• "...bu topraklar için yeni..."
    "...tek şanssızlıkları bu topraklarda müzik yapmak..."
    "...bu topraklara fazla..."

    hele yarraama bak hele. tek şanssızlıkları bu topraklarda müzik yapmakmış. bu zibidilerin dinleyicileri hanımının mahfesiyle övünen cariyelere benziyor. halbuki amerika'da, ingiltere'de yapsalar bu müziği el üstünde tutulurlar öyle mi? kexp diye bir radyo var. duymuşsunuzdur. "alternatif müzik" meraklılarının kâbesidir. bir de youtube kanalları var, burada live on kexp diye bir program yapıyorlar. hah, işte burada dünyanın dört bir tarafından insan görüyorsun. japonu (chai), kolombiyalısı (lido pimienta); senegallisi (cheikh lo), meksikalısı (belafonte sensacional) vs. vs... altın gün de bu programın konuklarından biriydi. şöhretini oradaki performanslarına borçlular denebilir. biliyorsunuz grup türkler ve hollandalılardan oluşuyor. türkçe müzik yapıyorlar. bu yüzden kexp'ye konuk oldular zaten. tezgahını kaliteli egzotik ürünlerle çeşitlendirdiği biliniyor kexp'nin. bunu da egzotik bulmuşlar, belli. kalitelisi nasıl oluyor bunun? afganistan'a gezmeye gittin. "kaliteli" bir berber veya "kaliteli" bir cafe arıyorsun. nasıl anlarsın? iç mekan duvarlarını kaplayan sıvasız tuğlalar, tavandan sarkan edison ampuller, verniksiz ahşaptan masalar... sajith pai bu mimari tarzı "ikea, apple ve starcbucks'ın piçi" diye tanımlamış. bu dizayn müşteriye pek çok şey söylüyor değil mi? afganistan, kabil'in en çok yorum alan, en çok tavsiye edilen kafelerinden biri lion cafe imiş. fotoğraflarına bir bakın. tam olarak tutturamamışlarsa da biraz yaklaşmışlar hedefe. reklamla, yazıyla, sözle değil iç mekan tasarımıyla anlatmışlar mesajlarını. nedir o mesaj? "biz de sizden biriyiz" veya "burası size layık". siz dediği de kendini dünyanın global eliti sayan kesim. bunlar süper zenginler değiller. hatta zengin bile sayılmazlar. "upper middle class" diyorlar bu zümreye; üst-orta sınıf. bentley veya tesla alamazlar ama uçak biletine ve havalı kafelere, craft-beer barlara paraları yeter. bu zümrenin nüfusu gitgide artıyor. "günlük 10 dolardan fazla kazanan" kesim 80'lerde dünyanın yüzde 25'iymiş ama şimdilerde %40'a yaklaşıyor. avrupa, orta asya ve latin amerika'da %45'in üzerinde. doğu asya'da ise inanılmaz bir artış var. %2'lerden %42'lere gelmiş. sahra altı afrika ve güney asya ise aynı yerde sayıyor; %3'ün altı. kexp'deki kuzey afrikalı, doğu asyalı ve latin amerikalı enflasyonu bundan olsa gerek. kara afrika'dan ya da güney asya'dan adam bulamamışlar. niye bulamadıkları belli. neyse, bu hipster "café"lerinin hedef kitlesini tanımış olduk değil mi? lafı nereye getireceğim belli; kexp'nin hedef kitlesi ile afganistan kabil'deki lion cafe'nin müşteri profili birbirlerine çok yakındır. global elitin müziği budur. altın gün müziğine neleri katmış, neyle ambalajlamış da kexp sahnesine çıkmış bir düşünün. halkalı şeker'i oğuz yılmaz da söylüyordu ama onu kexp'nin kapısından içeri almazlar. doğrusu da bu, yadırgadığımı düşünmeyin. önce bi makyaj yapmak gerekir. ömer süleyman üçüncü sınıf bir düğün şarkıcısıyken nasıl oldu da björk ile düet yaptı? sizce bu düette bir uzlaşı var mıdır? olamaz. allah aşkına kaç suriyeli bu düeti dinlemiştir ya? ama izlanda'dan, belçika'dan, türkiye'den bir sürü süfli hayranlıkla dinledi. yetmedi batı'nın bir sürü sahnesinde konser ayarlandı herife. björk'ün egzotik bir elbisesi, tuhaf bir ziyneti; aha o kadardır değeri, fazlası değil. altın gün'ü bu adamla bir tuttuğum düşünülmesin. son derece çalışkan, hevesli, işini ciddiye alan bir grup bana kalırsa altın gün. yalan yok, arada açar dinlerim. peki bu palmiyeler neden kexp'de yok? çünkü bunlarda egzotik bir şey yok. kulağa çalınan türkçe sözleri ayıklayın, ingilizce bir şeyler uydurun hiç sırıtmaz. çocukları da londra'ya yerleştirelim hadi. ne dersiniz, çıkabilirler mi kexp'ye? nilüfer yanya'yı biliyor musunuz? kexp'ye çıktı hani, londra'da yaşıyor falan. kadının ismi dışında türk kimliğine hiçbir atıf yok müziğinde. işte bu kadın starbucks'tır. ümraniye versiyonuyla san francisco arasında uçurum yoktur. ama palmiyeler afganistan'daki lion cafe'dir. lion cafe'yi kabil'den alıp lisbon'a koyarsan batar ablacım. palmiyeler'in tek bir şansı varsa eğer bu hayatta o da bu ülkede olmaktır.
  • 80'lerin ikinci yarısı manchester'dan fırlamış gibi müzik yapan grup. bizim ülke için oldukça yeni ve orjinal bir müzik. bu sene one love festival'de çalıyorlarmış.

