• yenmesi zormuş falan diye etrafta dedikodusu yapılan, insanların kendi cehaletlerini üstüne yıktıkları, lezzetli kaptan mağara adamı. bu masum tatlıya atılan iftiralara bir son vermek için bugün sizlere kendi icadım olan ve ocak ayında çıkacak "miss regretful eating methods and mending bicycle" isimli kitabımda yer verdiğim birkaç teknikten bahsedeceğim. (britanya'da dağıtılıyor ondan ingilizce kitap)

    teknik 1
    "diskavır dı baks" ismini layık gördüğüm bu teknik en kolay uygulanan ve en çok tercih edilen yöntem. burada yapmanız gereken paket halindeki pişmaniyeyi fazla sarsmadan tabağa almak ve o daha paketten çıktığını anlamadan yanlarından nazkçe tutarak ağza tıkıştırmak. zira bu pişmaniye dediğimiz şey rahatı gördümü tiftik tiftik olur, bir kere dağıldı mı da eski haline gelmez. sigara paketinin jelatini gibidir bir bakıma.

    teknik 2
    "der iz no spun" tekniği dediğimiz bu uygulama genelde birinci teknik sırasında başarısız olunan zamanlarda kullanmak içindir. mesela elinizden kaçan ve dağılan bir pişmaniye olursa ona uygulayabilirsiniz bunu. tabakta eli kolu bir tarafta gayet terbiyesizce saçılmış olan pişmaniyeyi kaşığın tersiyle tabağa bastırmak ve şekillendirmek* olarak kısaltılabilecek bu yöntemde dikkat edilmesi gereken nokta, abartıp pişmaniyeyi tabağa yapıştırmamaktır.

    teknik 3
    "paraf attım sol yanına exprestyonist sevgilim" dediğim son tekniğimizde ise ilk iki teknikten sonra tabakta kalan parçalar midemizdeki yerlerini alıyorlar. nasıl mı, şöyle; tabak 43 derece ile yatırıpılıp dilimizle anarşik, ayrıksı, sorun çıkaran pişmaniye kalıntılarını topluyoruz. hayat eski ritminde akmaya devam ediyor.

    ses veriyorum. doo (gir ritmi)
    salivili hipput tupput tapput, äppyt tipput hiljalleen.*
  • medeni bir şekilde yemediğiniz takdirde bir kutuyu bitirdikten sonra aynaya baktığınızda haydar dümen'i görebilirsiniz.
  • pişmaniye ile ilgili çok önemli ama hiç bilmediğiniz bir bilgi vereceğim. bu bilgi sokakta falan zor bi durumla karşılaşınca elinizde pişmaniye varsa hayatınızı dahi kurtarabilir. ben bu bilgiye tesadüf eseri ulaştım ve bunun bir işaret olduğuna inanıyorum. paylaşmak zorunda hissediyorum kendimi yani. bugün kız arkadaşıma bizzat ve birkaç arkadaşıma msn'den tebliğ ettim.

    kutuyu göbeğime koymuş, bir güzel pişmaniye yiyordum. bacağımda da laptop olduğu için, tuş takımını batırmamak adına baş ve işaret parmağımı kullanarak yiyordum. derken mucizevi bir şekilde gözüm kaşındı. parmağımda kalan nano pişmaniye parçalarını çaktırmadan yere gönderip gözümü kaşıdım ve punkass motherfucker fuck off!!!!!!!!1 kezzap atmışım gibi yandı gözüm! belki 2 saat açamadım, su vurmak filan tesir etmiyor geçmiyor. sonunda uyumak zorunda kaldım ama kapalıyken bile yandı. o an pişmaniye gerçeğiyle yüzleştim. çok tehlikeliydi. "lan ibneler ne koyuyosunuz bunun içine ühühü" dedim resmen. e 300'den şüpheleniyorum :( inanmayan 2 tane pişmaniye yedikten sonra gözünü kaşısın -sorumluluk kabul etmiyorum-. sabah uyandığımda hala gözüm acıyordu. ağızda eriyen o kocaman pişmaniye gözde de eriyip yapışıyor çok pis. pişmaniye gözde üstüne tuz dökülmüş sümüklüböcek etkisi yapıyor. illa "pişmaniye yiyeceğim ekstrem bi insanım ben uçlarda yaşıyorum" diyorsanız mutlaka kauçuk eldiven ve kaynak gözlüğü takın. çünkü bunu les stroud bile yapamaz. yapamaz demeyeyim de çekinir bulaşmaz. ancak jackass'teki mallar yapar. belki 5 biradan sonra bear grylls de yapar.

