• portekiz'in kuzeybatisinda yer alir; ülkenin baskent lizbon'dan - portekizce lisboa- sonra ikinci büyük sehridir. porto, portekizce'de liman anlamina gelir; gercekten de burasi cok sevimli bir liman sehridir. ispanyollar, hemen her sehrin adini degistirdikleri gibi porto'ya da yeni bir isim koyup oporto derler. sehir, saraplariyla ve bir de futbol takimiyla taninir; ancak porto'nun vaat ettikleri bu kadarla sinirli degildir.
    portekiz'e gidecekler icin mutlaka ugranilmasi gereken bir sehirdir porto. lizbon'a yaklasik 300 km uzakliktadir, kah karayolu kah trenle ulasim oldukca rahattir. yemyesil tepeler ve uzum baglari insani o kadar cok etkiler ki, yolculugun nasil gectigi anlasilmaz. porto, ilk bakista kocaman kopruleriyle dikkat ceker. ponte d luis i, douro nehri'nin uzerindeki koprulerden yalnizca biridir. porto'nun atlantik okyanusu kiyisina kuruldugu düsünülür de aslinda douro nehri kiyisina kuruludur eski sehir, burada özellikle ribeira bölgesi dikkat ceker. boavista ve foz ise 20.yy'da gelisen porto'nun yeni yüzleridir;bunlar sanki porto'dan bagimsiz baska bir sehrin semtleri gibi dururlar atlantik kiyisinda.
    iki günlük bireysel izlenimlerime dayanarak, eski porto'nun çok hoşuma gittiğini söylemek isterim. öncelikle, porto bir turist sehri gibi gelmedi bana. caprasik bir kent dokusu olan, hüzünlü bir gecekondu sehrine benziyordu. gri bir sehirdi cünkü, sicaklar tüm avrupa'yi kavururken porto'da yagmur yagiyordu yazin ortasinda. gokyuzu griydi, hava nemliydi, nehrin karsisindaki uzum baglari bile koyu yesildi. beni en çok büyüleyen yani, asla gitmeyi düsündügüm yere cikmayan daracik sokaklariydi. derme catma evler, minnacik balkonlar ve balkonlardan sarkan camasirlar... evlerin yuzleri mutlaka ciniyle kaplanmis, o yüzden çok renkli bir görüntü cikiyor ortaya. lizbon'un genis ve birbirini dik kesen caddelerinden sonra eski porto'nun caprasik sokaklari rahat nefes almami saglamisti.
    sehri gezmek isteyenlere onerim, yanlarina saglam bir cift spor ayakkabi almalari- ve tabi biraz da kondisyon gerekiyor, cunku bol yokuslu bir sehir porto. ve her yokusun basinda gezilecek bir yer cikiyor karsiniza.
    gezilecek gorulecek yerler, bir turist info'dan alinabilir kolayca- yalniz kesfetmenin tadi baska. gece olunca, yazsa eger nehir kenarindaki sokaklardan birinde canli bir performans ile karsilasmak son derece olasi. tabi yine, ayni mekanda bir dolu kücük restoran ve cafe var. burada enfes porto sarabi icilip son derece makul fiyatlara balik ve bilumum deniz ürünü yenilebilir.
  • portekiz’in gerçek anlamda büyük iki şehrinden biridir porto. ve kuşkusuz, lizbon ile birlikte en çok bilinen iki şehrinden biridir. bunun da ötesinde, avrupa’nın en bilinen şehirlerinden biridir. eminim dünya üzerinde, porto adını bilen ancak hangi ülkeye ait olduğunu çıkaramayan pek çok insan vardır; bu porto’ya has değil elbette, ünü bu şekilde ülkenin ötesine çıkan pek çok şehir var dünyada…

    ama lizbon gibi “ışıltılı” bir şehir bekleyerek giderseniz porto’ya yanılırsınız. kendi halindedir porto… evet, yüzyıllardır oradadır, evet uluslararası bir şehirdir, evet eski kent alanı büyüktür, evet görülesi güzelliktedir ama, pek de umursamaz turistleri. eski binaları güzeldir ama ispanyol kentlerindeki gibi pırıl pırıl, bakımlı değildir. dedim ya, pek umursamaz turistleri; sanki “evet hoş geldiniz, buyurun, riberia’da douro’ya karşı şarabınızı için, tripas’ınızı yiyin, kentin tadını çıkarın, beni de fazla uğraştırmayın” der gibidir.

