, bu öfkenin iktidara yönelmediğini düşündüren şey ne? çünkü sosyal medyada beş dakikacık inceleme yapan herhangi biri, sığınmacı karşıtlarının asıl öfkesinin rte – akp ve bu konularda halka ters açıklamalar yapan bakanlar kurulu ve milletvekillerine yönelik olduğunu gözlemlemekte zorlanmayacaktır. bu öfkenin iktidardan çok muhalefete yöneldiğini gösteren, bilimsel metotlarla ortaya konmuş bir veri var mı?

    eğer bu öfke dalgasının muhalefet partilerini de hedefine aldığından yola çıkarak mezkûr iddianızı öne sürdüyseniz, evet haklısınız ama bu safhada şu soru ister istemez aklımda filizleniyor. bu durumun ayrıca, halkın baş sorunlardan biri olarak gördüğü bu meselede, kendisinden oy talep eden iktidar namzedi partilerin tavrını – doğal bir güdüyle – yoklaması, mevcut politikalarından memnuniyetsizliklerini dile getirmesi, velhasıl halkın bu muhalif partilere bir “muhtırası” olarak da okunabilmesi pekâlâ mümkünken, niçin bu olguyu tek bir açıdan, hem de hiç zemini olmayan, hani neredeyse “seçim günü gelene kadar susun, iktidar değiştiğinde de bir şey olmayacak, o zaman da susun” demeye gelen bir perspektifle yorumlama kolaylığına kapılıyorsunuz?

    türkiye’deki sığınmacıların büyük bir kısmının kalıcı olacağını öne sürüyorsunuz. sert bir politika uygulandığı takdirde dünyaya kötü bir resim vereceğimiz, bunu çocuklarımıza anlatamayacağımız uyarısında bulunuyorsunuz.

    yunanistan sığınmacıları darp ettiğinde, botlarını batırdığında, boğulma riskine karşın bu insanları denize attığında, askerleri sığınmacıların paralarını çalıp dımdızlak ortada bıraktığında yunanistan’ın dünyadaki resmi değişiyor mu? danimarka ve birçok ülke sığınmacıları geri göndermeye karar verdiğinde, bu sığınmacıları toplumdan izole biçimde barındırdıklarında dünyaya verdikleri resmi düşünüyorlar mı? ingiltere adadaki sığınmacıları ruanda’ya postalamaya karar verdiğinde ingiltere’nin dünyaya verdiği resim değişiyor mu? sınırlarda hıristiyan sığınmacılarla müslüman - siyahi sığınmacılar arasında ayrım yapıldığında o avrupa dünyaya sunduğu resmi düşünüyor mu? o avrupa sınırlarını kapatmak için milyarlarca dolarlık bütçeler ayırdığında dünyaya verdiği resmi düşünüyor mu? dünyada sığınmacılara karşı en sert ve tavizsiz politikalardan birini yürüten avustralya dünyaya verdiği resmi düşünüyor mu da, bize, zaten dünya nezdinde yerin dibine batmış, avrupa birliği'ne girmeyeceği kesinleşmiş, ekonomisi çökmüş, can derdine düşmüş bir ülke olan türkiye’ye mi düştü bunu düşünmek? türkiye’deki antidemokratik uygulamaları görmezden gelmek ve senelik birkaç milyar dolar karşılığında akp rejimi ile ortaklaşa geri kabul anlaşmasının metnini oluşturan ve o metne güle oynaya imza atan avrupa ileride yaşanabilecek ve gerçekleşmesinden pek tabii korktuğunuz resimdeki payını düşünmeyecek ama ben, geleceği çalınmış milyonlardan biri olan ben bunu düşüneceğim öyle mi?

    not : yukarıda bir pogrom olmalı ve insanlar yaka paça evlerinden alınıp suriye’ye geri gönderilmeli anlamı çıkmıyor, lütfen kendinizi yormayın ruşen bey. siz de iyi biliyorsunuz ki bu ülkede çok uzun bir süredir uluslararası teamüle ve avrupa insan hakları mahkemesi kararlarına rağmen bazı aksiyonlar alındı ve bu minvalde, bedeli ağır bir faturayla ödenen birtakım politikalar geliştirildi. benzer, istisnai bir politikayla belli bir zaman diliminden itibaren işleme alınmış tüm vatandaşlık işlemleri iptal edilip yeni başvurular önlenebilir, sığınmacıların suriye’ye mecburen geri gönderilmesini kolaylaştırıcı bazı yasa ve müeyyideler yürürlüğe konarak yeni bir statüko yaratılabilir. kaldı ki geçici koruma statüsü türkiye’ye bu konuda bazı avantajlar sağladığı gibi, bu bahsettiğim uzun süreli statükonun avrupa'nın işine geleceğini, suriyelilerin bir şantaj unsuru olarak türkiye'de bulunmalarındansa kendi ülkelerine gönderilmelerini tercih edeceklerini, en fazla "kaygılanacaklarını" unutmayalım. neyse, bu konuyu uzatmayacağım çünkü konumuz ileride nasıl bir yol haritası çizilmesi değil.

