• doğadan dokunularak koparılıp getirilmiş, sabun kıvamında balmumu, bir adet piknik tüpü üzerinde eritilir; ama bu yapılacaklar arasında en son maddedir. rasta için yeterli uzunluk kıvamındaki saç, kafa derisinde ufak ufak kareler şeklinde ayrılır ve kırtasiye lastiği ile tutam olarak muhafaza edilir bütün kütleye aynı işlem uygulanıp tüketilene dek. sonra, saçı koyun tiftiğine benzetme erekli ikinci aşamaya geçiş yapılır, yapan hala sakindir, kolları yorulmuştur zira yaşam ve estetik, başlığı altında bir zanaatkardır o;işini yapmalı para kazanmalıdır.yaşayıp yaşlanmaya endexli bir yoldur yürüdüğü yolcunun, tekkesi batmak üzeredir, kollara kuvvettir. ayrılan tutam lastikten uzaklaştığında ince aralıklı dişleri olan, güçlü kuvvetli bir tarak ile(n) saç geriye doğru bi taranır, bi sağa ya da sola bükülür-ki iyice girsin her şey birbirine..bi taranır bi bükülür.tiftik gibi olur her şey. bu işlem her bukle için uygulandığında ortaya çıkan 'estetik' görüntü, görülmeye değerdir, bu esnada ayna adı verilen sır'rı henüz dökülmemiş ve görüntüyü yansıtma işlevini az çok yerine getirebilen nesneler kurbandan uzak tutulmalıdır ki henüz saça geridönüşüm'ü olmayan bir madde sürülmemişken ama saç yeterince tahrip olmuşken, şahıs kalkıp vazgeçtim deme olasılığına takılmasın. üçüncü evrede, ya wax adı verilen kimyasal madde, ya da balmumu eritilerek saç tutamlarına bir folyo kağıt eşliğinde dökülür/sürülür ve saça yedirilme/saçı döndürüp uzatma amaçlı bir aşağı doğru bükme eylemi gerçekleştirilir. zanaat(çı)kar olmak zor zenaattır. bu son basamak en az ikincisi kadar yorucu,uzadıkça sıkıcı ve kafaderisinin ölü deri haline geçişini sağlayan bi yoğunluktadır.rasta tutamları balmumu ile yapılmışsa, uyumak sorun teşkil eder bir süre, kökünden kopagelmiş saç tellerinin verdiği bir sızı ve uyurken keskin bir koku.. iki haftaya yakın süre duş banyo deniz cart curt bunlar da nedir..kokmalıdır bir rastafari, 'susuz vaha'da şirin bir palmiye. wax ile yapılırsa da, maddeyi düzenli-düzensiz aralıklarla saça takviye etmeli, ve döndürme işlevini kendinize görev bilip zanaatkar olmaya güdülemeli şuuru.bazen uzayan saçlar da dreadlock olarak çıkar, bu olay isa'nın babasız doğumu kadar bilimsel ve normal bir durumdur. mucize değildir. nedir?
    etiğinde vejetaryenlik vardır, hint felsefesini anımsatan(bana) bir tanrıdoğadadır, sevelim herkesi, açalım yüreğimizi iyiliğe, biz dostuz* imgelemi vardır, oldukça yüzeysel bi açıklamayla.

    rastafari adamdan para istenmez, kadıköy sokaklarında kuşakdaşlarınca yeltenilen teşebbüslerde ve 'ne biçim rastafarisin bla blaa' larda gedik-taş ilişkisi baz alınarak çok yalın ve açıklayıcı tümceler sarfedilebilir. fakat burun büyütmek en az popo büyütmek kadar tehlikeli bişeydir eş zamanlı olarak. rastafari durumunu beslediği dini anlamdan söküp çıkarsa da şimdiki zaman varlıkları, onu popülist bi kavram yapmaktan öte,özümseyip kendi öznel anlamını yaratabilmeli tüm diğer rastafarileden bağımsız ama hepsiyle aynı güç birliğiyle, aynı savaş karşıtı aynı açısı geniş bakışlarla
    bana kalırsa yetişkinlikte, çocukluğa geçişi sağlamaya yardım eden bi garip şey işte.çocukluğu elden bırakmamaya karşı alınan bir tedbir -üstü örtülü-, herkes rastafari olsa da uçurtmalar uçursak hep-rastafari olmaya ihtiyaç duymadan uçurtma uçursa herkes.

