• “radiohead makes music for people who have trouble asking for ketchup at mcdonalds.”

    ilk başta yüzümde hafif bir gülümseme yaratan(yaklaşık 3 saniye) ardından koyu bir radiohead dinleyicisi olarak beni derinden üzen bu cümlede bahsi geçen ingiliz alternatif rock grubu.
  • radiohead 90larda başlayan ve devamlı gelişen progresif tarzıyla imzasını bırakmış, binlerce grubu etkilemiş, kendi has soundlarıyla her 5 seneye damga vurmuş özel bir gruptur. alternatif rock/brit-pop diye girdikleri endüstride yeni bir akım başlatmışlardır. en başta profesyonel müzikle de ilgilnen biri olarak, müzikten anlayan herhangi biri için hep değerli kalacaklarını düşünüyorum.

    bilinenin aksine radiohead agresif gitar sounduyla müzik hayatına başlayan bir gruptur ve zamanla tarzı elektronik, elektronik-rock ayarında kaymıştır. nerdeyse hiçbir şarkısı düz, tek tonal yapıda gitmez, armonik olarak oldukça zengindirler. uyumsuz olmasına rağmen major-minor akor formları(em sonrası e gibi) sık sık arka arkaya kullanılır. sus2, sus4, 7li akorları yapılarında devamlı duyarsınız ki melankolik hissi bu verir. gayet melankolik başlayan bir parçası bir anda delirebilir. altta örneklerini verdim.

    kısa bir tarihçe:
    grubun tarihçesi de ilginçtir. her cuma toplandıkları için grubun adı en başta on a friday'dir. her biri üniversiteyi kazanmasıyla farklı şehirlere dağılır fakat mucize eseri ilerleyen süreçte aynı kadro tekrardan toparlanır. ilk gitaristleri ed o brien'in grupta bulunma sebebi yakışıklı ve düzgün fizikli olmasıdır. grubun bel kemiği olan sonradan katılan jonny greenwood(bass gitaristin kardeşi) en başta besleme olarak girmiştir mesela sonradan müzikal bilgisi ve yaratıcılığıyla yükselmiştir. köprüde çift red lace sensorlü, sapta blue lace sensor manyetikli yüksek çıkışlı, modifiyeli bir fender telecaster plus kullanır ki bu radiohead'in ilk 3 albümünde yoğun drive tonlarını duymak mümkündür. hatta bu gitar 1995'de konser sonrası çalınır ve gitar teknisyeni plank tekrardan benzerini inşa eder. gitar 18 sene sonra ilginç şekilde bulunur. pablo honey 3 hafta gibi kısa sürede kayıt edilmiştir. creep parçası, radiohead tarihi içinde negatif sözleri olan tek parçadır ve başta jonny greenwood bu şarkıyı pek sevmemiştir. grubu pek yansıtmaz. ilk 2 albümde blur, oasis gibi dev brit-pop gruplarının yanında etkisiz kalmış, amerika'da ses getirirken ingiltere'de dikkat çekememiş, hatta negatif şekilde eleştirilmiştir fakat 3. albümle birlikte hepsinin önüne geçmiş ve logaritmik olarak ünü artmıştır.
    (bkz: jonny greenwood/@karanlikruya) *

    thom yorke bir tenördür, oldukça iyi bir vokal tekniğine sahiptir. ilk dönemler dolu dolu, biraz da genize iterek söylerken ses tekniğini giderek geliştirmiş ve farklı tarzda, kafa sesine daha hakim olarak söylemeye yönelmiştir. ilk dönem için the bends sulk parçasında performansı dinlemeye değer. her albümde tekniğini tepeye taşımıştır. son dönem bazı parçaları nispeten düşük volume'da icra ederen bir o kadar tiz bir tonlara taşır. tekniğinde ne kadar usta olduğu buradan anlaşılabilir. bazen gitarı elime aldığımda "oha bu tonda mı söylüyormuş" diye tepki gösterdiğim çok olmuştur.

    altta her albümden belli paçalar seçtim ve ufak bilgiler verdim. yeni başlayıp da tanımak isteyenler için iyi olacağı görüşündeyim.

