• eskiden içinde 1884 depreminde yıkılan bir cami bulunmaktaydı. yıkıntılardan sonra celal bayar döneminde restore edilip açık hava tiyatrosuna dönüştü. içinde tiyatro ve konserler düzenlendi. ses sisteminin tarihi dokuya zarar vermesi gibi bir ihtimal elbette var, kalkıp bir metallica konseri vermekle bir loreena mckennitt konseri vermek elbette ki aynı şey değil. işte bu yüzden hisardaki türk pop müziği konserlerini hiç bir zaman aklım almıyordu zaten. kaldı ki dünyanın pek çok tarihi yerinde konserler düzenlenir. aspendosta opera festivali var misal, herkes aynı anda bağırsa ülke yıkılır düşünsene.

    neyse konu o değil. konunun detayını bilen kişiler elbette lütfen bizi aydınlatsın.

    ancak olaya seküler bakmam lazım. 15. yüzyılda bir ton askeri sen oraya yığıp orada konaklattırıyorken elbette askeri üssüne cami yaparsın. şehirleşmenin daha başlamadığı osmanlıda da o zamanlar oldukça uzak kategorisinde olan taaa sarıyer'deki hisar içindeki cami zaten oldukça kullanılan bir yerdir.

    ancak günümüzde bambaşka fonksiyonlara kavuşmuş bir mekana 'restorasyon' adı altında mescit dikmek nedir? çok basit bir mantıkla yaklaşalım. öncelikle hali hazırda(valiliğin çok para istemesi yüzünden son bir kaç yıldır yapılamayan, ki bu başlı başına apayrı bir eleştiri kaynağı) düzenlenen kültür-sanat aktivitelerini engellemektir. oraya namaza gelecek insanları ve abdest için gereken su hattını filan düşünürsek sanılanın aksine, tarihi dokuyu zedelemektir. hali hazırdaki manzarayı bozmaktır hatta, siz şimdi o tiyatro içinde bir mescit olduğunu bir düşünün bakalım ne kadar estetik duruyor.

    daha da önemlisi, ideolojidir. madem sen bu kadar ceddine düşkün, bu kadar osmanlı mimarisine saygılısın; neden kapalı çarşı otel oluyor? neden osmanlı yalıları sütiş oluyor? neden peradaki hanlar satılıp özelleştiriliyor ve allah bilir ya kurumsallaşıyor ya da onlar da otele döndürülüyor? önce bunları sorgulamak lazım. madem sen osmanlı mimarisine bu kadar düşkünsün, neden tarlabaşı yıkılıyor? şimdi bana '60 göçleriyle çingeneler doldu ama oraya' diye bikbik ötmeyin, gidin biraz tarihini araştırın bakalım ne gibi mimari ögeleri varmış, kimler yaşamış zamanında tarlabaşında.

    bugün uğur tanyelinin konuyla ilgili çok güzel bir yorumuna denk geldim (bkz: #50822467) sahi, talep yokken, kapısından biletle girilen bir müze kapsamındaki yere cami dikmenin mantığı nedir?

    velhasıl, güç göstergesi. 'just because you can doesn't mean you should' diye bir laf vardır. ne deriz biliyor musun? iktidar hırsı deriz, güç göstergesi deriz, ideolojik dominasyon deriz, ego mastürbasyonu deriz.

    sen ülkedeki tüm tarihi eserleri özelleştir, git galata'nın dibine plastik sandalyeli çay ocakları dik; sonra yok efendim biz tarihimize kültürümüze sahip çıkıyoruz. bıktım, yemin ederim bıktım. yemin ederim...
  • efendim tevatür odur ki; ulu hünkar, cennetmekan fatih sultan mehmet han hazretleri, anadolu hisarı'nın tam karşısına boğazkesen nam rumeli hisarı'nı inşa etmeyi irade buyurduklarında, bizans'tan toprak istemiş. istenen arazinin alanı sual eylendikte "bir öküz postu kadar" demiş ulu hünkar. bizans denen kefere zaten çok daha fazla da istese vermemek iradsini gösteremeyeceği için çaresiz kabul edivermiş talebi.
    kısa süre sonra dev bir hisar inşaatı başlamış anadolu hisarı'nın tam karşısında. dev inşaatı haber alan bizans, elçi yollamış huzura, elçi ulu hünkar'ın huzuruna vasıl oldukta "bir öküz postu kadar yer istirham etmiş idiniz, görürüz ki inşaatınızın maşallahı var. bu sığar mı türk-bizans arasındaki kardeşliğe ve güvene?" ulu hünkar bir topak göstermiş elçiye. "bu topak" demiş ,"bir öküzün postundan yapılmıştır. al hisarın çevresini çevir bakalım bu topağı açarak" demiş.
  • herkes kuş bakışı görünümünün mhmd (muhammed ya da mehmed) harflerini oluşturduğunu söylemiş ama internette kimse bunu açık bir şekilde göstermemiş. ben kendimce üst üste getirdim yazı ile kuş bakışı görünümü. harfleri biraz zorlamayla hisara göre düzeltirseniz, gerçekten benzetebilirsiniz:

    http://img513.imageshack.us/…513/2060/rumelizg1.jpg

    karşılaştırma yapabilmek için:
    http://img108.imageshack.us/…/2206/rumeliorjau5.jpg

    not: üst kısımdaki (aslen kuzey-batı) şeddeyi (w) kabul ederseniz mhmmd yani muhammed olarak okumanız mümkün, eğer şedde yok derseniz mhmd olur ki o da mehmed'e denk gelir.
  • buraya gidene kadar pek çok tarihi yapıyı ziyaret edip gezdim. efes'i, teos'u, bergama'sı, kıbrıs'ı ve şu an aklıma gelmeyen nicesinde çok güzel anlar yaşadım; bin yıl önce el sürülmüş taşlara dokunmaktan müthiş keyif aldım... hiçbirinde göt korkusu yaşamamıştım, ta ki rumelihisarı'nı görünceye dek...

    açıkhava müzesine heyecanla giriş yaptım. manzaranın büyüsüne bıraktım kendimi bir süre, fotoğraflar çektim öte yandan. karış karış gezme merakım beni surlara yönlendirmişti ki, o bir karışlık, bir yanı uçurum kıyısı olan merdivenleri gördüm. gördüm ve anında tutuştu paçalarım, mevsim sıcağıyla birleşip kıçıma ulaştı. bülent ortaçgil'in "olmalı mı, olmamalı mı?" şarkısını "çıkmalı mı, çıkmamalı mı?" olarak değiştirdim ossaat. "yoksa hiç bulaşmamalı mı?" diye de ekledim.

    "şimdiye kadar hiç düşen olmamış" bilgisi rahatlatmak bir yana, daha da sıkıntıya soktu beni. düşersem, ilk olacaktım ve tarihe böyle geçmek gibi bir istek taşımıyordum. "bir milyar tane adam çıkmış oraya, bir tek bu salak düşmüş" yorumları da yapılabilirdi arkamdan, olur mu olurdu...

    sigaramı tellendirip bunları düşünürken, güvenlik abilerden biri denk geldi. selamlaşıp sohbete koyulduk; tarihçesini anlattı hisarın, bildiklerini paylaştı sağolsun. "merdivenler dar gibi sanki ağbi?" dedim, "şurdaki merdivenleri takip ederek de ulaşabilirsin" diye cevap verdi ve ekledi: "cüneyt arkın'ın filmleri çekilmiş burda, kılıç sallamış hep merdivenlerde"

    gerekli gazı aldığıma hükmederek ilerledim merdivenlere. bir anlık tereddütten sonra attım ilk adımımı, yanımdaki uçuruma bakmamaya çalıştım. "cüneyt ağbi kılıç sallamış len, istesen sen de sikini sallarsın" şeklinde ara gazlar verdim kendime. her basamakta 3 saniye duruyordum ve bir şey sallamak değil, bir an evvel bitsin istiyordum halbuki... kan ter içerisinde kalıp zirveye ulaştığımda mutluluğum uzun sürmedi. boğaza daha yüksekten bakmanın verdiği keyif, bu kez "lan bir de inişi var bunun?" endişesine bıraktı yerini...

    benzer korku ve hezeyanları yaşayıp aşağıya indiğimde derin bir oh çektim. rumelihisarı'ndan düşen ilk salak olmaktan kurtulmuştum, cüneyt arkın kadar olmasa da muzafferdim işte... dışarıdaki kafelerden ilkine attım kendimi, gelen garsona: "bir çay, bir su, bir de bira istiyorum" dedim. siparişimi garipseyerek baktığını görünce; "tuhaf gelebilir ama çok kılıç salladım hisarda, cüneyt ağbi yordu beni" diye açıklama yaptım... ne yapabilirdim ki? "hala yusuf yusuf'um" mu deseydim?
  • yapılısı sırasında bizans elcileri ve 2. mehmet arasında soyle bi konusma gecmiş;
    elçi bizans kulu- ama orası bizim nasıl yaparsınız oraya o inşaatı?
    2.mehmet- kendi topraklarım üzerinde istediğimi yaparım, kimse de engelleyemez. bogazın iki yakası da benimdir. anadolu yakası benimdir cunku halkı osmanlı halkından ibarettir, rumeli sahili de benimdir cunku siz savunmasını bilmiyorsunuz. simdi gidin efendinize soyleyin simdiki osmanlı hukumdarı öncekilere benzemez, benim ulastıgım yerlere onun emelleri bile ulasamamıstır. simdilik izin veriyorum gitmenize ama bi daa boyle bisii olursa derilerini yuzerim
    demiş.
  • orhan veli'nin adıyla özdeşleyen şiirinde rumelihisarı için kullandığı deyiş. ki kendisi burada gömülüdür.