    ``look mummy
    there s no kite up in the sky``
  • vaktizamanında, bir kuyruğa sahip olmak için (kuyruksuz goku olmamalı çünkü) tuhaf mı tuhaf bir insanın ellerine kendimi teslim etmiş; fakat yanlış tığ almış olmam sebebiyle saçlarıma krepe yapılmasından sonraki aşamaya geçememiştim. ertesi gün doğru tığı alıp rasta maceramı nihayete erdirmek için bu arkadaşla sözleşmiş olmamıza karşın, kendisinden bir daha haber alınamaması neticesinde saçlarım düğümlü vaziyette öylece kalakalmıştım. (cep telefonu kullanmayı reddeden bu arkadaşın krepeli saçımla buluşmak amacıyla evden çıktığı söyleniyor, ama artık gelirken yolda aklı neye gittiyse, akıbeti konusunda bugüne kadar alınmış bir haber yok.)

    bu olay örgüsü üzerine evde, düğümlü saçlarımla ne yapacağımı düşünürken (bir ihtimal, ertesi günkü finalime çalışabilirdim) sinirim bozuldu, kıllı tüylü adamların el becerilerini kullanıp yaptığı rastayı neden ben kendi kendime yapamayım, dedim. semizotu alt benliğim de bu teklifi gördü ve hemen artırdı: bu saçın boyundan da memnun değilsin sen üstelik, bence saçını bir taraftan kes, rastanın ucuna ekle, dedi.

    hay aklınla bin yaşa, dedim ben de kendime. sağdan soldan saçımı kesip uç uca eklemeye başladım. saatlerce uğraştım, kan ter içinde kaldım, dersten de kaldım sonra, ama netice itibariyle, uzun bir süre benimle yaşayıp büyüyecek kuyruğuma sahip oldum. kendi emeğim olduğu için daha çok sevdim hem onu. arada ucuna boncuklar taktım, ipler sardım, beğenmedim, çözdüm. (el becerilerim o kadar da gelişmemiş demek ki.)

    sonra mezun olundu tabi, staj başladı, zavallı rastam ensemde düğümlenip saklanmaya mahkum oldu. fakat bir free friday günü, işe giderken rastamı açık unutuverdim. kimse garipsemedi; dövme tamam ama rasta artık biraz abartı, demedi. sonra pazartesi günü de açık unutmayı denedim. baktım çalışıyor, salıverdim gitti. artık sadece toplantıdan toplantıya saklıyordum kuyruğumu. mutluyduk birlikte. banyodan çıkınca onu ayrıca kurutuyor, bozulan yerlerini düzeltiyordum.

    fakat zaman içinde, düzeltilemez, sümük gibi bir şey oldu; ayrılık vaktimiz geldi. pek değerli uzvumu evde törenlerle kestik. kesim anını da kameraya çektik. dengemi kaybetmedim. kafamdan ayrıldıktan sonra çok iç gıcıklayıcı, pis bir şey oldu. yine de özenle saklıyorum bir yerde. arada, annemin, kardeşimin üstüne atıp onları korkutuyorum, kafama takıp evde dolaşıyorum. henüz milletin kulağına sokmak gibi yaşlı amca şakaları yapmadım, ama denemeyeceğimin garantisi yok.

    canım çok sıkılırsa, tekrar, hem de daha güzelini yapabileceğimi biliyorum. ama, bana da yap, diyenlere yapmıyorum. zira yapım aşaması cidden uzun ve yorucu. anladım ki arka plandaki çocuk gelmemekte haklıymış.
  • sanırım bu saçın sahipleri sorulan soruları yanıtlamaktan çok sıkılıyolar..

    _aa saçların niye böyle oldu yavrum senin?
    _anneme el kaldırdım teyze.. ondan böyle oldu.. :/
  • erkeklerde daha bi' çekici durduğuna inandığım saç tipi.
  • rastafari dinine inanan kimse, genelde jamaica lı olur, saçları da genelde (bkz: dreadlock) lıdır, marijuana içer. tipik özellikleri bunlar iste.
  • yüzeyden başlayalım. rasta dendi mi akla kırık ritmli bir müzik geliyor. reggae'nin jamaika'da doğduğu da tüm dünyanın ortak bilgi dağarcığında var. efsanevi isim tabi ki bob marley. ondan bu yana sanki değişmez bir insan tipi de var. zaten akla gelenlerin ikincisi de onların görünümü. titizlik gösterilmiş ama hırpani görünümlü saç ve yeşil-sarı-kırmızı-siyah renklerden estetik bütüne katkı.