    (bütün listeyi şurada sıraladalım okurken dinleyebilir ya da tek tek linklere tıklayarak da ulaşabilirsiniz: youtube playlist)

    1) pablo honey
    bence en romantik radiohead albümüdür. amatör olsa da müthiş besteler ve agresif bir gitar soundu mevcuttur. you, thinking about you ve tabiiki blow out gibi parçalar olsa da şunları seçtim:
    radiohead - stop whispering
    radiohead - prove yourself (normalde radyoya sürülen ilk çıkış parçasıdır ama ingiltere'de dikkat çekememiştir.)
    radiohead - lurgee

    2) the bends
    bence radiohead tarihinin en iyi albümüdür. baştan sona çift gitarlı pasajlar, inanılmaz bir müzik formu mevcuttur ve büyün bestelerde aynı parıltı, aynı hüzünlü fakat güçlü duygu aktarımı vardır. bu albüme bayıldığım için 4 parça koydum. bana sorarsanız bütün parçalar eksiksik dinlenmelidir. david gilmour dahi bu albümü ok computer'dan daha çok sevdiğini belirtmiştir. nice dreams, fake plastic trees, just, bones gibi inanılmaz parçalar da içerir.
    radiohead - planet telex
    radiohead - the bends
    radiohead - black star
    radiohead - sulk

    3) ok computer
    promosyonu paranoid android gibi farklı pasajlara sahip, 6.27 dk uzunluğunda riskli parçayla yapılan ve birçok eleştirmenden tam puan almış bir albümdür. radiohead'in müzik dünyasına altın isimlerle yazdırmıştır. birçok ödüle sahiptir. miksini dinlemek oldukça keyiflidir, 2-3 gitarı ayrı ayrı ayırt edebilirsiniz.
    radiohead - let down (herhangi bir radiohead fanı için bu parça kutsaldır.)
    radiohead - airbag (yavaş yavaş yükselen aksak bas hattı ve inanılmaz giriş melodisiyle...)
    radiohead - climbing up the wall (bu albümün gizli vurucu gücü.)

    ....................................................................
    buradan itibaren radiohead oldukça aykırı bir tarza yönelir ve agresif gitar soundunu biraz daha arka plana atar:

    4) kid a
    radiohead'in çok tepki alan ilk albümü. birçok eleştirmen tam not vermiş, bir kısmı da gitar müziğini bıraktıklarını düşünmüştür. idioteque, everything in its right place gibi çok bilinen lokomotif parçaları listeye almadım.
    radiohead - how to disappear completely
    radiohead - optimistic
    radiohead- motion picture soundtrack

    5) amnesiac
    kid a dışında bırakılan ve daha fazla gitar içeren parçaları içeren bir albümdür.
    radiohead - knives out
    radiohead - morning bell/amnsiac
    radiohead - packt like sardines in a crushed tin box

    6) i might be wrong (live albüm)
    kid a ve amnsiac parçalarının farklı yorumlanmasından oluşur, özellikle kid a ve spinning plate parçalarının yeni düzenlemeleri harikadır.
    radiohead - spinning plate (bonus parça koydum, orjinalinden farklı, fanlar bilir)
    radiohead - true love waits (the bends dönemlerine ait, aynı naifliğe sahip bir parça. bunu sonradan a moon shaped pool'da tekrardan kayıt ettiler.)

    7) hail to the thief
    nispeten gitar altyapısına dönüş yapılan 2+2=5 gibi müthiş bir parçayla açılan fakat arada backdrifts, the gloaming, myxomatosis gibi karambol, radiohead'den alışık olmadığımız parçaları içeren bir albümdür. radiohead tarihinin sayıca en fazla parçasını içerir. radiohead - where i end and you begin eklemekte tereddüt edip son anda şunlarda karar kıldım:
    radiohead - go to sleep
    radiohead - scatterbrain
    radiohead - there there

