• --- spoiler ---

    juliet: bu da ne? canım sevgilimin avucunda bi sise! demek ki, zehirden sevgilimin bu vakitsiz ölümü. cimri! hepsini icmis. bir damla bile bırakmadın demek kavusabilmem icin sana? öyleyse dudaklarından öperim orada belki bir parca zehir kalmistir. bir zamanlar hayat veren dudakların bu kez son versin hayatima. sıcacıkmış dudakların hala...

    --- spoiler ---
  • dışarıdan bir gözlemci olarak en yeni versiyonuna şahitlik ettim dün.

    annemlerin oturduğu apartmanda, otopark yeri yüzünden kavga eden ve birbirine küsen 2 aile var. iki ailenin de lise çağlarında birer çocukları var. adamların hödüklüğüne rağmen çok güzel ve pırıl pırıl bir oğlan ve bir genç kız.
    pazar günü annemi ziyarete gittiğimde, daha önce depoya indirdiğim arızalı eşyalarını tamir etmek için aşağıya indim. yorulunca ara verip, eski bir masanın üzerine oturup dinlenmeye başladım. o arada bu iki genç peş peşe depoya girdi, beni de farketmediler. sonra bir anda öpüşmeye başladılar. sessizce yerimi değiştirip, farkederlerse rahatsız olmasınlar diye çocukların olduğu yöne arkamı döndüm. zaten iki muk muk öpüşürler, sonra kaçarlar diye bekliyorum. rahat 10 dakika kaldılar orada. arada fısır fısır konuşuyorlar. sonra tekrar sessizlik fadfjksdlf... artık oturmaktan g*tüm uyuşunca dayanamadım; "romeo, bir el at da şu masayı kenara çekelim" dedim... dünyanın en şaşkın ve aptalca sırıtarak bakan gözleri (kapı sesinden anladığım kadarıyla) kızı yukarıya yolladıktan sonra yanıma geldi... masanın ucundan tuttu, beraber yalandan taşıdık. sonra "abi ben çıkayım başka yardım edeceğim bir şey yoksa" dedi, gitti. saçını, başını, pantolonunu düzelt de çık diyemedim gülmekten... falsjdlfkaj yazık lan. işte şekspir bunu daha güzel anlattığı için şekspir...
  • shakespeare karakteri romeo'ya balkon seranatında;

    "gözler gökte, yıldızlar olsa gözlerinde. yıldızı söndürür yanağının üzerinde ürperen şu parıltı. güneşin kandili söndürüşü gibi tıpkı" gibi bir cümle kurdurmuştur ki, vay efendim vay.
    böyle bir cümle kurabilen birisi ya kaçıktır ya da aşkından kafayı sıyırmıştır.
  • herkesin sandığının aksine katıksız bir aşk hikayesi değildir. aksine aşka getirilmiş en büyük eleştiriyi yapar shakespeare.

    romeo başta rosaline* isimli bir kıza deliler gibi tutkundur. acı çeker, özler, şiirler yazar, ağıtlar yakar ta ki juliet ile tanışana kadar. rosaline aşkın geçiciliğini bildiğinden yüz vermez romeo'a. juliet daha sevimlidir artık romeo için. romeo yine aşıktır. yeminler, şiirler bu sefer juliet içindir. hatta o meşhur balkon sahnesinde romeo ay üzerine yemin etmeye kalkınca juliet "yemin etme sakın kararsız ay üstüne, yörüngesinde her gece yön değiştiren ay gibi, değişken olur sonra senin de aşkın." der. zaten eserin bütününde bir sadakatsizlik vurgusu vardır. başka bir sahnede ise rahip lawrence:

    ...şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar,
    ölümleri olur zaferleri,
    öpüşürken yok olan ateşle barut gibi.
    en tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir,
    aynı tat isteği, iştahı köreltir.
    onun için ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin,
    hedefle hızlı giden, yavaş kadar geç varır...

    öğütünde bulunur genç aşıklara. shakespeare özellikle karakterlerin yaşını çok genç tutmuştur gönlün havailiğini vurgulamak için. fuzuli'nin aşk anlayışı gibidir biraz da. her ne kadar tanrı aşkı gibi bir durum söz konusu olmasa da romeo da mecnun gibi özel birine aşık değildir. o da mecnun da aşkın kendisine aşıktırlar. sonunda ise rahibin öngördüğü gibi yok olurlar aşklarının şiddetinden.