    biraz derine inince rastafari'nin karayiplerin en şanlı dinlerinden biri olduğu ortaya çıkıyor. böylece rasta deyip geçtiğimiz o insanların farklı bir inanç grubu olduğunu öğreniyoruz. ne kadar farklı? sorusunun cevabı da bir kaç metre daha derinde yatıyor. rastafari hıristiyanlıkla karışık bir yahudalık. ister din, ister dinsel bir inanış, ister mezhep deyin, onlara yaranamazsınız. çünkü rastafariler bu türden tüm sınıflamalara karşı. o zaman onları anlamaya çalışmak için biraz daha derinlere dalalım..

    rastafari adı ras kökünden geliyor. bu da etyopya krallarının sanı. tafari ise bir kişi ama öyle herhangi bir kişi değil. majesteleri etyopya imparatoru haile selassie'nin kısa adı. dolayısıyla rastafari'yi "kral selaisse" diye özetlemek mümkün. peki 1898-1975 yıllarında afrika'da yaşamış bir kralın karayiplerle ne ilgisi olabilir?

    30'lu yıllar jamaika için depresyonun, ırkçılığın ve sınıf ayrımının insanları hayattan bezdirdiği yıllardı. coğrafi olarak bir adaya sıkışmış olmanın yanında kaderini umut ışığıyla da olsa aydınlatmamanın doğurduğı sıkıntı da giderek artıyordu. işte o yıllarda kenar mahallelerde doğan siyah güç* hareketi, marcus garvey'in "afrika'ya geri dön"* sloganıyla kendine kimlik buldu. karayipliler buralara neden ve nasıl geldiklerini dedelerinden dinlemişti. beyaz adam onları afrika'daki evlerinden söküp almış, kendi medeniyetinin yapı işçileri olarak kullanmak üzere köle yapmıştı. kökler ise hala afrika'daydı. dolayısıyla kurtuluşun anahtarı da orda olmalıydı.

    yoksul halk yeni bir dinle kendine ruhani bir çıkış yolu ararken tanıştı. ras tafari'nin tam bu sırada, 1930 yılında imparator haile selassie adıyla ve kralların kralı, efendilerin efendisi, yahuda'nın fatih aslanı namıyla etyopya tahtına çıkması bir tesadüf olamazdı. beklenen mesih afrika'da, anavatanda, kanıtı ise incil'deydi. kutsal kitap'taki halkını ait oldukları topraklara döndürecek olan kralın haile selassie olduğuna inanmamak için pek bir sebep yoktu. inanmak için ise sebep çoktu..

    bu rüya hiç bir zaman gerçekleşmedi. etyopya ya da zion vaadedildiği gibi onların israil'i olmadı.

    dibe varınca görüş biraz bulanıklaşıyor. haile selassie'nin isa'nın reenkarnasyonu olduğunu da, kutsal ruh olduğunu da trinity'nin üçüncü insanı olduğunu da söyleyenler var. hz. süleyman'dan davut'a, isa'nın aslen zenci olmasından, 1924'de yazılmış rasta kutsal kitabı'na kadar bir sürü kavram birbirine karışıyor.

    neyse ki reggae ve bob marley var. eğer bir ruhtan bahsetmek gerekiyorsa, dünyayı en fazla etkileyen müzik türlerinden birinin imparatoru, o ruhu yaratan müzisyeni anmak gerek. bugün dünyanın her köşesinde duyabileceğiniz, sadece ritminin bile ilham kapısı olduğu reggae rastaların gerçek imparatorluğu*..
  • 6 ayda bir bakim isteyen hede
    yeni cikan saclar yoluk yoluk oluyor. dip boyasi yaptirir gibi duzelttirmek lazim gidip...

    bi de uclarina taktirdigin sentetik eklere hicbisey olmazken, kendi saclarinin oldugu yerler kalinlasiyor, teller cortluyor filan. bunlar da duzeltiliyor bakimda

    sanirim en sik sorulan su "kendi saclarin mi"
    hangi kuaforun yaptigini da soran cok oluyor, "simdi artik hep boyle mi" diyen de...

