• şu gruplar da bu türde dikkate şayan parçalara imza atmışlardır:

    (bkz: the chameleons)
    (bkz: the sound)
    (bkz: sad lovers and giants)

    özellikle kasvetli post-punk parçalarından hoşlananlar bu grupları seveceklerdir diye düşünüyorum. hatta direk sad lovers and giants - close to the sea ya da the chameleons - second skin den başlayabilirler.
  • ne yazıktır ki, post-punk dönemini joy division'dan ibaret sananlar, post-punk'ı da sadece joy division ve ian curtis üzerinden değerlendirirler. 70'lerde the velvet underground, public image ltd gibi grupların punk ve geleneksel rock paradigmasından kaymaları ve bunları takip eden bir kitlenin oluşması ile türetilmiş bir janrdır. her ne kadar joy division ilk numune olarak görülse de, sahne önündeki grup olmuştur jd. the velvet underground ve public image ltd üretim-tüketim çılgınlığının müzik kolu olan punk ve rock n' roll paradigmasını yerinden oynatan ilk faktörlerdir. joy division ise bu sarsıntının çatlakları arasından çıkmış bir gruptur. "post" prefix'ini almış herhangi bir olgunun muzdarip olduğu üzere, post-punk'ta çoğu zaman tam olarak anlaşılamamış, itilip kakılmış ve eğreti gözlerle bakılmış bir türdür. çok alakasız görünse de, post-rock ile post-punk'ın kökenleri de aynıdır.

    buna rağmen ortaya çıktığı dönemlerde, etrafında hatırı sayılır bir kitle toplayabilmiş bir türdür. bunun nedensellerine bakarsak; post-punk'ın ayrı bir janr olarak -- punk'tan farklı bir dal ve müzik türü olarak -- ilk defa icra edildiği dönemlerde, sex pistols ve sair punk grupları -- müziksel anlamda zayıf olmalarına rağmen -- gençleri tek bir kanat altında toplayabiliyorlardı. konserlerinde, hem politik duruşu olan, hem apolitik gençleri toplayabiliyorlardı. bu tür grupların müziksel anlamda muadilleri yoktu ve gençler zincirleme bir etkilenme furyasıyla punk konserlerine akın ediyorlardı. her gidişhatın değişmelere uğraması ve kırılması gibi, punk'ın politik tarafı da -- türlü faktörlerin de etkisiyle -- yeni kurulan grupların daha münferit, içsel ve duygusal yönlenmeleri ile kırıldı. bu gruplar punk'ın sadece sound'undan etkilenerek tamamen farklı bir atmosfere sahip, çoğunlukla gotik bir müzik icra etmeye başladılar. bu bağlamda, post-punk isminin punk kanadı ile tek alakası sound'undadır. apolitikleşmeye yatkın kanat için bir nevi cennet olmuştur post-punk. post-punk'ın yaptığı, punk'ın üzerine yaptığı apolitik müzik devrimidir, bir nevî.

    kendisini daha iyi irdeleyebilmek ve anlayabilmek için, simon reynolds'un rip it up and start again'ine bakmak elzemdir.
  • şu sıralar başımı kaldıramadığım bir tür bu. düşününce punk kavramına uzak, çok uzağım. o çiğ sound beni 15'li, 16'lı yaşlarımda da hiç çekmedi, üstüne bir o kadar daha yaşadım, şu anda da zerre çekmedi. ne bir sex pistols açayım, ne ramones dinleyeyim, efendim ne de bir 'the clash parçası açayım da isyanım gelsin' modunda oldum. hatta yalan söylemeyeyim, bu grupların hiçbirini de sevmedim, sevmiyorum.

    fakat post-punk'ta garip bir durum söz konusu. uzun uzun entry'ler girilmiş, güzelce de anlatılmış olayın hülasası. fakat ben post-punk olayını, punk'ın rafine halinden çok rock'ın goth tarafına yakın buluyorum. goth rock = punk rock demek değil (bbc'nin o enfes dizisi luther'in bir bölümünde de bu benzetme geçer), bunun da farkındayım sonuna kadar. fakat sound olarak çok fazla punk'lık bir durum kalmıyor artık. ya da haddim olmayarak, ingiliz gruplarının 1980 tarihinde bir kırılma yaşayarak topyekün -evet topyekün-, depresyon hırkasını sırtlarına geçirdiklerini düşünüyorum. janra çok fazla kafa yordum, belki buna gerek yok ama böyle de düşündüğümü belirtmek istedim.

    olay sadece joy division üzerinden gidiyor görünse de, aslında çok daha geride kalan gruplarla aslında post-punk'ın ne olduğunu daha fazla anladım zaman içinde. tamam tabii ki joy division çok iyi bir grup, illaki the cure var ya da ne bileyim siouxsie and the banshees, bauhaus, echo and the bunnymen; belki birkaç yıl sonra the sisters of mercy ya da the mission var. ama bu jenerik grupların arkasında kalmış (daha doğrusu öne çıkmamış ve garip bir şekilde değeraltı kalmış) harika gruplar var.

    the chameleons var mesela; ki ben bu adamları yeni keşfettim ve birkaç gündür başka bir şey dinleyemiyorum. the sound var yaratıcılığın tavan yaptığı, sad lovers and giants var, lowlife var mesela; ismi itici gelse de red lorry yellow lorry var, iskoçya'dan for against var misal, varmış. araştırdıkça adını sanını duymadığım, mamafih müziklerini duyunca 'ben bu zamana kadar neredeymişim?!' şaşkınlığını tepeden tırnağa yaşadığım gruplar bunlar. yarattıkları sound, sanırım ömrümün sonuna kadar duymak istediğim sound olacak.

