• 23 yıllık hayatımın en korkulu anını bana dün gece yaşatmış norveç'li iki psikopat.

    her gece uyumadan önce telefonumu başucuma koyar uykuluk şarkılar listemi açarım. shine on you crazy diamond, echoes, hey you, comfortably numb, triumphant, forget her gibi eserlerin bulunduğu güzide bir listedir kendileri. şarkılar kısık seste çalar; ben uykuya dalarım, liste bitene kadar da şarkılar çalmaya devam eder. liste bitince de müzik kesilir. ninni gibi gelir bana. rutinim budur. şaşmaz.

    dün gece ilk defa rutinin dışına çıkıp, bu norveç'li psikopatların senior albümünü baştan sonra dinleyeyim dedim. hiç baştan sona dinlememiştim. tamamen enstrümantal albüm hemi de. kulağa gayet huzurlu geliyor değil mi? mis...

    albüm başladı; the fear, coming home falan derken benim gözler kapandı. kapandı ama müziği duyuyorum hala, sadece gözlerimi açamıyorum. süper mayışmışım. kaymaklı ekmek kadayıfı tadında bir uyku beni bekliyor adeta. rüyalar alemine dalmama son dakikalar...

    tam alemlere dalıyordum ki; the final day'in malum yerleri bir girdi... aman allahım. böyle bir şey olamaz. tarifi imkansız. herhalde öldüm, yerde sırtüstü yatarken tepeme zebaniler dikilmiş bana bakıp kahkaha atıyorlar...

    yataktan nasıl kalktığımı, kalbimin yerinden çıkarcasına nasıl attığını, apar topar odanın ışığını nasıl açtığımı, banyoya gidip yüzüme nasıl su çarptığımı, mutfağa gidip bir litre suyu nasıl kafama diktiğimi bir ben bilirim, varsa da yukarıdaki bilir.

    kendime gelmem bir saate yakın sürdü. sabah uyandıktan sonra da üzerimdeki havayı dağıtmak için perdeleri açtım ve gün ışığıyla birlikte evin içinde son ses bunu dinledim. şu an iyiyim. bir daha para verseler gece karanlığında o manyak şeyi dinlemem. asla. siz de dinlemeyin. yazık lan psikolojinize. ciddiyim.
  • profound mysteries albümünü komple yayınladılar genel olarak bakıcak olursak ;

    klipleri ben beğendim. ellerindeki bütçeler ile yapılabilecek en güzel şeyi yaptılar ki refik anadol'a bir animasyon yaptıralım desen o bile 1m usd'den açıyor kapıyı. lansmanı youtube'dan chatten soru cevap şeklinde yaptılar ki keşke canlı bir lazer show falan yapsalardı. çok standart cevaplar verdiler sorulara ama normal yani.

    standart uyarımı yapayım. bu albümü dinlemeden önce güzel bir ses sisteminiz veya kulaklığınız olduğundan emin olun. laptoptan, tel speakerindan falan dinlenilecek parçalar değil bunlar. eğer oradan dinlemeye kalkarsanız bızzz bızzz sesler duyarsınız parçanın %80'ini duyamazsınız. neden böyle çünkü laptop, tel, tv bu tür speakerların kalite standartlarının dışında bir müzik bu. o sebeple ekipman önemli. bende 5 tane speaker var bazen bağlanmıyor ses laptoptan gelince bu ne ya falan diyorum. bu kıstas çoğu elektronik parça için geçerli. evet mevzu biraz masraflı maalesef.

    1- nothing but ashes... link
    bir nevi albüme intro yapmışlar ki bence çok iyi. yani seni güzel bir havaya sokuyor. 7/10

    2- the ladder link
    bence albümün en iyi şarkısı. böyle bazen uzun yürüşlerde loopa alıyorum cidden sanki yeni bir gezegen keşfediyormuşum gibi geliyor. bilmiyorum ama saf bir yalnızlık hissi sarıyor etrafımı. welcome to norway. remiz lazım ama güzel. 8/10

    3- impossible (feat. alison goldfrapp) link
    albümün başka bir güzelliği. 75-80 yaşında ayağımın dibinde torunlar oynarken kendi kendime 'impossible dınınıdıt, perfect dream dınınıt' diyecekmişim gibi geliyor. bu sefer o norveçli yanlızlığımıza sadece alison'ı ekleyip yolumuza devam ediyoruz 8/10