    bi uzayli muamelesi fiks ama. girdigin her ortamda kafalar sana donuyor direkt. hele de benim gibi ekseriyetle motor kiyafeti ve kaskiyla gezen motorcu bi tipsen.
    zannedildiginin aksine rahatsiz edici bisey bu durum. sikinti geliyor insana. hele de biraz bunalim bi gundeysen donup direkt "ne var lan" diye dalmak istiyosun. henuz dalmadim kimseye lakin zaman zaman geliyor o his...

    komiktir, yaptirdigimdan su ana kadar gecen 5 aylik surecte rahat rahat gezdigim, donup kimsenin bakmadigi, bi guzel kalabaliga karistigim tek yer kadikoydeki dovme festivaliydi.
    herkes rengarenk ve cesit cesit oldugu icin muhtemelen. ama cok guzel ortamdi cidden.

    yakin zamanda ulkeyi terketmeyi ve farkliliklari abuksamayan, sekilci bir muhafazakarlik barindirmayan cografyalara gocmeyi istiyorum,
    bakalim, ordayken rahat rahat kalibaliga karisabilirim muhtemelen. bu sikinti biter
  • rasta hakkında bilinmesi gereken en önemli ayrıntı, bal mumu mu yoksa tığ ile mi yapılacağı ayrımıdır.
    bal mumu ile yapılan rastanın, suyla teması sonucu çabuk yıpranma, nahoş bi* koku yada saç derisinin hava almaması gibi istenmeyen getirileri olabilir. ama kısa süreli kullanılabilecek rastalarda bal mumunun tercih edilmesi, tığ ile yapılana göre daha az acı ve kısa vadede görünüm olarak daha iyi sonuç verecektir.
    ancak kişisel görüşüm, bal mumu ile yapılan rastanın plastik ve fabrikasyon bi* görünüme sahip olduğu yönünde.

    yapım şekli olarak, balmumu yerine tığ tercih edilmesi durumunda ise uzun vadede oldukça hoş ve sorunsuz rastalara sahip olabilirsiniz lakin, bu işin bazı külfetleri var.

    saçınızın sıklığına ve uzunluğuna göre değişkenlik gösterecek bir sürede (yaklaşık 6 ila 18 saat arası) oldukça canınız yanarak, kendinizi cehennem zebanisi olan kişinin ellerine bırakmanız gerekiyor. zira o tığın işlevini ancak bir çin işkencesi olarak tasvir edebilirim. üstelik o pantene kokan bakımlı, bele kadar saçlar kısalıp birer sopaya dönüşmeye başladığında kendinizi, vazgeçmekle ortamdan kaçmak arasında gidip gelen yersiz düşlere kaptırabilirsiniz. bu sırada bob'un ünlü söylemini hatırlamanızı öneririm ''get up, stand up, don't give up the fight''.
    emin olun tüm bu fiziksel şiddet sona erip aynaya baktığınızda saçlarınızın yeni görünümü sizi fazlasıyla tatmin edecektir. zira rasta bi* başkadır. ayrıca ne şekil verme problemiyle uğraşırsınız, ne de tarayıp dökülenleri toplamakla. artık rüzgarda uçuşan, banyo deliğini kapayan ve sürekli bakım isteyen unsurlardan kurtulmuş yerine ''keşke anne rahminden böyle çıksaydım'' dediğiniz yeni bir görüntü gelmiştir. gerek felsefesiyle gerek görüntüsüyle içi dışı güzeldir.

    ilgiliyseniz şunlar da aklınızda bulunsun;

    1-rastayı yapacak kişi ile irtibatınızın kesilmemesine özen gösterin ki daha sonra ''sen bunları baştan savma yapmışsın, bi* ton paramı aldın lavuk'' diye içindekileri boşaltabilesin. benimki askere gitti bulamıyorum puştu, tongaya gelme.

    2-tercih meselesi lakin, rastaları ince yaptırmak akıllıca olur. suyu yedikçe zamanla makarna gibi şişiyolar zaten. ayrıca 15'in altında rasta çıkıyorsa bence hiç bulaşmayın ''at şeyine kelebek konmuş'' dedirtmeyin kendinize.

    3-ilk 3 hafta kesinlikle yıkanmamalı; rutin yıkamada sabun ve kremli şampuan kullanmayın. ucuz dandik, katkısız şampuanları tercih edin. bi* yerde köpürtün ve kafanızı bu karışımla yıkayın. ilk üç haftayı geçtikten sonra istediğiniz sıklıkta yıkayabilirsiniz, hiç bi* zararı olmaz. tığla yapılmış rastada koku, pislik felan olmaz, rahat olun.

