• bir cinayet ve tecavüz olayının tarafları, olayı işlendikleri ve hiç de yabancısı olmadığımız sosyokültürel kodlar ışığında anlatırlar.

    --- spoiler ---

    herkesin kendi meşrebince olanları anlattığı her bir bölümde sadece dekor ve her bir ağızdan kadınların aşağılanması ortaktır... kişilikler, olayın seyri hakim kültürün kişilere biçtiği rol çerçevesinde bariz farklılıklar gösterir. katil, suçunu itiraf etse de elden geldiğince toplumsal kabule oynayan bir ifade verir. hapiste veya dışarıda tanınan, halk arasında hikâyeleri anlatılan biridir nihayetinde... tecavüze uğrayan kadın kendi derdinden ziyade kocasına yaşattıklarının rahatsızlığını duymaktadır... maktul zaten erkekliğine hiç bok sürdürmez... iş böyle olunca, niyeti bir dramdan kendine seyirlik eğlenceler çıkarmaya çalışan, olayı anlatmaları için adamları habire dürtükleyen adam, yani biz seyirci açısından karar vermek epey güçleşir.

    katil, kadın ve medyum vasıtasıyla maktul olayları geniş bir şekilde anlatır. görgü tanıklarından rahibin fazlaca anlatacak bir şeyi yoktur sadece ormanda karşılaştıklarını adamın silahlı olduğunu söyler. hikayenin asıl donelerini veren ormancı ise mahkemede dişe dokunur bir şey anlatmaz ormanda cesetle nasıl karşılaştığını anlatır, bunun nedeni de harabedeki anlatımında ortaya çıkar zaten.

    ifadeleri derinleştirirsek;

    katil: ifadesine kendini yakalayan adamı yalanlayarak başlar. kesinlikle attan düşecek bir adam değildir, çok zehirli bir yılanın öldüğü nehrin aşağı kısmından su içtiği için bayılmıştır. olay günü ormanda dinlenirken yanından geçen kadından etkilenir elde etmeye karar verir, niyeti kocasını öldürmek değildir. adama bir yerlerde gömülü kılıç ve ayna bulduğunu isterse kendine satabileceğini söyleyerek tuzağa çeker. hırsına yenik düşen kocayı boğuşma sonucu alt eder, ağaca bağlar. kadının yanına döner kocasının rahatsızlandığını söyler. kadın endişelenince adamı kıskanır, o haliyle kadına göstermeye karar verir.

    kocasını ağaca bağlı gören kadın çok öfkelenir ve tajoya kuşagındaki hançerle saldırır. boğuşma sonucunda tajo galip gelir. tecavüz birden sevişmeye dönüşür. kadın hançeri atar tajo'yu okşamaya baslar.

    kadın sevişme sonrası gitmeye niyetli olan tajo’yu ayağına kapanarak durdurur kocası ve kendisinden birinin ölmesi gerektıgını söyler. bu utancı ancak bir erkeğin bilmesi gerektiğini kazananla yoluna devam edeceğini söyler. oldukça mert bir dövüş olur. hatta adamın ellerini tajo çözmüştür. onurluca bir dövüşten sonra adamı öldürdüğünü söyler.

    kadın kayıplara karışır. tajo kılıcı alır, hançeri mahkemede hatırlar almadığına hayıflanır.

    kadın: adamın kendisine tecavüz ettiğini, bağlı durumdaki kocasıyla alay ettiğini söyler. tajo bunu kocasıyla başbaşa bırakıp gittikten sonra kocası kadınla tek kelime etmez. gözlerini öyle bir diker ki yengenin şirazesı bozulur. hançeri kapar ipleri çözer hançeri enişteye uzatır öldür beni der. ama abi ambale olmuştur. gözlerini ''sen kirlendin gelinciiik... kirlendin gelincıiiik'' e almıştır. abla nasıl rahat ediyorsa bıçağı çene hizasında tutup ''bakma bana öyle'' diye ilerlerken kendini kaybederek yere düşer kendine geldiğinde enişte ölmüştür. hançer göğsüne saplıdır. kendini öldürmeyi dener başaramaz (nihayetinde zayıf bir varlıktır)