    8) in rainbows
    4 sene aradan sonra gelen birçok beklentiyi karşılamış bir geri dönüş albümüdür. özellikle in rainbows albümünün baştan sonra tek seferde kayıt edildiği "from a basement" canlı versiyonu da dinlenmelidir. bu kayıt radiohead'in neden büyük bir grup olduğunu ispatlar.
    radiohead - weird fishes
    radiohead - all i need
    radiohead - reckoner

    ....................................................................
    the king of limbs ve a moon shaped pool da yine yeni bir tarza geçişi simgeliyor. birbirine tarz olarak benzer albümler. parçalarda genel olarak bir "belirsizlik ve karanlık hal" hakim. rock kökenli olduğum için pek ısınamasam da severim. bu 2 albümle radiohead'i tanıyıp sevenler, muhtemelen önceki dönemleri, hele ki ilk dönemlerini çok sevmeyecektir ama bu durum aynı zamanda radiohead'in yenilikçiliğine de güzel bir örnek teşkil eder. yeni başlayacaklara önceki albümlerle bağlantılı gördüğüm şu parçaları öneririm:

    9) the king of limbs
    radiohead - bloom
    radiohead - lotus flower (bu parça çıkış parçasıydı, bence son 2 albümdeki tarzı en iyi yansıtandır ki thom yorke'un dans figürleri oldukça dikkat çekiciydi. uzun süre meme yapıldı.)

    10) a moon shaped pool
    radihead - daydreaming (radiohead'in son dönemde ilk dönemlerle bağlantılı parçalarından)
    radiohead - deck darks
    radiohead - full stop

    11) sevdiğim b-sidelardan ve singlelardan müthiş birkaç parça:
    özellikle the bends dönemi gitar agresifliğini müthiş yansıtan parçalar. çoğu kişi radiohead kid a belki de in rainbows olsa da benim gibi radiohead'i başta tanıyanlar için ilk agresif gitarlı dönemleridir.

    birçok parçada ok computer "airbag" olmak üzere araba ve hayatta kalmaya takık parçalar duyarız. bunun sebebi aşık olduğu sevgilisiyle geçirdiği araba kazasıdır.

    radiohead - maquiladora (gerçekten şu tarzı çok özlüyorum.)
    radiohead - stupid car (bu en sevdiğim top10 radiohead parçalarından biri olabilir.)
    radiohead - killer cars
    radiohead - coke babies
    radiohead - permanent daylight
    radiohead - how can you be sure

    bu parçaları baştan sona dinlediğinizde bir grubun nerelerden nerelere sürüklendiğine daha iyi tanık olacaksınız.

