• protestan ahlakında bir kisinin dogdugunda cennete ya da cehenneme gidecegi yani seçilmis olup olmadıgı bellidir ve bu mezhepten kisiler eger secilmislerse bir isaretle tanrının bu durumu onlara gösterecegine inanırlar.(ör:yetenek, ünlü olmak vs) max webere göre eger bu kisiler ne ünlü ne de özel bir yetenege sahip degillerse baska bir isaret olan zenginlige yönelirler ve bu amac ugruna sürekli calısırlar ve bu devinim kapitalizmi dogurur.
  • -çok üretim
    -az tüketim
    -tekrar yatırım
  • aslında protestan ahlakı kaderciliğe karşı çıkmaz, tam tersine sonuna kadar kadercidir. katoliklikle arasındaki fark bir yorum farkıdır. buna göre cennete gidecekler zaten bellidir, iş cennete gideceklerin henüz bu dünyada bilinip bilinemeyeceğidir. protestanlara göre- ya da weber'in yorumundaki protestanlar göre - insanın cennete gitmeye hak kazananlar arasında olup olmadığının çok çalışma yoluyla anlaşılabilir. tanrının emirlerine uyan, çok çalışan, çalışıp kazandığını har vurup harman savurmayan kimse günün birinde tanrının şanslı kullarından biri olduğuna dair işareti de görecektir. protestanlar çalışır, kazanır, kazandığını doğru dürüst harcamadığı için haliyle biriktirir*. gerisi çorap söküğü gibi gelir... bir paragrafta protestan ahlakı da ancak bu kadar anlatılır.
  • prorestanligin siddetle karsi ciktigi "kadercilik" anlayisinin nasıl gunumuz kapitalizminin bahanesi haline geldigini anlatan bir eserdir. kapitalistlerin, protestanligin temelinde yatan "cok calis, gunahkar bile olsan belki tanrı seni affedip cennetine alir", ogretisini kullanmalarinin detaylarini da deginilir. genel kultur adina faydali bir eserdir.
  • weber'in bahsettigi protestan is ahlaki, birikime, girisimcilige yolverdiginden bireyciligi kuvvetlendiriyor. bireysellik sadece elde edilen ekonomik gucten kaynaklanmiyor; teolojide de kendine yer bulmus yani kendi ayagi uzerinde duramayan ve kendinden suphe edenlerin secilmemis olduklari da ima edildigi icin guclu olmak onemli. weber belli ki teolojiyi asil neden olarak algilayip bireyselligin iktisadi izdusumunu bunun direkt sonucu olarak algilamis ama boyle kavramlar birbirlerini geri beslerler zaten.

    bu trend, protestan doktrinindeki original sin yorumunun getirdigi sucluluk duygusuyla ve asiri kaderci anlayisla celiskili.

    ilk gunah adem'in cennetten kovulmasiyla (the fall) soyunun sopunun da kirlenmesi. protestanlar bunu kati bir bicimde yorumluyorlar, diyorlar ki insan dogasi ademle birlikte kirlenmistir, biz default olarak evil'la doguyoruz artik. burada buyuk bir sucluluk duygusu var. bu genel olarak zaten hristiyan kulturunde hakim bir durum, mutemadiyen "isa bizim gunahlarimiz icin oldu" muhabbeti var, her yer ezik buzuk yarali isa figurleriyle dolu, hayatin boyunca defalarca bunu goruyorsun, sorumlu hissediyorsun. bu da kapitalizme, guclu birey imajina yolactigi soylenilen dinamiklerin aksine kisisel zayifliga, kendine guvensizlige yolaciyor, bu bir.

