• 7 temmuz 2005 londra patlamaları ile ilgili aşağıdaki yazıyı kaleme alarak, kendi halkının hedef alındığı bir saldırıda bile sağduyu ve tarafsızlık dersi verebilmiş ayakta alkışlanası bir "gazetecidir".

    "irak’taki direnişle savaşırken, direnişin bizi vurmayacağını düşündüren ne acaba? usame bin ladin son video kasetlerinden birinde, “bizim şehirlerimizi bombalarsanız, biz de sizinkileri bombalayacağız.” demişti.

    dedikleri gibi de yapıyorlar. tony blair’in, george bush’un “teröre karşı savaşına” ve irak’a müdahalesine katılmaya karar vermesinden beri ingiltere’nin hedef olacağı çok aşikârdı. dedikleri gibi uyarılmıştık. g-8 zirvesi kasıtlı olarak seçildi, saldırı günü olarak seçildi. ve, blair’in bize dün, “sevdiğimiz şeylere zarar vermekte asla başarılı olamayacaklar.” demesinde bir fayda yok. onlar bizim sevdiğimiz şeylere zarar vermeye çalışmıyor. onlar blair’in irak’tan, birleşik devletler ile müttefiklikten ve bush’un ortadoğu politikalarına gösterdiği sadakatten çekilmesi için kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. ispanyollar bush’a verdikleri desteğin bedelini ödedi -ve ispanya’nın müteakiben irak’tan çekilmesi madrid bombalamalarıyla bu hedefleri amacına ulaştı. bali’de de avustralyalılar acı çekti. tony blair’in dünkü bombalamaları “barbarca” olarak nitelemesi kolay -elbette öyleler- ancak 2003 yılında ingiliz-amerikan işgali altında irak’ta öldürülen sivillere, misket bombalarıyla paramparça olmuş çocuklara, amerikan kontrol noktalarında öldürülen sayısız masum insanlara ne demeli? onlar öldüğünde, bu “savaş zayiatı”; “biz” öldüğümüzde “barbarca terörizm”.

    irak’ta direnişçilere karşı savaşırken, onların bizi vurmayacağını düşündüren nedir acaba? bir şey kesin: eğer tony blair gerçekten irak’ta “teröre karşı savaşın” ingiltere’yi daha etkin koruyacağına inanıyorsa, -buraya gelmelerine olanak sağlamak yerine onlarla orada savaşın- bush’un sürekli savunduğu gibi bu argüman artık geçerli değil. dünyanın ingiltere’ye odaklandığı sırada bombalamaların g-8 zirvesiyle aynı zamana gelmesi çok dahiyane bir şey değil. bush ile blair’in el sıkışacağı merkeze yakın bir yerde 30’dan fazla kişinin bombalarla katledilmesi çok sürpriz değil. g-8 zirvesi bombacılara hazırlanmaları için gerekli tüm zamanı verdi. dün gördüğümüz türde koordine edilmiş bir sistemle bombalı saldırıların planlanması aylarca almış olmalı -güvenli evler seçmek, patlayıcıları hazırlamak, hedefleri belirlemek, güvenliği sağlamak, bombacıları seçmek, zaman, dakika, iletişimi planlamak (uzaktan yönlendirilen mobil telefonlar). koordinasyonlu ve kompleks planlama-ve masum yaşamlara yönelik ayrım yapmayan saldırı-el kaide’nin stilini yansıtıyor. ve şu gerçeği ifade edelim ki, g-8’in başlangıcı, böylesine önemli, böylesine kanlı bir gün, güvenlik servislerimizin başarısızlığını ortaya koydu. irak’ta kitle imha silahı yokken var olduğunu iddia eden aynı istihbarat “uzmanları” ne yazık ki plan aşaması aylarca süren ve londralıları öldüren bu hain planı ortaya çıkarmada başarısız oldu.

    trenler, uçaklar, otobüsler, araçlar, metrolar... ulaşım, el-kaide’nin karanlık sanat bilimi olmuş görünüyor. hiç kimse her gün seyahat eden 3 milyon londralıları arayamaz. kimse her turisti durduramaz. bazıları eurostar’ın el-kaide’nin hedefi olacağını düşündü- emin olun bunu düşünmüşlerdir ancak ortak otobüsler ve metrolar varken neden başka hedefe yönelsinler ki? ve gelelim, bu kâbusu uzun zamandır bekleyen ingiltere’nin müslümanlarına. şimdi her bir müslüman “olağan şüpheli”, kahverengi gözlü her kadın ya da erkek, sakallı erkek, başörtülü kadın, tesbihli genç ve ırkçı muameleye maruz kaldığını söyleyen genç kız. 11 eylül yaşandığında abd hava sahasını kapattığı için uçağım irlanda’ya geri dönmüştü. ben ve uçak personeli herhangi şüpheli bir yolcu bulmak için nasıl da uçak kabinlerinde gezmiştik ve ben bir düzine şüpheli bulmuştum, elbette kahverengi gözlü, uzun tesbihli tamamen masum insanlardı. ve emin olun, birkaç saniye içinde dostane, liberal ve hoş robert, usame bin ladin’e bir anti arap ırkçısına dönüştü. ingiliz müslümanlarını müslüman olmayan ingilizlerden bölmek (hıristiyanlar diye isimlendirmeyelim) ırkçılığı cesaretlendirecektir. ancak sorun burada. ingiltere’nin düşmanlarının “sevdiğimiz şeyleri” yok etmesini engelliyormuş gibi yapmak ırkçılığı teşvik eder. abd başkanlık seçimlerinden önce bin ladin sormuştu: neden isveç’e saldırmıyoruz? şanslı isveç; ne bir usame bin ladin’i var ne de bir tony blair’i."
    orijinali için http://news.independent.co.uk/…sk/article297623.ece
  • 30 ekim 2020 tarihinde vefat eden ingiliz gazeteci.

