• fakirliğin de çeşitleri varmış, manchester'da fukaralık çekiyorsan teselli olarak 200 senelik işçi dayanışması, niyorkda ghetto'daysan zenciyiz biz dayanışman olabilir. belki fakir olursun ama almanyada bir türk ghettosunda her zaman arkadaşlarınla sokağa çıkıp birilerine sataşabilirsin. orhan kemal'in kadınları fabrikada çalışır, sonra beraber çamaşır yıkarken dedikodu yaparlar, erkekler mahalle maçı yapar, geçinmek zordur, belki maddi olarak kimse yardım edemez, ama sefaletin içinde yaşam diyebileceğin birşeyler kurar gibi olursun. dostların vardır, seni seven, senden nefret eden oldukça insan oluyorsun, biri oluyorsun. ama fakirliğin tepeden inme halleri var, annen alkolik oluyor, belki kaç jenerasyondur fakirsin, farketmez. bazen tamamen izole oluyorsun, ne iş bulabiliyorsun, ne dikiş tutturabiliyorsun, arkadaşın bile olmuyor çünkü boktan bir kampta yaşıyorsun. o zaman da geceleri kendi kendini normal olduğuna ikna etmek zorunda kalıyorsun. adım rosetta, bir işim var, bir arkadaşım var, normalim ben diyorsun uyumadan önce.

    rosetta'da da böyle bir hikaye anlatılıyor. toplumdan tamamen dışlanmış, kendini bir yere konumlandıramayacak kadar yabanileşmiş, izole olmuş, (agamben deyimiyle) çıplak vücuttan ibaret hale gelmiş rosetta, kendi kendine bir sistem yaratıyor, binbir yol ve çare deniyor tekrar entegre olabilmek için; ama devlet dairelerinin yolları kapalı: işsizlik parası alabilmen için şu kadar çalışmış olman lazım, çalışmış olabilmek için iş bulman lazım, iş bulabilmen için kalifiye olman lazım, kalifiye olman için eğitim almış olman lazım, eğitim alabilmek için paran olması lazım, paran olması için işin olması lazım. bir daire var kısaca, ya içindesin onun ya da dışında. (şiirsel bitirdim)

    aslında devam edeyim. zira çember bununla sınırlı değil. rosetta arkadaşının evinde kaldığı gece kendi kendini telkin ediyor, "bir arkadaşın ve işin var, normalsin" diyerek. arkadaşlar bir lüks mü rosetta için? kendi hayatta kalma savaşı içerisinde bir lükse dönüşüyor, entegrasyonunu şansa bırakamaz rosetta, bir iş için arkadaşını feda etmekten çekinmiyor, ihanet ediyor. o bilmemne piramidindeki gibi; evvela temel ihtiyaçları karşılayalım. binbir hesap okunuyor dardenne'lerin pek pervasızca yaklaştığı suratta. suda boğulan adamı kurtarsam mı? kurtarmazsam işini ben alırım. dolandırdığını ispitlesem mi? ayakkabıları şöylecene koyayım, botları şuraya koyayım, kapıyı şöyle kilitliyeyim, suyu böyle doldurayım. her şeyiyle öyle motive olmuş ki hayatta kalıp normal bir insan gibi yaşayabilecek duruma gelmeye, film bu yeni sosyal adaletsizlik tartışmalarına, "inklusion/exclusion" tartışmalarına son noktayı koyuyor gibi: fakirin fakirliğinin tembellikten kaynaklandığına, doğası itibariyle fakir olduğuna dair inançlara bir saldırı niteliğinde; böylesine kendinden geçercesine uğraşsan, kendini tamamen buna versen bile, bir kere dışlandın mı tekrar entegre olabilmen çok zor. dardenne'ler kör gözüm parmağına bir alegoriden kaçınmış olsalar da, rosetta'nın balık tuttuğu gölün bir bataklık olması manasız değil; bir kere içine düştüğün zaman ne kadar çırpınırsan çırpın, çıkamıyorsun. öyle bir hayat.

    tabii avrupa sinemasının fakirlik temasıyla ilişkisi hep böyle sansasyonel bir "acı gerçekleri soğukkanlılıkla açığa çıkarma" havasında gerçekleşiyor, daha bir fakir edebiyatı geleneği olan italyan sineması, üçüncü dünya sineması veya ingiliz sinemasının tanıdık ve daha duygusal atmosferinin yerini sosyal devletin ihanet ettiği insanların soğuk dünyası alıyor. ortaya çıkan film rahatsızlık verici bir havaya bürünüyor, bir sosyal kriz atmosferi yaratılıyor, "işte fakirlik gerçeği" şeklinde. o gerçeğin tek yüzü bu tarz filmlerin yarattığı gerçeklik oluyor bizler için, halbuki gidip sosyolog olup favelaların gerçekliğine nüfus edilebileceğini zannetmek de biraz naifçe, bilmişçe bir tutum. benim aklım karışıyor o noktada. kız güzeldi.
  • belcika da rosetta yasası denilen ve uzun süre issiz kalan genclere ufak caplı devlet yardımı ile ilgili bir yasa cıkmasına neden olan film.
  • --- spoiler ---

    senin adın rosetta
    yeni bir iş buldun
    yeni bir arkadaş edindin
    normal bir yaşantın var
    boşluğa düşmeyeceksin
    iyi geceler