    (debe edit)
  • satanik rap grubu

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    zaman ne hizli geciyor degil mi? 99 yilinda ulke gundemini satanizm sallar iken,su an ismini vermek istemedigim bir gazetenin on sayfasindan alinti idi "satanik rap grubu" tanimi. gunumuzde ise, hakli olarak, benim angut bir insan oldugumu ve radiohead'i satanik rap grubu sandigimi dusunmus sevgili okurlarim. burdan hemen duzelteyim, radiohead epey degisik muzik tarzini zaman icinde kullanmis bir grup, ornegin wolf at the door'da rap yapmayi bile denediler allahsizlar. reggae, jaz ve klasik muzikten de epey hazzettikleri biliniyor, eh elektronik muzige abandiklari zaten klavuz istemiyor. boyle guzel iste radiohead.
  • eskişehirde hamamyolunda bi kasetçiden almıştım pablo honeyi bi hafta sonra gidipthe bendsi ordan mı aldım hatırlamıyorum. ama daha ok computer çıkmamıştı.ben hala ara ara the doors dinlemeye ve jim morrison şiir kitapları okumaya devam ediyodum.annem üniversitede okuyodu. the bendsi aldıktan sonra pablo honeyi dinlemeye devam ettiğimi hatırlıyorum. radiohead diye bi grup var sahane diye kimseye söylediğimi hatırlamıyorum. thinking about you gitarda çalamıycak kadar gitar çalabiliodum o ara anyone can play guitar da anlatılan plaj gitaristlerinden hiç bi farkım yoktu ve allah bütün günahlarımı affetsin bunun farkında diildim.. thom yorke un sözlerinden çok etkilendim. müzik dinlerken sözlere dikkat etmeyi jim morrisondan öğrendiysem, sözlerin sizi kendi kendinizi darmadağan edebiliceğiniz bi güce sahip olduğunu thom yorkedan öğrendim.ve daha öğrendiğimi zannettiğim bi çok şeyin değişerek beni şaşırtabiliceğini öğrendiğim yaşa daha çok vardı.
    ve daha hiç radiohead klibi seretmemiştim.
    ok computerın ne zaman çıktığını fark etmemiştim. raksotekde albümü gördüğümde direk aldım. artık radioheadi bi kaç kişi bi araya gelip dinlediğimiz zamanlar gelmişti.duvarımda hala jim morrison posteri vardı.
    ok computerın sözlerini türkçeye çevirip anlamaya çalıştığımı hatırlıyorum. okulda ki ingilizce hocama karma ne demek diye sormuştum.bi daha hiç dönmek istemiyceğim, herşey gibi kendine has bi kokusu olan o irenç okul koridorudan, sonradan çocuğunun adına benim adımı vericek olan ingilizce hocamla yürümeye başladık.
    öğretmenler odasına girdiğimizi hatırlıyorum. öğretmen odaları öğrenciler için hep hiç anlamadıkları bi yer olmuştur. kocaman bi ansiklopedi alıp, o ansiklopedide karmayı bulamadığımızı hatırlıyorum.googleın olmadığı altavistanın ne işe yaradığını pek kavrayamadığım yıllardı. mircye tabiki giriyodum. ok computerın bookletini yanımda taşığım zamanlar gelmişti artık.
    kılıçoğlu sinemasının çıkış kapısında o zamanlar duvar diye tabir ettiğimiz ve sanki bi sitenin çocuklarıymış gibi her akşam orda buluştuğumuz gitar çalıp yerde oturarak radiohead çalıp öylediğimiz zamanlardı.ve hiç birimizde cep telefonu yoktu.
    pinoda oturmuş eraya ok computerın sözlerinin ne kadar muhteşem olduğunu hatta yakında o albümden bi opera yapıcaklarını bi küçük kola ve tavuk burger eşliğinde anlattığımı hatırlıyorum.
    airbagin sözlerini hiç anlamadığım yıllardı. ve daha luckyi dinlerken içim kıpraşmıyodu.
    b side diye bişey olduğunu mert killer carsı bana dinlettiğinde öğrendim. gitarla killer cars çalarken birdenbu gece sona geçiş yapmıştı. çok hoşumuza gitmişti ve levent yükselin daha ikinci kez hatırlanmadığı yıllardı.
    radiohead mert,esen ve ben için en güzel buluşma yerimizdi artık. bana paranoid androidi nasıl çalıcağımı öğrettikleri günü hatırlıyorum. ve no surprises hepimiz için senenin en güzel öğütüydü.
    ok computer the bendsi adeta boğazıma yapışır gibi önüme attı. street spirit dinleyerek annemin arkadaşının evinde gizlice sevgilimle seviştiğimi hatırlıyorum.
    ve mertin bi gün bana geldiğinde kapıdan içeri girerken hi and dry diye bana selam vererek şu an o güne dair başka hiç bişey hatırlamama sebep verdiği bi gün geçirmiştim.
    nice dreami dinleyip hayal kurmayan bi insanla tanışmak istemiyorum.the bends albümünü sevgilimin cd caseinde görmeye bayılıyodum.
    artık yaşım tutmadığı için sahte kimlikle barlarda radiohead şarkıları söylediğim yıllardı.çekilen bütün radiohead kliplerini seyretmiştim.
    ve kid a dinlediğimde herkes gibi ben de çok şaşırıcaktım.
    idioteque nasıl bi şarkı bi türlü anlayamıyorum.gitarla çalmaya çalışıorum olmuyo.
    ilk bi kaç hafta sadece sözleri okuduğumu hatırlıyorum.