    büyük medeniyet savaşı ortadoğu'nun fethi kitabını 2 defa okuyup bitirdim. fırsat buldukça da diğer yazılarını okurdum. güçlü bir gözlem yeteneği ile kaleme aldığı objektif sayabileceğim fikirleri olan birisi idi.

    elbette malum konuya gelelim. yukarıda bahsettiğim kitabının içindeki sözde ermeni soykırımı ile ilgili bölümünü kitabı ilk okuyuşumda pas geçmek istemiştim çünkü bu kadar bilgi, belgeye dayalı olan ve kişisel tecrübelerin müthiş bir şekilde objektif olarak okuyucuya aktarıldığı bu kitap hakkında saçma sapan bir bölümünü okuyup da kötü düşünmek istemedim. kitabı ikinci okuyuşumda kendi kendime söyleyip durduğum; "sinirlenmeyeceğim, sinirlenmeyeceğim" telkinleri ile bu bölümü hızlıca okudum. tahmin ettiğim gibi de bu kısım gerçekten kitabın geri kalanı ile kıyaslanamayacak seviyede subjektif olan, yalan yanlış aşırı milliyetçi ve provokatif ermeni iddialarından etkilenen bir insanın görüşlerini anlatan bir bölüm olarak karşıma çıktı. fakat bu durum maalesef batı basını üyelerinde sıkça görebileceğiniz bir durum. nedense ermeni propagandalarından etkilenip kuvvetle muhtemel de ermeni lobilerinin gücünden çekinerek bu konu hakkında bu sekilde bir fikre sahip oluyorlar.

    neticede kendisi ortadoğu'da yaşananlarla ilgili gerçekten başarılı analizleri olan birisi idi. mesela bizdeki aşırı dinci kesim israil-filistin meselesi konusunda hep israil'e yüklenir ama robert fisk bu davada açıkça israil'e para karşılığı çalışan ve kendi insanlarına ihanet eden araplardan da bolca bahsedebilmiştir. aynı şekilde israilliler tarafından suçsuz oldukları halde katledilen araplarla ilgili olarak da bu insanların neden bu kadar kolayca öldürülebildiklerini, neden modern dünyanın bu aleni ve pervasızca süren israil katliamlarına ve hukuksuzluklarına sessiz kaldığını sorgulayabilmiş birisidir. gözünün önünde gerçekleşen bir saldırıda israil helikopterinden atılan bir hellfire füzesi ile öldürülen arapları görmüş, atılan füzenin lot numarasını içeren parçasını saldırı alanında bulup bu numaradan füzenin izini sürmüş, üretici şirkete giderek o zamanlarda resmi olarak israil'e satılmayan ve kayıtlara göre farklı bir yerde amerikan deniz piyadelerinin depolarında olması gereken bu füzenin nasıl olup da israil helikopterinden arap sivillere ateşlendiğini falan sorgulamıştır. ayrıca iran-ırak savaşında ve diğer ortadoğu çatışmalarında hem batının ikiyüzlü duruşunu hem de bu bölgede yaşayanların dünyayı nasıl cehenneme çevirebileceklerini gayet güzel anlatabilmiş biridir.
  • sky turk'te yayınlanan son ropörtajında türklerin ermeni soykırımını tanımasını gerektiğini ve atatürk her ne kadar büyük bir lider ve devrimci de olsa, türkiye'nin her sorunu acaba o ne derdi şeklinde çözmeye çalışmaması gerektiğini söyleyen yazar.
  • fisking denen terimin internet alemleri lugatina neden olmustur. bu terim birinin goruslerini, madde madde, exhaustive bicimde ayrintili olarak curutmek demekmis. kaynagi da, zamaninda birinin, fisk'in makalelerinden birini satir satir analiz ederek elestirmesiymis.

