• pasta fiyatları 40 lira ile 75 lira arasında değişen tatlıcı. peynirli minik poğaçaların kilosu 30 lira. telefonda fiyat sorarken, kendimi tutamadım. şöyle bir diyalog gelişti;

    - çok pahalı yaa. et mi satıyorsunuz?
    - maalesef, fiyatlar merkezden geliyor. ben de şikayetçiyim. şikayetinizi merkeze iletirseniz, ben de sevinirim.
    - derhal iletirim. bu özsüt, benim çocukluğumda kemeraltı'nda minicik bir dükkandı. hattâ ben orada hamam böceği görmüştüm de, bir daha oturmamıştım.
    - evet evet.
    - ne olmuş yani bunlara bu kadar? hacıoğlu gibi zincir firma, mis gibi kuru pastaları kilosu 12 liraya satıyor.
    - doğru. 75 lira pasta yani. bu çok fazla.

    adam benden daha yanıkmış. belki pastaların içinde altın falan vardır.
  • getirdikleri menüde 100'den fazla tatlı çeşidi bulunan ama birçoğunun o anda bulunamadığı mekan
  • ankara kızılay şubesinde hesabı ödedik, yolda giderken hesap fazla gibi geldi, kurtlandık.tekrar tekrar hesapladık, fazla geldi ödediğimiz para.geri döndük durumu anlattık 6 tl fazladan almışlar nasıl olduysa.mekanın işletmecisi miydi artık sahibi miydi bilmiyorum kasada bekleyen arkadaş garsona dönüp "verin 6 liralarını" dedi.hayvan evladı özür dilemediği gibi üstüne trip atıyo bi de 6 tl için dönmüşler hesabı.

    ne zaman gitsem masalar dolu zaten, götünün kalkması normal bir insanın.ama terbiyesiz olmak başka bişi.göt kalkmasıyla açıklayamazsın.

    edit:imla
  • en son 2003 yilinda ugradigim pastanemsi zincir.

    daha dun gibi aklimdadir; ankara kizilay subesiydi. sevgilimin dudagina uzunca bir opucuk kondurdugum an, isik hiziyla ozsut garsonu yanimizda bitiverip, aynen soyle demisti "biraz daha mesafeli arkadaslar!".

    insanin sinirden bir anda elinin ayaginin titredigi o anlardan biriydi. genc ve idealist olmanin da verdigi olaganca cesaretle hemen o an ayaga kalkip bir anda ortaligi birbirine katmayi dusundum. zaten o donem zamanimin buyuk bir kismi ogrenci eylemlerinde geciyordu. her turlu kavgaya hazirdim. tam dogrulurken sevgiliyle goz goze geldim. benim olaganca sinirime ragmen o, olaganca sakinlikle, "hemen hesabi alalim biz" dedi.. bir anda kalakaldim ve agzimdan "hesap lutfen" gibi bisey cikti, hayatta kullanmadigim bi' tabirdi bu ustelik. sanirim asiktim. hesabi oder odemez hemen ayrildik ve bir daha da ozsut'e ayak basmadim.

    geride berbat bir ani birakmasina ragmen benim icin askin tarifinde onemli bir esiktir, ozsut garsonu. sirf sevgiliniz istedi diye, namus bekciligine yeltenen, kendini bilmez bir yobaza tek kelime etmiyorsaniz, asiksinizdir.

    evet guzel gunlerdi.. gerci ozsut'e hala ugramiyorum ama ara sira onunden geciyorum. oturan ciftlere gozum takiliyor hemen. sevgiliye yaklasilan anlarda bir gozum hep ayakta bekleyen garsonda.. hele bir yeltensin, gecmisin hesabi odenmemis duruyor defterimde..
  • gereksiz pahalı bir mekan.
  • 80lerde izmir kemeraltında küçücük, abartmıyorum 3 küçük masadan oluşan bir dükkandı. o zaman oralarda çalışmakta olan babanın elinden tutulur önce hisarönünde döner yenir ardından bu ufacık dükkandan büyük amcaların bağırtıları arasında kazandibine kaşık sallanırdı. gözlerim doldu baba seni çok özledim yahu...
  • kilometrelerce öteye, normalde o bölgeye servisleri olmadığı halde pasta götüren, "yol masrafını karşılamak istiyorum" dediğimde bana lafını ettirmeyen muhteşem yer. artık gönlümde yeri daha başka.

    ürünleri zaten mükemmelken, bir de çalışanları ve yöneticileriyle hayran bıraktırdı kendisine.
  • beşiktaş'taki şubesinde verilen kahvaltımsı servisi beceremeyen, bir de hatasını kabul etmekten uzak pastane. jiletle kesilmiş kaşar peyniri, 3 siyah 3 yeşil zeytin, 1 dilim salam, bir dilim tavuklu mudur nedir bir salam, 7-8 dilim domates, 1-2 dilim salatalık, kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir, 2-3 dilime anca yetecek bal kaymak ve sınırsız çay. sınırsız çay kahvaltı bitene kadar gelmedi. tabak geldi çatal bıçak gelmedi, ekmek yine yok, sabırla bekledik. keyifsizce kalkıp sitemlerimizi ilettiğimizde, elektriğimiz 10 bucukta geldi, anlayış lütfen cevabını aldık. ekmek ne alaka elektrikle, çatal bıçak ne alaka.. sanırsın ki 10 buçuktan evvel bir tabur ordu kahvaltı etti orda, çatalları bıcakları kalmadı. üzülerek söylüyorum ki pastanesin sen pastane kal. neyse ki bizi emrivaki yaparak götüren arkadaşı da alıp çakmak'ta birer sahanda yumurta yedik ve kendimize geldik.
  • dünyanın en kötü çayını yapan firma. yemin ediyorum sek votka daha az büzer insanın ağzını. bir de 3.5 liradan satıyorlar bu at sidiğinin bardağını... tez zamanda batasıcalar.
  • tatlıcı zinciridir.

    geçen gün arkadaşlarımla kızılay'da buluştuk ve onların zoruyla özsüt'te oturduk.

    diğer şubeleri nasıl bilmiyorum; ama kızılay'daki mekanı izbe gibi bir yer. içerisi kapkaranlık. pastaneden çok bara benziyor. balkonu ise daracık. insanlar sıkış tepiş oturuyorlar.

    neyse, menüyü getirdiler. bu sefer de istediğimiz hiçbir şeyi seçemedik. neyi seçsek, garson "yok" dedi. madem elinizde yok ne demeye menüye koyuyorsunuz.

    en sonunda ben su böreği, arkadaşlarımda profiterol siparişi verdi.

    su börekleri çok kötü. kupkuru, lezzetsiz.

    profiterol ise, hayatımda gördüğüm en sulu profiteroldu. sulandırılmış puding gibi bir şeydi.

    eskiden severdim burayı; ama artık bozduğunu düşünüyorum.
hesabın var mı? giriş yap