    maktul (medyum vasıtasıyla): tajo cimlerin üzerinde kadına yalakalık şirinlik yapıp aşık olduğunu evlenmek istediğini söyler. adam bağlıyken kadın sevecen bir şekilde tajo'ya bakıp istediği yere gelebileceğini ancak kocasını öldürmesi gerektiğini o ölmeden onunla bir hayatı olamayacağını söyler. fakat tajo delikanlı çıkar kadını ayağının altına alır. kocasına onu ne yapması gerektiğini öldürebileceğinin veya isterse kadını affedebileceğini söyleyince enişte tajo ya hissiyatını kırar ve hatta tüm yaptıklarına rağmen affedebileceğini bile düşünür. tajo'nun elinden kurtulan kadın çığlıklar atarak ormana koşar. bir müddet sonra tajo ormandan çıkar. adamın ipini çözer kadının kaçtığını simdi kendi hayatı için endişelendiğini söyler.

    tajo gider orman sessizleşir. ardından adam bir ağlama sesi duyar. kalkar hançeri görür. kalbine saplar. dediğine göre sonra biri gelir göğsünden hançeri çıkarır. (o sırada isminin verilmesinden korkan ormancı çok heyecanlanır. ama allahtan medyum yere düşer isim veremez. eleman derin bir oh çeker)

    ormancı: ormanda ağlayan birini duyup yaklaşınca ağaca bağlı adamı ve diğerlerini görür. tajo dizleri üzerine çökmüş, ağlayan kadına yalvarıyordur. kadından etkilenmiş af diliyor ve kendisi ile evlenmek istediğini soyluyordur. kadın bunun imkânsız olduğunu söyleyip kocasının iplerini çözerek kendi aralarında sağ kalacak birinin olacağı sinyalini verir. kocası böyle bir kadın için kavga etmeyeceğini, kadına dönüp 2 kişiyle birlikte olduğu için kendisini öldurmesi gerektiğini söyler, tajo ya kadını alabileceğini belirtir. tajo sırtını dönüp gidecekken kadın yalvararak durdurmaya çalışır. kocası kadına kızar tajo da adama kadına
    bağırmaması gerektiğini, çünkü kadınların doğuştan zayıf olduklarını söyler.

    bu arada kadın coşar , tajo'nun da beklediği gibi değil kocası gibi pısırık çıktığını, bir kadının ancak kılıç marifeti ile bir erkeğin olabileceğini söyleyip her iki erkeği tahrik eder. erkekler birbirlerini öldürmeye çalışırken de iki delikanlı gibi değil iki vahşi hayvan boğuşması gibi resmedilir. adam acınacak bir şekilde yalvararak ölür. tajo kahpece öldürür. sonra tajo'nun maymun gibi kovalaması neticesinde kadın kaçar kurtulur tajo hançeri ve kılıcı alıp gider.

    hülasa gerçeğin ne kadar kaygan bir zeminde dans ettiğinden ziyade insan denen varlığın gerçeği şahsi oyunlarının gidişatına göre eğip büktüğü anlatılmış. olayla ilgili illa bizim de bir hüküm vermemiz gerekiyorsa ki gerek yok, ama gene de heyecanlı canlar için hazırlanmış aşağıdaki grafikle olayın panoraması verilmiştir. toplumsal yargılar eşiliğnde hüküm verecekler her konu başlığı hakkında iki kişi ve daha fazlasının söylediklerini doğru kabul etsin. liberaller tajo'nunkini, muhafazakarlar maktul'unkini yesin.

