• kurt vonnegut jr'ın 1952 tarihli kitabı.olaylar gelecek zamanda 3. dünya savaşı sonrasında (veya 2. sanayi devrimi) geçer; insanoğlunun mühendislik becerileri abarmış; tüm üretim sistemi makinalara dayandırıldığından toplumun büyük bölümü işsiz kalmıştır.işsiz kalan insanoğlu sıkılır, kendini değersiz hisseder ve olaylar gelişir.
    vonnegut amcanın bu güzel, bitirmeden elden bırakılamayan kitabını metis yayınları otomatik piyano adıyla dilimize kazandırmış, iyi de yapmış.
  • mühendisler ve müdürler ile diğerlerinin romanı. bir de makinelerin.

    "beyaz adamlar kızılderililer için neyse makineler de beyaz adam için o" der karakterlerden biri kitabın bir yerinde.

    bildiğiniz gibi bu bir distopya. tıpkı 1984 gibi, tıpkı fahrenheit 451 gibi 1950'li yıllarda yazılıp basılmış. bugün bile robot ve yapay zekaları yeni yeni konuşup bunların insanlar ile olan etkileşimini yeni yeni tartışırken yazarımız taa 1950'li yıllardan yaptığı acayip isabetli tespitlerle konuyu hem bir distopya hem psikolojik gelgitlerin yaşandığı çok başarılı bir kurgu hem de mizahın unutulmadığı bir roman olarak dört dörtlük anlatmış.

    belki bir roman olarak hak ettiği değeri almıştır ama özellikle önümüzdeki birkaç on yılda bu kitabın değeri daha da çok anlaşılacak bence. terminator, matrix, ghost in the shell, westworld ve türevlerinin gittiği yolu ilk açanlardan biri olduğu kesin. makinelerle ya da bugün temsil ettiği kavram olarak yapay zeka ile insanların etkileşimi bugün bile çok belirsiz. kurt vonnegut bu etkileşimin ilk örneklerini ve bütün işleri makineler yaparsa insanoğlu daha mutlu olabilir mi sorusunun cevabını etkileyici bir romanla veriyor.

    kitapta makinalar çok gelişmiş ve insanoğlunun yaptığı her işi yapabilmekte ancak bilinçleri yok. makinaların bilincini, insanlığın en yüksek ıq'lü mühendislerinden oluşan bir azınlık temsil ediyor. bu mühendisler tüm makinaları ve dolayısı ile insanlığı yönetip onlardan tamamen yalıtılmış bir şekilde konforları ile yaşıyorlar. diğer sıradan insanların önünde ise devletin inşaat ordusunda yer alıp imar işlerinde fiziki güçleri ile çalışmak ya da asker olmak gibi iki seçenek var. hiçbirini beceremediğinde ise çürüğe ayrılıyorsun. mühendislerle insanların yaşadıkları yerler bile farklı, birbirlerinden yalıtılmış. bir mühendisin insanlarla takılması direkt şüphelere ve sonucunda camiadan dışlanmanıza yani tüm konforunuzu kaybedip fakir halkın yanına şutlanmanıza sebep olabilir.

    makineler hayatı kolaylaştırmış, çöpleri topluyor yemekleri yapıyor ama sanat anlamını yitirmiş. makineler en başarılı sanat eserlerini kopyalayıp çoğaltıp seri üretime geçip evlerde kolayca sergilenecek hale getiriyor. hissetmek unutulmaya başlanmış.

    mühendisler kendi aralarında çok katı bir kast sistemi kurmuşlar. iq, liyakat ve sorgusuz sadakat çok önemli. herkesin bir çok ünvanı var. makinelerin dünyasından uzakta bir çiftlikte yaşayan ve eski çiftçiler gibi kendi üretimini gerçekleştiren haycox, çiftliği almaya gelip kendi aralarında tartışan bir sürü ünvanlı mühendislere şöyle der: ben de inekboku, domuzboku ve tavukboku doktoruyum. siz bir karar verirseniz beni ahırda tezimi kürerken bulabilirsiniz.

    halk teknolojik ve sosyal olanaklara sahiptir ama çok sıradan hayatları vardır. en önemli motivasyon kaynağı, yaratma gücü, üretim gücü elinden alınmış, kuzuya dönüştürülmüştür. mühendisler fakir halktan john'a şöyle gaz verirler: john, sezar'ın veya napolyon'un, 8. henry'nin veya tarihteki herhangi bir imparatorun hayal bile edemeyeceği kadar zenginsin. 30 dolar john. evet kazandığın para bu kadar ama bütün altınları ve ordularıyla şarlman bile tek bir elektrik lambasına sahip değildi. senin sahip olduğun sigorta paketine sahip olabilmek için neler vermezlerdi john…

    kurt vonnegut o karanlık distopya havasını mizahi gücü ile bazen acı bir gülümsemeye bazen de salyalı bir kahkahaya dönüştürür. khashdrahr adlı 3. dünyadan modern amerika'yı ziyarete gelmiş başkanın komedisi süper güç amerika ile 3. dünyanın ilişkisine bugün bile ışık tutar. khashdrahr başkandır, diktatördür ama cahildir, görmemiştir, medeniyetsizdir. yetkililer politik ilişkilerden dolayı göz yumarla bu medeniyetsize ve amerika'yı gezdirirler ona. khashdrahr modern amerika'yı yetkililer eşliğinde gezerken birden durur ve bir kadına "fiti fiti, şak şak" gibi tabirlerle sex teklif eder limuzinini gösterip. yetkililer şok olmuşlarken ikinci şok teklifi kabul eden kadından gelir. yetkililer, "şey hanımefendi yanlış anladınız sanırım, yani size teklif ettiği şey limuzinde gezme değil" falan derken kadın "yoo yanlış anlama falan yok, fiti fiti işte" der. yetkililer de yılar, sonrasında "amaan ne haliniz varsa görün" tadında devam eder maceraları.