    edit: kalbimdeki bıçak parçalarının ana ritim gitarı the cure'un erken dönemine götürüyor insanı. sanki seventeen seconds vb. dinliyormuş gibi. albümün geri kalanında ise yer yer the smiths ama genel olarak yoğun the stone roses atmosferi hakim. müziğin temelinde ise post-punk çok net hissediliyor. öte yandan herhangi bir grupla direk bağlantı kurulabilecek bir tür taklit de yok. etkilenim her grup için geçerli, yeni bir grubu eskiyle benzerlikler kurarak tanımlamak doğal ve dinleyicinin yapmaktan hoşlandığı bir şey zaten ama bu tamamen yeni bir müzik. aslına bakılırsa tam bir 80'ler revival grubu.
  • ya sen kilink gibi bir gruptan buraya nasıl geldin kardeş ? o zamanlar ben de izmir'de liseli bir rock müzik grubunda idim ve bu kilink'le içten içe kıllaşırdık. o sıralar izmir'de punk grupları daha çok sahne alabiliyordu ve bizi biraz öteliyorlardı. e biz de sinir oluyorduk haliyle.

    ama şu palmiyeler'de ne kadar da olgunlaşmış ve kendine has bir hal almış müzik ortaya koymuşlar inanamadım. yani lisede abi ilerde kilink'teki adamları döndüre döndüre dinleyeceksin deseler, hasiktir amk ergenleri derdim sadece.

    o dönemden (bizim grup da olmak üzere) bir çok grup yok oldu gitti. kendilerini bu denli ilerlettikleri için, türkçe liriklerle devam ettikleri için teşekkür ederim. genelde duygusal, ön yargılı bir adam olarak hala şaşırarak dinliyorum.
  • hurşid yenigün ve grubunun günümüzdeki halefidir. yaptıkları müziğin "ah o gemide bende olsaydım"dan zerre farkı yoktur. dertsiz, tasasız, zahmetsiz, canını sürüyen, mıymıntı bir müzik. girebileceği tek playlist gsflilerin ‘seks playlistleri’ olabilir. gsfli dedimse izzet baysal’ın gsflisi falan değil tabii, resmi hipster yuvası olan mimar sinan ve anadolu üniversitesi gsflisi olması şart. mertcan kardeşim (eskişehir gsf) ve tarık kardeşimin (mimar sinan gsf) kelle kulak yerinde. allah var. kızlar bayılıyor. oyster club’taki dayılar gibi de cantiler. gitarları da en pahalısından. anneleri almış. barış biraderim ise biraz gariban kalmış. 9 eylül gsf’den olduğu içindir belki. oysa hurşid yenigün ruhunu bir tek o layıkıyla kavrayabilmiş gibi duruyor. şapka bile aynı.

