• asosyal bir taksi şoförünü,
    engelli bir genci,
    profesyonel bir boksörü,
    frankenstein'ı,
    gay bir gemi kaptanını,
    bir doktoru,
    şeytanı,
    bir mafya babasını (al capone, don vito, paul vitti),
    komedyen olmak isteyen asosyal bir şizofreni,
    bir vietnam gazisini,
    bir aşığı,
    haksız yere hapse giren ve intikam hırsı ile yanan bir mahkumu,
    entel bir yönetmeni,

    vb... onlarca değişik karakteri başarı ile canlandıran bir adama "genellikle mafyatik ve tekinsiz rollere cast ederler bunu" demek ne kadar doğru bilemiyorum.
  • the intern filminde, robert de niro ve anne hathaway'in otel odasında konuştukları bir sahne var. konuşmaları bitince televizyondaki bir filme dalarlar. bir süre sonra robert de niro ağlar ve sahne biter. konuşma yoktur. bir öncesi veya ipucu da yoktur.

    izledikleri film 1952 yapımı singin' in the rain; gelmiş geçmiş en iyi müzikal. izledikleri sahne ise gene kelly ve debbie reynolds'un haftalar sonra ilk kez karşılaştıkları ve gene kelly'nin nefis bir gösteri eşliğinde aşkını ilan ettiği sahnedir. de niro bir yandan ağlarken bir yandan da tebessüm etmektedir. göz yaşlarını sildikten sonra dahi belli belirsiz tebessüm ederek izlemeye devam eder. o filmin ona kaybettiği eşini anımsattığını, muhtemelen en sevdikleri filmin singin' in the rain olduğunu anlarsınız. bunu konuşmadan, sadece bir dakikalık performansı ile aktarır size.

    de niro'nun ne kadar büyük bir oyuncu olduğu sorusunun tek bir cevabı yok. bazı cevapları the godfather part ii veya taxi driver'da, goodfellas veya casino'da, raging bull veya the king of comedy'de, belki once upon a time in america ya da heat'te bulabilirsiniz. işin gerçeği, şöyle boş boş ekrana bakayım da dikkatim dağılsın diye açtığınız önemsiz bir komedi filmindeki bir dakikalık performansına bile hikaye yazdıracak kadar büyük bir oyuncu.
  • agnes varda'nın varda par agnes belgeselinde anlattığına göre, les cent et une nuits de simon cinema filminde sadece bir günlük çekimi olmasına rağmen bir gün önceden concorde'a gitmiş; çekimler boyunca dinç olmak ve jet lag yaşamamak için çekimlerden önceki 3 gün boyunca sabaha karşı 4'te uyanmış. ayrıca varda'nın replikleri fransızca okuma teklfini de kabul edip bütün sabah fransızca telaffuz çalışmış. varda, ''çok profesyonelceydi, çok etkilenmiştik, onunla çalışmak çok keyifliydi'' diyerek anlatıyor.

    ve varda sinemayı yeniden keşfetmiş, daha önce tek bir ayak izinin olmadığı yollara girme cesareti göstererek yeni yollar ve bakış açıları sunmuş, sinemada derin izler bırakmış bir sinemacı olarak diyor ki: ''de niro ve deneuve'ü bir filmde bir kayığa bindiren yönetmen olarak övünebilirim.''

    saygılar baba. sana dair anlatılan hikâyeler hiç bitmeyecek gibi hissediyorum. varda'nın sonsuz tevazusuna ise diyecek bir söz bulamıyorum.
  • hayatımın tamamını oynamasını istediğim aktör. benden daha iyi oynayacağı kesin
  • martin scorsesen'n 'rol arkadaslarina karsi cok comert bir aktor' olarak tanimladigi insan. hatta scorsese 'scorsese on scorsese' adli kitabinda bu ozelligine dair robert de niro hakkinda kucuk bir ornek vermistir:
    raging bull filminin bi sahnesinde jake la motta (bob d) kardesinin karisini duduklediginden suphelenmektedir, ve kardesine (yarmis joe pesci) 'are u fucking my wife' diye bir soru yoneltir.
    cekimler sirasinda scrosese; pesci'den bu soruya karsilik olarak bi saskinlik ifadesi vermesini ister ancak pesci , bi suru denemeden sonra scorsese'nin istedigi ifadeyi hala tam olarak verememektedir. scorsese de niro'ya gider ve 'abi napcaz' seklinde dertlesir. de niro 'tamam sen merak etme aslanim ben hallederim ' der ve cekim tekrar baslar.
    nihayet robert de niro, yukaridaki bahsi gecmis diyolaga sira geldiginde, joe pesci'ye aynen soyle der: 'are u fucking ur mother?'. pesci'nin bu cumle karsiliginda verdigi surat ifadesi filmin son kurgusunda kullanilir.
  • mafyanın ekmeğini gerçek bir mafya üyesinden fazla yedi.
  • ryu murakami'nin "gecenin dibi" (in the miso soup) romanından : görsel

    bu diğer murakami bizde pek bilinmiyor çünkü çok okunmadı veya sevilmedi zira kitaplarının yeni baskısı bile yok.

    bu arada ryu murakami aslında sıkı bir japon'dur ve öteki murakami gibi amerikan hayranı değildir, hatta muhafazakâr reflekslere de sahip bir romancıdır. buna rağmen robert de niro gibi bir amerikalıyı ön plana çıkarıp övmesi şaşırtıcı. "gecenin dibi" romanı da özünde batı karşıtı bir romandır oysa. ilginç.
  • hayat gerçekten çok garip!

    başarısızlık olarak nitelendirdiğimiz hayat tecrübelerini evren öyle bir eviriyor ki hiç tahmin edemeyeceğimiz başarı hikayelerine yelken açabiliyoruz.

    robert de niro için de tam da bu şekilde bir benzetmede bulunabiliriz. de niro 1972'de francis ford coppola tarafından yönetilen the godfather'ın asabi karakteri sonny corleone' yi oynamak için seçmelere katılır. henüz daha 29'unda olan de niro büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak, coppola tarafından seçmeleri geçemez. coppola' nın bu rol için kafasında farklı biri vardır ve rolü james caan'a verir. bu hayal kırıklığı fütürist ve idealist olan de niro' yu durdurmayacaktır. hırsı, arzusu ve geleceği şekillendirme hevesi, 1974 yılında the godfather ii filminde vito corleone'nin gençlik yıllarını canlandırma başarısını elde eder.

    hayatının fırsatını yakalayan de niro canlandırdığı karakterle en iyi yardımcı oyuncu oscar' ını kazanıyor ve önlenemez yükselişini başlatıyor. buradaki performansı ile 1976 yılında taxi driver filmiyle en iyi erkek oyuncu adaylık ve 1980 raging bull ile en iyi erkek oyuncu oscar' ını kucaklıyor. sonrasını artık bütün dünya biliyor. dünya, aktörlükte avangart ve örnek bir insan kazanıyor.

    kim bilir belki de de niro sonny corleone karakterini canlandırsaydı, aktörlük hayatı şimdi olduğundan çok daha minimal bir noktada olacaktı. sonny corleone rolüyle james caan en iyi yardımcı erkek oyuncu adayı olmasına rağmen sonrasını bir türlü getiremedi.

    hani derler ya futbol doksan dakikadır ve son saniyesine kadar kimin kazandığını bilmek çok farazidir. de niro'da aktörlük hayatının başında geriye düşmesine rağmen pes etmeden kanının son damlasına kadar savaştı ve maslow' un piramidinde kendini gerçekleştirerek en tepeye kadar çıkmasını bildi.
  • 95 yaşında yaşlı bir adam doğumhanenin kapısında beklemektedir.

    doğumhaneden çıkan doktor, yaşlı adama şöyle bir bakındıktan sonra sorar :

    içeride doğum yapan bayanın yakını mısınız ?

    yaşlı adam cevap verir :

    evet, eşiyim ben onun.

    doktor şaşkınlıkla tekrar sorar :

    ama bayan 35 yaşında !

    emin misiniz eşi olduğunuza ?

    yaşlı adam cevap verir :

    tamam işte, eşiyim ben.

    neden şaşırdınız ?

    ben baba olamaz mıyım yani ?

    yaşlı adamın sinirlendiğini gören doktor, ona sakin bir şekilde cevap verir :

    yoo, aklıma birden dedem geldi de.

    yaşlı adam sorar :

    ne olmuş dedenize ?

    doktor cevap verir :

    kendisi avlanmayı çok severdi.

    sürekli ava çıkardı.

    fakat yaşlanınca artık zorlanmaya başladı.

    bir gün ava çıkacakken kendisini aman yapma dedeciğim, sen yaşlandın, ava gidemezsin diye uyardık.

    kendisi bizi dinlemedi, ısrar etti ve hazırlandı.

    ee, tabii yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline.

    ben de kendisiyle birlikte gittim avlanmaya.

    ormanda epeyce bir yol yürüdükten sonra bir geyik gördük.

    dedim ya, dedem yaşlı.

    bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş etti.

    geyik o anda vurulup yere düştü.

    bunu duyan yaşlı adam, doktorun lafını keserek itiraz eder :

    olur mu hiç öyle şey !

    başkası vurmuştur onu !

    doktor gülümseyerek yaşlı adama şöyle der :

    ben de onu demeye çalışıyorum işte.

    başkası vurmuştur.
  • ergenlerin diline düşen adam. bu ergenimiz kaliteli film namına imdb 250'den başka bişey bilmediği için sadece orayı referans gösterebiliyor ve mantık şöyle işliyor; hmm şavşank dirempşın birinci olmuş demek ki en iyi film, hmm başrolde morgın firimın var demek ki en iyi aktör, ikinci ve üçüncü sırada godfather var başrolde al paçino var demek ki en iyi aktör, de niro ve marlon brando serinin sadece bir filmde var amaan siktir et yaramaz bunlar baksana zaten aynı rolün biri gençliğini oynuyor öteki yaşlılığını, oyuncu dediğin bir karakterin bebekliğinden başlayarak her yaşını oynayabilmeli. eveet geçiyoruz dördüncü sıraya, palp fikşın, con tıravolta siker agaaa. neyse yani bu kafanın özeti bu. bak cnmss de niro hakkında daha mantıklı yorumlar yapabilmek için öncelikle şunları izlemen gerekli;

    (bkz: raging bull)
    (bkz: taxi driver)
    (bkz: the king of comedy)
    (bkz: goodfellas)
    (bkz: the deer hunter)
    (bkz: once upon a time in america)
hesabın var mı? giriş yap