    herkes albümü sevip ya da sevmemekten bahsediyodu. elektronik müzik diye bildiğimiz şeyden biraz korkmamız gereken yıllardı. . duvarda toplanıp şarap içtiğimiz ya siyah tshirt ya bol pantolon ya da batik tshirt giyemeniz gereken yıllar daha yeni geçmişti. 98 yazında portisheadi rakı içerken dinliycek kadar sevmiştim. kid a gerçekten hoşuma gitti. mert o seneler radiohead dinlemeyi bırakıp pedro the lion şarkıları çalmaya başlamıştı. ve bi sene sonra fight club serediceğimizden haberimiz yoktu.
    dolmuşa bindim bi gün. kulağımda discman. everything in its right place ben şu parayı uzatırmısınız dedikten sonra bitmiş ve kid a çalmaya başlamıştı. arka koltukta ağlayan bi bebeğin annesinin kucağında olduğu yıllardı.alperle jazzgırda idiotequein sesini kökleyip o barı kapatmışızcasına üzerinde mandalin olan bi masaya yüzümüzde koccaman bi gülümsemeyle sokulduğumuzu hiç unutmiycam.
    jim morrison posterini duvardan indirdim. bütün eşyalarımı toplamam gerek. istanbula taşınıyorum. sadece doğduğum şehiri diil bütün arkadaşlarımı geride bırakıyorum. duvarı yıktılar o sene. ve bi daha hiç kılıçoğlu sinemasından çıkan insanlar yan gözle bize bakıp radiohead dinlediklerinin farkında bile olmadan ordan yürüyerek uzaklaşmadılar.
    amnesiacı bekliorum.
    roll dergisinde çıkış tarihini okuduğumu hatırlıyorum.
    amnesiacın çıktığı gün bodruma gitmem gerekiyo.babamın bana aldığı viski matarasını babamın viskisiyle doldurdum. 8 tane pil aldığımı hatırlıyorum.albümü dinlemeyi otobüse sakladım. dinlemeden önce sözleri okudum. life in a glass house
    un sözlerini iki kere okudum. packt like sardines in a crushd tin box ikinci sarkıyı dinleme merakımı dizginlememe sebep oldu ve defalarca onu dinledim. amnesiac albümü benim için bodrumda bi pansiyon odasıdır. sevgilim hala yanımda uyuo ve bütün tatil boyunca başka hiç bişey dinlemek istemioruz.
    istanbula taşındıktan sonra biraz radioheadi ihmal ettim. üniversiteye inandığım yıllardı.artık odam yoktu evim vardı. ve balkonumda jim morrison posteri asılıydı.zihni müzikin camında asılı olan kocaman amnesiac posterini istemiştim egemenden , aylar sonra bana posteri getirdiğini görünce o posteri yıllarca salonumun duvarında durucağını biliyoduım.
    ev arkadaşım bigün sabah kapımı açtı. hail to the thief internete düşmül indirdim dedi.
    dinlemiycem albüm çıkmadan dedim. bütün gece içerde albümü dinledi. tv serederken seyretmediğim bi filmin son sahnesine denk gelmekten nasıl korkuyosam bi şarkıyı duymaktan da öle korktum.. çünkü kayıtlar albümden farklıydı. bi kaç hafta evde ben varken albümü dinlememesini istedim ondan. onu biraz da kıskandığımı hatırlıyorum.
    hail to the thief bugün çıktı. onu almaya gidiceğim gün bugün. bugünü hep hatırlıycağımı biliyorum. ve albümü alırken yanımda duran bi başka bene bunu söylediğimi de hatırlıyorum. bana öyle mahçup gülmüştü ki. bi an için albüm elimde onu seyrettiğimi hiç unutmadım. ve o gece bi erkekle aynı yatakta yatıcağımı bilmiyodum. albümü kadıköydeki zero müzikten aldım. mustafa bana albümün posterini verdi. dolmuşta açıp bakarken yanımdaki adam rahatsız olmuştu.maslakta bi arkadaşıma gittim.girer girmez albümü dinlemeye başladık. gece geç oldu. orda kalmam gerekti. bi yatak vardı.albüm hala çalıodu. bi türlü uyuyamadım. kalktım sabah 5 te maslaktan feneryoluna gitmek üzere evden çıktım. arkadaşımın köpeği regl olmuştu o akşam. köpeklerin regl olduğunu o gün öğrendim.
    2+2=5 afedersiniz beni taşaklarımdan yakalayan ilk şarkı olmuştur albümde.bütün radiohead dinleyenler gibi there theresevmemiz sanki kulağımıza fısıldanan bi istek gibiydi.ve glastonbury festivsalindeki muhteşem performansı kaçırdığımın farkına varmadığım yıllardı.
    yeni radiohead albümünü bekliyorum. sevgilimin olmadığı ilk albüm olucak. . eskişehirde çok az arkadaşım kaldı. annemler bile orda oturmuyo artık. o zaman ki odam boş diilse de yalnız.mert askerde. geçen haftalarda izne geldiğinde oturduk radiohead çaldık gene. ama arada pedro the lion da çaldı sanırım.her sabah çukurcumaya uyanıyorum
    alper geldi. dişini çektirmiş.bi dişçi sizden bi daha hiç geri gelmicek bi parça alma gücüne sahiptir.bunu unutmayın.
  • nirvana‘nın bateristi, foo fighters‘ın has adamı dave grohl, jools holland’ın programında (bkz: later with jools holland) şu ana kadarki en güzel performans olarak radiohead’in paranoid android performansını seçmiş. kendisinden dinliyoruz:

    “o an, sadece radiohead için değil, müzik tarihi için çok önemli bir andı. ok computer albümünü yaptıklarında bunun müzikal anlamda bir devrimin başlangıcı olduğunu hissetmiştim. canlı müzik yapan bir grup olarak, tüm zamanların en iyi gruplarından biriler. seyircilerin bu çılgın devrimde onlara katılmaları için meydan okuyan bir şarkı çalıyorlar. paranoid android’in canlı performansı tam olarak albüm kaydındaki gibi değil, daha iyi; çünkü o an gerçekleşiyor. bu albümün gelecek uzun yıllar için popüler müziğin doğasını değiştirdiğine inanıyorum. ama özellikle bu performansı izlerkenki düşüncelerimi hatırlıyorum da… ‘aman tanrım, yine başlıyoruz! yeni bir devrim, yaşasın!’”

    performansı izlemek isterseniz: paranoid android live @ jools holland 1997
  • hakkında bazı isimlerin belirli dönemlerde söyledikleri;

    david gilmour (ok computer hakkındaki düşüncesi sorulduğunda): "radiohead'in hayranıyım, gerçekten çok iyiler. aslında bir önceki albümlerini daha çok tercih ederim, neydi adı? the bends, evet."

    david bowie: "bu yıl radiohead'i beacon theater'da izledim. en iyi grup olduklarına dair çok sert şüphelerim vardı ve onları izledikten sonra öyle olduklarına ikna oldum."

    matt smith (dr. who): "işte bu. bir tiyatro oyununda oynarken, bir tiyatroya gittiğimde istediğim şey bu ve bu tecrübeyi onlardan alıyorum. müzisyenliklerine, müzisyenliklerindeki ruha hayranlık duyuyorum ve bu mesleği icra edişlerine, çalışma ve hazırlık dönemlerine de. her şey olması gerektiği gibi bence ve iyi niyetle, ruhla, kalple ve iyi enerjiyle yapılıyor. onlar hepimiz için bir ders."

    brad pitt: brad pitt, radiohead'e tutkun, thom yorke hayranı bir aktör. the fight club filminin çekimlerinde sürekli radiohead, özellikle ok computer albümünü dinlemiş. ona göre thom yorke onun jenerasyonu için kafka ve beckett kadar önemli bir isim.

    christopher nolan: nolan, memento filminde paranoid android şarkısını kullanmak istemiş fakat telif hakkı yüksek olduğu için kid a albümünden treefingers bestesini kullanmış.