    porto tadını zamanla verir size. yavaş yavaş işler ruhunuza. bir bakarsınız –diyelim ki- ruhen ve bedenen bitkin düştüğünüz bir haftanın pazar’ında güne riberia’da kahvaltı yaparak başlamışsınızdır. muhtemelen ortalıklarda kimse yoktur ve bir şeyler yiyecek bir kafeyi zor bulmuşsunuzdur. ardından casa da musica’da senfoni orkestrasının pazar konserini dinlersiniz. ardından boavista caddesi’ni yürüyerek takip eder ve okyanus kıyısındaki kent parkına ulaşırsınız. pek kalabalık değildir burası; elele dolaşan birkaç çift, birkaç aile, birkaç bisiklet… ya kent sanıldığı kadar kalabalık değil ya da bu park çok büyük diye düşünürsünüz. ucuz olsun diye çantanıza yol üzerindeki pingo doce’dan doldurduğunuz nevaleyi ve sadece bir euro’ya aldığınız şarabı çıkarırsınız. burada saatler geçirebilirsiniz huzur içinde. kafanız hala dağılmadı mı? o zaman kalkın, okyanus kıyısına çıkın ve douro’ya doğru yürüyün. sonra douro’yu takip ederek tekrar riberia’ya... yol uzundur, arada konaklayın. yol üzerindeki marketten komik rakamlara bir şeyler alıp için nehir kenarındaki banklarda. ama dikkat edin, porto’da normalden daha çobuk sarhoş olursunuz. ve uzaklarda, aklınızdan atamadığınız bir eski sevgiliniz ve bir cep telefonunuz varsa bu sehayat size çok pahalıya patlayabilir…

    porto yavaş yavaş işler ruhunuza. yalnızlığın başkentlerinden biridir porto. gerçek bir portekiz kentidir. “hasret”in* ne demek olduğunu dünyada en iyi bilen halklardan biri olan portekizlilerin kentidir. ve porto işlemişse ruhunuza, çok özlersiniz onu. acıdır..
  • toplu taşıma araçlarında 60 yaşındaki adamın, 80 yaşındaki bayana yer verdiği ; akabinde ayakta olan 60lık dayıya yer vermek için ayağa kalktığımda bana "otur otur, ben daha gencim" diyebilen yaşlı ama genç ruhlu insanlara sahip, portekizin kuzeybatısında yer alan güzel şaraplarıyla meşhur güzel şehir.
  • inanilmaz bakimli, tipik bi avrupa sehri bekleyenler buyuk hayal kirikligina ugrarlar porto'da. yokuslu, daracik sokaklarinda itsen yikilacakmis gibi duran inanilmaz eski ama inanilmaz guzel binalari var porto'nun. her iki adimda bir, birbirinden lezzetli hamurisleri satilan pastaneleri, firinlari var. cocuklugumuzla beraber andigimiz bakkallar var; hafif kuf kokulu, iceri girenin bakkal amcayla muhabbet ettigi hani. hani hem cips, hem de oje satilan minicik bakkallar...elinizde haritayla hostelin yerini bulamadiginizda hemen yaniniza gelip sizi hostele kadar goturen sempatik portekizli amcalar, meyve sebze alirken sectiginiz armutun kotu oldugunu soyleyip kendi elleriyle daha iyisini koyan dunya tatlisi manav teyzeler var...1,5 euroya dunyanin en guzel sarabi var. fado var, nemli ilik ve kapali bi hava var.bakip bakip daldiginiz okyanus var....
  • son derece guzel bir portekiz sehri. daha once lizbon'u gezmistim, orayi da cok begenmistim. porto lizbon'a gore daha kucuk, daha samimi bir sehir. old town'i sadece 1 km uzunlugunda bir sokagin etrafinda bulunuyor. yuruyerek kolaylikla gezilebiliyor. yalniz douro nehrinden, old town'a dogru yuruyerek cikmak biraz nefesinizi kesebilir. kanimca bu sehre 2 tam gun ayirmak gerek. gidecek olanlar icin birkac tavsiyede bulunayim nacizane.

    gorulecek yerler:

    - dom luis koprusu: porto fotograflarinda gorulen o meshur kopru bu. iki katli bir yapiya sahip. ust kisminda tramvay ve yaya yolu, alt katinda ise araba ve yaya yolu bulunuyor. alt kismindan gecerseniz, porto sarabi ureticilerinin bulundugu kisma geciyorsunuz. koprunun bu tarafi esasinda porto degil, gaia isimli baska bir sehir. bu da boyle ilginc bir detay.

