• bir değil on tane er ryan kurtarılsa amerikalılar'ın şiirsel realizmine ulaşamayacağı magnum opus.
  • akira kurosawa'nın yüzyılın en iyi 5 savaş filmi arasına seçilmiş başyapıtı. gurur, dürüstlük, onur, bağlılık, ihanet gibi kavramları derebeylik japonya'sında harika lirik bir anlatımla seyirciye verir. filmin en başındaki sahnedeki bulut çekimleri için, gökyüzünün istediği şekle gelmesi için 85 gün aynı çekim yerine gidip beklediği anlatılır. doğru mudur bilemem ama izlediğiniz zaman, "hakkaten beklemiş" ya da "acayip ballıymış iyi yakalamış pozisyonu" dedirtir. defaatle izlemişliğim vardır. hatta bir kere sesini kapatıp sadece görüntüleri için izlemiş daha da çok beğenmiştim. savaş sahnelerindeki renk kullanımı anlatılamaz sadece izlenir*
  • herhalde sinema tarihindeki en görkemli shakespeare uyarlamalarından biridir, başyapıttır.
    savaş sahneleri kareografiden ziyade bir renk cümbüşü, bu da zaten kurosawa sinemasının farkının en güzel tezahürlerinden bir tanesi.
    son sahnede ise kurosawa insanlığa bakış açısını mükemmel bir sinematografik başarıyla anlatır;
    insanoğlu uçurumun kenarında, kör, yalnız ve elindeki tanrıyı da uçurumdan aşağıya atmıştır.
  • sava$ sahneleri dikkatle izlendiginde mel gibson'in braveheart icin bu filmden ziyadesiyle etkilendigi gorulebilir. kurosawa bu film icin bir $ato alip yakmi$tir.
  • artik yaslanmis olan lord hidetora uyku sersemidir belki biraz da cakirkeyif.. sicak bir yaz gunu oglen vakti topraklarini uc oglu arasinda paylastirmaya karar verir. sari sancakli ordusuyla en buyuk ogul taro topraklarin ucte birini alir. ayni miktarda toprak kirmizi sancakli ordusuyla jiro'ya kalir. mavi renkli sancagin efendisi en kucuk ogul saburo ise dramin cordeliasidir. saburo kendisine onerilen topraklari geri cevirir ve babasini uyarir sert bir uslupla. kurosawa bu eserinde shakespeare'in king lear'ini animsatan bir hikayeyi takip ediyor. lord hidetora ve korumalari once taro'ya biraktigi buyuk kaleden, ve sonra jiro'ya biraktigi kaleden iceri alinmaz. hidetora soytarisinin korumasinda gozlerden uzaklarda dolanmaya terkedilmistir artik.. soytarisi soyle der kendi kendine, "dunyaya aglayarak geliriz, yeterince agladiktan sonra da olup gideriz.."; lear'daki su cumleye paralel olarak: "dogdugumuzda aglariz, su sersemlerin gosterisinin ortasina dustugumuzden aglariz".

    yalniz ran, lear'da paraleli olmayan bir karaktere sahip: lady kaede. filmlerden akillarda kalan en karanlik kadin tiplemeleri dusunuldugunde nedense kaede hep gormezden gelinmistir. baslangicta hic dikkat cekmeyen, haremdeki tum diger cariyeler gibi bir surunun icindeki koyun misali hayat surduren cariyelerden biri gibidir kaede, o sikica sarilmis mukellef kimonosu icinde.. ancak once iradesinin sonra kilicinin gucuyle farkli oldugunu hepimize gosterir.

    son derece karamsar bir destan olarak ran'in baska bir emsalini dusunemiyorum. oldukca soguk bir rasyonellik, bir kadercilik tasiyor anlatimi.. kurosawa, filmin bu karakteristigini hidetora'yi ulkenin merhametsiz hukumdari olarak tanitarak iyice derinlestiriyor: hidetora nereye yuzunu donse gencliginde zulmettigi bir grup cikiyor karsisina. (king lear'in kor gloucester karakteri dahi hidetora'nin emriyle kor edilmis mesela.)

    ran'in savas sahneleri, renklerin de mukemmel kullanimi ile, hafizalara kaziniyor. ilk buyuk savas, kalenin saldiriya ugrayisi kurosawa'nin essiz kaos (japoncasi ran) sunumu.. katledilmis bir okcu yattigi surun uzerinden bir caglayan misali kan akitmaktadir; bir baska asker gozumuze ilisir sonradan, aklini yitirmis, yere oturmus ve vucudundan kopmus koluna bakarak sizlayan.. kurosawa bazi sahneleri klasik western hikayelerinden esinlenmis, genis bosluklari ile, nehri gecen suvarileriyle; ancak ran bir hedefe kenetlenmis insanlarin enerjisini kesinlikle ovmuyor..

