• zeki-metin ikilisinin en güzel filmi.
    zeki alasya yine saf ve komik, metin akpınar daha cin, daha bilmiş. iki kafadarın dükkan açıp zengin olarak, sevdikleri kızlarla evlenme hayalini anlatılıyor filmde. tabi adından da anlaşılacağı üzere birden petrol zengini oluyorlar.

    şablon gereği para düşkünü, kurnaz, kötü bir adam -ki her daim ali şen’in en iyi oynadığı roldür bu.

    ana karaktere aşık, saf ve aptal bir ev kızı, bunu da perran kutman iyi kotarıyor. ama izlerken aklımıza bir şey takıldı. perran kutman ne ara bu karakterden kurtulup, herkesin aşık olduğu, peşinden koştuğu, aranan kadın rollerine terfi etti acaba? oysa bu kaçık kız rollerini hem fiziği, hem sesi, hem delideli bakan gözleriyle gayet iyi oynuyordu. zaten bu filmde, perihan ablanın temelleri atılmış gibi. konuşma şekli, el hareketleri ile karşımda perihan ablanın gençliği vardı. gözlerim şakir’i aradı.

    zaten iki erkek karaktere iki güzel sevgili hazır. kızlardan birini hiç görmedim daha önce. maalesef adını yazamayacağım. diğeri ise türk sinemasının o zamanki tek gerçek sarışını suna yıldızoğlu. tabi zeki-suna çifti, filmdeki birçok absürtlüğün yanında pek de göze batmıyor. güzel kızları, yakışıklıların kapacağı gibi bir genellemeyi de kırıyor.

    ve tabi filmin doğuştan celal, erkek çocuğu. metin’in aşık olduğu kızın erkek kardeşi rolünde bir zamanların efsane televizyon klasiği kaygısızlar’ın eleman’ı var. filmin en sevdiğim karakteri. gerek boyu posu, endamı, gerek kendisinden yaşça çok büyük metin’e posta koyuşu ile feodal türk erkeğinin daha tohumken paranoyak psikopat olduğunu gösterse de sempatikliğiyle bu feminist bakışımızı film boyu sümen altı yapabiliyoruz.

    her şeyiyle dönemin şablon filmlerine uyuyor. ve bu sayede izlemesi keyifli bir türk filmi oluyor. hafta içi bir gece, televizyon kanallarından birinde rastlayınca da uykusuz kalma pahasına izleniyor.
  • bu filmde dikkat çeken ayrıntı ise hırsızlığın masumane bir şey mi gibi gösterilmesidir.

    nayloncunun ekmek teknesini çat diye aşırıyorlar adam akşama evine ekmek götüremeyecek , seyirciden beklenen

    " bizim zeki metinin herzamanki haylazlıkları " denmesi..
  • tek kanallı trt döneminde bayram şekeri olarak hayatımıza giren ve hala da her çıktığında kumandayı bir süreliğine kenara bıraktırmayı başaran efsane filmlerimizden birisidir.
    hani,
    (bkz: tosun paşa)
    (bkz: şaban oğlu şaban)
    (bkz: süt kardeşler)
    (bkz: köyden indim şehire)
    (bkz: aslan bacanak) gibi ekranda beliriverince yaşama sevinci veren, yüzde geniş bir gülümseme oluşturan, henüz üç gün önce izlenmiş olsa dahi, tekrar rastlayınca kıyamayıp "ulan, izlenir gene be" dedirten o filmlerden birisidir işte petrol kralları.
    en bilindik, en hoş zeki-metin bombalarından birisidir.
    diğer yandan, senaryosu o çatlak benzin deposu misali çatlaklarla, türlü mantıksızlıklarla doludur.
    ama ne gam...
    her gönülde bir aslan yatar, aslan bacanak, nerden çıktı bu velet filmlerinde olduğu gibi istanbul kokar bu film.arnavut kaldırımlı,eğri büğrü cumbalı evleri ve içinde yaşayan insanları ile son demlerini yaşayan mahalle kültürünü resimler, belki de farkında olmadan.
    zeki en zeki; metin en metin haldedir.
    gene yedikleri içtikleri ayrı gitmez, aynı evde yaşarlar, beraber kovulurlar, beraber kafa çekerler "alkol kifayetsizliğinden ölür vaziyette".
    zeki kafayı bulunca gene hır çıkarır, ona buna sataşır; metin gene kurtarır, kol kanat gerer.
    o dönemki bütün komedi filmlerinde olduğu gibi fondaki melodiler yine neşe saçar.
    (bkz: osman işmen)
    (bkz: diskomatik katibim)
    hepsi iyi güzel de, evi satmaya karar verdikten sonra metin'in rahmetli annesinin resmiyle konuşarak vicdanının sesini bastırmaya çalıştığı, akabinde zeki'nin de dayanamayıp ağlamaya başladığı bir sahne vardır ki kanımca, türk sinema tarihi'nin en dokunaklı sahnelerinden birisidir.
    o sahnede çalan müzik 0:35'ten sonra dinlenebilir.
    (bkz: cahit berkay'a saygı)
  • bu filmde bahçeden motorin fışkırması gibi abidik gubidik sahneler ve diğer minör hatalara çok takılmıyorum da ali şen'in oynadığı kötü karakterin her konuda haklı olması çok gözüme batıyor. tefeciyse tefeci. nihayetinde kimseye zorla bir şey yaptırmıyor. kendi halinde ticaretini yapıyor. bütün mahalle götüne bakmadan borca harca giriyor. hadi borca girdiler diyelim başka yer kalmamış gibi tefeciden alıyorlar. sonra adam üzerine ekstra bir faiz koymadan borcu ödemelerini isteyince re re rö rö ağlaşıyorlar.

    zeki ve metin'e de sıradan bir tüccar gibi evi satmaları için teklifte bulunuyor. hayır adam sanki diğerlerini beş para vermeden evlerinden zorla çıkartacakmış gibi kışta sokakta kalacağız diyorlar. lan adam eve ödeme yapacak, borcun varsa üzerinden kesecek. sonra git ev mi alırsın parayı işletir kiraya mı geçersen kendin bilirsin. kemal sunal'ın bir çok filminde kullanılan klişe kötü adamlar dahi şunlardan daha mantıklı. en azından ortada bir mafya, tehdit, tahrip, zorla çek senet imzalatma filan dönüyordu. nayloncunun arabasını çalıp bunu muziplik olarak lanse etmeleri ise büyük ayıp.
  • her izlediğimde aynı yorumu yapmama neden olan mantık hatası barındıran film. şöyle ki;

    zeki alasya'nın kız arkadaşı ayten (bkz: suna yıldızoğlu) babasının(recep amca) * fenalaştığını belirterek zeki ve metin’den yardım ister. ayten babasının nefes alamadığını söyler. zeki doktorun gelip gelmediğini sorunca ayten ‘’ doktor biliyordu böyle olacağını ilaç vermişti ama…’’ der. metin akpınar vermediniz mi ilaçları diye sorar. ayten annesiyle göz göze gelir, annesi hüzünle gözyaşı döker. sessizlik sonrası zeki biraz babacan, azıcık artist tavırla ‘’ver reçeteyi’’ der. ikili evden çıkarken metin ‘’bir doktor göndeririz hemen merak etmeyin’’ diye tembihler, anne ve kızın yüzünü güldürür.
    her zaman işe geç kalan zeki ve metin aynı gün affedilmez, işten çıkarılır, soluğu meyhanede alırlar. kovulmalarını dert ederek içerler. paramızın son kuruşuna kadar içelim der zeki. içerler, içerler, içerler…bu arada recep amca evde muhtemelen nefes alamaz, alamaz, alamaz. o gece sokakta sızan zeki ve metin ayılıp gündüz vakti eve giderken bakkal rıza’dan recep amcanın ölüm haberini alınca ayten'in evine giderler. ‘’hani doktor gönderecektin!!!?, ilaç alacaktın !!!? diye sorması gereken ayten kapıyı açınca ağlayarak zeki’ye sarılır. bir gün önce geleceği vaat edilen doktor, ilaç unutulmuştur. ne ayten bahseder bundan, ne de ilaçları alamamanın ,doktor gönderememenin verdiği mahcubiyetten, sorumsuzluktan dolayı vicdan azabı çekmesi gereken zeki ve metin.
    edit: imla
  • pazar günümü keyiflendiren bir filmdir. dün baktım şhov tv yayınlanıyor aldım kızımıda yanıma (7,5 yaşında) başladık izlemeye ben keyif aldım oda sevdi. ben defalarca izledim ve çok severim bu filmi ama istedim kızımda sevsin kızımda bilsin o zamanları o yüzden tıpkı kemal sunal' lı ayşen grudaadile naşit li sıcak filmleri sevdirdiğim gibi bu filmide sevdirdim ona.
    bilsin bir zamanlar böyle insanlardık biz şimdi yan komşuyu tanımıyoruz malesef .

    bir filmden nasıl bunları çıkardım bilmiyorum ama heralde filmde ki dostluklardan dayanışmada bulunan insanlardan sonra günümüze bakınca bu aklıma geldi.
  • --- spoiler ---
    zeki kahvehanede ne zaman dükkan açacaklarını hesaplamaktadır.metin sorar ne hesaplıyosun diye.zeki cevap verir.metin bunun üzerine:
    -sen yorulma ben hesapladım,62 yıl 254 gün sonra saat 3'ü 5 geçe
    +haa iyii ?!??!! h**s**r ulann
    --- spoiler ---
  • çocukken bu filmi izlediğimde orhan çoban isimli yeşilçam figüranının canlandırdığı o leğen satan elemanın leğenleri ve arabası filmin 'iyi karakterleri' taraflarından çalındığında hep acımışımdır kendisinin bu durumuna. tıpkı ortadirek şaban filminin sonunda 'kötü karakterler' tarafından evleri basılıp öldürülen ve kimse tarafından önemsenmeyen yaşlı çiftin durumuna üzüldüğüm gibi.
    benzeri örnek barış manço'nun gayet çocukça bir şarkısı olan arkadaşım eşek şarkısında tarifsiz hissettiğim hüzünde de var. küçükken daha mı vicdanlıymışız ne.
  • --- spoiler ---

    filmde zeki ile metin işe sürekli geç kalmakta haklıdır. önce banliyö treniyle haydarpaşa garına gelirler. ordan vapurla karşıya geçerler. ardından minibüsle bir aktarma daha yaparlar. filmde iki kez levent'deki sanayi sitesi adı geçer. demek ki orada çalışmaktadırlar. ancak filmde minibüs onları tahminim e5 üzerinde ve cevizlibağ civarında bir yerde bırakıyordu.

    onun dışında perran kutman'ın metin akpınar'a yaptığı cilveler süperdir. filmin en komik kısımları ikisi arasında geçer.

    ayrıca (bkz: 6 ekim 1978)

    --- spoiler ---
  • uykulu uykulu televizyonu açtım ve karşılaştım kendileriyle az önce. ne varsa eskilerde var, asker arkadaşını bulmuş gibi sevindim.

    ---spoiler---

    baharı bekleyen kumrular gibinin en güzel ve en içten icrası bu filmdedir, net. bir de adamlar haklı "yuh be insan hiç aşık olur mu be"

    ---spoiler---
hesabın var mı? giriş yap