    --- spoiler ---
  • dardenne lerin filmi olarak rosetta yoksullugu, izole edilmisligi ve caresizligi dramatize etmeden anlatiyor. o kadar yoksulluk ki intihar etmek bile luks. kendini oldurmek icin bile para odenmek zorunda olunan insanlik disi bir sistemin yalin, gizli, olculu ve bu yuzden de cok dusundurucu bir ofkeyle anlatimi.
  • 17. gezici festival kapsamında izleyip kafadan ilk 10'uma aldığım jean-pierre ve luc dardenne filmi. yoksulluğu duygu sömürüsü yapmadan, sınıfsal bağlamından koparmadan, romantize etmeden, doğrudan ve ultra bir gerçekçilikle aktarmış.
    "dinlerin, kapitalist ideolojilerin size yutturduğu sahte iyilik, diğerkamlık gibi ahlak masallarına inanmayın" diyor film bağırarak. "aç insan iyi olamaz, hatta aşık bile olamaz" diyor.
    fransız yeni dalga sinemasının en önemli ilham kaynağı olan sinema yazarı ve eleştirmen andre bazin, "tek komünist film" dediği bisiklet hırsızları için şöyle söyler: "ortaya atılan tez şaşırtıcı derecede basittir: bu işçinin yaşadığı dünyada yoksullar hayatta kalabilmek için birbirlerinden bir şeyler çalmak zorundadır."
    dardenne kardeşler de bisiklet hırsızları'ndan 51 yıl sonra aynı şeyi söylüyorlar aslında: rosetta hayatta kalabilmek için riquet'nin işini çalmak zorundadır.

    filmde riquet'nin göle düştüğü sahne, yapılmış en sarsıcı sahnelerden biridir kanımca. böyle bir sahneyi bu kadar duygu yoğunluğu yaratacak şekilde ama hiç duygu sömürüsü yapmadan çekmek müthiş bir yetenek gerektiriyor.
    hele ki tüpgaz sahnesi... yoksulluğun kadim trajedisi bundan daha iyi anlatılabilir miydi, bilmiyorum.

    görece kısa olmasına rağmen izlenmesi zor bir film ama çok sıkılmak pahasına bir buçuk saati ayırmak gerekir diye düşünüyorum.

    son olarak, çok sevdiğim lilja 4-ever'ın bu filmden fazlasıyla etkilendiğini anladım. lakin en önemli fark, rosetta, lilja kadar pasif değil, olması gerektiği gibi, daha isyankar.
  • her şeyden önce bu film fakirlik olgusunun sefaletinden, soğukluğundan ziyade 'bir ötekinin' normalleşme çabasını anlatıyor. bu yüzden de rosetta'nın alkolun dibine vurup fahişelik yapan annesini korumaya çalışması, ona yardım etmek isteyen hatta iş teklif eden 'arkadaşını' ispiyonlaması da toplumsal ahlak ve değer yargıları açısından daha da anlamlı oluyor. çünkü rosetta entegre olmak, bir birey olmak istiyor. dardenneler ise bu dokunaklı hikayeyi gerçekçi estetik ve mesafeli anlatımla destekleyerek dramaturjiyi sulandırmıyor, filmi iyi yapan en önemli noktaysa bu görsel tercih oluyor.
  • numara yapmayan film...
    hiçbir sinemacılık "numarası"na tenezzül etmeyen, burunlarının dikine giden iki adamın verdiği ders.
    içinde hiçbir fazlalığa yer olmayan, gerek duymayan öfke dolu film...
    öfkenin de zerafeti varmış; gördük!
  • filmin sadece bir yerinde müzik duyabiliyoruz, onun da büyük çoğunluğu bateriden oluşuyor. bunun dışında film tamamen müziksiz ve böylece gerçeğe daha çok yaklaşıyor çünkü rosetta'nın müzik dinleme gibi bi şansı yok.
  • kamera kullaniminin da filmin icerdigi kasvete kasvet kattigi asiri deneysel yapim. kasim kasim kasiliyor insan izlerken.

    --- spoiler ---

    rosetta is bulma kurumuna basvurusunu yapmaya calisirken, oradaki gorevli kisi rossetta'ya arka tarafta bir yeri isaret ederek "sosyal yardim basvurusu yapabilirsin" diyor. bu basvuruyu rosetta sosyal yardimdan gelecek parayi istemedigi, calisarak kafasindaki "normal insan" profiline ulasmak istedigi icin yapmiyor diye dusundum ben. tabi icgudusel olarak filmin asiri dramatize yapisini kaldiramayip belli noktalarda iyiye yormus da olabilirim.

    --- spoiler ---
  • esa'nın fırlattığı rosetta'yla* ilgili ilginç bir detay:

    fırlatılması için planlanan 26 şubat 2004 tarihinde, fırlatma operasyonunun hemen öncesinde, yoğun bir üst atmosfer rüzgarı olduğu tespit edilir ve fırlatma 20 dakika 40 saniye gecikir, ardından kalkış ertesi güne ertelenir.
    27 şubat 2004 tarihinde, nasıl bir şans işiyse, "son bir teknik kontrol yapalım bari" derler ve yerinden çıkmış bir parça bulurlar. fırlatma mart 2004'ün başlarına ertelenir (2 mart 2004).
    bunun adı resmen "şans" arkadaş. eğer üst atmosferde durum iyi olsaydı, araç o şekilde fırlatılacaktı ve büyük ihtimalle başarısız olacaktı. şimdi ise bilim ve uzay dünyası için hayati önem taşıyan bir görevi başarılı bir şekilde yapıyor ve misyonunun tamamlanmasını bekliyor...
hesabın var mı? giriş yap