    - livraria lello: porto'ya gelip buraya gitmemek olmaz tabii ki. j.k. rowling'e hareket eden merdivenler konusunda ilham vermis olmasi bir yana, kitap dukkani gercekten muazzam. buradaki tek kotu sey, icerisinin fotograf cektirmek isteyen mal turist kaynamasi. fotograf cekmek tamam da, "otururken de cek, ziplarken de cek, kitap okuyormus gibi de cek" tarzi ergen beyinli dolu icerisi. sinirlendim bak yine. neyse efendim, kesin gidin yine de tabii. giris ucreti 5 euro ama bu ucret kitap almaniz durumunda hesaptan dusuluyor. ingilizce kitap sayisi biraz kisitli ama yine de ilginc birseyler bulmak zor degil.

    - miradouro da vitoria: burayi pek gezi rehberlerinde goremezsiniz ama bence yine de gidin kesinlikle. harika porto manzarasiyla karsilasacaksiniz.

    - porto katedrali: disaridan oldukca guzel gorunen, ici de fena olmayan bir katedral. zaten girisi 2-3 euro gibi dusuk bir rakamdi. girin bakin derim.

    - jardim do morro: yine son derece harika manzaraya sahip olan bir tepe. fotograf cekmek isteyenler icin tavsiye edilir. bunun hemen yaninda eski bir manastir bulunuyor (mosteiro da serra do pilar). bu kisimdan gun batiminda fotograf cekin derim.

    - igreja de sao francisco: bu kilisenin en buyuk ozelligi bol miktarda altin iceren bir sunaginin olmasi. ayni zamanda buraya bilet aldiginiz zaman kilisenin altindaki katakomp'u da gezebiliyorsunuz. tavsiye ederim efendim. girisi 6-7 euro civariydi sanirim.

    - capela das almas: chapel of souls olarak geciyor ingilizcede. alisveris sokaginin hemen ustunde yer aliyor. disindaki ciniler muazzam. gerci cok anlamam ama baya guzel gorunuyordu bence.

    - camara municipal do porto: sehrin town hall'u da burasi. ici gezilmiyor sanirim. ama bunun bulundugu aliados caddesi oldukca guzel.

    -igreja do carmo: burayi gezin derim. giris ucreti 2.5 euro gibi kucuk biseydi sanirim. icinde porto'nun en dar "gizli" evi de bulunuyor. fransiz isgali sirasinda burasi onemli bir ev olmus. hikayesini okursunuz iceride.

    - igreja de santo ildefonso: disi cinilerle kapli bir baska kilise.

    yeme-icme:

    - majestic cafe: soylenene gore j.k. rowling harry potter ve felsefe tasi kitabini yazarken burada calisirmis, hatta pecetelere yazarmis. 1921'de kurulmus bir cafe. icerideki dekorasyon gercekten "majestik". yalniz fiyatlar da oldukca majestik. ozellikle porto gibi fiyatlarin makul oldugu bir yer icin cok pahali kanimca. nihayetinde muhakkak gorun derim. ama birsey yiyip icme konusu size kalmis.

    - porto sarabi tadimi: buraya kadar gitmisken bunu yapmamak olmaz. porto sehrinin karsinda belki 20 tane porto sarabi mahzeni var ve pek cogu sarap tadimi iceren turlar iceriyor. bunlarin icinden muhtemelen erisimi en kolay olani "calem". ayrica "calem"de aksamlari fado sovu da var. boylece porto sarabinizi fado esliginde icebiliyorsunuz. fado demisken aklima geldi. fado normalde porto'ya has bir muzik turu degil. dolayisiyla cok yaygin bulunmuyor. turun kapsamina gelince... once size mahzeni gezdiriyorlar. porto sarabinin yapimini anlatiyorlar. porto saraplarinin arasindaki farklari da anlattiktan sonra bir tane beyaz bir tane kirmizi porto sarabi veriyorlar. fado dinleyip iciyorsunuz iste. maksimum 1.5 saat zamaninizi alir.

    - abadia do porto: geleneksel porto yemeklerini yiyebileceginiz oldukca guzel bir restaurant. buraya gittiginizde bacalhau com natasi sormaniz tavsiye edilir. sormaniz diyorum zira menulerinde yer almiyor. ama yine de var esasinda. biz bu yemegi baya aradik porto'da en son burada bulduk. gercekten oldukca lezzetli. ama bunun disinda kesinlikle ahtapot izgara isteyin. gercekten yedigim en iyi ahtapot izgaraydi.

    - brasao cervejaria coliseu: brasao isimli brewery'nin coliseu bolgesindeki subesi. porto'nun kendine has francesinha denen muazzam bir sandvici var. burada yedim ben bunu, tadi hala damagimda. olaganustu derecede lezzetliydi. ustunde yumurta olan versiyonunu alin derim. yazarken bile canim cekti.