    4- this time, this place... (feat. beki mari) link
    benim için albümün en baba parçası. iyi başka baba başka. yalnızlık yürüşümüzden sıyrılıp bir anda koşmaya başlıyoruz. koşu bir anda normalleşiyor o kadar normalleşiyor ki koştuğumuzu farketmemeye başlıyoruz artık. parçanın belirli yerlerinde bildiğin soundu kırmışlar ki güzel olmuş. 3.41'e kadar normalleşen koşumuzda öyle bir depara kalkıyoruz ki hani fazla beygir gücünden motoru dışarı çıkarırlar ya işte öyle çiğerlerimiz dışarı çıkmak istiyor. ben şahsen ne zaman dinlesem sandalyede ve ayakta yerimde duramıyorum. 8/10

    5- how the flowers grow (feat. pixx) link
    artık biraz dinlenme ve etrafı izleme zamanı. ellerin dizlerinde nefes nefesesin. yolu, çiçekleri, uzağı falan inceliyorsun. modu biraz stabilize etmiş. 6/10

    6- if you want me (feat. susanne sundfør) link
    nefes nefese koşumuz yol kenarına oturmamız ve soluklanmamızla devam ediyor. derken arkadan bir ses aaa kim o? suzan? sen misin? evet o. uzunca bir aradan sonra suzan gelmiş. hoşgeldin suzan. güzel hatta slow bir parça ile bizi rahatlatıyor. biz tabi suzan'ın hiieeeeeeaaaaeeeaaaiiaaaaaa diye bağırmasını seviyoruz ama iyi güzel yani. 6/10

    7- there, beyond the trees link
    biraz evrenler arası yolculuk şarttı zaten. bu parça olmasa o kafalara nasıl ulaşılacak. biraz komplex biraz arıza seslerden oluşan bir iç yolculuk başlıyor. kulağımızın alıştığı zamanlama, notalar, dizilim neredeyse hepsi aykırı burada. öyle her gün değil ama arada sırada kulağı resetlemek için açılabilir. sakın arkadaşlarınızın yanında açmayın çok pis dalga geçerler. bir nevi buyrun bu da bizim oğlanın pipisi gibi bir şey olmuş. düşün bu yayınladıkları neler var acaba yayınlamadıkları? seni seviyorum alpha male link bir daha senin gibisi gelir mi? jeg vet ikke. 6/10

    8- breathe (feat. astrid s) link
    bir başka baba şarkı. sana puanım 8/10. yolumuza yeniden devam etmek için gerekli olan motivasyonu bize veriyor. sound güzel, ses güzel parça güzel. o kadar güzel ki bu parça çalarken biri seni seviyorum dese bi dk derim lafını unutma parça bitsin öyle söyle. royksopp bence insan kazanmak için fazla slow-mainstream çizgisinde gidiyor. araya da 2-3 tane kendinden bir şey atıyor. yani mainstream bir akış var işte bu da bizim yorumumuz bu mainstream akıma dermiş gibi. yoksa gencoların asıl soundu bu değil. lakin parça güzel.

    9- the mourning sun (feat. susanne sundfør) link
    suzan suzan suzan. suzandan beklentimiz çok büyük ama instagram storylerinde falan okuduğumuz kadarı ile sorry bebeğim ile vakit geçirmek zorundayım falan diyor. biz running to the sea volume2, volume3, volume4, volume5, beklerken duş alırken söylediği şarkıları bizimle paylaşmış. tabi atmosfer çok ağırlaştı. s.kerim böyle koşuyu amcaoğlunu arayayımda beni alsın buradan gibi bir havaya girdik. olsun her koşuyu da forrest gump gibi bitirecek değiliz. belki amcaoğlun geldi mevzuyu anlattın böyle içini döktün o da içini döktü böyle ağlaştınız falan bir güzel ortam oluştu bu şarkı çalarken arkada. amele gibi eve düz taban dönmekten iyi mi? iyi tabi. bu şarkı da öyle tabi ama 5/10 almaktan kaçamıyor maalesef.