    özetle vıcık vıcık bir aşk hikayesi diyenlerin dönüp bir daha okumasını tavsiye ederim.

    edit: rosalind, rosaline olarak düzeltildi.
  • dün akşam izlediğimiz ve hakkında yazıp yazmamaya zor karar verdiğim devlet tiyatrosunun son yeni oyunu.

    seneler seneler önce şehir tiyatrosunun harbiye muhsin ertuğrul sahnesinde, en önden seyrederken uyuyakaldığım ünlü ingiliz oyun yazarı shakespeare'in en ünlü ve bilinen, en çok oynanan oyunudur romeo ve juliet oyunu.

    shakespeare'in arthur brooke adlı şairin, romeus and juliet adlı şiirinden esinlenerek yazdığı; iki düşman ailenin çocukları arasındaki yaşanan aşkı konu edinen, aynı zamanda da insan ilişkilerini gerçekçi bir şekilde anlatan romantik bir trajedidir oyunun konusu.

    oyunun izlediğim devlet tiyatrosundaki yeni uyarlanan son şekliyse, günümüzde son senelerde pek bir moda olan modern uyarlamasıydı. türk yunan işbirliği ile rejisi yapılan, yunan yönetmenin, türk devlet tiyatrosundan genç oyuncuların birisinin izmir, birisinin istanbul, diğerinin de ankara devlet tiyatrosundan oldukları oyun. bir de 4. türk oyuncu olarak behzat ç'nin tahsin komiserinin oyuncusu var papaz rolünde.

    türk tiyatro sahnelerinde ilk defa farklı bir ülke oyuncularıyla ortak bir şekilde ve 3 dilde sergilenen oyun özelliği taşıyor olması açısından da takdire şayandı doğrusu.

    juliet rolünü oynayan kadın oyuncu yunan, romeo'yu oynayan erkek oyuncuysa türk oyuncudur. ezeli türk yunan düşmanlığını bu oyuna bu şekilde iki ülke arasında yaşanan aşk olarak uyarlamak, gerçekten çok güzel ve değişik bir fikir olmuştu. iki ülke oyuncuları kendi aralarında oynarken kendi dillerinde, karşılıklı oynarken evrensel dil ingilizcede oynuyorlardı.

    bahsedilen üstyazı sorununa önde oturanlar için, akm salonu büyük olduğundan yanlara iki tane dev ekran koyup ordan da altyazı girilmesi iyi düşünülmüştü açıkçası. tabii çevirilerin kısa ve eksik ve de senkronizasyon sorunlu olması biraz kötü olsa da yine de oyun gayet izlenebilinir ve keyif alınır şekilde uyarlanmıştı. çünkü hem hareketli dans ve müzikleriyle, hem de dekorsuz bir şekilde hatta kostümsüz bile sadece oyunculukla shakespeare
    gibi bir yazarın ünlü oyununu bu şekilde sahneye koymak büyük bir cesaret, emek ve yetenek gerektiriyordu bana göre. hem de böyle bir oyuncu kadrosu ve 3 dilde...

    şahsen benim hiç sıkılmadığım bir oyun oldu fakat daha oyununun başında, ilk on dakikasında dil karmaşası ve üstyazı sebebiyle oyundan çıkan insanları da anlayamadığım gibi esefle de kınadım açıkçası. sonra perde arasında da salonun dörtte biri gitmişti maalesef. sonunda her ne kadar yanımdaki adamın uyuyakaldığını görünce daha da şaşırıp gülsem de, benim için çok değişik ve güzel bir tiyatro oyunu izleme deneyimi oldu diyebilirim ilk defa.
    zira çok orijinal ve farklı bir yapım çıkmıştı ortaya, biraz gereksiz uzun olsa da...

    sanırım istanbul akm'de bu ayki 4. son gösteri de bu akşamdı. mayısta da olmayacak, artık seneye devam ederler. ve ben 2. defa yine gitmeyi isterim diye düşünüyorum. değişik bir tiyatro deneyimi yaşamak isteyen tiyatroseverlere de şiddetle tavsiye ederim.

    "şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar, ölümleri olur zaferleri,
    öpüşürken yok olan ateşle barut gibi.
    en tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir,
    aynı tat isteği, iştahı köreltir. onun için,
    ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin.
    hedefe hızlı giden,yavaş kadar geç varır."
  • juliet: "binlerce kez iyi geceler sana!"

    romeo: "binlerce kez beter olsun gece, senin ışığın yoksa."

