• cinsel kimliklerin sayısız ve sınırsız olduğunu, bu kimliklerin kültürel, toplumsal ve psikolojik olarak şekillendiğini savunan teori. bu teoriye göre homoseksüellik ve heteroseksüellik gibi iki "karşı" kavram yoktur; bu kavramlar kimliklere belirli bir norm vermeye çalışan toplumun ortaya attığı kavramlardır.

    queer theory'nin başlangıç olarak michel foucault'nun "cinselliğin tarihi" eserinden etkilendiği doğrudur; ancak foucault bu kitaptaki görüşlerini sonraki çalışmalarına aktaramamıştır. bu yüzdendir ki bu teori özgün bir teori sayılabilir. örneğin derrida'nın yapısökümünden de derin izler taşır.

    judith butler, getirdiği "performatif" kavramıyla teoriyi ciddi şekilde etkilemiş, özellikle doksanların başında, "bodies that matter", "gender trouble" kitaplarıyla çığır açmıştır. gayatri spivak ablamızın da bu teoriye katkıları olmuştur.

    biz türkiye'de yaşayanlar pek bilmez, bu teoriyi savunan inananlar kendilerine "queer nation" derler. [edit: hızlı mı yazılmış ne? hepsi demezler tabiî, ancak queer nation topluluğu bildiğim kadarıyla şu veya bu ölçüde teoriyi sahiplenirdi. aman ha, yanlış anlaşılmasın] bir de bunların "kiss-in" gibi şenlikli eylemleri vardır. ha, unutmadan söyleyelim türkiye'de bu konuyla ilgili ilk ve tek nitelikli makaleyi yaşar çabuklu yazmıştır. [edit: virgül, sayı: 65, eylül 2003]
  • yıllar önce bir gece, 3 arkadaş sarmışız içiyoruz, üçümüz de erkeğiz ve heteroyuz, diğer ikisi evli hatta. her neyse. kafamız bir hoş oldu epey, anlamsızca muhabbet edip gülüyoruz, derken laf lafı açıyor daldan dala atlıyoruz bol bol saçmalıyoruz, her hetero ve mal erkek grubunun yaptığı gibi anlamsızca gay şakaları yapıyoruz birbirimize, threesome yaptığımızı filan düşünüyoruz, birbirimize neler neler yaptığımızı hayal ettikçe gülme krizlerine giriyoruz, bi yarım saat böyle muhabbet dönüyor, kafamız gitgide güzelleşiyor. ben diyorum ki ikisine, e madem kafamız güzel şu an, neden yapmıyoruz sahi? bizi ne alıkoyuyor? tamam vajinamız mememiz yok ama götse göt, ağızsa ağız, biz bize yeteriz türkiye. epey bi gülüyoruz yine salak salak.

    sonra ben birden ciddileşiyorum, olm biz niye iki saattir bu muhabbeti yapıyoruz ve niye bu kadar eğleniyoruz diyorum. bunu hayal etmek bizi niye bu kadar mutlu ediyor? niye kafamız güzel olunca yaptığımız muhabbet birbirimizle sevişmek üzerine? derken arkadaşlar da bir an ciddileşiyor. yoksa bizim içimizde mi var diyorum. birbirimize bakıyoruz uzun uzun.

    sonra ikisi birden kopuyor yine, benim ciddiyetimi görünce gülme krizlerine giriyorlar. olm gülmeyin diyorum, ama ben de gülüyorum. belki de diyorum, belki de aslında gaymişiz, bu zamana kadar hep baskılamışız kendimizi, neden olmasın? hep bastırmışız, kendimizi kandırmışız bu yaşa kadar. belki de bu yüzden mutsuzuz aslında ama farkında değiliz, bir kabul etsek ve ona göre yolumuzu seçsek belki daha mutlu olacağız vs gibisinden konuşuyorum ve güle güle morarmaya devam ediyoruz bir yandan. sonra ben kendi içimde bir anlığına gerçekten şüpheye düşüyorum, kafam fazlaca güzel ve düşündüklerimi çok ciddiye alma eğilimindeyim, zaman yavaşlamış, aklıma gelen her şeyi ölçüp biçmeye çalışıyorum.

    acaba gay olabilir miyim diye ciddi ciddi düşünüyorum ve üstüme bir ağırlık çöküyor, kendimi tedirgin hissediyorum. sonra kendime kızıyorum, yoksa içimde aşamadığım bir homofobi mi var, gay olduğumu düşünmek beni niye rahatsız ediyor? belki de homofobikmişim, bu yüzden baskılamışım kendimi hep, kendimi inkar etmekle geçmiş hayatım. heteroseksüel veya homoseksüel gibi kavramlar kaçınılmaz bir şekilde bizi baskılıyorlar, her kavram gibi bir tahakküm içeriyorlar ve bizi tasnif etmek adına dar bir yerlere hapsediyorlar. bu kadar ataerkil bir toplumda yaşamasak ve böyle bir kültürle büyümesek ve kendimizi net bir yönelimle tanımlamasak belki bir çoğumuz en azından bir kere deneyeceğiz farklı yönelimleri, kendi cinsimizi vs. ama özellikle heteroseksüel kavramı bir negatif tanımlama, yani aslında homo olmamak üzerinden tanımlıyoruz kendimizi, üstüne alabildiğine ataerkil ve homofobik bir kültürle birleşince bu da bizi kendimizi sıkı sıkıya tanımladığımız yönelim üzerinden davranmaya itiyor, bir kere meraktan bile olsa farklı bir şey denemekten alıkoyuyor.

    gitgide sesli düşünmeye başlıyorum ve düşündükçe çöküyorum, arkadaşlar benim halimi gördükçe daha da azgın bir şekilde kahkahalar atıyorlar. ben ise gülmüyorum artık farklı kafalardayım, bir ton düşünce beynimde cirit atıyor, queer teori, kesişimsellik, cinsiyet akışkanlığı, haz, jouissance, objet petit a, alakalı alakasız türlü çeşit kavram ve kişi, butler lacan foucault filan halay çekerek önümden geçiyor, bildiğim bilmediğim her şey beynimde cima edip birbirine giriyor. bir şeyleri gerçekten anlamaya, aydınlanmaya çok yakın olduğumu hissediyorum, ama o şeylerin tam olarak ne olduğunu kestiremiyorum.

    arkadaşlarıma alıcı gözle bakmaya çalışıyorum, onlara cinsel istek duyup duyamayacağımı anlamaya çalışıyorum, kendimi zorlayarak ciddi ciddi yapıyorum bunu, ama yok yahu, bildiğin kıllı, kemikli iğrenç erkek vücudu. mantık yürütmeye çalışıyorum, uzun uzun düşünüyorum, ve umutsuzca hayır ya diyorum, ben meme seviyorum arkadaş. memesiz insanla ne işim olur? memesiz insan mı olur? evet evet, ben meme seviyorum, gay olamam diye kendi kendimi teskin etmeye çalışıyorum. ben meme istiyorum diye bağırıyorum birden, gay olamam diyorum. arkadaşlar gülmekten yerlerde yuvarlanıyorlar artık, nefes alamıyorlar. sonra yine kızıyorum kendime, sen bir homofobiksin diyorum. böyle böyle kafamın güzelliği piç oluyor, saatlerce saçma sapan düşünceler arasında yuvarlanıp gidiyorum, derken uyuyup kalıyoruz.

    sabah uyandığımızda üçümüz çırılçıplak birbirimize sarılmıştık, sonunda birbirimizin olmuştuk ve kendimizi bir kuş gibi hafiflemiş hissediyorduk. sdfsdljfskjlk şaka şaka ne işim olur allahın memesiz kıllı çüklü herifleriyle. kendi cinsiyet kimliğim ve yönelimim adına bu muhabbetleri o gün yeteri kadar aydınlanarak bitirdim. bu da böyle bir anımdır.
  • sevgili büllüklü baylar,

    neşenizi kaçırmak istemem ama kankanızın götüne bakarak "gay testi" yapamazsınız. çünkü o sizin kankanız.

    kankalık müessesi için gerekli olan kriterler ayrıdır. yatakta güreş tutulacak adamı seçmek için gerekli olan kriterler ayrıdır.

    bazen üst üstü çakışabiliyor. misal, gılgamış ve enkidu gibi.

    gılgamış yarı hayvan enkidu'yu görür ve gözleri parlar. "işte dişimin kovuğuna göre biri" der ve ardından hemen güreşe tutuşur. ondan sonra da maceradan maceraya koşarlar.

    ben de çok istiyorum kanka ayağı göt ayağı diye takılayım ama çoğunlukla kankamızı gideri var veya ele gelir diye seçmeyiz.

    o yüzden de test amacıyla kankamızın götüne bakıp, ardından da "kalktı mı lan acaba" diye büllüğü kontrol etmek anlamlı bir yaklaşım değil.
  • kişi doğumuyla birlikte ergenliğine kadar geçen sürede yönelim olarak sayılan kalıplardaki seksüel kimliklerden birini kendine kimlik olarak ediniyor. zaten sistem, kendini devamlı bir kimlik üretme ve bu kimlikler üzerinden insanları şekillendirme ve ayrıştırma üzerine kurguladığından, kalıplaşmış ve sınırları çizilmiş bu kategoriler üzerinden iktidar yeni "ötekiler" ve aynı zamanda topluma örnek göstereceği "özneler" yaratıyor.

    sistemin özellikle inşa ettiği, topluma bir gerçeklikmiş gibi sunduğu bu "ayrıştırma" kategorileri ve devamında da kişilerin bu kategorileri kimlik edinme ve o kimlikler etrafında kendini "şekillendirme" süreci başarıyla son buluyor. kişi, hayatını yaşam tarzını sistemin dayattığı onun için belirlediği bir "kimliğe" göre şekillendirmeye ve oluşturmaya başlıyor.
    kişi kendine ayrıştırıcı referanslarla belirlenmiş bir yaşam alanı yaratıyor ve devamında da fark etmeden "sınırlarını", sistemin istediği yönde kendi kendine adeta "dikte ettiriyor". doğa ne kadar dinamik bir yapıdaysa kişi sistemin kurgusu içinde gerçekliğine ters statik değerlerle kendini kodluyor.
    "ağırlıklı" yönelimini "kimliği haline getiriyor. böylece kişi sisteme iktidarının devamı ve bunun yanında yeni özneler ve ötekiler yaratma noktasında bir koz daha vermiş oluyor.

    queer kimliksizleşmeyi bu bağlamdan hareketle teorileştiriyor.
  • queer ingilizcede tuhaf, acayip anlamlarına gelir. argodaysa eşcinselleri aşağılamak için kullanılagelirdi, ancak bu sözcük zamanla eşcinseller tarafından benimsendi (bizde de terso olarak çevrildiği oldu) ve aşağılama anlamından soyutlanıp normalleştirildi (tıpkı zencilerin, kendilerine nigger demeleri gibi). queer kuram da eşcinsellikten ve normalite üzerinden kimlik sorgulamasına girişen yeni bir felsefik kuram. judith butler ve eve kosofsky sedgwick gibi filozof/feministlerin teorik altyapısını kurdukları queer kuram, günümüzde yalnızca heteronormatif kimlik algısına karşı yürütülmüş bir kimlik inşasına değil, normal olarak dayatılan yaşam pratiklerine de eleştiri getirmektedir. oldukça ufuk açıcı, yeni bir kuram. ilgilenilmeye değer. yakında metis kitap'tan bu konuyla ilgili kapsamlı bir kitap çıkacak.
  • eğer şu yüzyılda düşünsel tarihe geçecek bir şey olacaksa queer teorisinin tartışılması ve -bir varoluşçuluk gibi- hafiften entelektüel olma çabasında ama aslında pek bir şey de okumamış insanların bu teoriyi kullanarak hava atacağı popülariteye ulaşmasıyla olacak. (hani şimdi insanlar -homofobiklikten- böyle şeyleri konuşmaya utanıyor ya, o diyorum yok olunca diyorum. kötü bi'şey demiyorum.)

    yalnız edebiyatçıların uzak durması gereken teori. mundar ediyorlar yavaş yavaş cânım teoriyi.
  • gayet politik bir teori, ve yandaslarinin bir bolumu malesef teorinin ne oldugunu cok iyi irdelemeyip teenage angstvari bir kizginlik ve sisteme karsi'lik icinde ates kupu gibi etrafta gezip, bazen guya savunduklari gayleri bile gayliklerini bilmedikleri icin topa tutar oldular*.
  • pek hetero ikili kadin/erkek ayrimini yikip heteroseksuel dayatmanin anormal, aykiri, sapkin addettiklerini bagrina basarken heteroseksualitenin olmazsa olmaz homofobik ve ataerkil temellerine de dinamiti basar. kadin, erkek, homoseksuel, hermafrodit, sodomite gibi sozde kategorilerin tarih icindeki gelisimleriyle ilgilidir ayni zamanda. ozellikle cinsiyetin biyolojik olmayan, performansa dayali drag, camp ve transeksuellik gibi transgressive hallerini arastirir.

    kadin/erkek olmakbir dizi toren binasindan baska bir sey olmasin sakin.

    (bkz: eve kosofsky sedgwick)
    (bkz: judith butler)
  • bir de tabii, tedavülden kaldırıldığı durumda, pek çok kişiyi ekmeksiz bırakacak olan "ikili cinsiyet rejimi"nin baş düşmanı. "kadınlar şöyle", "erkekler böyle" diyenlere kıçıyla gülenlerin teorisi.
hesabın var mı? giriş yap