    make hurşid yenigün great again!
  • bu grup bence isminden dolayı bile sevilir. ne bir kasıntılık var ne marjinal olma çabası. tamamen doğal.
  • yıllar önce mezun olmuşuz. üniversiteden arkadaşlarla günde 4-5 mesaj atıp yer yer makara yaptığımız bir whatsapp grubunda hiç ummayacağım bir arkadaşım karbeyazı paylaştı. "böyle de bi sound varmış bu ülkede" yazdığını hatırlıyorum.

    o günden sonra modada, burgazadada kaç gün batımında hayallere daldırdılar beni. yalnızdım o zaman. bitmiş aşklarımın güzel anları, daha gerçekleşmemiş aşkların heyecanı mı ne varsa hayal ediyordum.

    sonra birden aşık oldum. ama uzaktaydı. şehirden ayrılmak üzereydi. gitmeden önceki 2-3 haftayı birlikte yaşamıştık. tadı nasıl damağımda. sonra gitti, gelmek istiyorum diyerek.

    1 ay geçmedi dayanamadım. ortada buluşalım dedim, olmayacak böyle.

    haftasonu izmirde buluşalım, seni böyle kaybetmek istemiyorum. evi nasıl tuttuğumu, uçak biletini nasıl aldığımı bile anlamamıştım. her şey o kadar heyecanlı ki. özlemiştik ilk gece rüya gibi geçti tabi. 3 gün boyunca sarhoşluk maddi-manevi bünyemi terketmedi de.

    ikinci gün cumartesi, trabzon fener maçı vardı hatırlıyorum. be amk manyağı, maç mı izleteceksin ulan kıza bu günde dedim. ve izlettim. o da izlemem diye ağız burun kıvırmadı.

    rakılar içildi, sohbetler edildi. yan masalarla temasa girildi. kafamız güzel tabi, izmirin istiklal caddesi gibi bir yeri var bilirsiniz. oralarda biyerlerdeyiz.

    e rakı bitti nereye gidelim, eğlenelim dans edelim. palmiyeler nerde çıkıyordu ya ? 2 sokak yandaymış.

    istanbulda 2 sene dinleyemediğim palmiyeleri o gece 30 liraya izmirde dinledim. 1 bira da hediye !

    o gece bütün şarkı aralarında "barııııııış !" diye bağırıp kikirdeyen kızlar. sizi unutmadık. hala bazen durduk yere barıııış diye bağırıyoruz.

    2 yıldır birlikteyiz. ben bunları yazıyorum. o da içeride uyuyor.

    iyi ki varsınız güzel insanlar.
  • türk olmayan başka bir grup, bir diğeri de awaydays'dir.

    karbeyaz diye müthiş bir şarkıları yeni yayınlandı, klibi de şahane.

    "sonunda bitti yaz, gidiyordu karbeyaz. tutmuyordu elimden, bıraktı beni yüksekten!"

    (bkz: dinlenildiğinde genç olunmak istenen şarkılar)
  • hafiften the smiths'i ve stone roses'ı anımsatan grup. sevdik.
  • mayıştırıcı özelliğe sahip müzik yapan grup.

    bulunca ilginç birşey keşfetmişim gibi oldu.
  • yakalanıyorsun resmen. kurtulamıyorsun ellerinden. misal ; yolculuktasin ve bir kaç saat aralıksız çalıyor. evler arkanda kalıyor, ağaçlar, kuruntular, stres... çok sevdim.
hesabın var mı? giriş yap