    özetle türkiye'nin tayyip ile yaşadığı yıllar kadar korkutucu olmasa da; dünyanın komünist, faşist, kapitalist olarak keskin hatlarla bölündüğü yıllarda türdeşleri gibi sadece baskıcı sistemleri eleştirmek yerine çok daha ilerisini görüp merkeze teknolojiyi alarak insanlık ile makinelerin deneyimine odaklanmış hala gizemini koruyan bu bereketli konudan dört dörtlük bir distopya ortaya çıkmıştır.
  • özellikle distopya temalı kitaplara merak salmamla okuyup beğendiğim eserdir. üretimin çok büyük bir kısmının makinaların/robotların yaptığı ve sadece belli bir iq seviyesinde olanların mühendislik/makina tasarımı gibi işlerde çalışabildiği bir düzeni anlatır.

    esas hikaye paul proteus adında bir mühendisin başından geçenleri anlatır. paul, içinde yaşadığı sisteme -bazı dostlarının da etkisiyle- eleştirel yaklaşmaya başlar ve tam bu sırada bazı beklenmedik tesadüflerle kendisini karmaşık bir durumun ortasında bulur.

    kitap, ara sıra paul'un hikayesinin dışına çıkarak gelişmekte olan bir ülkeden gelen bratpuhr şahı'nın amerikayı ziyareti sırasında başından geçenleri anlatır. bu kısımlar özellikle içinde yaşanılan düzen ve bu düzende yaşayan insan profilleri hakkında bilgi verir. kitabın sonularına doğru paul'un hikayesine dahil olur şah.

    bu türe merakı olanlara önerebileceğim, zekice yazılmış bir kitap. rahat okunuyor. piyasada baskısı yok. sahaflarda da bulamadım. peki nereden buldum? itü mustafa inan merkez kütüphanesi'nde. giriş katta, ps kodlu raflarda bulabilirsiniz.

    bu ara metis yayınları'na mail atmıştım, kitabı tekrar basıp basmayacaklarıyla ilgili. nedense basmayı düşünmüyorlarmış. nedenini anlayamadım açıkçası. belli bir okuyucu kitlesi olan bir tür, ki bu temaya sahip iyi kitaplar genelde belli bir satış seviyesini yakalıyor.

    edit: http://istifhane.files.wordpress.com/…ik-piyano.pdf
  • insanların mühendisler ve mühendis olmayanlar şeklinde ikiye bölündüğü bir dünyayı anlatan distopya.
  • okuyamadığımız yegâne kitap. anubis kapıları'ndan tut, eşekarısı fabrikası'na kadar bir şekilde bunlara ulaştık okuduk ama buna ulaşamadık. ve üstelik şimdiye kadar bir çeviri kitaba istenen en yüksek ücretin bu kitaba dair olduğunu gördüm. 350 tl! tamam baskısı olmayan çeviri kitabın 100 tl'ye kadar çıkmasını anlaşılır bulabiliyorum. ancak bu inanılmaz yüksek. acaba kurt vonnegut'un içinde imzası mı var diye merak etmekteyim. *
  • türkçeye otomatik piyano olarak çevrilmiş kitaptır.

    baskısı bulunmaz o ayrı.
  • sonradan dunyayi bir tek kendilerinin adam edebileceklerini dusunmesinler diye, her muhendis adayinin universitedeki ilk senesinde okumasi gereken kitap. hatta bir ders sadece bu kitaba ayrilabilir.
  • ilk basımı metis yayınlarından 1997 yılında çıkan kurt vonnegut romanı.

    arka kapak'tan;

    "iii. dünya savaşı sürerken, amerikalı müdürler ve mühendisler, hiç insan emeği kullanmadan üretim yapmanın yollarını geliştirdiler. bu yöntem o kadar kazançlıydı ki, savaş bittikten sonra da aynı minval üzre devam etmekte bir sakınca görmediler. bir tek sorun vardı; o da savaş bittiğine göre artık bir işi gücü kalmayan insanlar ne yapacaktı? herkes işsizlik sigortasından parasını alıyordu (tüketecek kimse olmazsa üretimin ne anlamı olurdu ki zaten?), sorun burada değildi. sorun insanların yaşamak için bir amaca, kendilerini anlamlı ve gerekli hissedecekleri bir meşgaleye ihtiyaç duymalarındaydı. yeni sistem tam da bunu esirgiyordu onlardan."
  • bu kitabin bir yerinde "insanlar olmasaydi dunya bir muhendis cenneti olurdu" demistir sayin kurt vonnegut jr. ey sanatci kisiler sakin dunyayi biz muhendislere birakmayin diye feryat etmeme sebep olan kitap...
  • kendi kendine çalan piyanolardan. amerikan filmlerinde gördüklerimizden. gramafon falan henüz yaygınlaşmamışken bu aletlerden o kadar çok satmışlar ki, amerika'da neredeyse her evde bi tane varmış. delikli kağıtlarla müzik okutulurmuş bunlara ve pnömatik sistemlerle çalışırmış. müzik reprodüksiyonu için bir hayli zahmetli geliyor kulağa..
hesabın var mı? giriş yap