    istanbul'da boğaziçi'nde
    bir garip orhan veli'yim
    veli'nin oğluyum
    tarifsiz kederler içindeyim.

    urumeli hisarı'na oturmuşum,
    oturmuş da bir türkü tutturmuşum.

    istanbul'un mermer taşları,
    başıma da konuyor martı kuşları,
    gözlerimden boşanır hicran yaşları,
    edalım...
    senin yüzünden bu halım.

    edit: urumeli hisari'ndan yönlendirilmiştir.
  • alımlı bir kızdır hisar.

    tutkulu bir rüzgarı,bahar esanslı kokusu,kaçınılmaz çekiciliği,özleten yokluğu,dolu dolu hikayeleri,romanesk rivayetleri ve makus bir talihi vardır hisarın.

    talihsizdir çünkü aşıklarınından pek azı kış gelince kendisini hatırlar.hisar bir bahar aşkıdır bir çokları için,içmeden çarpar,içtikçe ayıltır.

    müdavimleri de az değildir aslında.benim için ise her hisar yolculuğu bir deja vu'dur aynı zamanda.ordaki çoğu insanı daha önce de defalarca kez görmüş,büfeden salçalı tostumu almış,hemen sağdaki tekneden balık ekmek siparişimi vermiş,birinci köprünün dingin trafiğine ya da boğazdan geçen gemilerin sahile vuran dalgalarına dalmışımdır çok kere.

    dört mevsim takım elbiseli,pala bıyıklı bir amcanın çalıştırdığı dünyanın en gizli bakkaliyesi de burdadır.yeri öyle gizli saklıdır ki bulabilmek için illa bir keşif süreci gerekir..zekeriya büfesi,tahta bankları,leziz midyecisi,mazide kalmış ali babası ve kıyıdaki alabora tekneleri ile özel bi alandır burası.

    düşünüyorum da eğer bir kız olsaydım içimdeki hisar sevdası hayatımdaki en büyük sırlardan biri olurdu..zira bu cennetten apartma nihavend mekanın nazarımda öyle bir reddedilmez duruşu var ki "haydi kalk hisara gidelim" diyen hiçbir erkeğe hayır diyemez,belki de bu zaafiyetimin sıkıntısını çokça çekmek durumunda kalırdım bahar geldiğinde.

    "kışın ise hisar sessiz film gibidir,deniz yeşil köpüklü,martılar bile beykoz yönünden esen sert rüzgara karşı kafaları önde eğik uçar"
  • an itibariyle restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır. benim gibi bir saat yol gidip dışarıdan bakmakla yetinmek zorunda kalmayın. gitmiş bulunuyorsanız da hemen bitişiğindeki aşiyan müzesi'ni ziyaret edin. tevfik fikret'in evini görün, mezarında bıraktığı anlamlı mesajı okuyup düşüncelerinizle baş başa kalın.
  • gençliğim geçti burada. epey uzun zamanı sahildeki büfenin yanındaki banklarda oturarak tükettim. sonra şimdi yerine afili bir lavanta mı nedir cafenin açıldığı liman ( sonra deniz oldu) çayhanesinde öylece oturur denize bakardık. black&white bar vardı, arada oraya ugrardık, etrafta hep tanıdıklar olurdu. bir nevi woodstock ruhu ile doluydu o sahil. ya da ben öyleydim. istanbul'da halen en sevdiğim yerlerden biridir rumelihisari, ama devir değişti, çelik de değişti. şimdi o büfenin önünden öylece geçip gidiyorum, kahyaların aldığı mercedes arabalara bakıyorum, bir yandan 15 yıl öncesine bakıyorum göz ucuyla.
  • 1967 yılından:

    görsel
    ne güzelmişsin!
hesabın var mı? giriş yap