    geceler, (s.76)
  • devlet tiyatroları'nın türk-yunan ortaklığı ile 3 dilde oynanan oyunu dün ilk defa istanbul'da atatürk kültür merkezi'nde sahnelendi. biletleri almadan önce biletinial.com'daki açıklamada sadece “oyun ingilizce, yunanca ve türkçe olarak üç dilde oynanacaktır” bilgisi vardı ve nasıl olacak, çeviriler nerede olacak vs diye düşünüp aldım biletleri fakat sonradan ekleme yapmışlar “üst yazı sistemi bulunmaktadır” diye. ben bunu biletleri alırken görseydim ön sıralardan almak için uğraşmazdım aslında. yunanca kısımları takip etmek için mecburen bakıyordum üst yazı sistemine ama hem aşırı yukarıda kalıyor öndekiler için hem de senkronizasyon hatası çok var. yunanca konuşulmaya başladığı anda çeviri görünmüyor, bir cümle kaybediliyor, sonra da hızlıca geçiyor çeviriler. dadı rolünü oynayan kişiyi takip etmek ise en zoruydu; kadın ne yunanca'yı ne de ingilizce'yi anlaşılır konuşmadı, ağzı hep kapalı konuştu. o yüzden çevirilere mecbur kalınıyor oyunda. ingilizcenize çok güvenseniz de sizi yarı yolda bırakacak yine, çünkü bazı karakterlerin ne dediği gerçekten anlaşılmıyor, bazı kelimeleri de duymamış olabilirsiniz.

    bu üç dil zorluğunu bir kenara bırakırsak, oyunun ilk perdesi ve ikinci perdesi arasında dağlar kadar fark var. ilk perdede seyirci biraz dans gösterisi, biraz müzik ve biraz da absürtlük ile tutulmaya çalışılmış ama bence hiçbiri de sonuç vermedi çünkü 10. dakikadan itibaren seyirciler çıkmaya başladı oyundan. şevki çepa'nın güzelim sesine bile alkış gelmedi… (bu arada sesi tıpkı levent yüksel gibi oyuncunun, çok iyiydi!) ben de ilk perdeden sonra çıkmayı düşünüyordum ama ikinci perdeyi de merak edip kaldım. ikinci perde başladığında ise salonun yarısından fazlası yoktu fakat iyi ki ikinci perde için kaldım dedim çünkü asıl oyun o zaman başladı! tam bir shakespeare hikayesi sahnelendi! ikinci perdeyi zevk alarak izledim, her sahnesini takip ettim ve sıkılmadan bitti ikinci perde.

    bence ikinci perde de sıkıcı olsaydı farklı bir deneyimdi böylesine bir oyun, o yüzden gidilebilir diye düşünüyorum. ama koltuk yerini belirlerken dikkatli olunmalı, süreyya operası gibi kolayca takip edilemiyor üst yazılar, akm'nin sahne büyüklüğünü düşünün ve üst yazıyı takip edebilecek uzaklıkta bir sıradan alın. oyuncuların hepsinde mikrofon var zaten, ses problemi yaşamazsınız.

    son bir hayranlığım da juliet rolündeki calliope chaska'ya! hem yunanca hem ingilizce aksanı çok iyiydi, oyunculuğu da iyiydi! gerçekten bravo!
  • “aynı zamanda bilim adamı olmayan bütün büyük rönesans sanatçılarında görüldüğü gibi, shakespeare’in son derece insancıl sahneleri, mekanik bir perspektife odaklanmaz, ama bunun yerine şiirsel bir yok olma noktasında, tıpkı göz erimindeki uzak dağların bulutlardan ayırt edilemeyişleri gibi “şeyleri” ufak ve seçilemez duruma getirir.”
    -özdemir nutku’nun çevirdiği “romeo and juliet”in önsözünden-

    kitapta tek sevdiğim şey bu cümle oldu. bahsettiği şeyi sabahattin eyüboğlu’nun çevirisi ile okuduğum julius caesar’da hissetmiştim, ama anlat deseler anlatamazdım.

    kitabın geri kalanı iki kelime ile özetlenebilir “kötü çeviri”

    kendisine bir tiyatro profesörü olarak saygımız sonsuz, shakespeare’i anladığı da kesin ama anlatamadığı su götürmez.

