• çok yıllar sonra tekrar sahnelenmek istendiğinde partisyonunun kaybolduğu anlaşılan opera. ahmet adnan saygun hepsini ezberinden yazarak, cumhuriyetin bu ilk operasının ebediyen yok olmasını önlemiştir.
  • atatürk'ün emri ile hazırlanmış, ilk türk operası. bizzat atatürk tarafından kurgulanmıştır. enterasan bir bitişi vardır.

    esere temel oluşturan efsanede feridun'un üç oğlu vardır: selim, tur ve iraç. iraç iranlıların, tur turanilerin -yani türklerin-, selim ise diğer insanların -yani avrupalıların- atasıdır. atatürk, şah'ı etkilemek için tur ve iraç'ı ikiz çocuklar olarak kurgulamıştır. eserin ikinci ve üçüncü sahnelerinin kurtuluş savaşı'nda geçmesine rağmen finalde tüm kadronun tekrar sahneye gelmesiyle yüzyıllar boyunca ayrı kalan türkler ve iranlıları tur ve iraç'ın tekrar bir araya getirdiği anlatılır. bundan sonrasını saygun şöyle anlatıyor: "eserin, tekrar efsane havasını getiren bu sahnesinde feridun ve ötekiler hep sahnede hazırdır, ancak tur ve iraç yoktur. feridun sorar, "tur ile iraç'ı göremiyorum, nerededirler?" buna ozan halkevindeki locasında iran şahı ile birlikte temsili seyreden atatürk'ü işaret ederek şöyle der: "işte tur. (iran şahını işaret ederek) işte iraç. her türk bir tur, her iranlı bir iraç'tır." türkçeyi azeri şivesiyle çok iyi bilen şah'ın bu sözler üzerine atatürk'e sarılıp "kardeşim" diye ağladığını, temsilden sonra heyecanla anlattıklarını çok iyi hatırlarım."

    http://arsiv.hurriyetim.com.tr/…muzik_e_yalcin.html
  • bir iran söyleninden yola çıkılarak türkiye ve iran insanlarının dostluğunu masalsı öğelerle anlatan, türkiye cumhuriyeti'nde sanırım ilk sahnelenen opera. öyle ki, bu eseri sahnelemek için hiç yoktan bir orkestra ve koro yaratılmış.
    atatürk'ün isteğiyle* librettosu ve müziği yazılan eser, türkiye'ye resmi bir ziyaret yapacak olan iran şahı onuruna ilk defa 1934 yılında sahnelenmiş.
  • cumhuriyetin ilk operasi
  • özsoy operasının bestecisi ahmet adnan saygun, yapıtını yirmi yedi yaşındayken iki ayda yazmıştır. hem bu yüzden hem de sanırım, iran şahı'nı çokça zorlamamak için bestecinin sonraki dönem yapıtlarındaki yoğun, karmaşık yapıya bu operada pek rastlanmaz.

    opera, atatürk'ün doğumunun 100. yıldönümünde ankara devlet opera - balesi korosunca yeniden seslendirilirken kaydedilmiştir. boyut yayınlarının çıkardığı "cd" bu kayıtlardan hazırlanmış.
  • iran şahının 1934'teki türkiye'yi ziyareti onuruna, ana teması türkiye-iran dostluğu olarak belirlenmekle birlikte içinde türk tarih tezi'ne göndermeler bulunan bu operadan bir alıntı:
    "tarih diyor ki bize: 'medeniyyet' ırmağı
    brakisefal soyda buldu özlü kaynağı
    bu soy asya'dan çıktı, dört bir yana yayıldı
    bu tarih yükselişin başlangıcı sayıldı
    avrupa, anadolu, iran ve orta garpta
    medeniyete girdi, bakır büyük soyla