    - a bolina: burasi cok seker bir wine bar/tapas restaurant. menusu oyle cok cok genis degil. dolayisiyla yeme konusunda cok secici bir insansaniz (domuz yemiyorsaniz, ya da cig baliktan hazzetmiyorsaniz) yemek secerken biraz zorlanabilirsiniz. sahsen ben bayildim yemeklere. nohutlu morina baligi salatasi (chickpea salad with codfish) ve alheira sosini tavsiye ederim.

    - bacalhau: son derece lezzetli morina baligi yiyebileceginiz bir restaurant. douro nehri kenarinda bulunuyor. sarap listesi de oldukca genis. tavsiye edilir.

    - bar ponte pensil: sadece manzarasi icin bile olsa gitmeniz gereken bar derim. ozellikle gun batimi sirasinda cok guzel. canli muzik de vardi bizim gittigimiz zaman.

    - trinkas: buranin bildigim kadariyla bir ozelligi yok ama yazmadan da gecmeyeyim dedim. random bir sekilde oturduk. ogle yemegi icin set menu (corba, mini sandvic, ana yemek, icecek - ki bira da dahil - ve kahve dahil olan menu sadece 8 euro idi. ve yemek de oldukca basariliydi bizce. burada patatesli morina baligini tavsiye ederim. ismini "bacalhau a bras".

    - manteigaria: yedigim en iyi pastel de nata buradaydi (lizbon'da yediklerim de dahil olmak uzere). gidin muhakkak yiyin. fabrika satis magazasindan alin.

    - hard club: meshur "port tonic" kokteylini icmek icin ideal bir nokta.

    - vermuteria da baixa: porto'nun meshur barlar sokagi uzerinde yer aliyor. oldukca guzel bir bar.

    - fabrica da nata: porto'nun meshur alisveris sokagi uzerinde yer alan pastel de nata'ci. guzeldi ama yine de manteigaria'daki daha guzeldi bence.

    tabii bunlar iki gun icerisindeki gozlemlerimize ve birkac arkadasimin tavsiyesine dayaniyor. elbette orada yasayan suserler daha iyi tavsiyelerde bulunabilirler. gidecek olanlara simdiden iyi eglenceler. kesinlikle memnun kalacaksiniz porto'dan.

    not: porto'da uber cok ucuz. kullanin muhakkak. 2-3 euroya sehir icinde her yere gidilebiliyor.
  • beklentilerim epey yüksek gittiğim için hakkıyla sevemediğim şehir. bir yandan ''aman bir şey kaçırmayayım'' endişesiyle araştırırken bir yandan da beklenti sahibi olmak kesinlikle bir dezavantaj. millet nerdeyse ''mezarımı porto'ya gömün!!'' modundayken bence 2 günlük keyifli ve romantik bir hafta sonu kaçamağı olmaktan öte değil.
    eğer ki porto'ya giderseniz;

    torre dos clerigos, şehre yukardan bakmanızı sağlayan bir kule. 2. kattan sonra daralan merdivenler ve giriş-çıkışların düzenlenmemesi sebebiyle epey trafik ve gerilim yaşıyor insanlar. çıktıktan sonrası panoramik ve güzel bir görüş sağlıyor.

    dom luis i köprüsü, gustave eiffel tarafından tasarlanmış ve üzerinde yaya trafiği olması güzel. şarap mahzenlerine giderken bu köprüden geçtik; akşamları güzel bir ambiyans yaratıyor.

    mercado do bolhao, şehrin küçüklüğü ve görülecek fazla yer sunmamasından ötürü prim yaptığını düşündüğüm bir pazar yeri. barcelona'daki mercato boqueria'yı şiddetle tavsiye ederim ancak burayı şehirde 1 gün bulunacaklar için zaman kaybı, 2 günü olanlar için zaman geçirmek için bir alternatif olarak niteleyebilirim.

    villa nova de gaia bölgesinde (şehrin karşı yakası, yürüyerek 10 dakika) şarap mahzenlerini gezin, tadımlar yapın, bu şehre ilişkin aklınızda kalacak en keyifli anlar bunlar olacak. mahzenler arasında taylor's, graham's ve ferreira en tavsiye edilenlerden. mahzenlerin özellikle ''late bottled vintage'' serileri çok başarılı. 20 yıl ve üzeri şaraplar konyak tadı veriyor ve ne kadar kaliteli olduklarını hissettiriyor. ancak tam anlamıyla şarap modundaysanız biraz ağır gelebilir. şarabı genelde peynirle eşleştirsek de burada çikolatayla da eşleştiriyorlar ve bademli çikolatası adeta damakta patlıyor, lezzet fırtınası oluşturuyor.