    örnekleyim;

    sampson
    “haklısın, kadınlar güçsüz yaratıklar olduğundan hep duvara itilirler. ama ben montaque’lerin erkeklerini duvardan itip, kızlarını dayarım oraya”

    kadınlar duvara itildi anladım. erkekleri duvardan nasıl itiyorsun, duvardan çekiyor olman gerekmez mi, “erkekleri duvardan çekip kızları dayarım oraya” mı demek istiyor, yoksa duvar yüksekçe bir yer erkekleri itti aşağı düşürdü, kızları aşağıda duvara mı dayadı nedir ?
    duvara itmek, duvardan itmek, duvara dayamak hepsi çorba…

    mercutio
    “demek istiyorum ki,
    boş yere harcıyoruz ışıklarımızı
    gündüz yanan kandiller gibi
    iyi niyetimiz yeter; aklımız
    beş kez önündedir beş duyumuzun çünkü.”

    neden cümlelerin buralarından bölündüğünü anlamak mümkün değil, sondaki cümleyi kaç yerinden devirmiş “çünkü aklımız beş kez önündedir beş duyumuzun” diyecek “çünkü” sonda, “aklımız” üst satırda. üstelik yukarıda kalması hiçbir şiirsel etki yada söz müziği oluşturmuyor, cümleyi devirmesi de öyle.

    üçüncü uşak
    “aynı anda hem burada hem orada olamayız ki! hadi çocuklar çabuk olun! dünya var imiş ya da yok imiş ne umurun”

    “çabuk olun” ile “umurun” kafiye olmuş ya, (ihtimal orijinal metinde de kafiyeli) okur olarak bizim başımız göğe erdi, artık daha ne isteriz dimi. siz hiç “umurun” diye biten bir başka cümle duydunuz mu ömrünüzde.
    ayrıca bu uşak çoğul olarak “çocuklar”a seslenmiyor muydu, kafiye uğruna çoğulu tekile indirilmiş, “dünya umurunda değil” anlam kalıbı parçalanmış, deveye hendek atlatılmış.

    buna benzer tonlarca örnek verebilirim. manasız, söylenmesi, okunması sıkıntı veren cümleler hep. demem o ki tiyatro profesörleri kendi işini yapsın. çevirme işine girişmesinler.

    shakespeare okuyacak kadar ingilizce bilmiyoruz diye bu zulüm bize reva mı ?
  • istanbul dt'nin türk-yunan ortak yapımınının ankara gösterimlerinden birini dün izledim.

    capulet'ler yunanca, montague'ler tükçe konuşuyor. birbirleriyle de ingilizce.

    aynı anda üstyazıyı okumak ve oyuncuyu izlemek benim için balkondan bile zordu, ön sıralarda daha zor olmuş olmalı. film izlerken nasıl alıştıysak artık. belki daha çok böyle oyun izlense daha iyi alışılır.

    üstyazıda yer yer senkron sorunları vardı. ama takibi imkansız kılacak kadar da değil.

    ingilizce kısımlarda dilinize güvenip dinleyerek anlayacağım diye uğraşmayın. yunan ve türk oyuncular kendilerinde bir aksanla konuştukları için ve metin shakespeare ingilizcesine sadık olduğu için dinleyerek anlamak pek mümkün değil. okuyup geçin. hatta türkçe metni okuyun.

    tiyatro seçenekleri arasında güzel bir çeşni olmuş. sürekli böyle üç dilli, üstyazılı oyun izlenmez ama.

    ha unutmadan, seyirci mal aq. en can alıcı sahnede dakikalar boyunca video kaydı yapan öküz karı, senin ananı sikeyim. bir oyun izletmedin.
  • istanbul devlet tiyatrolarının sergilediği oyun için yorumum, oyuncu seçimleri cidden kötü, romeo, ikinci bir juliet'ten farksızdı, sahnede iki juliet varmış gibi, ses cılız ve ince, oyuncu dramatik yoğunluğu yansıtamıyordu, belli ki yeni ve acemiydi, bazı genç oyuncuların diyalogları duyulmuyordu, duyulsa bile diksiyondan kaynaklanan bir problemden dolayı anlaşılmıyordu. mesela oyunun sonuna doğru birinin söylediği şarkının tek kelimesini anlayanı tebrik etmek gerekir, belki rejinin özensizliği, mikrofondan kaynaklanıyor, belki oyuncuların eksikliği.
    oyun için emek harcandığının farkındayım ancak oyuna ve oyuncu arkadaşlarına toz kondurmayan düpedüz dandik yorumlara da itibar etmesek iyi olur. oyunun iyi yanları da var elbette, mesela sahneye suyun ve elektronik müziğin taşınması müthiş olmuş. özellikle bir shakespeare oyununda elektronik müzik görmek hem şaşırttı hem de harekete geçirdi seyirciyi, hafif kıpırtılarla biz de dans edebiliyorduk. bu müziği sahneye taşıyanlara ne kadar teşekkür etsek yetmez herhalde. müzikler iyi olmasına rağmen çoğu müzik gereken sahne müziksiz geçti, oralar değerlendirilseydi güzel olurdu. izlenebilirliği var oyunun.
hesabın var mı? giriş yap