    hadi gelin bir sağlama yapalım mı ruşen bey? sizin öngördüğünüz – ve bence dilediğiniz şeyin - olduğunu düşünelim tamam mı? sığınmacıların sembolik bir kısmını gönderdik ve elimizde 8 değil de 7 milyon sığınmacı kaldı diyelim. resmi tarih anlatısındaki sacayaklarından birinin zenofobi olduğu, tarihinde - henüz resmi olarak kabul edilmemiş – gırla soykırım ve pogrom bulunan, asli etnik unsurlardan biriyle hala kavga halinde olan, otoriter, militarist, kadın ve lgbt haklarının kurumsallaşamadığı, fikir ve ifade özgürlüğünün yerinde yeller esen, güçler ayrılığının lafta kaldığı, her geçen gün muhafazakarlaşan, ayrışan; işsizliğin on milyonları bulduğu, ekonomisi batmış, siyaseti bataklıkta debelenen bu ülke, avrupalıların bile entegrasyonunda pes etme noktasına geldiği ve peşinen reddettiği suriyeli – afgan ve pakistanlıları ve tabii afrikalı göçmenleri nasıl bu topluma entegre edecek? böyle bir deneyimi, böyle bir geleneği, böyle bir motivasyonu, böyle bir kudreti var mı? her gün youtube’a çıkıp geleceğe dair vaaz veren şahsınızın bu konu başlığında da şimdilik heybesinde tutup bizlerden esirgediği bazı görüş ve tavsiyeleri olduğunu düşünerek saflık yapmıyorumdur değil mi?

    peki, antidemokratik ve geçmişiyle yüzleşme cesaretinden yoksun, militarist ve laiklikten olabildiğince uzaklaşmış bu ülkede, islam’ın sünni mezhebine mensup 8 milyon, bir kuşak sonra belki 12 milyonu bulacak böyle bir kitlenin, bu ülkeyi mevcut durumdan daha kötüye götürme, ülkedeki islamcılaşmaya ivme kazandırma, kültürümüz ve yaşam biçimimizde, dilimizde, dünyayı algılayış biçimimizde ileriye değil geriye doğru dönük bir gidişatı başlatma olasılığı hakkındaki görüşleriniz nelerdir? niçin her konu hakkında söyleyecek sözü olan siz, değerli gazeteci ve komünist ruşen çakır, bu bahiste en ufak cümle sarf etme inceliğini bize bahşetmiyorsunuz? yoksa en fazla on beş yıl daha yaşarım, apres moi le deluge mı diyorsunuz?

    daha önceki videolarınızda, özür dilerken bile kendinizi mağdur karşı tarafı inceden inceye şeytanileştirmek gibi pek de tasvip edemeyeceğim bir alışkanlığa sahip olduğunuzu fark ettiğim için, şuraya kadar bu entryi okuyan çoğu insanın kolaylıkla kavramış ve çoktan yüzünü ekşitmiş bir gerçeği sigorta mahiyetinde vurgulamak istiyorum. ben zafer partili değilim. kemalist de değilim. ben dersim kökenli, zaza, alevi bir aileden gelme, ateist bir edebiyatçıyım. ermeni tehcirini soykırım, resmi anlatıda "olay" diye geçen vakaları katliam olarak telakki eden, her zaman atatürk dahil kişi kültüne karşı çıkan, milliyetçilikten zerre hazzetmeyen, pkk’yı bir terör ve suç örgütü olarak görmekle beraber, kürtlerin makul ve demokratik taleplerini destekleyen ve edebiyatında da bu mayınlı arazilerden asla kaçınmamış bir insanım. yetmez ama evet’çi değilim ama liberalim. hayır hayır! şöyle diyelim: bu ülkede liberal ve solcu olmanın değişmez şartı olan aptallıkgerçeklerden kopuk olma kıstaslarını yerine getiremediği için liberaller ve solcular arasında bile dışlanan bir deliyim. kendinizi ırkçı ve iflah olmaz bir güruhun lincine maruz kalmış, gözünü budaktan sakınmayan komünist bir gazeteci olarak hissetmeniz için yukarıda eser miktarda entry var, bu entryi ve bu entrynin yazarını lütfen aynı kefeye koyma gafletine düşmeyin derim. anlaştık mı? parantezi kapattım.

    son olarak…

    size sorulacak çok şey var ruşen bey. ama asıl merak ettiğim şey nedir biliyor musunuz? yıllardır merak ediyorum bunu. üstte belirttiğim gibi komünist olduğunuzu öne sürersiniz hep. peki bir komünist olarak gerçekten halktan haberdar mısınız? halkın derdinden tasasından korkusundan haberdar mısınız? halkın neler çektiğinden, yolunuzun düşmediği banliyölerin nasıl bir kaynayan kazan olduğundan haberdar mısınız? yoksa makul bir gelirle nezih semtlerde yaşayıp çalışan, entelektüel insanlardan müteşekkil bir havuzda sosyalleşen, asla dilediği gibi olmayacağına kani olduğu ülkesinin onda yarattığı düş kırıklığından, içi boş bir komünizm afyonuyla arınmaya çalışan, iyi niyetli ama saf bir adam mısınız?
hesabın var mı? giriş yap