    kimnehakkındanedemiş grafiği
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    --------l-tecavüz---l--kavga_sebebi--l----kavga-----l-kim_öldürdü---l---kadınlar----l--- hançer---

    katil --löntecavüz-l---kız meselesi---l-mertce oldu-l-- ben, ama-----l--aşağılandı--l----keşke----
    --------l-sonrası----l- kadın tahriki----l-ellerini bile--l--mertçe---------l-----------------l---alsaydım la
    --------l-seviştik----l---------------------l-çözdüm------l-------------------l-----------------l-----------------

    kadın-l-bildiğin-----l-kavga yok-------l--olmadı------l-galiba ben-----l--aşağılandı--l--beyimde
    ------- l-tecavüz----l-sakin mutedil---l----- -----------l-------------------l-----------------l--kaldı zaar---
    --neyini anlatıcam-l---------------------l-----------------l-------------------l----------------l--göğsünde---

    maktul-anlatmadı-l--kavga yok------l--olmadı-------l--ben, kendim--l-----------------l-ipnenin biri--
    ------- l--------------l--sakin mutedil --l-----------------l-------------------l-----------------l-göğsümden
    ------- l--------------l---------------------l-----------------l-------------------l-----------------l--aldı------------

    -tanık l-bilseydim-l---kız meselesi---l--şebekler----l-----tajo---------l-----------------l---hançer------
    ------- l-beş dakkal---kadının---------l---gibin--------l-----ama --------l-----------------l----neyin------
    ------- l-evvel------l---aşırı-------------l--dövüştüler--l-----gahpece---l-----------------l---görmedim--
    ------- l-intikal-----l---tahriki ----------l--hakim beg--l-------------------l-----------------l-----------------
    ------- l-ederdim--l---------------------l-----------------l-------------------l-----------------l-----------------

    --- spoiler ---
  • "but homer you loved rashomon." -marge

    "that's not the way i remember it." -homer
  • normalde süper entel bi insanımdır, bu film hakkında da 'insanın doğası', 'gerçekliğin sübjektifliği' falan gibi şeyler yazmak için gelmiştim ama entryler arasında gezinirken bi bilgi dikkatimi çekmiş bulundu, entelliğimi bırakarak entrynin bundan sonrasına katırlarla devam ediyorum:

    film 1952 yapımı ve sinemada ilkleri barındırdığından bahsedilmiş. teknik olarak sinematografik olarak ışık filtre vesair olarak gerçekleştirilen ilkleri anlayabilirim de, bu filmde sinema tarihinde ilk kez doğrudan güneş kameraya çekilmiş, öyle diyor tarih. onu tam anlamadım işte ben, yani hadi sanatsal kaygılarla güneşe sarmamışsın anlarım, bi olayı yok gibi görünmüştür. ama allahın 1952'sine gelene kadar bir tane insan evladı 'ulan dur biraz da şunu çekeyim' diye kamerayı gündüz vakti yukarı da mı kaldırmamış? nasıl olabilmiş böyle bir şey? gerçekten 1952'ye kadar bi allahın kulu kamerayı yukarı çevirmediyse bu insanlık adına utanç verici bi durum değil midir?

    bu filmle ilgili takıldığım en önemli nokta bu oldu.
  • kurosava’nın en iyi filimlerinden birisi. kurosava bu filmle batı dünyasında tanınmaya başlamıştır.
    aslında filmin konusu çok basittir. haydutun birisi ormanda bir cifti görür, kadından çok hoşlanan haydut kadına tecavüz eder ve adamı öldürür. işte bu hikayeyi dört farklı kişiden 4 farklı şekilde dinleriz. haydut, kadın, olaylara şahit olan oduncu ve bir büyücü aracılığıyla öldürülen koca.

    peki ama bunlardan hangisi doğrudur?

    hakikat nedir? insanlar neden yalan söyler? kötü oldukları için mi yoksa her insanın olaylara bakışı olayları değerlendirmesinin farklı olmasından mı kaynaklanır bu?