    10- press «r» link
    bir tür outro. yani işte. 4/10

    bonus ;
    'i hate my shelf' by andreas nilsson & röyksopp | profound mysteries
    https://www.youtube.com/…kcbc9u&ab_channel=röyksopp

    benim fikrimce arkadaşlar bu soundun standartlarını belirliyorlar. o açıdan iyi ama elektronik müzik hala daha işin çok başında olduğu için kitlelere ulaşması daha zaman alacak. çok çok çok fazla kötü elektronik parça olduğu için ve herhangi bir insanın hemen bir müzik programı indirip sürükle bırak ile birşeyler yapabieceği bir ortam olduğu için insanlar kötü müzikleri dinleyip bütün parçaları kötülüyorlar. belkide en iyisi bu. oturup parçaları dinleyip içerisinden iyilerini ayıklamak cidden mesai gerektiren bir iş ama royksopp bu işin standardı bu diyerek güzel bir albüm çıkarmış. ki ben 4 yılda 2 farklı norveçli tarafından norveçte kazıklandığım için pek de sevmem norveç falan ama adamlar iyi.
  • 21 haziran 2009 röyksopp istanbul konseri'nde circuit breaker çalmadıkları için kendilerine kızmıştım ama bereket döner'de karşılaşıp kendileriyle fotoğraf çektirince bütün sinirim geçti (:
  • pure röyksopp yoktu ama yine de iyiydi. gelen kitle de fena sayılmazdı. tek sıçan organizatör oldu işin bu kısmı direkt organizatöremi bağlı bilmiyorum ama abi adamlar ne güzel çalıyor kendilerini ana bırakmışlar sen gel hadi kardeşim yeter diyorsun. millet sesini yükseltti de geri gelip 2-3 parça daha çaldılar. ortamdaki sinerji çok güzeldi muhtemelen onlarında hoşuna gitti ve saate bakmadan çaldılar. bu adamlar buralara yine iyi geliyor.
  • sadece something in my heart'dan ibaret olmayan norveç'li elektronik müzik ilahları.

    başlığına baktığımız zaman ortalık bu linkten geçilmiyor. herkesin kalbinde bir şeyler anasını satayım. mükemmel eser tabii, ona lafım yok.

    yalnız; eskiden röyksopp'a giriş 101 dersinin müfredatında what else is there öğretiliyordu öğrencilere. görmeyeli müfredat değişmiş sanırım. 101 dersi artık bitti. şimdi toplanın bakalım gençler, sizi şöyle alalım:

    she's so
    triumphant
    only this moment
    someone like me
    true to life
    the fear
    the alcoholic
    here she comes again
    every little thing

    yeteri kadar ısındık mı? buradan devam;

    alpha male
    skulls
    ice machine
    you don't have a clue
    this must be it
    were you ever wanted
    do it again
    running to the sea
    monument

    bence artık ısındınız. az evvelki o dingin, mayışık halinizden eser kalmadı ve sanki hiç yarın olmayacakmış gibi dans edecek kıvama geldiniz. o zaman sesi sona dayayın ve buradan yakın:

    monument (the inevitable end version)

    not: röyksopp'un varlığını öğrendikten sonra tüm albümlerini edinip, her eseri tek tek dinleyerek ruh halinize göre biricik şarkılar keşfetmenin tadı çok az şeyde vardır. şiddetle tavsiye edilir. ayrıca the final day'i dinlemeyin. videosunu da izlemeyin. evet.
  • elektronik müzik yapan ve melody a.m diye bir de albümleri olan norveçli ikili.
  • kuzeyde nedense pek bilinmeyen kuzeyli grup.
    iskandinav depresifliğinin en basit tanımı 'mutlu etmeyen sonsuz huzur' ise eğer, bu adamların oynarken ağlatan şarkıları kuzey müziğinin en tipik örneği oluyor o zaman.
    ayrıca albümlerini güzel bir ses sistemi eşliğinde evde dinlemek, canlı performanslarına para saçmaktan daha çok tercih edilesi. deneyimle sabittir.
  • norveççede küçük mantar anlamina gelen sözçük. eğer üstüne basarsanız puff diye patlayarak çevreye tohumlarını yayarlar.
  • yaptıkları müzikleri duydukça, dinledikçe zihnimdeki "uzaylı bunlar" ihtimallerini kuvvetlendiren grup. you don't have a clue isimli bir harika yaratmışlardır ki, tarifi şuan için imkansız. bizim türk gruplarını norveç'e kampa göndermek gerekiyor.
  • what else is there şarkılarıyla evrenden evrene giden grup. harika şarkı yapıyorlar, akşam ve sabah olmak üzere günde iki doz alınarak uçmaya sebebiyet verir. ne diyeyim ki? valla bravo. seviyorum bu grubu. yıkım, kaos, hüzün ve ritmik dünya armonileri.

    http://www.youtube.com/watch?v=klpkxtm-vi8
hesabın var mı? giriş yap