24 entry daha
  • 70'li yılların ortalarıydı. punk sound'unu seven ama ara ara elektronik müzik de dinleyen melankolik ingiliz gençleri ortaya farklı bir şeyler koymak istediler. hayat, punk besteleri kadar gürültülü ve eğlenceli değildi onlar için. soğuk ve kasvetli ingiliz atmosferini yansıtabilmek için yapabilecekleri en iyi şeyi yapmaya karar verdiler ve post punk akımı başladı. joy division,siouxsie and the banshees,the fall,sad lovers & giants,gang of four,the cure,echo and the bunnymen,the chameleons,the sound,television,yer yer the smiths,bazen nick cave ve daha adını saymadığım onlarca güzel grup. bazıları belli bir hayran kitlesi yaratıp popüler oldu,bazıları dağıldı,tekrar toplandı,yine dağıldı. bazıları sound'unu elektronik öğelerin daha baskın olduğu new wave'e çevirdi ama ingiltere'nin sokaklarında gezinen o buhranlı havayı dünyaya bir kere salmışlardı,geri dönüşü yoktu artık. sonrasında joy division grubunun üzgün bakışlı adamı ian curtis kendini astı ve bu müziğin kasvetine daha da kasvetli bir anı ekledi. peki bu lanet burada bitti mi? bitmedi. the sound grubunun beyni adrian borland da 99 yılında kendini hareket halinde bir trenin altına attı ve yaşamına son verdi.

    2000'lerden sonra tekrardan post punk revival adı altında bu görkemli,ürkütücü,soğuk ve bunalım tarzı canlandırmaya çalışan bir sürü grup ortaya çıktı. 80'li yıllarda post punk icra eden adamlar gerçekten depresif ve karanlık adamlardı,son yıllarda çıkanlar arasında çok fazla poser ya da beceriksiz indie grupları olsa da, işini hakkıyla yapan,başarılı gruplar da boy gösterdi ve post punk dünya genelinde hak ettiği ilgiyi tekrardan görmeye başladı. bu tarz farkında olmadan post rock,new wave,shoegaze gibi tarzların da esin kaynağı oldu.

    eğer albert camus,sartre,kafka gibi yazarların romanlarının bir soundtrack'i olsaydı bu kesinlikle post punk olurdu.
29 entry daha
hesabın var mı? giriş yap