    kurosava bu film de yalana neden ihtayaç duyduğunu inceler. bazı insanlar çokca yalana başvururlar. çünkü bu insanlar özsaygılarını korumak ve başkalarının gözünde değerli olmak ve bunu devam ettirmek için yalan söylemeye ihtiyaç duyarlar.

    mesela olayı anlatan haydut öldürülen kişi ile düello yaptığını ancak zorlu bir mücadele sonuçu onu öldürdürebldiğini anlatır. ancak olay hiç de haydutun anlattığı gibi değildir. haydut aslında korkağın birisidir. kadının tahrikleri ile böyle bir düelloya girmek zorunda kalır. ancak o bundan bahsetmez çünkü kendisini cesur bir olarak göstermek ister.

    kadın, ölen kişi ve oduncu da farklı nedenlerden dolayı yalan söylerler. kadın tecavüzün kaçınılmaz olduğunu farkkettikten sonra yaptıklarından utanmaktadır. kocası ise tecavüze uğrayan karısını kabul etmemesinin yanlış olduğunu bilmektedir.

    gerçeği ise filmin sonunda oduncudan dinleriz. aslında o olayların hepsini görmüştür ancak bunu mahkemede anlatmaz, çünkü ortada kaybolan elmas işlemeli değerli bir hancer vardır. bunu alan da oduncudur. yaptığı hızsızlık anlaşılmasın diye gerçeği anlatmamıştır.

    kamera ilk kez bu filmle güneşe çevrildiği söylenmektedir. ancak kamera çıplak bir şekilde çevrilmez güneşe, hep ormanda ağaçların arasından görürüz güneşi. bu gerçeğin, hakikatin sadece bir parçasını bilebileceğimize de bir işaret olabilir.

    filmin sonuda oduncu gördüklerini anlatır ve biz gerçeği öğreniriz. ancak ben hakkikatin tüm yönleriyle aydınlatıldığını düşünmüyorum filmde. bu filmin anlatmak istediğine de ters düşer kanısındayım.
  • akira kurosava bu filminde neyi anlatmak istediğini şu sözlerle açıklamıştır:

    "insanoğlu kendisine karşı bile dürüst davranmakta zorlanmaktadır. kendinden söz ederken, birtakım hayal ürünü yalanlar ekleyerek daha ilginç görünmeye çalışır. bu senaryo, bu tür insanların bir portresini çizmektedir. bunlar kendilerini olduklarından daha iyi göstermek için yalan söylemeden hayatlarını sürdüremeyenlerdir. hatta ölüp bu dünyadan geçmiş olsalar bile, filmdeki karakterlerden biri gibi bir aracıyla dünyada yaptıklarını anlatırken gene yalan söylemektedir. egoizm, insanoğlunun doğuştan gelen ve kefareti en güç ödenen günahıdır. bu film, insanoğlunun bencilliği ve yalan söyleme yeteneği üzerine yapılmış baş döndürücü ve derinlemesine bir denemedir."

    filmle ilgili anekdotlar:

    • çekimlerin yapıldığı ormanda her yer sülük doluymuş ve set ekibi önlem olarak otelin girişine tuz serpiyor ve çekimlere giderken boyunlarına, kollarına ve ayaklarına tuz sürüyorlarmış. böylece sülükler kaçıyormuş.

    • rashomon, ismini racomon kapısından almış.

    • filmde yer alan kapı çok maliyetli olmuş ve yapım şirketi bu konuda akira kurosava'ya sitem etmiş.

    • film, ormanın sıklığında isimli bir öyküden uyarlamaymış.

    • bazı sahnelerde ormanın çok sık olmasından dolayı doğal ışık yeterli bulunmamış ve bazı ağaçlar kesilmiş. bu konuda akira kurosava'nın açıklamaları:

    "komyoci tapınağının ormanlarındaki çekimlerimizi bitirdikten sonra teşekkür etmek üzere keşişin yanına gittim. bana ölüm sessizliğiyle baktıktan sonra tok sesiyle konuşmaya başladı.