    ikincisi protestanligin kaderci olusu. o kadar ki kimin bastan cennete gidecegi, kimin sonsuza kadar cehennemde yanacagi belli. fakat bu da, kapitalizmin bireye getirdigi ekonomik ozgurluk ve hayatini kontrol ettigi hissiyatiyla celisiyor. burjuva serf gibi alinip satilamadigi icin, kendi hayatini yonlendirebildigi icin, evine hirsiz girse, savas cikip sefalete dusse, kotu bir yatirimla parasini kaybetse, iktidar gelip malina el koysa, vs "napalim kader bu" deyip manastirina cekilecek bir karaktere sahip olmuyor. kaderci adam ipleri eline alip calisip cabalamaz, bunu yaparak basarili olan ve salt kendisini degil cevresindekileri de yonlendiren de kaderci olmaz.
  • weber'in marx'in hayaletinden korkusunu en guzel ortaya koyan kitabi. dikkatlice okudugumuz zaman aslinda kitabin marks'a cevaben yazildigini farkedebiliriz. satir aralarinda biteviye bir politik ekonomi elestirisi, ve bunun asla mahut kisilerce dogru kavranamadigi sozleri doner de durur. ilk okudugumda bunu fark etmemistim, ama ikinci okuma sirasinda nasil olup da atladigima sastim. enikonu weber de ece ayhan'in kastettigi sarisin tarihcilerden, prusya devletinin vakanuvislerinden biridir; hem de en yamanidir. bizim resmi tarihcilerimizin de pek guzel yapageldigi gibi isim vermeden, adres gostermeden, aciga cikmadan elestirir; fikirleri kendi nabzinca perte cikarir.
    ha tabii, secici eslesme (elective affinity,ceviri bana ait, turkce nasil cevrilmid bilmiyorum maalesef) denilen gelisiguzel kavrami yersiniz yemezsiniz o ayri. ben tifil ve bir o kadar da saf amerikan lisans ogrencilerime yediremedim, ne ki hem eski kitanin hem de yeni kitanin onde gelen fikriyatcilari bunu yemis, bir de uzerine binbir sos eklemislerdir. o taraklarda bezimiz olmaz....
    ama daha da komigi weber kitabina bati uygarliginin utanmaz bir ovgusuyle baslar; efendim en buyuk mimari eserler bati'dan cikmistir, ilim en cok orada ilerlemis, en baba gelismeler orada vuku bulmustur. bunlari neresinden attigini bilemiyoruz, ama bu laflar soylendigi vakit bile uydurmadir, laf-i guzaftir, hem de safkan demagojidir. weber esas itibariyle somurgeciligin ve emperyalizmin en yilmaz neferidir; ama nasil olmussa olmus turkiyeli sag onu guzide bir dusunur kabul etmistir.
    bu arada bu kitabin talcott parsons cevirisi goz acici, ezber bozucudur; secici bir goz rahatlikla puriten ahlakin ne derece pervasiz oldugunu kavrayabilir.
  • weber'in kitabının buralarda yankı bulması sabri ülgener'in ilk olarak "iktisadi inhitat dünyamızın ahlak ve zihniyet meseleleri" adıyla basılmış şu aralar ise iktisadi çözülmenin ahlak ve zihniyet dünyası" adıyla yeniden basılan kitabı ile olmuştur.
    weber'in tezlerini osmanlı çözülüş-çöküş dönemine uygulayan ülgener, kapitalizme geçilememesinin nedenini ortaçağ islam ahlakınının yaygınlığında bulur.
    bu da; köşe kadılarından, okeye dördüncü bekleyen posta gazetesi okurlarına, iki bira içince entelektüel heves yapan azatlı kölelerin çocuklarına kadar epey geniş bir tayfın konuşmaya şaşmaz girizgahı yokluklar teorisinin en gözde konularından birisi olarak "ah ulan bizde bir reform olucaktı ki, bak nasıl cillop gibi kapitalist olurduk, şıpinişi ceplerimizi doldururduk" şeklinde yansır.

    bu arada weber'in kapitalizm ile protestan ahlakı arasında kurduğu ilişkinin su kaldırır yanları da yok değildir hani:
    kapitalizmin ya da onun ruhunun reformasyondan daha eskilere dayandığı; reformasyonun babaları luther'in, calvin'in kapitalizme cevaz vermeyen tutumları ve en nihayetinde kapitalizmin tarihsel gelişiminin bize, kapitalizmin püriten protestan köylerde, kırlarda değil londra, amsterdam, glaskow gibi şehirlerde geliştiğini söylemesi gibi...
  • sanayi devriminin ruhunu en iyi anlatan kitaptır.

    harcayabileceğinden fazlasını kazan, kazandığından harcayabileceğini çıkardıktan sonra onu biriktir, birikim adam gibi bir rakama ulaşıtığında onunla yatırım yap ya da başkalarına faiz karşılığı kirala.

    hıristiyanlığın dünyevi dünyaya dönen yüzüdür bu ahlak.
  • hil yayınevi’nin çevirisi üzerinden gideceğim. öncelikle max weber kapitalizmi nasıl tanımlamış, buna bakmak gerek;

    “sınırsız kazanma açlığı kapitalizm ile aynı şey değildir, ne de onun ruhu ile aynıdır. kapitalizm, olsa olsa bu usdışı güdünün dizginlenmesi, en azından ussal olarak dengelenmesi ile özdeş olabilir. kapitalizm kazanç uğraşısı ile özdeştir yine de: sürekli, ussal, kapitalist işletmenin peşinde; hep yenilenen kazancın peşinde; verimlilik peşindedir. böyle olmak zorundadır. bütün bir ekonomik sistemin kapitalist düzeni içinde verimliliğe ulaşma olanağı taşımayan bir işletme batmaya mahkumdur.”

    her ne kadar weber kapitalizmi bu şekilde tanımlasa da örneğin “kazanma açlığı” kavramını kapitalist ruh ve farklı mezheplerden bahsederken benzer kelimelerle de olsa ifade etmiş olup kapitalist ruhla bağdaştırmıştır diyebilirmiyiz bence deriz. zaten günümüz kapitalistleri de bunu inkar edemezler. en azından benim tanıdığım en bir kapitalist burjuvazi hoca kişisi inkar edemez gibi.
    kitabı bölümlerine ayırarak özetleyecek olursak;

    1.bölüm (sorun)

    1.1. mezhepler ve toplumsal tabakalaşma:

    kitabın isminin nerden geldiği de bir paragrafta gayet güzel açıklanmış:

    “sermaye sahipleri ve işverenler hatta işçi sınıfının eğitim görmüş yüksek tabakası, özellikle çağdaş iş kollarında yüksek düzeyde teknik ya da ticari eğitim görmüş personel, protestan özelliklere sahiptir. zengin kentlerin çoğu 16. yyda protestanlığı kabul etmiştir; bunların etkileri bugün protestanların ekonomik kavgada varolmalarını sağlıyor.”

    iki büyük mezhep olarak katolik ve protestanları kıyaslayacak olursak ta şu sonuca varıyoruz;

    - katolik kişi, daha azıyla yetinmesini bilen, kazanma güdüsü çoşkun olmayan sakin bir yaratıktır.

    - protestan kişi ise daima daha fazlasını isteyen, kazanma güdüsü had safhada olan ve de daha yırtıcı bir yaratıktır.

    - “protestanlar çok iyi yerlerken katolikler rahat uyumak isterler.”

    1.2. kapitalist ruh:

    yazar kapitalist ruhu açıklarken de paradan para yaratma, paranın boşa gitmesini önleme vb. parasal dalgalardan bahsediyür.

    “unutma ki para üretimi güçlendirici ve verimli bir yapıya sahiptir. para parayı üretir ve ondan elde edilen daha fazlasını ve daha fazlasını üretebilir.

    “çağdaş ekonomik düzen içinde para kazanma meslek’te yeteneğin sonucu ve ifadesidir ve şimdi tanınması zor olmayan bu yetenek, benjamin franklin’in ahlakının gerçek ve temel anlamıdır.”

    yazara göre ayrıca kapitalist ruhun en büyük düşmanı “geleneksellik”tir. örneğin incil’in katoliklere yetinmesi bilme güdüsünü aşıladığını ve böylece onları daha az çalışmaya teşvik ettiğini iddia ediyor.

    “kapitalist ruha sahip insanlar kiliseye karşı kayıtsızdırlar. onlara bu durmak bilmeyen koşuşturmacalarının anlamı, sahip olduklarıyla neden hiçbir zaman yetinmedikleri sorulduğunda eğer cevap verebilselerdi şöyle derlerdi; “ çocukların ve torunların bakımını düşünüyoruz.” -o güdü onlara özgü değildir, geleneksel insanlarda da etkiliydi- sürekli çalışmayı gerekli kılan işleri “yaşamlarının kaçınılmaz parçasıdır.”

    ve nihayet benim kendime aldığım en güzel kısmı geliyor.

    “kişisel mutluluk açısından bakıldığında, bu yaşam biçiminin(kapitalist ruha sahip) ne kadar usdışı olduğunu dile getirir; çünkü bu yaşam biçiminde insan işi için vardır, tersi geçerli değildir."

    1.3. luther’in meslek kavramı:
    başlattığı protestan reform hareketleri ile lutheryanizm (lütercilik) akımının doğmasını sağlayan martin luther “meslek” kavramını da ilk defa kendine göre tanımlamış oluyordu.

    meslek: kişinin tanrı tarafından yapmaya çağrıldığı iş, hayatın amacı ve durmadan çalışmaya yönelik benimsenmiş uğraş vb. zart zurt

    2. (asketik protestanliğin meslek ahlaki)

    2.1. dünyevi asketizmin dini temelleri

    temelde din konusunu -hele ki atmosferik hristiyan mezheplerini- pek hazzetmediğimden dolayı bu sıkıcı bölümü hızlı geçtim. tanımlarını bilmek bana göre kafi. ama sen “öyle deme hacı, kalvenizm harikulade bir olgu, adeta benim için yaratılmış bir kaçış, yeni bir mezhep, yeni bir ekol” dersen ayrıntılara şiddetle dalabilüsüyn.
    püritenizm: dünyevi zevklerden uzak durmak, çoh çalışmak, sermaye biriktirmek vs. vs.
    kalvinizm: delicesine çalışkan ve dürüst olmak accayip mühim. yine dünya nimetlerinden uzak durmak, bol bol ibadet etmek, seçilmiş kişisen seçilmişliğin gereklerini yerine getirmek, lüks yaşam ve tembellik gibi durumlardan kaçınmak vs. vs.

    2.2. asketizm ve kapitalist ruh:

    “asketizm: dinde ruhun kurtuluşunu dünyevi nimetlerden kaçarak, ilahi amaçlara yönelik hareket etme, münzevilik.”

    asketizm ve kapitalist ruh arasında köprü kurma baabında bir takım cümleler seçtim. buyrunuz;

    - “zamanı boşa harcama bütün günahlar içinde ilk ve ilkece en ağır olanıdır.”
    - “toplumsal yaşam içinde zaman kaybı, “boş konuşma”, lüks, sağlık için yeterli olanından fazla uyku -6, en fazla 8 saate kadar-, ahlaki açıdan mutlak olarak itiraz edilecek konulardır.”
    - “kaybedilen her saat tanrı’nın şanını artırma hizmetindeki çalışmadan çalınmıştır.”
    - “mesleğinde var gücünle çalış.”
    - “meslekte uzlaşma işçinin yeteneğinin gelişmesini olanaklı kıldığından, üretimde niceliksel ve niteliksel artışa yol açar ve olanaklı en fazla sayıda iyiyle aynı olan ortak iyiye hizmet eder.”
    - “belirlenmiş bir meslek dışında bir insanın iş etkinliği yalnız değişken ve geçici olabilir ve zamanının daha fazlasını işten çok tembellikle geçirir”

    son olarak toparlayıp din-kapitalizm ilişkisini bağlamak gerekirse;

    “korkarım ki, zenginliğin arttığı yerde dinin içeriği aynı ölçüde azalmıştır. bu yüzden de eşyanın doğasına uygun olarak, gerçek bir dinin yeniden doğuşunun uzun süre kalıcı olabileceğini olanaklı görmüyorum. çünkü din, hem çalışkanlık hem de tutumluluk üretmek zorundadır ve bunlar da ancak zenginliğe yol açar. fakat zenginlik artınca, bütün dallarında gurur, kızgınlık ve dünya sevgisi de artacaktır.” john wesley

    “ halk, yani işçi ve zanaatkarlar kitlesi, fakir kaldıkları sürece, tanrı’ya bağlı kalırlar. insanlar zorunlu oldukları zaman çalışırlar.” “kapitalist ekonominin önde gelen düşüncelerinden birinin bu şekilde dile gelmesi, daha sonraları zamanın düşük ücret üretimi kuramlarına girdi.”

    “...asketizmin , sözcüğün kapitalist anlamda, işin “üretkenliğini” arttırmak zorunda oldukları açıktır. işin meslek olarak görülmesi çağdaş işçinin olduğu kadar, kazanç kavramı ile orantılı olarak, işverenin de bir özelliği olmuştur.”
    ...
    ..
    .
  • kapitalizmin gelişmesine farklı bir bakış açısı getirir.püritenizm, her türlü dünyevi zevkten uzak durmayı öngörür ve bunu yapanlar parayı harcamadıkları için "sermaye" birikir.bu da kapitalizmin ağzını sulandırır haliyle.protestan ahlakı böylece kapitalizmi doğurup onu bi de beslemiş olur.okuduğum en çılgın kitaplardan biridir.ayrıca (bkz: max weber)
hesabın var mı? giriş yap