    zamanında hayli ağır şekilde eleştirilir bu opera. örneğin kadro dergisi yazarlarından burhan asaf belge bir iki ayda opera bestelenmeyeceğini söyler, haklı olarak. nitekim özsoy'un ardından, ulusal opera çalışmaları bir süre kesilir. bu operanın bir bölümü şurdan dinlenebilir.
  • “maiyetinde bulunduğum yıllar içinde (1927-1938) atatürk'ü birçok ülkenin kralı, başkanı ziyaret etmişlerdi, ama içlerinde en çok iran hükümdarı rıza şah pehlevi'nin ziyareti atatürk için önem kazanmıştı. nedense rıza şah'a karşı ayrı bir sevgisi vardı ve ona ayrı bir değer vermişti.
    daha şah gelmeden muazzam bir karşılama töreni hazırlanmıştı. o kadar titiz bir hazırlık yapılmıştı ki, şah uzun boylu olduğu için, uzun boylu iki kumandan karşılama sırasında kendisine mihmandarlık etsin diye bizzat atatürk tarafından seçilmişlerdi. birincisi birinci ordu komutanı fahrettin altay paşa, ikincisi de askeri şura üyesi ali sait paşa olarak uygun görülmüşlerdi. bu iki paşaya dışişleri bakanı tevfik rüştü bey ile merhum genel sekreter hasan rıza bey dahil olarak "yavuz" zırhlısıyla ve iki muhribin de eşliğinde önce trabzon'a gitmişler; oradan da karayoluyla iran sınırına hareket eden heyetimiz, şah'ı huduttan kademeli dinlenmek suretiyle trabzon'a getirmişlerdir. şah, trabzon'da top atışlarıyla karşılandıktan sonra yavuz zırhlısına çıkmışlardır.
    o zamanki donanma komutanımız olan merhum amiral şükrü okan'ın makam salonuna ve kamarasına teşrif eden şah'ı, denizden de yüzlerce taka içine doluşan binlerce trabzonlu vatandaşımız, yavuz'un bandosunun çaldığı "yavuz geliyor yavuz, denizi yara yara" marşına takalarının içinde horon teperek ve marşı bağıra bağıra okuyarak eşlik etmişlerdir.
    her şey düşünülmüştü de, yavuz'un komutan kamarasındaki yatak boyu şah'a göre maalesef düşünülememişti. neyse ki bunun da çaresi şah'ın boyuna uygun özel bir yer yatağı ile çözüldü.
    donanmamızın diğer bir kısmı da samsun'da beklemekteydi. burada da top atışlarıyla karşılanan şah, hazırlanmış olan özel trenle ankara'ya doğru hareket ettiler.
    rıza şah, ankara garı'nda, bizzat atatürk tarafından, özel bir törenle karşılandı. atatürk şah'a çok önem verdiği için karşılama törenlerinin hazırlık çalışmalarına katılmıştı. bu çalışmalar sırasında bir gün, "acele bana münir hayri (egeli) bey'i çağırtın, derhal gelsin" diye talimat verdi. atatürk'ün onunla yaptığı görüşme sırasında hasbelkader ben de bulundum. kendisine kısaca şunları iletmişti:
    "münir bey iran şahı geliyor, onu çok iyi ağırlamak istiyorum, zira bu türk-iran dostluğu için çok önemli. iki kardeş ülkenin insanlarını birbirine yaklaştırmamız gerekiyor, bunu da şah'la ben yapabiliriz. senden bir oyun yazmanı istiyorum. öyle bir konu olsun ki, iki ülkenin insanlarının tek bir vücut olduğunu göstersin ve bunu opera halinde de oynatalım" deyince, münir bey, "bunun için acele olarak adnan saygun'u ankara'ya getirmek gerekir" dedi. "kimi getirisen getir, benim adıma her emri verebilirsin, gece gündüz benden yardım iste, yeter ki bu işi bitir, hadi bakalım" diyerek onu yolladı.
    verilen acil talimatla adnan saygun, ismini pek hatırlamadığım bir kişiyle beraber, derhal ankara'ya geldi ve çalışmalara başlandı. bir telaş. bir telaş. atatürk günde iki kez adnan saygun'u arayıp, kontrolünü yapıyor ve zaman zaman da bizleri yollatıp işi takip ettiriyordu. zannımca dördüncü ya da beşinci gün ilk provalar başladı. o zamanlar tek tiyatro salonu vardı: türk ocağı salonu. zavallı adnan saygun geceleri de orada kalmak üzere, harıl harıl çalışıyordu.
    neticede yirmi birinci gün opera tamamlandı ve adı da "özsoy" oldu. ayrıca o gece, 19 haziran 1934 gecesi, orkestrayı da bizzat kendi idare etmesiyle, şah'a çok güzel bir temsil verildi. atatürk'ün ta bulgaristan'da iken operayı sevdiğini çok iyi bildiğimizden bizler şaşırmamıştık, ama başta şah olmak üzere yabancı ve türk davetliler çok şaşırmış ve çok alkışlamışlardı. işte bu ilk türk operası idi. işte bunlar batı'ya atılan ilk adımlardandı. atatürk'ün arzu ettiği türkiye buydu.
    operanın tamamını değil ama sonunu hatırlıyorum. olayın kahramanlarının birinin adı "tur", birinin de "ıraç" idi. operanın sonunda oyunu okuyan ozan son sahneye çıkıp "tur nerede? ıraç nerede?" diye sorduktan sonra sahnenin önüne gelerek eliyle atatürk'le şah'ı göstermiş, ellerini kaldırarak yüksek sesle tüm salona "işte ikisi de buradalar" deyince koca iran şahı yanındaki atatürk'ün boynuna sarılarak bir ağlamıştı ki, unutulacak bir olay değildi. oyun alkışlarla sona erdiğinde atatürk'ün mutluluğu doruktaydı.”

    <atatürk'ün yanı başında / çankaya köşkü kütüphanecisi nuri ulusu'nun hatıraları / derleyen: m. kemal ulusu, doğan kitap, 2008>
  • 2007-2008 temsil sezonunda ankara devlet opera ve balesi koro, bale ve orkestrası tarafından sahnelenecek a.adnan saygun'un 2 perde'lik operası.
  • bu operadan da (ve diger operalarindan da; kerem , vs..) rahatlikla gorulebilir ki, kimi yerde saygun hocanin el yazisini (biraz da murekkep ve kagit yuzunden) "finale" programiyla notalara gecirmeye calismak zordur, sabir ister, armoni bilgisi ister, ister de ister. tez konusu olarak almak buyuk bir isin altina girmektir, iyi etüd edemez ve arastirmaz/calismazsaniz girilen altta kalmak ve cikamamaktir.
hesabın var mı? giriş yap