    - dürüst konuşmak gerekirse tapınağın ağaçlarını kendi malınız gibi kesmeye başladığınızda önceleri çok kızmıştık. fakat canla başla, fedakarca çalışmanızla kalbimizi kazandınız. seyirciye bir şey göstermek... bütün çabalarınız bu yöndeydi, bu uğurda kendinizi unuttunuz. çalışmalarınızı seyredene dek bir film çekmenin bu denli güç olduğunu bilmiyordum. bu beni çok etkiledi.

    keşiş, konuşmasını bitirdikten sonra önüme bir yelpaze koydu. üzerinde çektiğimiz filmin anısına üç işaretli bir çin deyişi yazılmıştı. tüm insanlığa hizmet."

    • yağmur yağan sahnelerde, yağmur taneciklerinin görünmesi için püskürtülen suya siyah mürekkep karıştırılmış.

    • çekimler sırasında iki kez küçük çapta yangın çıkmış.

    • filmin venedik film festivali'nde en büyük ödülü aldığını haber alan akira kurosava'nın ilk aklından geçen, soğuk pirinç yemek zorunda kalmadığı olmuş.

    akira kurosava'nın, filmin venedik film festivali'ne gönderildiğinden bile haberi yokmuş. ödül alınca haberi olmuş.

    son olarak hikayeyi ormancının ağzından dinlerken dile getirilen kılıçla dövüşme sahnesindeki özgünlük, abartıdan uzaklık ve sadece birkaç planda çekilmiş uzun müsabakayı yıllar sonra çekilen hiçbir filmdeki kılıçla müsabaka sahnesinde göremezsiniz.
  • az önce yeniden bitirdiğim film. ama yine aklıma takılan bir nokta var ki, geçen seferde de asabımı bozmuştu.

    --- spoiler ---

    hani rahip hikayeye başlarken diyor ya, kadın sakindi bilmem ne. ulan sahne bi geçiyor, kadın mahkemede yere kapaklanmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyor. nasıl sakinlik lan bu? yeme bizi kel.

    --- spoiler ---
  • ----hafif sıpoylır içerir----

    http://www.imdb.com/title/tt0042876/

    üstadın ran'dan sonra en iyi filmidir. ama ne ran ile ne de yume ile kıyaslanması doğru olur. çünkü film siyah beyazdır. evet bu kadar basit. akira kurosawa gibi birinin renkleri nasıl kullandığını gördükten sonra bu çıkarımı yapmak çok zor değildi. ama üstad renk yok diye kendini sakeye vermemiş, daha dahiyane bir fikir bulmuştur; ışık.

    iyi ile kötünün filmi olan rashomon'da iyi ışık, kötü ise karanlıktır. filmin başından sonuna kadar gökyüzünde sürekli kara bulutlar vardır. sadece bir sahnede yoktur bulutlar, o da filmin son sahnesinde, dünyada hala iyi bir şeylerin olduğuna gönderme yapılan, bitiş sahnesindedir.

    1950 yapımı bu film japon sinemasını batı izleyicisine açan filmdir. ikinci dünya savaşında japonya'nın mağlup olduğu da düşünüldüğünde savaşla ilgili alegorik bir anlatım beklenmesi normaldir, ama bu filmde yapılmamıştır.

    filme iyi-kötü kıyaslaması yerine gerçekliğin göreceli olması yönünden de bakılabilir. çünkü kurosawa bu iki önemli konuyu büyük ustalıkla birleştirmiş ve rashomon efekti denilen şeyi ortaya çıkarmıştır.