    gercekten de dunyanin en unlu gazetecilerinden biri olmasina ragmen amcam arada sirada oyle sacmaliyor ki fisking yapmak pek kolay. gerci new york times book reviewa pek guvenmiyorum ama son kitabi hakkinda "israil hakkinda cok tutkulu ve atesli ama tamamen bilgisiz"

    mesela bunun ermeni soykirimi ile ilgili yazilari buna guzel bir ornektir. illa 1.5 milyon figurunu kullanir, "tecavuz edilen onbinlerce ermeni kiz" gibi kaliplari sikca kullanarak konuyu mumkun oldugunca dramatize eder. bir de bu ortak tarih komisyonu vs onerisine "tabii ki ermeniler karsi cikacak, bunun tartismaya acilmasi bile kurbanlara saygisizlik" gibi kulliyen sacmalik nedenlerle karsi cikar. ulan ibibik, tartismaya acilan insanlarin olmus olup olmasi degil, ne kadarinin nasil oldugu. bunlarin bilinmemesi saygisizlik degil tabi olenlere.. ama hangi olenlere belli degil, zibidi.

    yazdim zaten herife bunu, iki satirlik sey, bakalim cevap vermeye tenezzul eder mi. allahtan kafasi calisiyor da soykirim iddialarinin lobi yoluyla uluslarlarasi arenada karisimiza cikarilmasinin zararli oldugunu goruyor. zira konu o kadar politize olmus durumdaki, o kadar hamaset edebiyatina uygun ki, turkiyede bu konuda efendi gibi arastirma yapmak zor ve olay "soykirim kabul edilsin mi" angutluguna indirgenince bu durust insanlara zarari dokunuyor. fisk de bunu anlamis, anlamis ama 1.5 - 2 milyon diye atip tutarak pek de onemsemedigini gostermis.

    yine de tecrubesine, cesaretine, profesyonelligine saygi duymak lazim, adam bizim yasimizdan fazla zaman gecirdi savas alanlarinda
  • suriye yazıları oldukça dikkat çekici olan yaşlı kurt. 66 yaşında ve hala genç muhabirlere taş çıkartırcasına olayları yazıyor. son olarak da deraya katliamını muhaliflerin yaptığını "ima eden" bir yazı kaleme aldı. http://www.hurriyet.com.tr/planet/21331393.asp
  • özellikle suriye konusunda dünyaya gazetecilik dersi vermiştir. bütün dünya medyası abd' yi suriye' yi işgal etmesi için ortam hazırlamaya çalışırken, kimyasal silah haberlerini yerinde incelemiş, bunun yalan olduğunu tüm dünyaya duyurmuştur.

    alanında en iyilerdendi, ölüm haberi üzdü.
  • ömrünü savaş izleyerek geçirmiş, o savaşların mazisini de şöyle özetlemiş bir kişidir (bu arada siyaset bilimi doktorası sahibi olduğunu da belirtelim)

    "after the allied victory of 1918, at the end of my father's war, the victors divided up the lands of their former enemies. in the space of just seventeen months, they created the borders of northern ireland, yugoslavia and most of the middle east. and i have spent my entire career — in belfast and sarajevo, in beirut and baghdad — watching the people within those borders burn."

    "müttefiklerin 1918'deki zaferinden sonra, babamın savaşının sonunda, kazananlar eski düşmanlarının topraklarını böldüler. yalnızca 17 ay içinde kuzey irlanda, yugoslavya ve ortadoğunun büyük kısmının sınırlarını yarattılar. ve ben bütün kariyerimi -belfast'ta ve saraybosna'da, beyrut'ta ve bağdat'ta- o sınırların içinde kalan insanların yanışını izleyerek geçirdim.

    bir kaç gündür israilin füze saldırıları üzerine yazdığı yazılarda yine oldukça sivri bir üslup yürütmektedir. israil'in meseledeki haksızlığı, yorumların taraflılığı, amerika ve onu uslu köpeği gibi takip eden (kendisinin ifadesidir, benim değil) gordon brown yönetimideki ingiltere'nin israil'e koşulsuz ve ahlaksızlığa çanak tutan, onu mümkün kılan desteği üzerine yazıları çoğu ortadoğu yazarının ikbal kaygıları nedeniyle yazmaktan uzak duracağı tipte. bu aralar izlemeye almak gerek...
  • when they die, it is "collateral damage"; when "we" die, it is "barbaric terrorism" diye bir beyanı vardır 7 temmuz 2005 londra patlamalari konusunda.
  • ışıklar içinde uyusun..

    kendisini özellikle suriye konusunda yaptığı haberlerle tanıma fırsatı buldum. kalemini para ile satan gazeteciler karşısında kahramanca durdu. mesleğinin ilkeleri ne gerektiriyorsa onu yaptı.

    özellikle abd - ingiliz medya ve istihbaratının uydurduğu duma kimyasal silah saldırısı yalanını belgeleri ile ortaya çıkardı. bugün eğer suriye'de kimyasal silah yalanı tutmadıysa, nasıl suriye halkları cihatçıları böcek gibi ezip savaşı kazandıysa eminim ki bu adamın da hatırı sayılır bir payı var.

    bizler, seni iyi anacağız.. bir kahraman gibi..
  • the independent gazetesinde "erdoğan: model güçlü adamdan adi diktatöre" başlıklı bir yazı kaleme almıştır.
hesabın var mı? giriş yap