    4-ayrıca saçlar oldukça kısayken de rasta yapılabilir. gerçek saçtan postiş olarak rasta ekletmek gibi bir seçenek var, çok pahalı da değil. bu yüzden saçlar uzasın diye beklemenin bi* manası da yok aslında. emin olun o göte kadar olan rastaların çoğu postiştir.

    peki pişman olur musunuz bunca kıla tüye rağmen? tabii ki hayır, öldürün saçlarınızı.
  • bu saç şekliyle alakalı olarak bir çok soru yazılmış, yaklaşık bir yıldır kafasında 56 adet dreadlock taşıyan bir insan evladı olarak amme hizmeti vereyim.

    öncelikle, dreadlock için verilen 1000 tl ler, 2000 tl ler yapan kişilere helali hoştur, çünkü bütün saçın tığ ile rastlanması işlemi kişiye göre değişmekle beraber ortalama 10 saat civarıdır. yapımı sırasında ele defalarca giren tığı saymıyorum bile. benim saçlarıma gerçek saçtan ek yapılarak işlenen dreadlocklar, 2 kişinin aynı anda çalışmasıyla 10 saat sürdü, ve evet bir ara dipler rastalanırken acıdan arkadaşları dövmeye çalıştığım doğrudur.

    rasta yapıldıktan sonra ilk hafta yatmak, saçı toplamak vs gibi gayet doğal eylemler çin işkencesidir. çünkü saç dipleri banyo yapana kadar kendini salmaz ve rasta yapıldıktan sonra minimum 10 gün saçları yıkamamak gerekir. bu kadar seviyorsanız o acı çekilecek yani başka yolu yok.

    cilt hastalığı olanlara hicbir şekilde tavsiye etmem çünkü benim gibi sivilcesiz dertsiz bir ciltte bile kafa derisinde sivilcelenme, yara gibi oluşumlara sebep olmuştur. gene kafa derisindeki kaşınma bu işin bonusudur. en azından rastalar yumuşayıp, keçeleşene kadar o kafa kaşıntısı gitmiyor.

    bunun bakımları var saç uzadıkça. dipten uzayan saçlar için yeniden gidiyorsunuz, dipler tığlanıyor. ortalama 300-400 tl arası da bu tutuyor 3-4 ayda bir. ha yaptırmam derseniz dipler birbirine kitlenir, yapağı gibi dolaşırsınız. ben dağınık rasta sevdiğim halde yaptırmak zorunda kaldım. çünkü devlet memuru olarak bu kafayı bile kabul ettirene kadar canım çıkmışken, iyice bokunu çıkartmak istemedim.

    tepkiler şahane. favorim, yanındaki sevgilisini falan dürtüp, kocaman açtığı gözleriyle beni gösterirken, alt metinde "bak yat kalk benim gibisini buldun dua et, ya bunun gibi pis, ne idüğü belirsiz bi hatuna düşeydin?" mesajını veren hemcinslerim.

    kokmuyoruz ulan. bunun esansiyel yağlarla falan bakımını yapıyoruz çünkü. banyoda sirke karbonat, gün içerisinde de çay ağacı yağı ve lavanta esansi karıştırılmış su ile spreylersen hem tertemiz oluyor hem mis gibi kokuyor. kurumuyor ama, bu bir gerçek. 1 saat saç kurutma makinesiyle oturuyorum böyle, gene de tam kuruması 2 günü buluyor.

    yaptırmak isteyenlere nacizane tavsiyem şudur; rasta/dreadlock birilerinden görüp beğenip yaptırılacak bir şey değildir. çünkü dezavantajları ancak buna gerçekten aşık kişilerce çekilebilir. hiç pişman olmadım, çünkü kendimi bildim bileli böyle olması gerekiyor gibi geliyordu, bu şekilde doğmam gerekiyormus da, genetik bir bozukluk sebebiyle düz saçla doğmuşum gibi. eğer böyle hissediyorsanız da yaptırın gitsin zaten. her şeye değer.
  • bir tanesini kesip, bıçakla boydan yardığınızda içinin yemyeşil olduğunu göreceğiniz saç tarzı. asla kurumuyor ve içi ıslaklıktan çürüyor.
hesabın var mı? giriş yap