    son bir sözde oyunculuklara; 1953 te sadece en iyi sanat direktörü dalında oscar'a aday gösterilmesi ve oyunculardan hiç birine adaylık bile verilmemesi, akademinin ezelden beri çöp fikirlerden oluştuğunun kanıtıdır. bu arada o sene oscar kazanan filme bakalım; http://www.imdb.com/title/tt0044672/ * hmmm ne kadar yaratıcı..
  • kurosawa filmi cekmek istedigi zaman yönetmen yardımcıları senaryoyu anlamadıklarını söylemişlerdi ve kurosawa onlara senaryoyu tekrar okumalarını söylemişti. senaryo gerçeğin bile aslında göreceli bir kavram olduğunu, insanoğlunun değer yargılarına göre şekil değiştirebileceğini vurguluyordu. bir hikayenin dört kişi tarafından farklı şekilde anlatılmasıyla ilgiliydi film. siyah beyaz olan bu filmdeki kamera kullanımı tabuları yıkmıştı. işık gölge oyunları vardı ve kamera ilk kez güneşe çevrilmişti. film aslında aktugatava’nın “ormanın sıklığında” hikayesinden yola çıkılarak genişletilmişti. “rashomon”da samuraylık onuru ve kadının alt görülmesi konuları gözümüze çarpmaktadır.
    --- spoiler ---
    tecavüz sahnesinden sonra kadının artık daha da değersiz olduğunu söyeleyen adamın kadını artık istemmesi ve daha sonra kadının adamın cesaretiyle ilgili kışkırtıcı sözleri üzerine haydut ile adamın dövüşmeye başlaması buna bir örnek teşkil ediyor.
    --- spoiler ---
  • eşkiya, kadın ve samurayın hikayelerindeki dövüş sahneleri ile gizli tanığın hikayesindeki dövüş sahneleri arasındaki uçurum çok manidar. tabi bundan yola çıkarak sonuncu için de en doğru hikayeydi diyemiyorum çünkü orda da tanığın kahramanları küçümseyip çarptırması söz konusu olabilir. atalarımızın kimse yoğurdum ekşi demez ve nalıncı keseri gibi kendine yontmak sözleri filmin özeti oluyor
  • --- spoiler ---

    aslında gerçek aşağı yukarı bellidir bu filmde. her hikayede diğer üç hikayin üçüyle de çelişen yerleri yalan kabul edersek geriye tam bir hikaye çıkmasa da kabaca ne olduğunu anlarız.

    bir kere hikayenin haydutun kadını samuraya getirdiği yere kadarlık kısmı haydutun anlattığı şekilde olmuştur diyebiliriz zira o kısımı samuray ve kadın es geçti dolayısyla kıllanmak için bir sebep yok(samurayın su içip bayılması hikayesini bahsettiğim kısımda değerlendirmiyorum tabi ki, zaten o olay asıl olaydan sonra gerçekleşiyor). şimdi işin tecavüz kısmına oduncu tanıklık etmiyor, haydut başta tecavüze giriştiğini ancak sonra kadının karşılık verdiğini söylüyor. kadın tecavüz oldu diyor. samuray anlatısının başında haydutun kadına "sana sevdiğim için saldırdım" dediğini söylüyor, öyleyse samuraya göre de tecavüz var. dahası oduncunun anlatısında önceden tecavüz olduğu kadının sözlerinden de anlaşılıyor. öyleyse aslında tam anlamıyla bir tecavüz oldu ama haydutun bunu anlatırken mert bir erkek olduğunu adi biri olmadığını göstermek için kadın karşılık vermiş gibi anlatıyor.

    tecavüz sonrası, hayduta göre kadın kocasını öldürmesini istiyor. kadına göre böyle bir durum yok, haydut işini bitirip kaçmış, kocası adeta delirmiş, kendisi ağlıyor ve bayılıyor. samuraya göre de kadın kocasını öldürmesini istiyor. oduncuya göre kadın her iki tarafı kışkırtıyor. demek kadın gerçekten hayduta meyledip kocasını öldürmesini istiyor. kadın bunun kadınlığına yakışmayacağını düşünüp saklıyor demek ki.