    umarım aynştayn gibi bu bilgi de yanlış ellerde bi atom bombasına dönüp bana vicdan azabı çektirmez. çünkü maliyeti çok düşük 1 kutu pişmaniye 1 mayıs'ta en az 10 kişinin gözünün üstüne banılabilir :( off var ya uyuyamam 3 gün :((
  • bu çok tuhaf bir tatlıdır. nasıl olur da bir gıda maddesi, otogarlarla ve dinelenme tesisleriyle bu denli özdeşleşir hiç anlamıyorum.. bir de bunu kim, nasıl, nerede yer hiç bilmeyiz. misafire pişmaniye getirilmez, bi restoranda yemeğin üstüne pişmaniye yenmez, bir pişmaniyeciye oturulup pişmaniye yenmez. sokakta pişmaniye yiyen gençler göremezsiniz. o vardır, biliriz severiz ama hiç görmeyiz. ta ki bir otogara işimiz düşene kadar.. işte orası pişmaniyenin kalesidir. çeşit çeşit pişmaniyeler, kutuların üzerindeki yazı fontu bile aynıdır. wordde yazılmış belli ki, oldukça basit ve sade.. otogar ambiyansına da bu yakışır ya..

    uzun yıllar yemedim pişmaniye, saç yemek gibi gelirdi bana. sonra şehirleraası bir yolculukta ziyaretine gittiğim arkadaşıma sırf komiklik(!) olsun diye bir kutu pişmaniye aldım. aman tanrım mükemmel bir lezzetmiş, ben neler kaçırmışım. seferi durumum bitince de "lan pişmaniye mi alsam" diye düşünmedim değil, ama gidip de bakkal amcaya "pişmaniye var mı abi" diyecek değildim ya.. o kadar da değildi yani.. zaten de yoktur. marketlerde de gözüme çarpmıyor hiç.. neyse elbet bi yere giderdim yakında ve otogardan alırdım, ya da yolculuk yapan birisinden isterdim..

    bu düşünceler içerisinde kocatepe beğendik koridorlarını arşınlarken, birden karşıma bir raf çıktı. bir sürü pişmaniye! üzerlerinde "size ve sevdiklerinize" yazıyor.. allahım aynı otogar gibiydi!.. hemen aldım, zaten bu beğendik'te her şey bulunurdu! bunu da kaçırmamışlar..
  • kesinlikle lokumdan daha güzel bir tatlı, turkish delight sıfatı aslında bu tatlının olmalıydı. (bkz: underrated)
  • izmitte geceleri kocaman renkli ışıklı tabelalarıyla las vegası andıran görüntüler yaşanmasını sağlayan dükkanların sattığı tatlı.
  • adini, bu tatli cesidini bulan kisinin on gunde 150 kiloya cikmasindan almistir
  • memlekette yeterince değer göremiyor. bence bunun nedeni, şehirlerarası yolculuk yapan herkesin indiği otogardan gideceği yere hediye olarak pişmaniye alıp götürmesidir. resmen ayağa düşürdüler güzelim lezzeti. otogarda haliyle güneşin, ışığın altında, nemin ortasında bekleyen pişmaniye, canım pamuk pişmaniye, rutubetten boyası kavlamış araba kaportası kıvamına geliyor. götürülen evde de ön yargılar ile yenilen pişmaniyenin kalanı, ağzı iyice kapatılmadığı için ertesi gün keçiboynuzu kıvamına geliyor. bütün bu olumsuzluklar neticesinde pişmaniyeye olan bakış açısı da olumsuz olarak değişiyor. oysa pişmaniye, istanbul'a giderken, otoyoldan çıkıp izmit'e sapmayı hak edecek kadar güzel bir tatlı. pişmaniyeye sahip çıkalım.
  • koyun yününe benzese de yapımı bir hayli meşakkatli tatlı türü.