    aaron paul: "londra'dayken radiohead'i takip ettim. o2'de ki 2 konserlerine de gittim. sonra trenle paris'e geçtim ve arkadaşım vida ile buluşup radiohead'i orda da izledim. onları paris'te izlemek büyüleyiciydi."

    danielle radcliffe: "bu filmde (harry potter) harry için ağırlıklı olarak radiohead dinliyordum. dün bana biri bu filmde harry'nin soundtrack'i olabilecek tek bir albüm olsaydı hangisi olurdu diye sordu. bence bu albüm radiohead- ok computer olurdu. bu albüm harry'nin karakteri hakkında bilmeniz gereken her şeyi size anlatıyor."

    edward norton: "radiohead grubu elemanları, jonny greenwood arkadaşım. jonny ve thom birlikte bir çok tuhaf, ambiyant şeyler çalıyorlardı ve harikaydı."

    ellen page: "müzikteki ilk gerçek aşkım onlar oldu. onlardan önce yatağımda zıplayarak aqua dinliyordum."

    woody harrelson: "radiohead'e gerçekten takıntılıyım. bir önceki gün thom yorke ve flea'nın bir konseri vardı. ben de gittim. flea iyi bir arkadaşım. harika bir peformanstı. olağanüstü bir müzik, elbette inanılmazdı. "

    tobey maguire: "onlara gerçekten saygı duyuyorum. bir kaç performanslarını izledim ve harikaydı. iyi müzik yapmada gerçekten istikrarlılar ve onlar gerçek müzisyenler. bütün benliklerini katarak müzik yapıyorlar."

    elijah wood: hayatının en unutulmaz anının kendisi üzerinde büyük etkisi olan thom yorke'la tanıştığı an olduğunu söylemiş.

    paul mccartney: paul mccartney radiohead'in büyük bir hayranı imiş. bir ara kendisine son zamanlarda müzikte en beğendiği işler sorulduğunda en başta söylediği isim radiohead olmuş.

    ringo star: "müzik endüstrisi dağıldı ve biz artık herkesin müzik indirebildiği yeni, dijital bir çağdayız. radiohead ne müthiş! "ne kadar ödemek istiyorsun?" bu büyük bir değişiklik. tanrı onları korusun."

    bono: "bu dönemdeki kısıtlı kaynaklarla böylesine bir yaratıcılık ve cesaret.. onlar kutsal bir yetenek ve onlarla aynı dönemde müzik yaptığımız için kendimizi kutsanmış hissediyoruz. onlar benim gözümde istedikleri her şeyi yapabilirler ve bence hiçbir sakıncası yok, onlar bu kadar iyiler."

    chris martin: "eğer dick cheney radiohead-ok computer albümünü dinleseydi dünyanın ne kadar farklı bir yer olabileceğini görmek ilginç olurdu. muhtemelen dünya daha iyi bir yer olurdu. bu albüm dahice, benim hayatımı değiştirdi, neden onun da hayatını değiştirmesin?"

    kanye west: "dairemde rap dinlemiyorum, thom yorke dinliyorum."

    flea (thom yorke hakkında): "o inanılmaz iyi bir müzisyen ve çok güzel bir adam. bir sanatçı olarak çok saf, temiz. onu taklit etmeye çalışmamdan çok onun gibi gerçekten çok güçlü bir enerji yayan bir insanın etrafında olmak daha faydalı."

    damon albarn: "radiohead var olduğu için memnunum. onlar kelimenin tam anlamıyla ilginç ve özgürler."

    justin timberlake: "radiohead, bir dolapta sıkışmışsınız da sonra aniden ordan bir buğday tarlasına çıkmışsınız ve her şey birden sepia rengine dönmüş gibi bir his yaratıyor insanda."

    not: lamazigogo'ya teşekkürler.
  • paul thomas anderson, luca guadagnino gibi dünyaca ünlü yönetmenlere film müziği besteleyen, bu soundtrackler ile oscar adaylığına layık görülmüş üyeler barındıran, ama enstruman çalmayı bilmeyen grup :dd

    adam radyo çalıyor stadyumda sahnede kanka, gitarı çalarken sapıyla da klavyeyi aynı anda çalıyor, dünyada bugüne kadar kimsenin aklına gelmemiş delay patternleri kullanıyor, senin muhtemelen hiç duymadığın ondes martenot'ları modular synthleri hatim etmiş, hiç bilmediğin müzik ve kayıt teknolojilerine ömrünü adamış, albümlerinde sound dersleri vermiş...
    bütün dünya bunlar napıor amkk diye ağzı açık izliyor. sen iki üç şarkı dinleyip gelip burada enstruman bilmiorlarr yazıyorsun.

    radiohead adı altında yaptıkları, aldıkları ödülleri, devrim niteliğindeki dünyayı alt üst etmiş albümleri tamamen bir kenara bırakıyorum. üyelerin ayrı ayrı yaptıkları projeler bile "enstruman çalamayan mıymıy grup" diyen arkadaşların müzik dediği saniyede 19 nota basan virtüözleri dövebilir.

    ünlü düşünür ne demiş? sevmiyorsan da saygı duyacaksın... en olmadı gidip kendine düzgün bir çift kulak al, parası neyse aramızda toplayıp verelim :))))
  • üzgünüm ama radiohead overrated felan değildir. overrated olan sizin kendinize biçtiğiniz değerdir.

    iyi müzikten, iyi müzisyenden anlamıyor olabilirsiniz bu ayıp değildir. ancak kalkıp da belirli bir alanda a+ diyebileceğimiz seviyede iş çıkartan bir öğeye overrated diyebilme cesareti, ben kibar olayım, cahillerde bulunabilecek bir özelliktir.

    bu adamlar, müzik dünyası grunge müzikten nasıl sıyrılacağını bilemezken, sanki evrenin başka bir yerinden çıkıp gelmiş kadar farklı ve ilerici ok computer albümünü yapıp alın buradan yürüyün diyerek pop-art müzik tarihinin akışını değiştirdi. sene henüz 1997.

    daha bu albüm tam olarak anlaşılamamışken bambaşka bir alternatif yol çizerek kid a albümünü çıkardılar ve bu bildiğin hepimize verilen bir gözdağıydı biraz da. daha elektronik ama daha soyut, daha karamsar ama daha coşkulu. grup sürekli gelişimin ve ilerlemenin tarafında olacağını ilan ediyordu.

    bir gün in rainbows diye bir albümle çıkageldiler. radiohead yıllardır üzerinde çalıştıkları bu çok katmanlı, bol enstrümanlı duygu bombardımanı tekniklerini mükemmelleştiriyordu.

    a moon shaped pool diye bir albüm yaptılar, en azılı fanları bile error verdi dinleyince. albümü kavrayabilmek, sindirebilmek biraz vakit istiyordu. bir kez daha çağın ilerisinde olduklarını ispatlıyordu grup.

    tüm diskografiyi yazıp da uzatmak istemedim. grup size hitap etmiyor olabilir, kişisel olarak daha farklı şeylerden hoşlanıyor olabilirsiniz. ancak herhangi bir all time listesinde en kötü ihtimalle ilk 100 albüm arasına en az iki albüm sokan gruba da overrated diyip kendinizi komik duruma düşürmeyin.
  • https://mobile.twitter.com/…249437738694324226?s=08

    öncelikle şöyle random bir gülmek istiyorum: jfkfjdkgkdkkf

    amazing lyrics by thom yorke. radiohead's new release "süleyman soylu'nun görevden ayrılma kararı":

    süleyman soylu'nun görevden ayrılma kararı;

    yanlış bir zamanda
    yanlış bir karar oldu.

    en azından;
    bu olağanüstü günlerin geçmesini beklemeliydi.

    böyle bir dönemde
    böyle bir karar;

    cumhurbaşkanı'nı çok
    zor durumda bıraktı,

    kriz yönetimini zora soktu.

    yanlış oldu...

    bu twiti atandan allah razı olsun bayadır böyle gülmemiştim.
hesabın var mı? giriş yap