    filmin son sahnesi -ucuruma dogru yurumekte olan korun enstantanesi- kurosawa'nin gecmise hangi gozle baktigini anlatiyor bize; ve hatta belki gelecege de..
  • --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    hidetora :hiçbir yerin ortasındayım

    soytarı : bu çok insani bir durum.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
  • 20. dakikada durdurdum.
    imdb'yi açıp 10 puan verdim.
    ve izlemeye devam ettim.
    öyle bir film..
  • orson welles bir keresinde tevazu da göstererek, akira kurosawa için, “shakespeare’e dokunmaya hakkı olan tek adam” demiştir. tarih bize göstermiştir ki, bu hiç de yanlış bir söylem değildir. ran, 160 dakikalık süresi boyunca zamanın kendisini durduran bir eserdir. sinema tarihinde hiçbir filmin bu filmdeki savaş sekanslarıyla boy ölçüşebileceğini zannetmiyorum. tüm sekanslar o kadar kanlı ve ürkütücüdür ki, bu durum bile inanılmaz güzellikle dolu olduğu gerçeğini değiştirmez. sanki bir balenin, sinemasal dille dışavurumunu izleriz.

    ran, shakespeare’in kral lear’ının serbest bir uyarlamasıdır. lear’ın kızları yerine oğulları vardır ve trajedideki temel nokta intikam olmuştur. oyunculuklar da mükemmeldir. tek bir tane bile ortalama oyunculuk bulamazsınız. müzik kullanımı olabildiğince minimalisttir. flüt sesi hafızalara kazınır.

    ran’ın en vurucu noktalarından biri ise, savaş sahnelerinde oluşan sessizliktir. bu sessizliğe özellikle vurgu yapılmıştır. kurosawa’nın dehası, sinemaya yepyeni bir yöntem de kazandırmıştır böylelikle. nitekim savaşı tasvir etmek için yapılan nice filmde, arka plandaki gürültü seyirciyi rahatsız eder, fakat kurosawa’nın yöntemi gibi şiirsel ve akılda kalıcı asla olamaz. kurosawa bu sahnelerde bizlere gökyüzünü, bulutlar arasından çıkan ayı ve kanlı yeryüzünü gösterir. öylesine güzel görüntülerdir ki, tüyleriniz diken diken olur.

    --- spoiler ---

    insanoğlu savaşır, yaşar ve ölür. filmin sonundaki sahne gerçekten çarpıcıdır. tanrısını (filmde buda posteri) kaybetmiş, kör ve yalnız bir insan, tüm insanlık tarihini özetler niteliktedir.

    --- spoiler ---

    ran, kurosawa’nın onca yılın birikimiyle çektiği, tüm zamanların görülmesi gereken filmleri arasında üst sıralarda yer alması gereken bir başyapıttır.
  • onuruna gururuna düşkün olarak tanidigimiz caponların coook eskiden ne kadar kaypak, ikiyüzlü ve kepekli oldugunu gozler onune seren akira kurosawa filmi.
    ulan hiç mi onurlu gururlu adam yok dediğimiz anda soytarı kuawi biraz adam gibi gozukurken o da hidetoraya ipnelik etmiştir. ne kadınları kadın ne adamları adam. ufacık çıkarları ugruna hemen saf değiştiriyorlar. ya kepekli gero'ya ne demeli bir kuku ugruna babasını ve kardesini satti, oldurdu. bir tek gero'nun sag kolu olan korigani delikanli cikti.

    ha birde 70 lik hidetora'nın 10-15 metrelik yukseklikten asagiya atlayip sapasaglam ayaga kalkmasi ve sonrasinda red bull içmişcesine depara kalkmasi gozumuzden kacmasa da goruntuler muhtesemdi.
  • her sahnesi fotoğraf çeker gibi özenle çekilmiş süper kurosawa filmi. renkler, mekanlar, karakterler, görsellik, manzara, kostümler, bulutlar, hareketler hepsi ayrı bir özenle kurgulanmış ve gerçeklenmiş. dikkat edilirse her sahne bir fotoğraf gibidir, herşey objektifte olması gerektiği gibidir. insanların iktidar hırsları, şerefsizlikleri, inatları, kısaca insanın başına bela açan özellikleri çok güzel işlenmiş, yansıtılmış. alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste ve yaşlılık kavramları incelenmiş. çok da süper bir film olmuş. diyaloglarından görselliğine kadar herşey müthiş. kurosawa gerçekten bu filmi yaparken çok uğraşmış, hakkaten de sonucunu almış. koskoca şato cayır cayır yakılmıştır. 160 dakikadır, izlemek için sabırlı olmak gerekir ama sadece görüntüleri inceleseniz sıkılmazsınız, hatta sadece diyaloglara dikkat etseniz yine sıkılmazsınız. helal olsun, film dediğin böyle olmalı! çok sağlam, çok!
hesabın var mı? giriş yap