    19-20'li yaşlarımı hatırlıyorum, uzunca bir süre doom'dan başka bir şey dinlememiştim. ardından post-rock merakım aldı yürüdü; uzun, çok uzun bir zaman da o janrla kafayı bozmuştum. şu anda tabii ki o ateşliliğim yok, ama sanıyorum ki post-punk da o kalibreye geldi, geliyor bünyemde. bir de farkına vardım, bir şeyin post'unu daha bir benimsiyorum. sanıyorum daha bir damıtılmasını bekliyorum o türün. biraz daha filtre edilsin diye mi bekliyorum, bilemiyorum. doom'da da böyleydim, stoner doom değil de atmosferik, rock'ta da classic rock değil de post-rock, popta twee gibi...

    her şekilde post-punk ve goth rock kol kola giriyor ama. öyle olmasa bile, öyle oluyor bir zaman sonra. siouxsie and the banshees nereden baksan goth gibi gelmiyor gözüme, ama öyle. böyle olsun da. belki üretildiği yıllarda dinleyemedim bu müziği, ama benim için yapıldığını biliyorum. ada'da yaşayan onlarca sıkıntılı adam bir araya geldi, bu türü benim için icra etti. yalan söyleyecek halim yok ya!
  • etrafta seveninin azinlikta oldugu kanaatine vardigim muzik turu.nedense seven biri ile karsilasinca sevinip mutlu oluyorum.
  • punk in serserilikten arindirilmis saf hali.
  • 70 lerin punk müziği iki büyük türe öncülük yapmıştır. bir tarafta punkın dinamizmini, enerjisini alan ancak karamsar gerçekçiliğini ve isyankarlığını azaltan hatta genellikle yok eden new wave; diğer tarafta ise hem müzikal hem de lirik açıdan daha olgun, deneysel müziğe daha yakın, daha umutsuz ve kasvetli post-punk.

    (bkz: dusman kardesler)
  • 70'li yılların sonlarında ortaya çıkmış 1986 yılı itibariyle iyice şekil değiştirmiş ve hatta nihayete ermiş canımız kanımız dalı budağı fazla şahane bir müzik akımıdır. coldwave ve darkwave olmak üzere sırasıyla 1982 ve 1984'te doğan çocukları vardır. 1980 sonrası doğan bu akımlarda artık 77 stili punk soundunun etkisi müzikten elini ayağını çekmiştir, daha çok klavyeler ve deneysellik etkindir 80 sonrası dönemde. post punk gruplarını kategorize ederken öncelikle tarihsel/dönemsel bir ayrım yapılmalı sonrasında ise grubun orijinine göre bir ayrım yapılmalıdır. sheffield ve manchester'da aynı dönemlerde kurulmuş ve faaliyet göstermiş post punk grupları müzikal anlamda karşılaştırıldığında ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
  • 70'li yılların ortalarıydı. punk sound'unu seven ama ara ara elektronik müzik de dinleyen melankolik ingiliz gençleri ortaya farklı bir şeyler koymak istediler. hayat, punk besteleri kadar gürültülü ve eğlenceli değildi onlar için. soğuk ve kasvetli ingiliz atmosferini yansıtabilmek için yapabilecekleri en iyi şeyi yapmaya karar verdiler ve post punk akımı başladı. joy division,siouxsie and the banshees,the fall,sad lovers & giants,gang of four,the cure,echo and the bunnymen,the chameleons,the sound,television,yer yer the smiths,bazen nick cave ve daha adını saymadığım onlarca güzel grup. bazıları belli bir hayran kitlesi yaratıp popüler oldu,bazıları dağıldı,tekrar toplandı,yine dağıldı. bazıları sound'unu elektronik öğelerin daha baskın olduğu new wave'e çevirdi ama ingiltere'nin sokaklarında gezinen o buhranlı havayı dünyaya bir kere salmışlardı,geri dönüşü yoktu artık. sonrasında joy division grubunun üzgün bakışlı adamı ian curtis kendini astı ve bu müziğin kasvetine daha da kasvetli bir anı ekledi. peki bu lanet burada bitti mi? bitmedi. the sound grubunun beyni adrian borland da 99 yılında kendini hareket halinde bir trenin altına attı ve yaşamına son verdi.

    2000'lerden sonra tekrardan post punk revival adı altında bu görkemli,ürkütücü,soğuk ve bunalım tarzı canlandırmaya çalışan bir sürü grup ortaya çıktı. 80'li yıllarda post punk icra eden adamlar gerçekten depresif ve karanlık adamlardı,son yıllarda çıkanlar arasında çok fazla poser ya da beceriksiz indie grupları olsa da, işini hakkıyla yapan,başarılı gruplar da boy gösterdi ve post punk dünya genelinde hak ettiği ilgiyi tekrardan görmeye başladı. bu tarz farkında olmadan post rock,new wave,shoegaze gibi tarzların da esin kaynağı oldu.

    eğer albert camus,sartre,kafka gibi yazarların romanlarının bir soundtrack'i olsaydı bu kesinlikle post punk olurdu.
  • hakkıyla devam ettireninin çok kalmadığı janr. şahsi zevkimce günümüzde bu tarzdaki en güzel parçaları bizlere bahşeden oluşum she wants revenge'dir. ailecek dinliyoruz.
hesabın var mı? giriş yap