    menşenin iran olduğu belirtilmekle birlikte, ülkemizde izmit ile özdeşleşmiş ve coğrafi işaret almayı başarmış yöresel bir üründür. aslında, kastamonu'ya özgü çekme helvayı daha çok sevsem de yemek aşkına yaşayan biri olduğum için hiç fark etmiyor. pişmaniye denen şeker bombası, yanında bir bardak demli çay veya sade filtre kahve ile yağ gibi kayıyor ama farklı arayışlarda olanlar için ufak tüyolar vereyim:

    ~ ilk tarifimiz çok lezzetli:

    hazır zamanı gelmişken, fırında* pişirip yumuşattığımız balkabağı dilimlerini biraz tarçın ile püre haline getiriyoruz. pişmaniyeleri tıpkı cheesecake** tabanı gibi bir kaseye ezerek sıkıştırıyoruz ve üzerine püre haline getirdiğimiz balkabağını yatırıp afiyetle yiyoruz. üzerini süslemekse damak zevkinize kalmış.

    * su içinde haşlanan tüm sebzeler gibi balkabağı da içine su çekiyor ve tatsızlaşıyor. ya fırında (fırın poşetinde veya yağlı kağıt üzerinde) ya da buharda pişirin.
    ** çekme helva ile daha kolay oluyor.

    ~ ikinci tarifimiz ise daha kolay:

    pişmaniyemizin üzerine sade dondurma ve dövülmüş ceviz ekleyip yiyoruz.

    not: pişmaniye üzerine ekleyeceğiniz her türlü sos "şekersiz" olursa çok daha hafif bir tatlınız olur.

    eved canikom, bunları az önce yedim. konum atan olursa koşarak gelirim.

    yarasın şekerim.
  • pişman olduğunuz bir salaklık yaptığınızda özür dilerken verebileceğiniz en şık tatlıdır bence.

    dün gece arabayı park ederken dikkat etmemiştim hiç, meğer apartmanın altındaki dükkanın yeni sahipleri gelmiş de tadilata başlamışlar yavaş yavaş. sabah da kendi arabamla değil de şöförle gitmeye karar verince civardaki bir şehre, araba dükkanın araç girişini kapatacak şekilde kalmış oldu. ön camda telefon numaram olduğu için aradı tabii ki dükkan sahibi "eşya taşıycaz çekin arabanızı" demek için ama ben şehir dışındayım diyince sinirlendi adam haklı olarak, "e neden aracınızı burda bıraktınız o zaman" dedi. ben kem küm ederken de kapattı. öğlen saatlerinde döndüm eve neyse ki, yoldan da bir kutu pişmaniye aldım. hemen gittim yağmurda ıslanmış yavru kedi bakışlarımla, ki gerçekten de ıslandım yağmurda bu arada, "ben özür dilemeye geldim, size de pişmaniye getirdim pişmanım demek için, hemen çekiyorum arabayı, kolay gelsin" dedim, yüzlerindeki affeden ama kızgın gülümsemeyi gördüm, gönüllerini aldım ve gittim. hiç bir şey demeden arabayı alıp gitsem yeni komşularımla nahoş bir başlangıç yapmış olacaktık ama böylelikle aksaklığın imkanlarından faydalanıp bir kutu pişmaniye ile tanışmış oldum komşularımla.

    siz de, küçük şeyleri büyütmeyin, azcık daha güler yüzlü, anlayışlı ve hatasını kabul eden insanlar olmaya çalışın derim. hayat başka türlüsü için çok kısa.
hesabın var mı? giriş yap