    kavga oluyor mu? hayduta göre mertçe bir kavga var. kadına göre yok öyle bir şey. samuray da olmadı diyor. oduncu ise komik bir kavgadan bahsediyor. burada ikiye iki kalsa da hikayeler, kadının ikisinin kendi için savaştığını göstermek istememesi hele de samurayın kavgada yenilerek öldüm demek istemesi daha mantıklı. haydutun veya oduncunun kavga sonucu haydut samurayı öldürdü demesinde çıkarlarına pek bir şey yok.

    nihayet kavga sonucu samuray ölüyor, filmin sonunda oduncunun hançeri çaldığını düşünürsek, oduncunun muhalefetine rahmen samurayın hançerle öldürüldüğünü söyleyebiliriz. öldüren yukarıda yazıldığı üzere haydut, zaten kadın samurayın nasıl öldüğünü de bilmiyor kendi anlatımında.

    ve sonra kadının ve haydutun akıbeti. hayduta göre kız kavga sırasında ortadan kayboluyor, kendi de atı alıp kaçıyor. kendi anlatımı içinde epey anlamsız bir durum bu ama doğru olan aslında bu olabilir hala. samuraya göre sonra ele geçirilişinin nedeni zehirli su içmesi lakin bunu zaten yemedik haydut yine erkekliğini parlatıyor belli ki, yani aslında attan düşüş onu yakayanın aktardığı üzre. kadına göre, samuray gidiyor ve kadın kocasının ölümü üzerine intihara kalkışıyor ama beceremiyor. ölen samuraysa karısının kaçtığını haydutun da kendi yoluna gittiğini söylüyor. son olarak oduncuya göre, kadın hayduttan kaçıyor. demek ki kadın gerçekten kaçıyor ve belli ki hayduttan kaçıyor. ancak haydut onu öldürecek diye değil yüksek ihtimalle kendisine karı edecek diye kaçıyor. kadn kavgaya dolayısıyla ölüme sebep olduğunu gizlemek için yalan söylüyor. ölen samurayın anlatısı ölümle bittiğinden ve intihar ettiğini söylediğinden nereden biliyorsun akıbetlerini durumuna düşmemek için yalan söylüyor. haydut ve oduncu ise doğru söylüyor.

    sonuç olarak hadise kabaca belli olsa da, kavganın nasıl ortaya çıktığı ( kadın nasıl kışkırttı? hakikaten iki tarafa da laf attı mı?) veya kavganın nasıl olduğu (düzgün ve mertçe mi? komik ve korkakça mı?) ve buna benzer şeyler hala muğlak. oduncunun hikayesini sonu hariç doğru kabul etmek çok bariz bir hata olur. zira sonunda hançeri çaldığını keşfettiğimiz oduncu sırf diğerlerinin sonu hançerle biten hikayelerini külliyen yalan çıkarmak ve onları aşağılık göstererek hikayelerini de güvenilir olmaktan çıkarmak adına olayı olduğundan farklı alatması gayet olası.

    ama hikayelerde göreceli bir gerçeklikten ziyade insanların toplumsal anlamda makbul ve düzgün görünmek ve belki biraz da vicdanlarını rahatlatmak için önce başkalarını sonra kendilerini nasıl kandırdıkları var. özellikle mert, dürüst, güçlü erkek ve namusuna düşkün, kocasına sadık kadın figürüe uymak adına karakterlerin bu hikayeleri uydurduğu ortada bana göre.

    benim açımdan filmin etkileyici yönü bu sebeple, başkasına söylediği yalana kendisi de inanmak isteyen ve inanan insanı göstermesi oldu. tekrar izlemeye, oduncunun samurayın anlatısındaki hançer çıkarılıiş sahnesine verdiği tepki gibi ayrıntılara dikkat ederek gerçeklik örgüsünü tekrar puzzle gibi kurmaya çalışmaya değecek bir film.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap