• popstar, bbg, biz evleniyoruzgibi programları da içerir aynı zamanda bu tür. derginin birinde bi karikatür görmüştüm dört beş tane piliç bi restoranın girişinde piliç çevirme dolabını ağızlarından salyalar akarak, hipnotize edilmiş gibi izliyorlardı altta da reality show yazıyordu fazla söze de gerek yoktu...
  • bu programlar tarihçesine baktığımızda görebileceğimiz üzere iki binli yıllarda çığırından çıktı. hayatımızın reality program olarak rastlayamayacağımız bir kesiti yok desek, yalan olmaz hani. bir grup insanı bir eve ya da adaya kapatmaktan tutun da, görüntüsünden memnun olmayan bir kadının 'dünyaya yeniden gelmiş gibi' hissettirilmesine, bir ailenin evinin baştan sona yenilenmesine ya da bir kadının akşam gelecek misafirlere yemek yapma sürecine, bir gencin üniversite sınavlarına hazırlanmasına, bir ailenin çocuklarını yetiştirme şekline, birilerinin kayıp yakınlarını bulma isteğine, evlenmek isteyenlerin başının bağlanmasından, kilo vermek isteyenlerin kilolarının verdirilmesine, kadınların nasıl alışveriş yapacağından nasıl giyineceğine değin yaşantımıza dahil olabilecek her anı montajlanmış olarak televizyondan izlemek mümkün.

    belirli bir eylemi gerçekleştirmeye kanalize olmuş gözetim altındaki bu insanların içinde bulundukları suni koşullarla yaratılan ve montajlanarak bize sunulan yeni-gerçeklik acaba bizleri nasıl etkiliyor? bu insanların televizyon endütrisindeki değerleri ne? bu tür programların yarışmacılar üzerindeki uzun vadedeki etkileri neler olabilir? ilk bakışta insanın aklına gelen sorular.

    bu programların hepsi benzer şekillerde mekansal tecrit uyguluyor. bu denetim ve bu kapatılma hali, ödül motivasyonu ve diğer yarışmacıların üzerinden yükselme ahlaksızlığıyla birleşince ortaya çıkan durumu nasıl tanımlayabiliriz? insanlar birbirlerine artık dışarda değilsin. bu bir yarışma diyor. burada ahlaklı olmak değil kazanmak zorundayız mantalitesiyle kapitalist ahlağı meşru kılıyorlar. yarışmacıların hiçbiri hiç birşey kazanmamış olmasına rağmen hepsi kazananın ahlakını sahipleniyor ve diğerlerine kaybedecek gözüyle bakıyorlar. yarışmacılar, bir sanallık içinde yer aldıklarını dolayısıyla burada sergileyecekleri tutumların gerçek kişiliklerini göstermeyeceğini zaten dışarıda kendilerini tanıyan insanlar olduklarını şeklinde ifadelere baş vurarak içinde bulundukları durumun anormalliğinin altını çiziyorlar. bir hedef için ve belli yoksunluklar içerisinde yarışan vatandaşlar bu sanal durum somut olarak canlarını yakmaya başladığı andan itibaren çirkinleşmekte tereddüt etmiyorlar. yapımcılar tarafından insandan çok otomat gözüyle bakılan yarışmacıların bu aşamadan sonra ne söylediği nasıl tepki verdiği önem taşımıyor. as olan yarışmacıların dürtüldüklerinde giderek kontrolsüzleşen tepkiler vermeleri. zaten yarışmacılar tv kanalları için ucuz iş gücü, gsm operatörleri için ek gelir, tv endüstrüsü için magazin programları ve ölü saatler için sıcak kan. hem de hiçbir şey vermeden yalnızca bu umut ticaretiyle çalıştırılıyorlar daha ne olsun.

    bu programlarda gördüğümüz çirkinleşen insanlar aslında kapitalist toplumda bazı duyguların ve tüketim alışkanlıklarının yeniden üretilmesi için kitleleri manipüle etmekle görevli aramızdan seçilen piyonlar. bizi tüketime teşvik etmekle kalmıyor, onlar gibi kazanma umudumuz olduğunu bize fısıldıyorlar. ve bu fısıltı bizi şimdi tv'nin dışındayken çirkinleşmeye çağırıyor. başkalarını düşünmeyi bırakın anlamanın imkansızlığını izliyoruz. dayanışmanın değil hırsımızın para ettiği öğreniyoruz. hepsini geçtim teşhir edilmekten zevk almaya başlıyoruz. aldığımız paltonun kaç para olduğunu utanmadan söyleyebiliyor. örfümüze adetimize rağmen önümüze gelen yemeyi beğenmeye biliyor veya kazanmak için en yakın durduğumuz arkadaşımızı satabiliyoruz. dalga geçmek veya eğlenmek için izlendiği söylense de böylesine yoğun maruz kalınan bir şeyden etkilenmemek mümkün değil.

    sonuç olarak izleyen de kaybediyor, katılan da. kazanan desen zaten en baştan belli.
  • adada da, odada da geçse farki olmayan program türü. insana öyle geliyor ki, yirmi tane kadir inanir klonunu alip bir yarisma evine kapatsalar biri sürekli yemek yapip "en çok ben çalisiyorum kimse bana yardim etmiyor" diye mizmizlanacak, digeri "lütfen tuvaleti temiz tutalim, biktim çekilmemis sifon görmekten", bir baskasi "orada tuttum burada tutmam kendimi" diyecek, öyle deforme edici, o kadar gerçeklikten uzak, o derece katki maddeli bir televizyon olayi.
  • mezbahadan canlı yayın yaptıkları bölüm rating rekorları kırmış...
  • dunyanin amerika'daki orneklerini 2~3 yil arayla takip edip bire bir kopyaladigi tv drama tipi.

    ortadogu ve balkanlarda hálen american idol ve the bachelorette'in versiyonlari mevcutken, abd tv'leri diger alt turleri siralamaktadirlar. eskiden yeniye gore bazi ornekler:

    robinson crusoe olalim: survivors, temptation island
    hadi be! yapamazsin: i bet you will
    business: the apprentice (donald trump)
    koyden indim $ehre: the beverly hillbillies
    uzun yol cilginlari: road rules
    sapik ev arkada$i: madmad house, under one roof
  • duygu şov. hormonları harekete geçirebilecek, duygulanmaya müsait ne kadar konu varsa hepsini işlevsel hale getiren, gerçeklik gösterisi. real show değil, reality show.
  • tek faydası, ülkemizdeki marjinal tip çeşitliliğini gözler önüne sermek olan program türü.
  • özellikle amerikan menşeili olanları (ki sanıyorum formatın orijinali de kendilerine aittir) olayın bokunu çıkarmış.

    1 - abi her şeyin mi reality showu yapılır, vallahi yapılıyor.
    al bak listesi burada

    2 - herkesin ve her şeyin kendi reality show'u var; üstelik bunların da hepsi bir şekilde karizmatik, esprili... yav geçen pawn stars mı ne ona denk geldim, dükkana gelen müşteriler bile süper. kendimi düşünüyorum, mesela bakkala gitsem de eşek kadar kamera ve mikrofonla takip etmeye başlasalar far görmüş tavşan gibi kalırım, suya tekrar "bu" demeye falan başlarım ama milletin maşallahı var... gerçi her yer reality şov olduğu için artık kasmıyor da olabilirler. zaten nsa falan derken bbg gibi olmuş ülke.

    eğlenceli falan ama ne kadar gerçek olurlarsa olsunlar bende en fazla pankreas güreşi kadar gerçeklik algısı yaratıyorlar.
  • (bkz: bu tarz benim)
  • aynı zamanda jazmine sullivan'ın 2015 çıkışlı 3. stüdyo albümünün ismi. kendisinin her işi gibi satışlar açısından hak ettiğini bulamamış olsa da üç grammy adaylığı çıkarmıştır. oldukça sağlam bir r&b albümüdür.

    şarkı listesi

    1. dumb (feat. meek mill): hafiften marş havasında bir şarkı.
    2. mascara: günümüz gold diggerlık müessesesine bir güzel geçiriyor bu şarkıda jazmine.
    3. brand new: "well baby fuck you and then your new crew" diye başlayan nakaratı fena gaza getiriyor.
    4. silver lining
    5. #hoodlove
    6. let it burn: en iyilerden.
    7. veins: oh i like that, oh t-t-tap that, i'ma call you daddy. o tarz bir şarkı.
    8. forever don't last: sesine soluğuna kurban dedirten bir performans.
    9. stupid girl
    10. stanley: funk/disco
    11. masterpiece (mona lisa): sesine soluğuna kurban dedirten bir performans part 2.
    12. if you dare: en eğlencelilerden biri ve çok iyi bir kapanış.
hesabın var mı? giriş yap