    şehrin bazı bölgelerinde ücretsiz wi-fi erişimi olması özellikle yurtdışı ziyareti için bir güzellik.

    gece hayatı çok eğlenceli. birbirine paralel sokaklarda mekanlar arasında mekik dokuduk ve çok eğlendik. burada önemli bir yere dikkat çekmek istiyorum. the gin house; hayatımda içtiğim en güzel cin tonik servisini yapıyor. mekanın ambiyansı ve profili de çok başarılı. barlar mojito konusunda da epey iyi, genel anlamda kokteyl konusunda gelişmişler denebilir.

    peki bu kadar içtikten sonra ne yemeli? kaça kadar açık olduğunu bilmemekle birlikte pedro dos frangos, bloglarda tavsiye edilen bir tavukçu. alkollü mideyi bastırmak için güzel ancak gün ortasında gidip de ''hımm ne de güzel tavukmuş'' diyeceğinizi sanmam.

    portekiz'e özgü meşhur tatlıları (pastel de nata, bolo de arroz, queijadinha) lizbon'da daha lezzetli olduklarını duyduğum için oraya sakladım.

    sözün özü, tatil kafasıyla bakarsak lizbon'dan daha eğlenceli ve tercih edilebilir olduğunu düşündüğüm şehir.
  • portoda şimdi adını hatırlayamadığım köprü kenarı caddesine gidersiniz, bakkalımsı marketinden biraz meyva, güzel bir porto şarabı, ucuza da mis gibi peynir alıp kestirirsiniz. banklara oturup hep beraber, öğlen vakti oturup içki içip, şarabınızı yudumlayıp bir güze muhabbet edip gülersiniz. hatta sizin çok eğlendiğinizi gören bakkaldaki abla, gelir size ekmek vs.. ikram eder kendinden. en beğendiğim şehirlerden birisi olmuştur.
  • erasmus vasıtasıyla gidip, hayatımın şimdiye kadarki en güzel yılını bana yaşatmış olan şehir. sizi öyle güzel karşılar ve uğurlar ki ikinci memleketiniz oluverir zamanla. müzikleriyle, şaraplarıyla, kahveleriyle, insanlarıyla ve tarihi dokusuyla bir başkadır burası.
    ilk ayağınızı bastığınızda etrafınıza istemsiz dakikalarca bakacaksınız emin olun. resmen bu güzide şehrin bir karakteri var. yediğiniz olağanüstü tatlılar, yürüdüğünüz kaldırımlar, her yirmi metrede bir karşınıza çıkan minicik kafeler.. sizi içine alır hemen.
    zaman ve para buldukça nasıl olsa schengen de var diyerek avrupa'nın pek çok şehrini gezmeye çalıştım. ama porto'ya her dönüşümde mutlu hissettim kah garlarında kah havalimanında. bi yere döndüğünüzde mutlu oluyorsanız tamamdır. yazın orayı bir kenara.
    olur da yolu düşen ya da gitmek isteyen olursa seve seve yardımcı olurum. halen görüştüğüm bir çok arkadaşım oldu oradayken.
    not: iş-bu entry yoğun özlem içerir.
  • hakkında ne yazılsa, ne söylense az olan; aşık olunan şehir.
  • lisbon un o insanı geberten yokuşlarından sonra burada 4 gün geçirdik, hayatımın en güzel günlerinden 4 ü. ailenin diger kısmı faro ya gittigi icin oglumla ikimiz sokak sokak yoruldugumuzda hop on hop off la bütün şehri keşfettik . geçen sene haziran ayıydı. okyanusta yüzmek gibi bir hayaliniz varsa ancak sörf yapabilirsiniz. yüzmek imkansızdı. insanları o kadar güzel ve sıcakkanlı ki . restoranda türk oldugunuzu ögrendikleride hemen bir futbol takımı ya da ögrendikleri bir kelimeyi söylüyorlar. ribeira da world of discoveries müzesini gezmenizi tavsiye ederim özellikle yanınızda cocuk varsa bayılacaktır. avrupada yasanmak istenecek , gezilecek, eglenilecek, hayali kurulacak pek çok yer vardır eminim ama benim gördügüm yerler arasında anlamı her zaman ayrı kalacak portonun. yazılacak bir sürü şey var aslında.. mutlaka gidin görün, bunları yazarken gülümseten bu güzel şehri. obrigada porto!
hesabın var mı? giriş yap